27 Ocak 2011 01:00
Zafer Dorukun Ayı Işığının Bilirkişiliği
Öyküsünü de o zaman okumuştum. Kedi adlı bir öyküydü. Umut veren bir çalışmaydı.
Aradan yıllar geçti. (Araya neler girdi, ayrı bir konu.) 2010 yılında aynı öyküyü Dorukun 7. Kitabı olan Ay Işığının Bilirkişiliği adlı seçme öyküler kitabında yeniden okudum. Öykü yeniden yazılmıştı. Bu kez umut veren bir yazar değil, umudu işleyen bir yazar var. Örnek olursa öykü, Dorukun nereden nereye geldiğini çarpıcı bir biçimde gösteriyor. Konu yalın; bir emekli komiser ciğerini kaçıran kedi ile düello ediyor, araya bir de sinek giriyor. Konuyu işleyişi önemli. Kedi ile sinek birer kişilik olarak ortaya çıkıyor, Komiserin iç dünyası gözler önüne seriliyor. Yazar, ayrıntıları özenle izleyerek bir gerilim öyküsü çıkarılıyor. Dil, anlatım, betimleme öyküyü başarılı kılıyor.
Zafer Doruk; şiiri, öyküyü çok erken tanımış, ama çıkış yolunu hemen bulamamış. Yaşadığı çevre bütün olumsuzlukları ile sırtına yüklenmiş. Gerçekte onun yaşam öyküsü ayrı bir öykü konusu olabilir. O ise yaşadıklarını harmanlayarak, kurgulayarak yazma yolunu seçmiş. Öykü konuları, öykü kişilerini hep yakın çevresinden almış. Genel olarak yoksul insanları anlatmış. Yoksul ve yoksun kişiler yaşama küsmüyor; kimi yaşamak için çabalıyor, kimi tütünle içkiyle gününü geçiriyor.
Anılan kitapta daha önce yayımlanmış, kitaplarına girmiş öykülerin yanı sıra kimi öyküler de yeniden yazılmış. Edindiği yazınsal, deneyimler öykülerini geliştirmiş. Bence iyi etmiş. Zamanla çevre ve sanat yaşamı ona çok şey katmış. Burada önemli etken yazarın bunları değerlendirmesidir.
Ay Işığının Bilir Kişiliği adını taşıyan kitap İstanbulda Ava Yayınlarında çıkmış. (Ağustos 2010) adını taşıyan kitapta on sekiz öykü yer alıyor. Öykülerin oluşum ve gelişiminde bir dram yatıyor. Ortaokul ilk sınıfta başladım yazmaya. Arkadaşlarım arsada top peşinde koştururken ben yazdığımın ne olduğunu bilmeden yazıyordum. Yoksul ve eğitimsiz bir anne-babanın ilk çocuğu olarak büyürken bunun üzerimde yarattığı baskıyı hep hissetmişimdir, Bir tümce daha ekleyelim: Öykü yazma uğraşının ilk filizi ortaokul yıllarımda uç vermiş olsa da asıl gelişimi ve boy atması işportacılık yıllarımda otuz beş yaşımda oldu. Kitapla yazınla tanışıncaya dek boyacılık, sigara tombalacılığı, pavyonlarda komilik, düğün salonlarında temizlikçilik, sinemalarda yer göstericiliği, bit pazarında eski giysi alım-satımı gibi işler yapıyor. Ardından ayakkabıcılık, işportacılık ve kütüphanecilik Bütün bu işler öykülerine gereç oluyor. Kendisi de iflahsız bir serseri olmaktan kurtuluyor.
KATI GERÇEKLER
TATLI DÜŞLER
Dorukun öykülerini besleyen bir kaynak da şiir. Şiir öyküleri renklendiriyor. İlk kitabının adını taşıyan ve bu kitapta ilk öykü olarak yer bulan Bir uçumluk kanat lütfen en belirgin örnek. Başlığı bile şiirsel olan öykünün girişini alalım: Kar yangını yüreğim. Bellek toz duman Yaşananlar gülüşüp kıkırdayarak gürültülü ve yığın yığın gelmekte. Göz açıp kapatıncaya kadar geçen an, kimi dere tepe, kimi bir dağ doruğu, kimi de uçurumun kıyıları Bu bir ömür müydü çekirge gibi sıçrayan?
Bu türden şiirsel göz kırpışmalar bir çok öyküye sinmiş. Birkaç örnek verelim: canlı aksesuarların arasındaki yerine iyice oturtulup bunun dışına çıkma şansı olmayan, çıkarıp diye hep ürken biridir; raptiyeyle oraya tutturulmuş acemi işi resimlere benzer.
Adamın gülümsemesi mor bir asma filizdi , Çatlamış nar gibi gülümsüyor adam.
Doruk, öykü kişilerini konuşturmakta deneyim ve gözlemlerinden yararlanırken yaşanmışlığın tadını da duyumsatıyor. Kişiler, konuşmaları ile kendi iç dünyalarını da açmaktalar. Bu kişiler yanı başımızdadır; bizim mahalleden, bizim sokaktandır sanki. Onlara kulak verelim: Gelir mi diye sordu Alican. Varsa gelir dedim. Varsa bile İhsan onu göremez ki. Çünkü o saatte uyumuş olur. Babası değil mi, salak; İsterse bekler, uykusuz kalsa da mı?, Kalsa da. Hadi babası gelirken bir oyuncak almışsa, oyuncak da neymiş? Benim babamın lokantası olsa kebap getirir. Başka bir kişi, başka bir sorun konuşmalarda dile gelir: Yeter diye bağırdı adam. Üstüme gelip durmayın artık. İş bulundu da gidip çalışmıyor muyuz? Ayaklarıma kara sular indi dolaşmaktan be; gündüz ortalıkta dolaşmıyorum ki karısı çamaşıra gidiyor, evde erkeği boş oturuyor demesinler diye!
Ay Işığının Bilirkişiliğinde yer alan öyküler yaşamın içinden çıkarılmış gerçekler. Yazar zaman zaman o acı, katı gerçeklere tatlı düşler katarak yumuşaklık kazandırıyor. Bunu da şiirsel bakışlarla gerçekleştiriyor. Dolayısıyla bizi bize anlatan öyküler okunmayı kolaylaştırıyor. Bu öyküleri okumamız gerek. Bilmediklerimizi tanımak, bildiklerimizi tazelemek için.
*Şair/Yazar
Mustafa Emre*
Evrensel'i Takip Et