15 Ekim 2006 21:00

İşçilerin yanında olmaya
   devam edecek

Prof. Dr. İzge Günal'ın sendikalaştıkları için işten atılan taşeron işçilere destek verdiği için Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü tarafından görevine son verilmesinin yankıları sürüyor. Bugüne kadar pek çok kişi ve kurum yaptıkları açıklamalarla Günal'a destek verdi. Bunların yanı sıra, Günal'ın görevine iadesi için başlatılan imza kampanyasına çok sayıda öğretim üyesi katıldı. Öte yandan Günal'ın üniversite ile ilişiği ise henüz kesilmiş değil. Üniversitede ilk kez bu şekilde bir öğretim üyesinin görevine son verilirken, Günal'ın nasıl ilişik keseceğine ilişkin Rektörlüğe vermiş olduğu dilekçeye de henüz yanıt gelmedi. İşçilere verdiği destekle gündeme gelen Günal, aynı zamanda kendi alanında birçok başarıya imza atmış bir bilim adamı. Prof. Dr. İzge Günal, Türkiye'de ortopedi ve travmatoloji alanında uluslararası akademik dergilerde en fazla makalesi yayınlanan bilim insanı olma unvanını taşıyor. Yine uluslararası alanda, "Günal Seber Başaran Sendromu" olarak bilinen rahatsızlığa adını veren üç hekimden biri olarak tanınan Günal, ortopedi alanında yurtdışında kitabı yayınlanan tek bilim insanı. Bu kitap halen İngiltere'de asistan eğitiminde kaynak kitap olarak okutuluyor. Prof. Dr. İzge Günal'la, üniversitelerin içinde bulunduğu durum ve çıkış yolları üzerine konuştuk. Günal, bilgi üretmenin önündeki engeller, akademik yolsuzluk, üniversitedeki antidemokratik uygulamalar ve öğretim üyelerinin örgütlenmesi ile ilgili sorularımızı yanıtladı. Daha önce aldığınız ceza akademik yolsuzluklarla ilgiliydi. Bu süreci ve bu konuda yaptığınız araştırmada elde ettiğiniz sonuçları anlatır mısınız? Birçok soruşturma geçirdim. Bundan önce aldığım ceza akademik yolsuzluklarla ilgili idi. Akademik yolsuzluk yapmaktan değil de ortaya çıkartmaktan dolayı ceza aldım. Temmuz ayında çıkan Memur Sicil Affı dolayısı ile uygulanmadı. Akademik yolsuzluklar Türkiye'de çok yaygın. Akademik yolsuzluktan kastım şu: Uydurma yazılar yazmak. Başka birinin makalesini alıp bir şeyler çalmak. Ceza yasasında yeri yok ama bilim dünyasında işlenebilecek en büyük suç. Kamuoyuna yansıyan büyük örnekleri var, İhsan Doğramacı, Alemdaroğlu gibi. Bunlarla ilgili bulduğum örnekleri Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi'nde yazmıştım 1 yıl önce. Bir deney, yapılmadan yapılıyor gibi yazılmış. Hasta görülmeden, görüldü gibi yazılmış. İnsanları yanlış yönlendiriyor hasta sağlığını etkiliyor bunlar. Sonuçta bana kademe ilerlemesi durdurma cezası verdiler. Fakat bu çok önemliydi, en az demokrasi mücadelesi kadar önemliydi. Türkiye'de bunu çözmek için hiçbir mekanizma yok. Sadece Türkiye'de değil dünyanın hiçbir yerinde yok. O ülkenin en yüksek meslek kuruluşu çözer. Eğer tıbbi alanda ise örneğin TTB Merkez Konseyi Onur Kurulu, eğer mimarlık alanındaysa TMMOB Merkez Konseyi Onur Kurulu vardır, bu tip yerlerde çözülür ve insanlara ceza verilmez hepsi istifa eder. Bir tek Çin'de ceza veriliyor, çünkü orada inanılmaz boyutlara ulaşmış durumda. Üniversitelerin bilgi üretmesinin önündeki engeller nedir sizce? Genel anlamda 'Okul'un temel görevi egemen ideolojiyi yeniden üretmektir. Sosyalist toplumlarda da böyledir. Bu anlamda ne yapılıyor, egemen ideoloji ile donatılmış doktorlar, kaymakamlar, hakimler, gazeteciler, mühendisler, yetiştiriliyor. Bu anlamda sistem okula hakim olmak zorunda. Fakat bir okul olarak üniversitenin liseden farkı bilgi üretme özelliği olmasıdır. Bu tehlikeli bir özelliktir. Bu özellik devrimcidir. Neden devrimcidir, çünkü bilgi üretirken var olan bir şeye karşı çıkıyorsunuz. Bu anlamda iktidarı rahatsız eden bir şeydir. Üniversitenin temel çelişkisi de budur zaten. Son dönemlerde bu çelişki eğitim lehine b

Evrensel'i Takip Et