26 Mayıs 2006 21:00
'Geniş halk kitleleri kaybetti'
GÜNÜN YAZILARI
Enflasyon yüksekken de, düşme eğilimine girerken de, döviz düşerken de yükselirken de kaybeden geniş halk kitleleridir. Çünkü piyasada herkes aynı bilgiye sahip değil. Yerli küçük yatırımcı da borsa düşüyor diye elindeki hisseleri çıkarıyor ve kayba uğruyor.
...
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümü Başkanı Doç. Dr. Abuzer Pınar, "Enflasyon yüksekken de, düşme eğilimine girerken de, döviz düşerken de, yükselirken de kaybeden geniş halk kitleleridir" dedi.
Türkiye ekonomisinin, reel olarak yatırımlar yapılan, istihdam yaratılan bir ekonomiye dönüşmediği takdirde bu sorunların her zaman yaşanacağını ifade eden Pınar, AKP'nin bu şartlar altında ekonomik programını devam ettirmesinin çok zor olduğunu vurguladı. Abuzer Pınar ekonomide son yaşanan gelişmeler ve etkilerine ilişkin sorularımızı yanıtladı.
- Piyasalarda yaşanan hareketliliği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yaşananlar, Nasreddin Hoca'nın "Düşmeseydim de inecektim" fıkrasını hatırlatıyor. Neden bulunabilir, bir kere bütün dünyada Amerikan ekonomisindeki gelişmelerden dolayı borsalar düştü. Ekonominin yapısı gereği bu zaten olacaktı. Ekonomi büyüyor gibi görünüyorsa da istihdam yaratamayan bir büyüme var. Büyük ölçüde ithalata dayalı, otomotiv sanayi gibi istihdam yaratma potansiyeli olmayan sektörlerde büyüme oluyor. Eğer bir büyüme süreci istihdam yaratamıyorsa o büyüme sürdürülebilir değildir. Türkiye, faizler düşmüş olsa bile hâlâ yabancılar için bir hayli verimli bir piyasa. Dünyada dolara en yüksek faizi veren ülkeyiz. Dolayısıyla böyle olması için değil, olmaması için hiçbir neden yok. Dünyada olağanüstü görülmekle birlikte, borsanın iki günde değer kaybetmesi, mevcut ekonomik tasarım böyle yapıldığı için Türkiye'de olağan bir durum. Diğer taraftan dolar o kadar düşükse dolar alın demek de Türkiye gerçeklerine uygun olmayan bir önerme. Sokaktaki insandan değil, ihracatçıdan söz ediyoruz. Adam mal satıyor, dolar kazanıyor. Dolar değer kaybettikçe, bu adamın belli bir kâr marjı olduğuna göre ihracatçının kaybı ortaya çıkar. Ama mevcut tasarım içinde başka bir şey yapılamazdı.
- Sonuçları bakımından neler söylenebilir?
Kriz sonrasında mali disiplin bir parça sağlandı, devlet iki yakasını bir araya getirmeye çalışıyor ve çok sıkı tedbirler uygulandı. "İstikrar" denilen ortamın oluşması kamuda dengelerin sağlanmasına bağlı ve bunun bir maliyeti var. Enflasyon yüksekken de, düşme eğilimine girerken de, döviz düşerken de yükselirken de kaybeden geniş halk kitleleridir. Çünkü piyasada herkes aynı bilgiye sahip değil. Geniş halk kitleleri ancak döviz yükseldikten sonra giriyor ve genellikle kaybediyor. Dolar, 1.35'ten 1.5'e geldiğinde, halk dolara hücum ediyor ama dolar birden düşüyor. Halk gecikmeli olarak tepki veriyor çünkü tam bilgiye sahip değil. Yerli küçük yatırımcı borsa düşüyor diye elindeki hisseleri çıkarıyor ve kayba uğruyor. Kısa dönemli dalgalar dünyanın her tarafında spekülatiftir. Türkiye'de daha da fazla. Ekonomideki asıl özne de, borsada en çok payı olandır. Anayasanın fırlatılması hikayesinde olduğu gibi siyasi gelişmeler gerçek nedenler değil. Bu durum kaçınılmazdı. Portföy sermayesi bir ülkeye geldiğinde yabancı para bolluğu olduğu için yabancı para değer kaybeder, yerli para değer kazanır. Sanal bir refah yaratılır, insanlarda umut ışıkları doğar, kredi alırlar ama bu akım tersine döndüğünde beraberinde çok şeyi alıp götürür.
- Ekonomi krize doğru mu gidiyor peki?
