1 Temmuz 2006 21:00

Türkiye Konferansı Ankara'da yapılıyor

Diyarbakır'da 11 Haziran tarihinde gerçekleştirilen "Kürt Sorununda Barış ve Barış Çalışmalarının Ortaklaştırılması" toplantısının sonuç bildirisi açıklandı. Hazırlık komitesi adına yapılan yazılı açıklamada, 64 delegenin 29 Haziran 2006 tarihinde Diyarbakır'da bir araya gelerek:
  • Diyarbakır'da yapılan toplantının son derece anlamlı ve önemli olduğu, bölgede ilk defa bu kadar geniº katılımlı bir toplantı ile Kürt sorununun masaya yatırıldığı, bu çalışmanın ve ortaklaşmanın sürdürülmesinin gerekli olduğu inancından hareketle önümüzdeki aylarda Ankara'da geniº kesimlerin katılımıyla gerçekleştirilecek bir Türkiye Konferansı'nın yapılması
  • Bu konferansa hazırlık için Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini kapsayacak bir çalışma yürütmek üzere 10 komisyonun kurulması (Bu komisyonlar; sağlık, hukuk, sendikal alan, yerel yönetimler, akademik alan, insan hakları, basın (aydın, yazar), işveren çevreleri, siyasi partiler ve meslek kuruluşları.)
  • Söz konusu komisyonların, yapılacak olan Türkiye Konferansı'na sunulmak üzere tebliğler hazırlamak için çalışmalara başlaması
  • Türkiye'nin diğer bölgelerinde yapılan benzer barış girişimleri ile ortaklaşıp çalışmaların birlikte yürütülmesi kararlarının alındığı bildirildi.

