10 Mart 2011 11:13

8 Martta Arap kadınlarına bin selam!

Arap ülkelerinde Batı’nın inisiyatifinin dışında gelişen halk devrimleri ve ayaklanmaları, genel bir Batı algısının temelden sarsılmasına neden oldu. Nasıl oldu da miskin, kanaatkar, kaderci, boyun eğmeye alışkın Araplar birden bire, kendi üstün medeniyetlerinden yardım ve destek görmeden, kendi kaderlerini belirlemek için diktatörlere ba

8 Martta Arap kadınlarına bin selam!
Paylaş
Olcay Geridönmez


Zira sömürgeci ve emperyalist güçler, çıkarları doğrultusunda hedef aldıkları topraklara daima demokrasi, medeniyet ve ilerleme götürmek iddiasında olmuşlardı. Bu iddialar emperyalist politikalarının meşrulaştırılmasına hizmet ederdi. Kadın sorunu da bunların arasında önemli bir dayanak oluştururdu. Kendi ülkelerinde en gerici kadın politikalarını savunanlar, doğudaki işgallerine, ilhaklarına ve hegemonik müdahalelerine başlıca gerekçelerin arasına “aşağılanan, ezilen, baskı gören doğulu kadını kurtarma”yı; Arap kadınlarını dışarıdan ve mümkünse askeri bir müdahale eşliğinde kurtarmayı koyarlardı.

Orta Doğu’da ve Kuzey Afrika’da yaşananlar karşısında Batı dünyası, bu bölgelerin halklarına biçtiği rolü, üzerlerinden yaptığı hesapları, argüman ve dayanak noktalarının boşa çıkarılmasıyla gözden geçirmek durumunda kalmasının şaşkınlığını yaşıyor kuşkusuz.

Oysa Arap dünyasında kadınlar, evet tarif edilen konumda bulunuyorlardı bulunmasına ama bu, hiç de sessizce boyun eğdikleri anlamına gelmiyor. Toplumsal hareketin tam ortasında birdenbire ve ilk kez yer almış da değillerdi. Arap kadın hareketleri, kendilerine ait eski bir geleneğe dayanıyor. Ve gelişim seyirleri Avrupa’daki kadın hareketinin başlangıçlarıyla dikkat çekici paralelliklere sahip.

Dışlanmayı kabullenmediler

Politika sahnesine doğrudan çıkışları ise sömürgeci güçlere karşı bağımsızlık mücadelelerine katılımlarıyla oldu. 19. yüzyılın sonunda çoğu işgal altında olan Arap ülkeleri yeni yüzyılın ilk çeyreğinde ulusal bağımsızlık mücadeleleri vermeye başladı. Başta Mısır, Suriye, Lübnan, Cezayir, Filistin’de olmak üzere kadınlar kurtuluş mücadelelerinde ve toplumsal devrimlerde etkin olarak yer aldılar, önemli roller oynadılar.

Örneğin Cezayirli kadınlar Fransız sömürgecilere karşı 8 yıl süren silahlı kurtuluş mücadelesine ciddi katılım sağladı. İşgalcilere karşı direnişlerini geleneksel çarşafı giyerek ve yüzlerinin yarısını peçeyle örterek sembolleştirdiler. Ayrıca bu geleneksel giysiyi gizlice silah ve bildiriler taşımak için kullandılar ve silahlı çatışmalara da katıldılar. Bu savaşa birçok kurban verdiler, tutuklandılar, işkence gördüler.

Bu olağanüstü koşullarda kadınların böylesine etkin olarak toplumsal ve siyasal sahneye çıkmaları, erkeklerce tümüyle kabul gördü, hatta övünç kaynağı oldu. Ancak bağımsızlık kısmen kazanıldığında ve kadınların rolüne politik olarak artık ihtiyaç duyulmaz olduğunda bu tablo değişti. Yeniden geleneksel rollerine, evlerine, aile ilişkilerine geri gönderildiler. Cezayirli kadınlar kurtuluştan sonra direniş simgesi olarak giydiği çarşafı çıkarmak istediklerinde dini çevrelerin şiddetli tepkisiyle karşılaştılar, batıdan etkilenmekle, hatta hainlikle suçlandılar.

Ancak kadın hakçıların bu dışlanmayı sessizce kabullendikleri söylenemez. Örneğin Mısırlı kadın hakçıların yüzlerini örten peçelerini, artık evle sınırlı alanla yetinmeyeceklerinin bir ilanı olarak kamuya açık yerlerde kaldırıp attılar.

Sömürgeciliğin boğan baskısından kurtulan çoğu Arap ülkesi gelişme ve sanayileşme yoluna girdi. Sanayileşmeyle birlikte emek pazarına yaygın olarak giren kadınlar, anayasal eşit haklar, seçme ve seçilme hakkını elde etmelerine rağmen aynı başarıyı medeni hukuk alanında elde edemedi. Özel alana, aile alanına pek dokunulmadı. Dolayısıyla din ve toplumsal gelenekler kadınların hâlâ aile içi yükümlülüklerin ön planda tutulmasını getirmiş, kadının doğal rolünün değer görmemesini, annelik rolünün toplumsal olarak tanınmamasını getirmiştir.

Neoliberalizm ve İslamcı örgütler

20. yüzyılın son çeyreğinde diktatörlerin eliyle neoliberal politikaların bölgede hızla uygulamaya sokulmasıyla birlikte, maddi ve politik refahtan medet umabilenler küçük bir azınlığın ötesine geçemedi. Halkın geniş kesimleri ise devasa sosyal hak kayıplarına uğradı, işsizlik, yoksullukla boğuşur hale geldi, sağlık, eğitim, barınma sorunları devleşti. Bunlardan etkilenenlerin başında da kadınlar geldi. Neoliberal politikalar en başta kadınları güvencesiz, örgütsüz ve en ucuz çalışma koşullarına itti. Devletin elini eteğini çekmiş olduğu sosyal hizmetlerin yokluğunun yarattığı sosyopolitik boşluğu ise toplumsal gelişmedeki sıkıntıları, ahlaki krizler, çöküntüler olarak yorumlayan İslamcı örgütler hayır kurumlarıyla doldurmaya başladı. Kadın sorunu bir kez daha türban/çarşaf/burka sorunuyla sembolleştirilen kadın bedeni ve cinselliği üzerinden tartışılır hale geldi.

Bu kaba tarihsel arka plan üzerinden bugünkü halk devrimlerine ve ayaklanmalara baktığımızda, bugün yeniden sokakları doldurmuş olan, erkeklerle omuz omuza mücadele eden Arap kadınlarının önünde tarihsel fırsatların bulunduğunu söylemek mümkün. Arap halkları kendi demokratik yönetimlerini oluşturma mücadelelerinin içinde kadınlara önemli görevler düşüyor. Arap kadınlarının, tüm eşit hak taleplerine sahip çıkmayı başarmalarını diliyoruz. Ve haklarının takipçisi olacaklarına inanıyoruz. Bu bakımdan Arap kadınlarının mücadelesi belki de asıl şimdi başlıyor.

8 Martta enternasyonalist dayanışma duygularımızla Arap kadınlarına bin selam!

ÖNCEKİ HABER

Mahkemeden HES için ‘ders niteliğinde’ karar

SONRAKİ HABER

Gazeteciler basın özgürlüğü için ayakta!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...