12 Eylül 2006 21:00

'Planlar çekmeceden çıkarıldı'

Uluslararası İnsan Hakları Birliği Başkanı, Ossietzky dergisi ve Grundrechte- Reports (Temel Haklar Raporu) yazarı ve yayıncılarından Rolf Gössner, 11 Eylül saldırısını Almanya'da temel hakların yok edilmesi için kullanıldığını dile getirdi. Evrensel: 11 Eylül saldırısının üzerinden beş yıl geçti ve dünya bir kez daha bu saldırıyı konuşuyor. Bu saldırı gerekçe edilerek Almanya'da birçok hakkın kısıtlandığını sürekli gündeme getirdiniz. Bu konuda şimdi ne düşünüyorsunuz? Rolf Gössner: 11 Eylül saldırısı sürekli sıkıyönetim koşullarının egemen kılınması için kullanıldı. Yıllardan beri çekmecelerde saklanan güvenlik yasaları, masanın üzerine çıkarılarak uygulamaya sokuldu. Sürekli aynı, saçma seremoni: Her saldırı sonrası güvenlikten sorumlu politikacılar güvenlik sistemindeki boşluklara dikkat çekerek halkın endişelerini istismar ediyor, yurttaşlık haklarında kısıtlamaya gitmenin koşullarını yaratıyorlar. Beş yıldır sürekli gündeme getirilen güvenlik ve terör saldırısı halkta ne türden bir değişime yol açtı? Almanya gerçekten bir saldırıyla karşı karşıya mı? Terör tehdidi propagandasına bağlı olarak, halkın bir kısmı, güvenlik adı altında demokratik hakların kısıtlanması gerektiği düşüncesinde. Birçoğu, en doğal özgürlüklerini "gizleyecek bir şeyim yok" mantığıyla feda etmeğe hazır. Örneğin, Almanya'da bombalı valizlerin bulunması sonrası halkın yüzde 80'inin terör eylemlerini önlemeyecek olan ama suçluların yakalanmasını kolaylaştıracak olan video kamera aracılığıyla kontrollerin artırılmasından yana olduğu ortaya çıkmıştı. Epeydir, Almanya'da halkın güvenlik duygusunun azaldığıyla ilgili olarak anket sonuçlarıyla bombardıman ediliyoruz. Ancak halkın duygularıyla gerçek arasında dağlar kadar fark var. Almanya, dünyanın en güvenlikli ülkelerinden biridir. Medya aracılığıyla, eskiden beri var olan polisiye olaylar abartılarak korkular kışkırtılıyor. Güvenliğin sağlanması adına alınan tedbirlerle haklar gasp ediliyor ve bu hak gaspları konusunda halk ikna ediliyor. Yasalar sertleştiriliyor, polis ve diğer güvenlik sistemlerinde donanım giderek modernleştiriliyor ve arttırılıyor. Ancak halkın güvenlik açlığı kısa süre için tatmin ediliyor ve uzun vadede halkın güvenlik ihtiyacı doyurulamaz bir açlık olarak kalıyor. Halkın güvenliğinin tehdit altında olduğu yönündeki söylemler 11 Eylül'le sınırlandırılabilir mi? Halkın tehdit altında olduğu yolundaki senaryolar tarih boyunca hep var oldu. Daha önceleri komünistler ve doğudan gelen tehlike söz konusuydu. Sonra "aşırı sol, terörizm ve bunların sempatizanlarının" tehlike oluşturduğu belirtildi. 90'lı yıllarda suç örgütleri ve özellikle suç eğilimli yabancılar tehdit unsuru olarak gösterildi. 11 Eylül 2001 sonrası 'Köktendinci Müslümanlar' ve 'uluslararası terörizm' tehlikesi bunların yerini aldı. Bu türden senaryolar, devletin güçlendirilmesi ve demokratik hakların azaltılması için her zaman çok etkilidir. Hele de şimdiki gibi dini motifli ve intihara dayalı terör eylemlerinde halkı ikna etmek çok kolaydır. 2002 yılında çıkarılan antiterör yasaları, Almanya tarihinde varolan yasaların yeterli olup olmadığı araştırılmadan çıkarılan en kapsamlı güvenlik yasalarıdır. Çoktan beri terörle mücadeleyle ilgili özel düzenlemeler uygulamadaydı. Polise, adliyeye ve gizli servislere aşırı yetkiler veren; zanlı olup olmasın, insanların sicillerinin kontrolden geçirilmesini sağlayan, telekulak ve video kontrolleri olanaklı kılan düzenlemeler vardı. Bunların çoğu; örneğin genel tarama, hava güvenlik yasası ve telekulak uygulamaları 2004 yılında Federal Anayasa Mahkemesi tarafından anayasaya aykırı bulundu. Suç kanıtlanıncaya kadar zanlının suçsuz olarak görülmesi, hukuk devletinin en önemli kazanımlarından biridir. Güvenlik histerisine bağlı olarak hukuk devletinin setleri yıkıldı ve yurttaşlık hakları konusunda tabular yıkıldı. Terör eylemlerinin önlenmesi stratejileri adına vatandaşın hakları yok edildi, zanlı olup olmasına bakılmaksızın mimlenmesi, üzerindeki kontrollerin artırılması söz konusu oldu. Demokratik hakların budanması ile sosyal hakların yok edilmesi arasında bir ilişki var mı? Ayrıca bütün bunlara karşı neler yapılabilir? Halk, olayların nedenleri konusunda doğru şekilde bilgilendirilmiyor. Bir yandan toplumsal ve ekonomik alanda hak gaspları gerçekleştirilirken diğer yandan özgürlükler yok ediliyor. Dolayısıyla ikisi arasında bir ilişkiden söz edilebilir. Demokratik bir toplum açısından gelişmeler ürkütücü; ama bunu bir kadermiş gibi kabul etme eğilimi çok daha kötü. 1980'li yıllarda nüfus sayısı yapıldığı zaman, halk güçlü bir şekilde buna karşı çıkmıştı. Güvenlik histerisiyle demokratik hakların gasp edilmesi, şu an "Benim korkacak bir şeyim yok" diyenleri bile bir gün etkileyecek.

Evrensel'i Takip Et