    src=/resim/b1.gif width=5>
    Başa dön


    'Bu elbiseyi yırtmalıyız' Derya Karaçoban Töre cinayetleri ve kadına uygulanan ayrımcılıkla ilgili her gün yeni bir haber yayınlanıyor. Son olarak Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, töre cinayetlerinin Kürtlerin sorunu olduğunu yazdı. Özkök hakkında suç duyurusunda bulunan Diyarbakır Barosu'ndan Başkan Yardımcısı Av. Meral Danış Beştaş ise namus cinayetleri, devletin bundaki payı ve kadın mücadelesi hakkındaki sorularımızı yanıtladı. Türkiye'de kadın sorununu nasıl tarif ediyorsunuz? Kadın sorunu evrensel bir sorun. Düzeyi farklı olabilir ama, kadın sorunu tüm dünyanın sorunu. Türkiye'de bu özellikle kadına dönük ihlallerle gündemdeki yerini koruyor. Kürt ve Türk kadınlarının kendine özgü yaşadıkları sorunlar var. Kürt kadınlarının ulus olarak ayrıca yaşadığı sorunlar var. Kendi dilini özgürce konuşamama, eğitim görememe gibi. Yıllardır mücadelesini verdiğimiz yasal düzlemde kadın hakları sorunu var; medeni kanun ve diğer özel yasalar... Bölgemizde, kırsal kesimde kadınların yaşadıkları sorunlar var. Özetle ifade etmek gerekirse Türkiye'de kadın sorununa yaklaşımda tabandan tavana kadar genel olarak ortak bir yaklaşım var. Kadının statüsü konusunda bir kabullenme var. Kadın ev işi yapar. Çocuklarına bakar. Kadınlık rollerini devam ettirirken aynı zamanda çalışır. Kadınlar yönetimlerde hiçbir zaman gerektiği oranda yer almadılar. Bunu Meclis'ten tutun, belediye başkanlıkları, partilerdeki temsil, çalışma yaşamına kadar genişletmek mümkün. Kadının temsilinde de bir sorun var. Ve bu toplumsal olarak kabul görmüş. Kadının toplumdaki bu konumunu besleyen nedir? Bizim bölgemizde feodal düşünce tarzı. Gelenekler rol oynuyor zaman zaman. En önemli olgulardan biri toplumsal yaşayış biçimimiz ve bu konuda uzun yıllardan bu yana; cumhuriyetten bu yana yasal anlamda dahi kadının statüsünde, Medeni Kanun'da ya da Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) kadın erkek ayrımı yapılıyor. Bununla birlikte medeni kanunda kadınlar aleyhine var olan ayrımcılık hükümleri içeren yasa 2002 yılından itibaren değişti. TCK'da kadına yönelik şiddet suçlarına dair yine ciddi değişiklikler yapıldı ama hâlâ tam anlamıyla çözüldüğünü; kadın erkek eşitliğini sağlandığını söylemek mümkün değil. Kadın kendisini yaşamın hiçbir alanında ifade edemiyor. Kadına yönelik şiddetle mücadele, çare bulma konusunda bir yetersizlik var. Kadın sorunu konusunda en yetkili kurumların, yetkililerin idarenin en üstündekilerin irade göstermesi gerekiyor. Ve bu iradenin tüm topluma yayılması gerekiyor. Sürekli dile getirilen eğitim sorunu da şüphesiz önemli bir role sahip ama, eğitimli insanlar da şiddete maruz kalıyor. Sorunun sadece eğitimle çözülemeyeceğini görmek gerekiyor. Kadına yönelik suçlar konusunda caydırıcı kararlar verilmemesi de önemli. Ertuğrul Özkök bir yazısında töre cinayetlerinin Kürtlerin sorunu olduğunu ve asıl Kürt sorununun töre cinayetleri olduğunu yazmıştı... Dehşet verici bir yazı. Bu yazı bence suç. Türkiye vatandaşları arasında açıkça bir ayrımcılık yapılıyor. Halkı iki farklı statüde kabul etmek anlamına geliyor bu. Milliyetçiliği de aşan şoven, ırkçı bir yaklaşım var. Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan Türkü Kürdü, Lazı hangi ırktan olursa olsun tüm insanlar yasalar karşısında eşittir. Geçen aylarda Mine Kırıkkanat'ın da Türk solu dergisinin bu yaklaşımını besleyen yazıları yayınlandı. Özkök'ün yazısı için Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunduk. Tabii ki töre cinayetleri sadece Kürtlerin sorunu değil. Töre cinayetleri tanımı da doğru bir tanım değil. Bu "namus saikıyla işlenen cinayetler". Bu cinayetler sadece Mardin, Diyarbakır, Urfa'da meydana gelmiyor. Türkiye'nin her yerinde meydana gelen bir cinayet şekli. Birçok ülkede de namus saikiyla işlenen cinayetler farklı adlar altında olsa da işlenmeye devam ediyor. Ama neden Kürtlerin aşağılanması adına bu malzeme olarak kullanılıyor? Doğru, bizim bölgemizde de Türkler arasında olduğu gibi bu cinayetler işleniyor. Buna karşı en büyük tepkiyi de Kürtler veriyor. Yaşam hakkını ortadan kaldıracak namus anlayışı kabul edilemez. Bu topraklar üzerinde kadına dönük işlenen tüm cinayetlere neden olan anlayış kadının ikincil konumunu muhafaza etme amacına yöneliktir. Herkesin yaşanan bu cinayetlere tepki göstermesi ve önlenmesi konusunda üzerlerine düşen görevleri yapması gerekiyor. Yasayı uygulayan hakim savcı avukatların bakış açısının değişmesi gerekiyor. Değişmiş olsa da hâlâ bu tür davalarda tahrik hükümleri uygulanıyor. Kadına bakış konusunda zihniyet devrimi şart. Bölgede kadınlar neler yaşıyor? Bölgede feodalizmin kadınların yaşam alanlarını sınırladığı, kadınların söz hakkının olmadığı bir gerçek. İşlenen cinayetlerde de bunun büyük payı var. Devletin de kadının ikincil konumunun güçlenmesinde önemli payı olduğunu düşünüyorum. Bölgenin geri kalmışlığında uygulanan devlet politikası, bölgede geri olarak kabul gördüğümüz kadına yönelik bakış açısını beslemiştir. Devletin bölgeler arası eşitsizliği uyguladığı politikalarla güçlendirmiş. Kadın sorunu da aynı şekilde kendini gösteriyor. İnsanlar birçok sorunla boğuşuyor. Bölge illerinde, ilçelerinde, köylerinde okul yok. Altyapı, sağlık ocağı sorunları var. Yoksulluk, işsizlik yatırım yapılmaması tüm bunlar kadın sorununun daha da derinleşmesinin önünü açıyor. Feodalizmin etkisiyle kadınların kendine ait yaşam alanları yok. Evlenmeden önce anne-baba, kadın adına kararları veriyor. Evlendikten sonra da eşine bağımlı. Kuma getiriliyor üzerine. Berdel olarak başlık parasıyla evlendirme halen yaşanıyor. Kız çocuk doğurduğu için değeri düşüyor. Sonuçta feodal değer yargılarını yıkılması gerekiyor. Her geçen gün var olan kadın kurumlarına yenileri ekleniyor. Bunun yaşananlara olumlu bir katkısı oldu mu? Diyarbakır'da son 10 yıl içinde kadınlara ait kurumların sayısında artış oldu. Bu ihlaller karşında kadın bilincinin gelişmesini sağladı. Kadın sorununun tartışılması dahi ilerleme açısından önemli bir gelişme. Diyarbakır'da kadınlara dönük çalışma yürüten tüm kadın kurumlarının yaptıkları önemli ve değerli çalışmalar. Yapılan bu çalışmalarla tüm kadınlara ulaşıldığını söyleyemem. Ancak geçmişe oranla ciddi ilerlemeler olduğunu düşünüyorum. Devlet istediği için değil AB uyum yasaları, dış baskılar, kadın örgütlerinin baskıları ile zorunlu olarak kadın meselesinde de bir şeyler yapmak zorunda kaldı. Yoksa kendi isteğiyle Medeni Kanun, TCK ve Ailenin Korunması Kanunu'nu çıkarmadı.


