28 Nisan 2006 21:00
O hem derviş, hem ozan...
Makasla düzeltilmiş yuvarlak, ağarmış sakalı, başında serpuşu, şalvarı, eskimiş gömleği ve ceketi; yürürken bir derviş, otururken mahzun ve mazlum görünüyordu.
1943 Diyarbakır/Eğil ilçesi Gerûya (Konaklı) köyünde dünyaya gelen Hasan Bakır; namı diğer Seyda, bir ozan, eski zaman bilgesi gibidir. Hasan Bakır'ın şimdiye değin yazdığı yüzden fazla yayımlanmamış Kürtçe şiiri var.
1960 yılında, Irak ordusu ile KDP arasındaki savaştan bir yıl önce Güney'e gider. Bütün amacı Zaxo şehrinde Arapça eğitimi almaktır. 'Elif, Bê' sözcükleri dökülmeye başladıktan sonra ardı arkası gelir: Kitab-ı Camii'den Kitab-ı Suyûti'ye kadar ilerletir eğitim seviyesini.
Hedefini büyütür: eğitimini geliştirmek, seviyeyi yükseltmek için yola çıkar. Çıktığı yol Şam'a uzanır. Seyda, 1961 yılında Şam'da bulunan Medrese öğrenimine başlar. Orada bulunduğu birkaç aylık eğitimi süresince, bolca Arapça kitap okuma fırsatı bulur. Şam'da kaldığı süre içerisinde, eğitiminin 'akademik' boyutunu tamamlamak amacıyla 'Tevcihül İslâm' adlı enstitüye başvuruda bulunur. Türkiye'den gelen kimi şahısların işledikleri yüz kızartıcı suçlar nedeniyle bir güvensizlik ortamı oluşur. Bu güvensizlik ortamı nedeniyle okula yaptığı başvuru geri çevrilir. Bunun üzerine memleketine geri döner. Askere alınacağı 1963 Mayıs'ına kadar zamanını köyünde kitap okumakla, araştırma ve incelemelerde bulunmakla geçirir. Zamanı gelip çatınca da çekip gider askere, çaresiz:
"Dayanamadım; bir gece tel örgüleri aşıp firar ettim. Evime gitmeyi hiç düşünmüyordum. Binlerce kilometrelik yolu gece gündüz demeden yürüdüm. 1964 yılı Kasım ayında Kuzey Irak'ın Zaxo şehrine gittim. Bu kez amacım peşmerge saflarına katılıp Irak Ordusuna karşı savaşmaktı."
KDP karargâhına giderek yetkililere niyetini açıklayınca, İsa Suwari adlı komutanın yanıtı, 'İstemiyoruz, seni teslim edeceğiz' olur. Korkulu ve kaygılıdır. Gözaltına alınır ve ertesi gün erkenden Silopi'ye bağlı Bespin Karakolu'na teslim edilir.
Sonrası trajedi. Karakol komutanı tarafından Seyda'nın çantasında bulunan, "Kürtlerin Menşeleri ve Kürt Dili" ile "Selahaddin-i Eyyübi'nin Hayatı" adlı kitaplarına el konulur. Böylece siciline 'sakıncalı' damgası vurulur.
"Karşımda yarbay rütbeli hudut komutanı vardı. Durumumu karakol yetkililerinden öğrendikten sonra, fazla beklemeden hakkımda ölüm kararını vermişti zaten: 'Askerden kaçmış bir vatan haininin yaşamasının bize ne yararı olur ki?' diye."
Hudut Komutanı ile Karakol Komutanı aralarında konuşurlarken kulak kesilir. Hudut Komutanı, "Tel çekelim Birliği'ne. Sonradan hakkımızda suç duyurusunda bulunmazlarsa kurşuna dizelim, gebertelim deyyusu!" der ve ardından bir uyarıda da bulunur: "Aman Barzaniler duymasın bu olayı. Büyük bir gizlilikle yürütelim!"
Tez elden tel çekilir Hasan Çakır'ın Birliği'ne. Oradan yanıt geleceği süre boyunca da tutulduğu nezarette her gün birkaç fasıl kaba dayak ikramında bulunulur. Askerlerin karavanasından karnı doyurulur. Artvin'deki Birliği'nden gelen haber üzerine Hasan Bakır askerlerin gözetiminde elleri kelepçeli yola çıkarılır. İlk durağı Diyarbakır olur. Askerlik şubesine teslim edilir önce, oradan da Artvin'deki birliğine, yani, '211. Hudut Alayı Karargâh Bölüğü'ne gönderilir.