Bir daralma yaşanacaktır, bu da beklenmeyen bir daralma değildir. Bu ithalata dayalı sanal büyüme süreci olumlu beklentiler yaratıp, diğer sektörleri etkileseydi; reel bir canlanma olsaydı büyüme sürdürülebilir bir hale gelebilirdi. Fakat mevcut tasarım buna müsait değil. Taşıt alımında, inşaat sektöründe hane halkını borçlandırarak talep yaratıyoruz. Ama hane halkının, bankacılık sektörü dahil darbe alması söz konusu. Bu hareketlilik yaşanınca bile konut faizleri 20 puan artırıldı. Eğer bir de daralma olur, insanlar işini kaybeder, kredi borçlarını ödeyemezse sorun büyür.
- Bu süreç önlenebilir bir süreç mi?
Bizim finansal piyasalarımız sığ, belirleyen değil belirlenen bir ekonomiyiz. Dünyanın spekülatörleri için Türkiye'yi sallamak çok zor değildir, bundan bir rant bekliyorlarsa finansal açıdan kolay sallanacak bir ekonomidir. Mevcut tasarım içinden, yani IMF programı içinden bir çözüm öneremem. AKP'nin seçimden önce soru işareti koyar gibi göründüğü ama IMF gelince olduğu gibi uyguladığı program içinden bir şey öneremem. Tedbir olarak yurtiçinde faizlerin üzerinden vergi alınabilir. Amerika'da, bir hisse senedini kısa zaman elinizde tuttuğunuzda kazancından vergi ödüyorsunuz. Bu telaffuz edildiği zaman bile hareketlenme oluyor. Çünkü yabancılar bu ülkede çok fazla para kazanmaya alıştı. Ama bu kaçınılmazdır ve yapılmalıdır. Bu iş Türkiye'de yağmalamaya dönüştü, "Kazanalım çıkıp gidelim, bunlar da bize mecbur" diye düşünüyorlar. Uluslararası finansal hareketler üzerinden özel bir vergi alınabilir.
- Daha uzun vadeli düşünüldüğünde sorunu ve çözüm yolunu nasıl tanımlayabiliriz?
Ülke bir seçenekle karşı karşıya bırakılıyor, enflasyon hedefinden vazgeçemezsiniz, geri kalanı siz düşünün deniliyor. Ama öbür taraftan istihdam yaratamıyorsunuz, iki yakayı bir araya getirmek, mali disiplini sağlamak, birincil fazlayı vermek için ciddi kesimlere yükleniyorsunuz. Vergi alıyor, harcamaları kısıyor, kamu hizmetlerinin kalitesini düşürüyorsunuz. Öğretmeni olmayan okullar, doktoru olmayan sağlık ocakları var. Bu da ciddi bir sorun değil midir? Siyasal otorite, mevcut tasarımdan yarar bekleyen kesimler tarafından, fiyat istikrarı ekonomik kriz ikilemiyle karşı karşıya bırakılıyor. Enflasyon insan vücudunun ateşine benzer, bir hasta geldiğinde önce ateşi düşürülür ama sonra bu ateşin nereden geldiği tespit edilir. Türkiye açısından asıl tespit; üretimin güçlendirilmesi gerekiyor. Spekülatif kazançlar yerine reel olarak yatırımlar yapılan, istihdam yaratılan bir ülkeye dönüşmesi gerekiyor. Aksi takdirde bu sorunlar her zaman olacaktır.
- Bundan sonraki gelişmelere dair nasıl bir öngörü geliştirilebilir?
İnsanlar birkaç yıldır sıkıntılardan kurtulacağı günleri bekliyordu. Bu rahatlama olmadığı zaman bir şekilde patlayacaktır. Sosyal anlamda da olabilir, insanlar cinnet halinde. Şu ana kadar mali disiplin sağlanmış olabilir ama bundan sonrası çok ciddi soru işareti barındırıyor. Mesela faiz dışı fazlayı daha ne kadar götürebilirsiniz? Israrla daha fazla vergi topluyorsunuz, ısrarla daha az harcama yapıyorsunuz. Bundan sonra devam ettirilmesi çok zor. Hükümet, enflasyonun düşürülmesinin maliyetine konjonktürün de etkisiyle katlandı. Çünkü bu tür programlar olağanüstü dönemlerden sonra daha kolay uygulanır. Bunun maliyetleri şimdi ortaya çıkıyor. Hükümet erken seçim konusunda kararlı değil çünkü geniş halk kitlelerinin sabrının yeterince sınandığını, bundan sonra aynı rahatlıkla bu programı götüremeyeceklerini fark ediyorlar.
Evrensel'i Takip Et