13 Ekim 2006 21:00
Argonaut'lar seferi
GÜNÜN YAZILARI
Elli kadar kahramanın Argos adlı bir gemiye binip Altın Post'u ele geçirmek için giriştikleri ilkçağın bu çok ünlü serüveni; sayısız ozan ve öykücüye ve özellikle de en ünlü taragedya yazarlarına bitip tükenmez esin kaynağı oldu...
Yunanistan'daki İolkos kent krallığını Peliyas adlı bir kral yönetmekteydi. Ne var ki bu gaddar Peliyas'ın oturduğu koltuk aslında ağabeyi olan Ayson'un (Aison) hakkıydı. Haliyle Ayson'la karısı artık bir köşede, kendi hallerinde, ama kralın saldığı korkuların tedirginliği içinde sürdürüyorlardı yaşamlarını... Bu arada onların bir bebekleri oldu ve ona İyason ( İason) adını verdiler... Ne var ki kral Peliyas da, ileride başıma bela olur düşüncesiyle bu yeni doğan bebekten sürekli huylanıyor, ondan kurtulmanın yollarını arıyordu. Haliyle Peliyas'ın bu bebek için birtakım kötülükler düşündüğünü babası ve anası hissettiler. Çocuklarını onun şerrinden kurtarmak için ilkin onun çok hasta olduğu dedikodusunu yaydılar... Sonra da öldüğü haberini saldılar sağa sola. Kendileri de yas giysileriyle donanıp bebeklerini gizlice götürüp iyi yürekli at adam Hiron (Khiron)'a bir süreliğine emanet ettiler... Hiron her ne kadar yarı at yarı insan bedenli biriyse de çok bilgili ve erdemliydi. Uzun yıllar boyunca hem çocuğun sağlığına, hem de onun eğitimine çok önem verdi... Bu arada geçen zaman içinde Peliyas'ın yüreğinde, yaptığı kötülükler karşısında birtakım korkular, tedirginlikler uyanmaya başladı...
Bu yüzden haksız olarak oturduğu tahttaki saltanatın daha ne kadar süreceğini öğrenmek için Apollon'un tapınağındaki biliciye akıl danışmaya gitti. Bilici ona; "Tek ayağına sandal giymiş bir delikanlı senin tahtını elinden alacak!" yollu bir yanıt verdi... Haliyle saltanatını kazasız belasız sürdürebilmek için tanrılarla hep dost kalmak zorunda olduğunu artık çok iyi anlayan kral Peliyas, bir gün tanrı Poseydon onuruna bir şölen düzenledi. İyason da rasgele çağrılanlar arasındaydı. Tanrıça Hera, geçmişiyle ilgili olarak hiçbi rşey bilmeyen İyason'un giyinip kuşanıp bu şölene mutlaka katılmasını istedi. Bunun üzerine İyason yola koyuldu. Yağmurlar yüzünden suları kabarmış bir çaydan geçerken de eline aldığı sandallarından bir tekini dalgınlıkla suya düşürdü. Karaya çıktıktan sonra da tek sandalını ayağına geçirip saraya vardı. Kral Peliyas gelen konuklar arasında tek sandallı İyason'u görünce haliyle bir tuhaf oldu. Geçmişte Apollon tapınağındaki bir bilicinin söylediğini anımsadı hemen. İyason'u özel bir odaya çekti: "Bak delikanlı," dedi ona soğukkanlılıkla. "Sen benim yerime kral olsaydın ve tanrı Apollon sana böylesi bir şölene çağırdığın konuklardan biri seni öldürecek deseydi, acaba sen ne yapardın?" Ayağı tek sandallı İyason da çok rahat olarak; "Onu arar bulurdum. Sonra da o ünlü koçun Altın Post'unu aramaya gönderirdim!" yanıtını verdi. Bunun üzerine kral Pelyas da; "Bak delikanlı," dedi, "sen çok iyi birine benziyorsun... Eğer sen bu Altın Post'u sarayıma getirirsen, tahtımı da, tacımı da sana vereceğim. Seni çok güzel bir prensesle de evlendireceğim. Ben de rahat rahat köşeme çekilip son günlerimi yaşayacağım!.."
Oysa ki Altın Post, kral Peliyas'ın umurunda bile değildi! Bütün amacı, elinden geldiğince İyason'u krallığından uzak yerlerde tutmaktı. Zaten Altın Yapağı da denen bu değerli post, savaş tanrısı Ares'e adanmış bir bahçede bulunuyordu. Çok iyi korunan bu postu getirmek de, bir insan gücünün ötesindeydi. Sonu kesin olarak ölümdü... Peliyas bunu bildiği için İyason'a böyle bir öneride bulunmuştu...
İyason da ün ve servete kavuşma amacıyla böylesi olağanüstü güç bir göreve evet dedi. Hemen bütün Yunanistan krallıklarına haber salıp bu serüvene katılacak gönüllü kahramanlar aramaya başladı... Bu Altın Post, eskilerin Kolhid (Kolkhid) dediği Gürcistan'daki bir deniz kıyısı kentindeydi... Haliyle Yunanistan'dan demir alıp o kente ulaşabilmek için çok sağlam bir gemi ve de çok güçlü ve gözüpek kahramanlar gerekiyordu...
Gerçekten de bu serüveni duyan gönüllü kahramanlar kısa sürede belli oldu. Kısa sürede sayıları elliye ulaştı... Üstelik bu elli kahramanın arasında kimler yoktu ki!... Bir dağı bile yerinden oynatacak kadar güçlü Herakles de, liriyle ve ezgileriyle Cehennem tanrısının ülkesine girip onu yumuşacak kadar etkili müzisyen Orfeus da bu gönüllüler arasındaydı!.. Bu kahramanlar da aslında Altın Post'un peşinde değillerdi... Savaş tanrısı Ares'in bütün dünyaya meydan okuyaraktan egemenliği altında tuttuğu bu postu onun elinden kurtarmaktı önemli olan!
Iyason'a göre bütün öngörülerinin ötesinde ilgi gören bu öneriyi yaşama geçirmek için, çok sağlam bir gemi yapımına gelmişti artık sıra...
Argo adındaki usta bir gemi yapıcısı hemen işe başladı... Tanrıça Atena da, geminin yelken donanımını hazırlamak üzere, ipekten kalın kumaşlar dokumaya başladı atölyesinde... Çünkü o da savaş tanrısı Ares'ten nefret ediyordu...
Evrensel'i Takip Et