Normal hayata dönüş! Askerliğini normal süresi içerisinde, bir daha da firar etmeden bitirip memleketine döner. Köyünde uzaktan akrabası olan şimdiki karısıyla görücü usulü evlenir. O günden sonra da geçim derdine düşen Seyda, on beş yıl boyunca köylerde imamlık yaparak, camiye gelen cemaatın verdiği fitre ve zekâtla geçimini sağlar. Bu arada dördü kız, dördü erkek sekiz çocuğu dünyaya gelir. 15 yıllık fahri imamlıktan sonra, 1978 yılında gelip Diyarbakır'a döner. Seyrantepe Semti, Dicle Mahallesi'nde arsa alıp kendi imkanlarıyla ev yapar, önüne de bir ahır... Dört de inek satın alır. Karısının akşamdan sağdığı ineklerin sütünden elde ettiği yoğurt sitillerini alıp yoğurt pazarına götürüp satarak geçimlerini sağlar. Kendi ifadesiyle hayatındaki 'her şeyin iyi gittiği' sıralar, acı bir olay yüzünden kurulu düzeni alt üst olur. Oğlu Mehmet Emin, Silvan yolu üzerinde geçirdiği bir trafik kazası sonucu yaşamını yitirince, o semtte oğlunun yaşamını yitirdiği yere bakıp yaşayamayacağını düşünüp evini, ahırını ve 4 ineğini sattıktan sonra, Huzurevleri Sanayii Mahallesi'nde bir ev satın alıp yerleşir.
Acılarını şiirle sağaltır Artık ne süt veren ineği, ne pazara götürüp satacağı yoğurdu vardır. Yeniden eski geçim kaynağına, fitre ve zekât toplamaya yönelir. Bu arada, bolca vakti olur. Bir dostuna mektup yazmakla, yazı serüvenine başlar. Zamanını şiir yazmakla değerlendirir. Ahmedê Ciziri'nin, Cigerxwin'in divanlarını okuyup ezberler. Bu arada ilk şiirini 1988'de kaleme alır. Bütün yazılarını Arapça harfleriyle, Kürtçe diliyle yazdığından, ele geçse de 'başkalarının' okuma şansı da yoktur. O sıralarda, Diyarbakır'da bulunan Tavır Dergisi'nin bürosuna gidip temsilciye okuması için şiirlerini verir. Ve, "Reber" adlı şiiri Grup Yorum tarafından "Hiç durmadan" adlı albüme alınır. "Rêber" adlı şiirinden bir dörtlük okumasını rica ettiğimde, kafiyesiyle, ezberinden başladı okumaya:
"Ez nezane ki gundîme Ez şivanek ne xwendîme Li çol û çepera mayime Reber were ez nizanim" (Ben bilmez bir köylüyüm Okumamış bir çobanım Etrafı çeperli yabanda kalmışım Önder gelsin, ben bilmem) Faili meçhul silah ateş almayınca... Toplumsal mücadelenin sıcak atmosfere girmesiyle kitlesellik göze çarpmaktadır. Bu süreçte medrese çıkışlılar dahil tüm Kürt milliyetçi ve aydınları hedef tahtasına yerleştirilir. Seyda'nın da o günlerde başına gelenler de bu türden: "1995 yılında özel timler tarafından gözaltına alındım. Önce polis karakoluna oradan da JİTEM'e ve sonra da, Eğil Jandarma Karakolu'na götürüldüm. Eğil'de 5 gün boyunca kaba dayak ve işkencelerle karşılaştım. Diyarbakır'a getirildim ve serbest bırakıldığımda ramazan ayının 6.günüydü. Aradan üç hafta geçmişti ki, bir akşam esmer tenli, 18 yaşlarında silahlı bir gencin saldırısına uğradım. Bana doğrulttuğu silah ateş almayınca, karşıdan gelen araca doğru koşup önüne atladım. Minibüs durunca, hızla kapısını açıp bindim. Camdan geriye baktığımda, o gencin hâlâ ateş almayan silahıyla uğraştığını gördüm." Seyda, hasta şimdi... Konuşurken bir anda düşüp bayılıyor. Siyatiği yanında, böbrekleri rahatsız, sol yanından ameliyatlı. Bir de doktorların "Hidrosel" dediği rahatsızlığı var şimdi. Şiirlerinin yayınlanacağı umuduyla ve bir kitap yazarı olmanın sevinciyle hastalığını da yoksulluğunu da unutabilir Hasan Bakır, namı diğer Seyda...
