8 Şubat 2011 00:00

ALBATROS


Türkiye, Mısır’a model olacakmış… Peh, peh… Aç tavuk kendini darı ambarında sanırmış… Biraz bitleri kanlandı ya, hemen Osmanlı havalarına girmeler, Kars’ta “tiz, ol heykelin kellesi alına!” fermanı. Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı ile yürüyenleri [ o bayrak Kıbrıs’ta barışı simgeleyen bir bayrak, Rum ve Türk Kıbrıslıların ortak bayrağı] linç kampanyası başlatma, Kıbrıs Türklerini küçümsemeler… Kıbrıs’ta “belenenlerin” olduğu doğu, ama bunların kimler olduğunu da herkes biliyor.
Her neyse, konuyu dağıtmayalım yine.
Arap dünyası muhteşem bir devrimci dalga yaşıyor. 1989 yılında Doğu Avrupa’da yaşanan gibi. Sismik dalgalarla toplumsal faylar yerinden oynuyor. Aslında bu deprem geç bile kaldı, Körfez Savaşı, Irak işgali bir yerde bu dalgayı engelledi.
Ama zaman geldi, İsrafil sürurun üfledi.
Hey gidi Mısır, muhteşem ülke!
Akdeniz’in med cezir dalgaları gibi, Anadolu coğrafyası ile Mısır arasında bir gel git vardır, binlerce yıldan beri ta firavunlar zamanından beri, Hititler zamanından beri.
Tıpkı Pers toprağı ile İonya toprağı arasındaki dalgalar gibi.
Kuzey-Güney, Doğu-Batı arasında bitmek bilmeyen dalgalar.
Osmanlı dünyasında modernizmin öncülerinden biri de Mısır idi. Mısır da, Kürdistan gibi otonom bir yapıya sahipti. Tanzimat modernizmi özerk Kürt beylerinin üstünden geçti ama Mısır ile baş edemedi, neredeyse Mısır ordusu İstanbul’u düşürecekti.
İstanbul ise sonunda Mısır’ı bir anlamda İngiliz sömürgeciliğine sattı. Hadi kibarca teslim etti diyelim.
Mısır aynı zamanda kozmopolit bir Akdeniz ülkesidir. Sömürge dönemi de dünya edebiyatına son derece çekici kitaplarla yansımıştır. Lawrence Durrell’ın “İskenderiye Dörtlüsü” gibi. İskenderiye’nin ayrıca Yunan edebiyatında da önemli bir yeri, yansımaları vardır. Kavafis, İskenderiye’yi aynı zamanda bir dünya şiirinin odağı yapmıştır. Mısır’ın Cemil Meriç’i Tahin Hüseyin’in “Günlerin Kitabı” adlı otobiyografisini bir zamanlar keyifle çevirtmiştim, ama Andre Gide’in önsözüne karşın entellerimizin dikkatini bu kitaba çekememiştim. Ya o, Michael Ondaatje’nin “İngiliz Hasta” adlı nefis roman ve onan yapılan film…Sonuç olarak tanımlara kolay sığmayan bir ülkedir Mısır..
Bakmayın Kemalist Cumhuriyetin anti emperyalist mavralarına, Osmanlı hiçbir zaman koloni olmadı. Ama Arap dünyası oldu. Kemalist Ankara, Arap isyanları ve direnişi sayesinde, arkasına da Sovyet faktörünü alarak kolay ve ucuz yoldan zafere ulaştı. Ankara, asla emperyalizm ile savaşmadı. Eski kolonleri ile, yani batıda Yunanlılarla, doğu’da ise Ermenilerle savaştı. Eski tebanın egemenliği bir küfürdü onalar için, ama aynı Arap topraklarındaki Fransız-İngiliz mendasına benzer Amerika’nın mandasına, dünden razı idiler.
Sovyet devriminin desteği ile efsane daha sonra yürüdü.
Kemalizmin Arap dünyasına olmadı mı. Elbette oldu. Tunus Cumhuriyeti Batı ile uyumlu “Atatürkçü” modelin en sıkı kopyacısı idi. Mısırdaki Nasırcılık, Suriye ve Irak’taki Baas, hatta Cezayirdeki NLF, bir anlamda Arap dünyasının Kemalizmi idi.
Kemalizmin bir dönemi gibi, yada Çin’deki bir dönem Kumindang gibi Sovyetlerle onlar da bir dönem iyi ilişkiler içinde oldular.
Hatta bu dönem Mısır’ın Türkiye’de büyük yankı bulduğu, Türkiye’de bir kesim için “model” olduğu söylenebilir. Milliyetçiliğe sosyalizm sosu süren bu “model”, 60’lı yıllarda Doğan Avcıoğlu’nun YÖN dergisi tarafından ballandırıla ballandırıla anlatılırdı. 12 Mart darbesinin bastırıp, rol çaldığı 9 Mart girişimi tam da böyle bir tasarıma sahipti.
Bizlerin de o sıralarda elimizden düşmeyen Mısırlı Marksist, Abdül Malek’in “Mısır: Askeri Devlet” adlı kitabı idi, oradan Türkiye’deki askeri devleti çözümlemek için çok yararlandık. Ne yazık ki, Türkçeye bir türlü çevirtemedim. Rahmetli Adnan Cemgil, iyi ki onun “Çağdaş Arap Siyasal Düşüncesi” kitabını çevirtmişti. Ama enteller arasındaki anti-arap ruh hali bu kitabın da es geçilmesine neden olmuştu.
Nasır, kendine biat etmeyen Mısırlı komünistleri çöldeki toplama kamplarına yollamıştı. Doğan Avcıoğlu’nun “devrim programında” da biat etmeyen solun “tasfiyesi” vardı.
Türk ordusu, nasıl NATO’nun bir parçası haline geldiyse, Nasırcı Mısır ordusu da, Mısır’ı, İsrail ve Türkiye’den sonra üçlü saç ayağının bir parçası haline geldi.
Türkiye, militarist vesayetten çıkma sürecinde bir ülke.
Ama gerçek bir demokratikleşme için bu, yeterli değil, bu kez sivil otoriter bir sistemin içine savrulma tehlikesi belirdi bugün de. DP’nin 1954 sonrası yönelimi gibi…
Mısır ise, totaliter bir sistemden çıkıyor, devrimci bir tarzda. Bu durum bir demokratik devrim için daha fazla şans yaratıyor. Ama ordu faktörünü de unutmamak gerek. Ordu şimdilik bekleyişte. Bunun karşılığını ise, kurulacak yeni sistemde, kendi konumunu koruyacak bir yapılanma olarak talep edecek. Mısır da, büyük ihtimalle, Latin Amerika’da yaşanan, bizim de darbeler sonrası yaşadığımız “kontrol altında bir demokrasi” olacak.
Mısır, 30 yıldır derin dondurucuya konulmuş bir ülke idi. Ve şimdi anti sömürgeci 1919 başkaldırısı gibi havada yeniden. Mubarek yönetimi giderayak, sözde İslamcı bir saldırı yaptırmıştı bir Kopt kilisesine. Ve buna karşı hilal ve haçı birlikte taşıyan Müslümanlar korumaya almıştı Koptları. 1919 devriminde de hilal ve haçı birlikte yükseltmişti kitleler sömürgeciliğe karşı. Şimdi General Mübarek tiranlığına karşı yükseltiyorlar.
RAGIP ZARAKOLU

Evrensel'i Takip Et