21 Ocak 2011 00:00

‘Şey’ler ve ‘Öteki’ler


Yaşadığınız yer size benzer. Hele de büyürken gidecek başka bir yeriniz yoksa burası sizin geçmişinizi tayin etiği gibi geleceğinizi de tayin eder. Felix van Groeningen’in yönettiği De Helaasheid Der Dingen, Türkçe vizyon adıyla Çölde Kutup Ayısı, 13 yaşındaki Gunther’in babası, babaannesi ve amcalarıyla beraber yaşadığı hayat içerisinden sıyrılma öyküsünü anlatıyor.
Belçika’da küçük bir kasaba... Alkolik olan ve postacılık yapan babası, işsiz güçsüz amcaları ve tüm evin yükünü sırtında taşıyan bir babaanneyle yaşayan Gunther, büyüyünce tipik bir Strobbe ailesi ferdi olacak gibi gözükmektedir. Okulu, ailesi, arkadaşları, öğretmeni gibi birçok şeyle mücadele etmek zorunda olan Gunther, halinden memnun gibi gözükür ama her gün yaşadığı sıkıntılardan da bunalmıştır. Ortada olmayan bir anne, alkolik bir baba ve zaman zaman bozulan bir bisiklet hayatla olan mücadelesini zayıflatır. Yine de Gunther bu ailenin diğer fertlerine benzemez daha sonra babasının da söyleyeceği gibi farklı bir ışığı vardır. Bu ışık onu ya bambaşka bir hayata taşıyacak ya da tıpkı amcalarının yaşadığına benzer bir çerçevede tutacaktır.
BİR ŞARKIYLA BULUŞAN YOKSULLAR
Felix van Greoningen’in gerçek bir öyküden yola çıkarak çektiği Çölde Kutup Ayısı’nın aslında çok genel bir konusu var, her ne kadar birkaç cümleyle özetlenebiliyor gibi gözükse de öyle değil. Çünkü yaklaşık iki saat süren filmin neredeyse her sahnesini özel kılan bir yanı var. Bu sahnelerden biri de evlerindeki televizyona haciz geldiğinden Roy Orbison konserini izleyebilmek için Hintli komşularının evini basan ev ahalisinin hep birlikte “Only the Lonely” şarkısını söyledikleri sahne... İnsanların büyük bir sefaletin içinde olsalar bile nasıl da tek bir şarkıyla bir araya gelebildiğini gösteren bir yanı var bu sahnenin.
Çölde Kutup Ayı’sıyla birlikte büyük Avrupa diye bildiğimiz bir coğrafyanın Belçika’sının gettosuna yaklaşıyoruz. Bildiğimiz o büyük sosyal devletin açıklarını görüyoruz bir bir. Eğitim sistemindeki çarpıklıklar, suça itilen genç insanlar, ezilenin dünyanın neresinde olursa olsun bir şekilde ezildiğini hatırlatıyor yeniden. Bir yandan da Gunther’in bugünkü halini görüyoruz. Geçmiş ve şimdi arasında gidip gelen kurgu ile ona eşlik eden bir dış ses ne olup bittiğini anlamlandırmamıza yardımcı oluyor.
Bütün bu karakterler bize çok uzak aslında, yaşanılan ortam da kimse için sağlıklı değil ama bir yerlerine komedi sıkıştırılmış ve eğlendiriyor seyredeni. Bir grup çıplak adamın bisiklete bindiklere sahne geçen yıl Cannes’i çalkalamıştı mesela. Fakat yine de bu durumun vahametini gölgelemiyor, çünkü karşı karşıya olduğumuz tablo trajik bir komedi.
Çölde Kutup Ayısı’nı seyircisi için bu denli doğal ve gerçek kılan en önemli şeylerden biri de oyunculuklar, her karakter sanki o kasaba ve o an için yaratılmış gibi. Özellikle Gunther’in 13 yaşını canlandıran Kenneth Vanbaeden’in altını çizmekte fayda var.
Film geçtiğimiz yıl İstanbul Film Festivali Uluslararası Yarışma’da büyük ödül olan Altın Lale’yi almıştı. Festivalde Şeylerin Boktanlığı adıyla izlediğimiz vizyona ise Çölde Kutup Ayısı adıyla giren film, seyircisini hem görsel hem de işitsel anlamda keyifli bir yolculuğa çıkarıyor. De Helaasheid Der Dingen romanından aynı adla uyarlanan Çölde Kutup Ayısı’nın sahnelerine eşlik eden dış ses edebi bir anlam katıyor filme. Ayrıca filmi izledikten sonra bağıra çağıra Roy Orbison’un Only The Lonely’sini söylemek mümkün, böyle bir yan etkisi de var.


Janet Barış

Evrensel'i Takip Et