27 Ocak 2011 00:00
ÖZGÜRLÜKLER
12 Eylül 1980 darbe döneminin yaşattığı pek çok acı var. Darbeciler, yaşattıkları acının yanında, neredeyse yayınladıkları bildiri ve yasalarla Türkiyeyi yeniden yapılandırmaya da giriştiler. Yaşattığı acılar arasında genel olarak cezaevlerinde olanlar ve en başta Diyarbakır 5 Nolu Cezaevindeki yaygın ve sistematik işkence ve onur kırıcı muameleler dikkat çekiyor. 78liler öncülüğünde bir girişim var: Gerçek ve adalet girişimi.Girişim soruyor: 1980-1984 döneminde Diyarbakır Cezaevinde ne oldu? Girişim bunu ortaya çıkarmaya, tanıklarla konuşmaya ve olanları belgelemeye çalışıyor.
Bir kaç açıdan analiz edilebilir konu.
Dünya deneyimlerinden yararlanmak lazım. Geçiş dönemi adaleti diye adlandırılan süreçler var. İspanya, Güney Afrika ve başka ülkelerdeki süreçler var. Oluşmuş modeller var. Unutma modeli de dahil. Birleşmiş Milletler Uluslararası İnsan Hakları Hukuku ve Savaş Hukukunun Ciddi İhlalleri Durumunda Telafi ve Tazminat Hakkına Dair Temel ve Yol Gösterici İlkeler uğranılan zarar için mağdurların tazminat talebine hakları olduğuna işaret eder. Tazminat, yerine koyma, maddi tazminat, rehabilitasyon, tatmin ve bir daha tekrarlanmama garantisi gibi yöntemleri kapsayabilir. Mağdurlar açısından hakikatin ortaya çıkarılması, suçluların cezalandırılması ve halen sürmekte olan hak ihlallerinin önüne geçilmesi de bu sürecin kapsamındadır. Tekrarın önlenmesi bir garantiyi içerir ve bu konuda yapısal önlemlere ihtiyaç var. (Bknz.:Teori ve Pratikte Tazminat, International center for Transitional Justıce, çeviren Zeyneb Gültekin, New York, Ekim 2007)
Komisyon meselesi açısından da dersler çıkarmak lazım. Hem de Türkiye pratiğinden. 10 Aralık 2007 tarihli Resmi Gazetede Ülke İçinde Yerinden Olmuş Kişiler ile ilgili Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ile Türkiye arasında imzalanmış belgeye bakmak lazım. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçyer /Türkiye kararında , 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun uyarınca oluşturulan tazminat komisyonlarını Sözleşmenin 13. maddesi bağlamında etkili hukuk yolu olarak gördü. Halbuki bu komisyonlar mağdurların ancak maddi kayıplarıyla ilgileniyor. Yaşanan travma yalnızca maddi kayba yol açmadı. Tazminat yasasına, ne yazık, sivil toplumun müdahalesi yetersiz kaldı. Devlet, ne açıkça bu olaylarla ilgili sorumluluk üstlendi, ne de özür diledi. Hiçbir kamu görevlisiyle ilgili zorla yerinden etme suçu çerçevesinde bir dava açmadı. Devlet, bir miktar para ile sorunu aşmaya çalışıyor. Halbuki, insan hakları savunucularına göre 3 bin 700ün üzerinde köy ve mezrada üç milyondan fazla kişi zorla yerinden edilmişti. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü ve Devlet Planlama Teşkilatı çalışmasına göre de zorla yerinden edilen insan sayısı yaklaşık, 950 binle, 1 milyon 200 bin arasında değişiyordu. (6 Aralık 2006, Ankara, Basın özeti, hips.hacettepe.edu.tr/tgyona/TGYONA-rapor.pdf)
Mağdurların adlarının cadde, sokak ve parklara verilmesi, anma etkinlikleri düzenlenmesi, müzeler, anıtlar oluşturulması gereklidir ve dünyanın başka ülkelerinde uygulanmıştır..
Diyarbakır cezaevinde insanlığa karşı işlenmiş suçlar var. Zaman aşımı sorunu aşılabilir. Teknik olarak bu suçla suçlanma meselesi bazı açılardan (Sözgelimi yaptırım uygulama bakımından) o tarihlerde böyle bir suç Türkiyenin ceza hükmü taşıyan yasalarında yer almadığından, suç ve cezaların yasallığı ilkesi bağlamında sorun olduğunu düşünüyorum. Ancak bu aşılabilir bir sorundur. Üzerinde çalışılmalı.
Dünya deneyimleri bakımından Çatışmadan Uzlaşmaya, Kuramlar, Süreçler ve Uygulamalar, Derleyen Nimet Beriker, İstanbul Bilgi Üniversitesi yayını, Aralık 2009 ve Mithar Sancarın Geçmişle Hesaplaşma, İletişim yayınları, İstanbul,eylül 2007 ilk akla gelen ve bakılması gereken kitaplardan.
Diyarbakır cezaevi gerçeği bakımından hakikat komisyonu talebiyle ilgili bazı açıklıklara ihtiyaç var. Genel olarak bir hakikat komisyonu oluşumundan mı söz ediyoruz yoksa Diyarbakır Cezaeviyle sınırlı bir hakikat komisyonundan mı? O nedenle yer, konu ve tarih bakımından bir çerçeve ve sınırlamaya ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Ayrıca hakikat komisyonu fikrini seslendiren çok çeşitli çevreler arasında da bir eş güdüme ihtiyaç olduğu anlaşılıyor. Geçmişle hesaplaşma çok uzun yıllardır ve çeşitli platformlarda dile getirilen bir konu. Görebildiğim kadarıyla giderek artan bir nitelik kazanıyor çalışmalar. Olgunluk kazanıyor. Bu girişimler desteklenmeli ve katkı sunulmalı.
Dünya deneyimleri özetle şunu göstermiştir: Benzer travmaların yaşanmaması insan hakları ve özgürlüklerine dayanan demokratik bir rejime sahip olmaktan geçiyor. Bu, mücadeleyle ulaşılabilir bir hedeftir.
HÜSNÜ ÖNDÜL
Evrensel'i Takip Et