20 Şubat 2011 00:00

Reklam, medya ve fotoğraf -2-


Geçen hafta reklam ve medya konusunu kaynağından başlayarak özetlemeye çalıştım.
Peki ya fotoğraf? Fotoğraf da Latinceden gelmekte olup; Photo = Işık + Graph. Işıkla çizmek anlamına gelmektedir.
Görsel iletişim içinde belki de en başta yer alan öge fotoğraftır. Günümüzde fotoğrafsız bir reklam veya döküman düşünemeyiz. O yüzden profesyonel reklam fotoğrafçılığı bir sektör olmuştur. Reklamda fotoğrafın kullanıldığı yer itibariyle kaliteyi de beraberinde getirmesi beklenir. Rekabet ticaretin kuralı olunca ürünün kalitesi kadar, fotoğraf alanında da rekabetten söz edebiliriz. Fotoğrafın gelişmesiyle reklam sektörü de gelişti ve bugün içinde yaşadığımız düzeye ulaştı.
Neden fotoğraf bu kadar önemli? Çünkü; amaç, insan gözüne, oradan da beyne etki etmektir. İnsan beyninde, neyle ve nasıl bir yer tutmak istendiği önemlidir. Bu nedenle önce iletilmek istenen fikir, sonra da kime iletildiği son derece iyi hesaplanır. Reklamcılar buna ‘hedef kitle’ye ulaşmak diyorlar. Göstermek istenenin, nasıl gösterileceği ve nasıl bir yer tutacağı sorusu görsellikle uğraşan, bütün alanları sürekli düşündürür. Önemli olan algıda gerçeklik yaratmaktır.
Algı kavramını hepimiz biliyoruz. Nedir? Duyumların beyinde kombine edilmesi. İnsanlar algılarıyla bir şeyi anlayabilirler. İnsanın bilgisi ilk başlarda şeylerin/nesnelerin dış görünüşleriyle sınırlıdır. Bu aşama algısal bilgi aşamasıdır. Her algının bir tezahürü vardır. Yani her algı bir biçimde tezahür eder. İşte bu tezahür algının faaliyetidir. Demek ki; Algının tezahürü faaliyettir. Bu özdeş iki kavram birlikte düşünülür. Yani biri diğeri olmadığı halde birbirlerinden ayrı düşünülemezler. Biz, algılarımızın faaliyetini bilincimizden geçiririz. Yani bilincimizde biçimlendiririz. Bunu da pratiğe dökeriz. Burada da bilincin yaşam içerisinde yer bulduğu pratik ortaya çıkar. Aralarında çelişkili bir birlikten söz ederiz.
Biraz daha anlaşılır yaparsak;
Çocuğun yürümeyi öğrenirken denge yasalarını bilmesine nasıl gerek yoksa konuşmayı öğrenirken de dil bilgisi kurallarını kavramasına gerek yoktur. İşte bu aşama ‘algısal bilgi’ aşamasıdır. Çocuk büyüyüp okula gidince, dil bilgisi kurallarını ve denge kanununu öğrenir. Yani bilinçsiz, doğallığında öğrendiklerinin nedenini ve nasılını öğrenir. Buna da ‘ussal bilgi’ aşaması deriz.
Yeniden reklama dönersek; yanda gördüğünüz reklam da dahil hayatımızı saran tüm reklamlar görsel iletişimin parçası olarak en kısa ve çarpıcı yol olan algısal yoldan beynimizde bir yer tutmaya çalışır. Günümüzde reklama bu kadar ihtiyaç duyulmasının nedeni budur.
En büyüğünden en küçüğüne insanlara ulaşmanın yolu, görsel iletişim denilen yöntemin bir amaç doğrultusunda kullanılmasının kaçınılmazlığıdır.
Peki gördüğümüz nedir? Tüm iç ve dış kamusal alanlar dahil neredeyse tüm yaşamımız kah kültür, kah sanat, kah tanıtım, kah bilgilendirme vb. isimlerle kamufle edilerek sermayenin reklamlarının yapıldığı alanlar halinde olduklarıdır. Demek ki gelişen üretim biçimleri hakim olanların her yerde görünürlüklerinin insanların beynine kazınması olarak açıklanabilir.
Yani mesele ideolojik ve sınıfsal bir boyuttadır.
Haftaya bu boyutlarda ne durumdayız? Ne yapıyoruz ve de neler yapabilirizi işleyeceğiz.
Özcan Yaman

Evrensel'i Takip Et