    MÜCADELE ZORUNLU Kadın ne zaman "namus" olmaktan çıkıp insan/birey olacaktır sizce? Çok uzun soluklu bir mücadele sonucunda... Kadının, kendisini birey olarak kabul ettirmesiyle olacak. Kadının birey, insan olarak kendisini topluma kabul ettirmesi için de mücadele etmesi gerekiyor. Direnmesi, kendisine reva görülene karşı durması, tepki göstermesi gerekiyor. Kadın kurumlarının verdikleri mücadele bu açıdan önemli. Herkes kendi namusundan sorumludur. Kimsenin namusu hiç kimseyi ilgilendirmez. Bu anne de baba da kardeş de eş de olsa. Namus temsilcisi olmak istemiyoruz artık. Kadın kendisine biçileni, dayatılanı ancak üzerine giydirilen elbiseyi yırttığı, yırtma cesareti gösterdiği zaman mümkündür. Bunun böyle algılanmasından, yorumlanmasından rahatsızız. Bu cinayetler asla kabul edilemez.


    Erkek arkadaşı var diye kızkardeşini bıçakladı Batman'ın Hasankeyf ilçesinde hemşirelik yapan Zarife A. (24), ağabeyi Halil A. (25) tarafından Batman Öğretmenevi önünde sırtından bıçaklandı. "Erkek arkadaşı ile gezdiği" gerekçesi ile Yozgat'tan Batman'a gelen Halil A. kızkardeşi Zarife A.'yı erkek arkadaşıyla görünce sırtından bıçakladı. Özel Batman Hastanesi'ne kaldırılan kadın ameliyata alınırken, ağabeyi gözaltına alındı. Zarife A'nın sağlık durumunun ciddiyetini koruduğu bildirildi. Ağrı'nın Diyadin ilçesine bağlı Davut köyünde ise 7 çocuk annesi Birsel Özden'in intihar ettiği iddia edildi. Kızının intihar ettiğine inanmadığını belirten Özden'in babası Muhlis Çelik "Kızım kendisini öldürmedi, öldürüldü" dedi. 7 çocuk annesi Birsel Özden'in (27), ot biçmeye gittiği Tendürek Dağı Kani Spi Yaylası'nda av tüfeğiyle kendini vurarak intihar ettiği ileri sürüldü. Özden'in cesedi ise otopsi için Diyadin Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı. Kızının intihar ettiğine inanmayan Özden'in babası Muhlis Çelik ise Diyadin Devlet Hastanesi tarafından hazırlanan otopsi raporunda uzaktan ateş edildiğinin belirtildiğini ifade etti. Özden'in eşi ve ailesi ise Çelik'in "öldürüldü" yönündeki iddialarını reddetti.