7 Kasım 2011 10:20

Depremden geriye kalan: Daha fazla sefalet

Şenay Kumuz / Sevda Karaca

Bu ev, ev sahibinin dediğine göre “kendi elleriyle yaptığı için” sağlam kalmış. Varmış bir iki çatlak duvarlarda ama onlar da önemli değilmiş. “Bunu size söyleyen bir görevli mi?​” diyoruz, “Hayır” diyor. Kalabalıklaşıyor ev, o sokağın bütün sakinleri geliyor derdini anlatmaya, paylaşmaya. Kadınlar görünürde yok, onlar mutfakta, günün büyük kısmında ise çoğunlukla çadırın içinde çocuklarla beraber. Biz de mutfağa gidiyoruz, hepsi bağırlarına basıyor bizi. Herkesin dilinde yardımların adil dağıtılmadığı sözü. Herkes bir ağızdan konuşuyor. En çok kurdukları cümle “yardımlar tanıdığı olana gitti, bizim halimizi gören yok, çadır da alamadık, yardım da alamadık.”
Zümeryan Kalkan sessizce dinliyor.

ZATEN ELDE AVUÇTA BİR ŞEY YOKTU

Zümeryan abla da mahallenin diğer sakinleri gibi köyü boşaltıldıktan sonra Van’a gelmiş, Köyiçi’nde akrabaları yaşadığı için buraya yerleşmişler. Eşinin vefatından sonra hayat daha da zorlaşmış; çocuklarını tek başına büyütmek zorunda kalmış, yükün büyük kısmını da en büyük kızı sırtlanmış. “Deprem vurdu geçirdi ama zaten elimizde avucumuzda bir şey yoktu” diyor.

Kızı havaalanında temizlik işçisi olarak çalışıyor; günde 12 saat, ayda 300 liraya... Bir oğlu da Muş’ta öğrenci, “Gitti gideli 900 lira para göndermişiz ona, ne yapar ne eder bilmiyoruz, gittiğinden beri de bir kez olsun gelemedi” diyor. Yeşilkartlı olduğu için şanslı hissediyor kendisini. Ama hastaneye falan da pek gittiği yok. “Neden?​” diye soruyoruz, kadınlar hep bir ağızdan gülüyor.

Azize Aral’ı gösteriyorlar parmaklarıyla.  

MAHALLEYE SAĞLIK GÖREVLİSİ UĞRAMIYOR

Azize teyze, aralarındaki en yaşlı kadın, 18 yıldır mahallenin bütün kadınlarının doğumunu yaptıran da, bir hastalık durumunda yol gösteren de o. Mahalledeki hastane hizmetleri ondan soruluyor bir nevi. “Peki” diyoruz, “Sizin aile hekiminiz yok mu?​”

“Vardır herhalde” diyor biri. Birbirlerine bakıyorlar. Altı aylık hamile Kibar Numaş’a dönüyoruz. “Sen hamilesin, hiç gittin mi aile hekimine, deprem olduktan sonra senin durumunun ne olduğunu, bebeğin sağlığının ne olduğunu soran eden oldu mu?​”

“Nerdeee...” diyor elini havada sallayarak. Deprem öncesinde de deprem sonrasında da mahalleye uğrayan sağlık görevlisi yok. Kibar anlatıyor: “Deprem oldu öyle korktum öyle korktum ki, şimdi kimse beni evin yakınına bile götüremiyor. Çadırda kalıyoruz çoluk çocuk.” Çadır dediği de ince bir naylon. Üç küçük çocuğu ve eşiyle birlikte kaldıkları çadırda depremin olduğu günden beri doğru düzgün uyku uyumamış, bir küçük tüpün üstünde yemek yapıyor, diğer kadınlarla bir araya gelip ekmek pişiriyorlar. Korkudan eve girip banyo bile yapamamışlar.

Bütün gün çadırın içinde çocukları soğuktan korumak, yemek yapmak, yağmurun çadırın içine girmesini engellemek, çamuru temizlemek, yatak kurup açmaktan çok yorulmuşlar. Kibar bir de hamile olduğu için çektiği sancılar nedeniyle bütün gün çadırı tek başına çekip çevirirken daha çok zorlanıyor. Yardım almak için eşi Valiliğe isim yazdırmış ama henüz bir şey gelmemiş. Kucağındaki oğlu da hasta, “Bu çocuklar daha beter hasta olurlarsa ne yaparız bilmiyorum” diyor.

OTURMASINLAR O KOLTUKLARDA!

Sabiha, kadınlarla buluştuğumuz evin sahibi, mahallede sağlam görünen tek ev onlarınki olduğu için mahallenin de çoğu ihtiyacı oradan karşılanıyor. “Zaten biz hep iç içeyizdir. Kimse bize el uzatmazsa biz bir lokma ekmeğimizi paylaşırız” diyor.

Televizyonlarda deprem bölgesine gönderilen yardımların, paketlerin, çadırların haberlerini gördükçe çok sinirleniyor. Bunu lafa başlar başlamaz oturduğu yerde dikleşmesinden anlıyorsunuz zaten, karşısında “gereken her şeyi yaptık” diyen yetkililer varmışçasına ciddileşiyor. “Utanmıyorlar mı gereken her şey yapıldı derken, kimi kandırıyorlar! Bizim komşularımız sersefil burada. Çocuklar hasta, yaşlılara bakamıyoruz, kocalar gidiyor yardım aramaya, sabah çıkıyorlar mahalleden akşama kadar yoklar. Biz kadınlar da bütün gün çocuğun, hastanın derdiyle uğraşıp duruyoruz. Derdimizi çözecek bir şey yapmıyorlarsa oturup durmasınlar o bakan koltuklarında!” Aslında çok neşeli bir kadın. Sohbet boyunca kadınların hepsinin ona “ şen şanslısın, evin var başının üstünde, kocan var” diye takılmasına gülerek yanıtlar veriyor.
Evden ayrılırken “başımızla beraber” deyip sokağın sonuna kadar geçiriyorlar bizi. Bizi bıraktıkları yer, kadınların depremden önce de depremden sonra da gelip gelebilecekleri son sınır zaten. Sohbetimiz sırasında söylemişti Sabiha, “bu mahallede kadınlar o sokağın sonundan devamına pek gitmezler.” (Van / EVRENSEL)

Evrensel'i Takip Et