[email protected]
Normal hayata dönüş! Askerliğini normal süresi içerisinde, bir daha da firar etmeden bitirip memleketine döner. Köyünde uzaktan akrabası olan şimdiki karısıyla görücü usulü evlenir. O günden sonra da geçim derdine düşen Seyda, on beş yıl boyunca köylerde imamlık yaparak, camiye gelen cemaatın verdiği fitre ve zekâtla geçimini sağlar. Bu arada dördü kız, dördü erkek sekiz çocuğu dünyaya gelir. 15 yıllık fahri imamlıktan sonra, 1978 yılında gelip Diyarbakır'a döner. Seyrantepe Semti, Dicle Mahallesi'nde arsa alıp kendi imkanlarıyla ev yapar, önüne de bir ahır... Dört de inek satın alır. Karısının akşamdan sağdığı ineklerin sütünden elde ettiği yoğurt sitillerini alıp yoğurt pazarına götürüp satarak geçimlerini sağlar. Kendi ifadesiyle hayatındaki 'her şeyin iyi gittiği' sıralar, acı bir olay yüzünden kurulu düzeni alt üst olur. Oğlu Mehmet Emin, Silvan yolu üzerinde geçirdiği bir trafik kazası sonucu yaşamını yitirince, o semtte oğlunun yaşamını yitirdiği yere bakıp yaşayamayacağını düşünüp evini, ahırını ve 4 ineğini sattıktan sonra, Huzurevleri Sanayii Mahallesi'nde bir ev satın alıp yerleşir.
Acılarını şiirle sağaltır Artık ne süt veren ineği, ne pazara götürüp satacağı yoğurdu vardır. Yeniden eski geçim kaynağına, fitre ve zekât toplamaya yönelir. Bu arada, bolca vakti olur. Bir dostuna mektup yazmakla, yazı serüvenine başlar. Zamanını şiir yazmakla değerlendirir. Ahmedê Ciziri'nin, Cigerxwin'in divanlarını okuyup ezberler. Bu arada ilk şiirini 1988'de kaleme alır. Bütün yazılarını Arapça harfleriyle, Kürtçe diliyle yazdığından, ele geçse de 'başkalarının' okuma şansı da yoktur. O sıralarda, Diyarbakır'da bulunan Tavır Dergisi'nin bürosuna gidip temsilciye okuması için şiirlerini verir. Ve, "Reber" adlı şiiri Grup Yorum tarafından "Hiç durmadan" adlı albüme alınır. "Rêber" adlı şiirinden bir dörtlük okumasını rica ettiğimde, kafiyesiyle, ezberinden başladı okumaya:
"Ez nezane ki gundîme Ez şivanek ne xwendîme Li çol û çepera mayime Reber were ez nizanim" (Ben bilmez bir köylüyüm Okumamış bir çobanım Etrafı çeperli yabanda kalmışım Önder gelsin, ben bilmem) Faili meçhul silah ateş almayınca... Toplumsal mücadelenin sıcak atmosfere girmesiyle kitlesellik göze çarpmaktadır. Bu süreçte medrese çıkışlılar dahil tüm Kürt milliyetçi ve aydınları hedef tahtasına yerleştirilir. Seyda'nın da o günlerde başına gelenler de bu türden: "1995 yılında özel timler tarafından gözaltına alındım. Önce polis karakoluna oradan da JİTEM'e ve sonra da, Eğil Jandarma Karakolu'na götürüldüm. Eğil'de 5 gün boyunca kaba dayak ve işkencelerle karşılaştım. Diyarbakır'a getirildim ve serbest bırakıldığımda ramazan ayının 6.günüydü. Aradan üç hafta geçmişti ki, bir akşam esmer tenli, 18 yaşlarında silahlı bir gencin saldırısına uğradım. Bana doğrulttuğu silah ateş almayınca, karşıdan gelen araca doğru koşup önüne atladım. Minibüs durunca, hızla kapısını açıp bindim. Camdan geriye baktığımda, o gencin hâlâ ateş almayan silahıyla uğraştığını gördüm." Seyda, hasta şimdi... Konuşurken bir anda düşüp bayılıyor. Siyatiği yanında, böbrekleri rahatsız, sol yanından ameliyatlı. Bir de doktorların "Hidrosel" dediği rahatsızlığı var şimdi. Şiirlerinin yayınlanacağı umuduyla ve bir kitap yazarı olmanın sevinciyle hastalığını da yoksulluğunu da unutabilir Hasan Bakır, namı diğer Seyda...
[email protected]
Evrensel'i Takip Et