8 Nisan 2006 22:00
Tartışmalı cemevi temeli atıldı
GÜNÜN YAZILARI
Sultanbeyli Belediyesi ve Pirsultan Abdal Kültür Derneği arasında uzun zamandır tartışma konusu olan cemevinin temeli dün yapılan törenle atıldı. Alevilerin tuğlalarını koyduğu temel atma töreninde ayrıca Başaran Mahallesi'nin isminin Pir Sultan Abdal Mahallesi olarak değiştirilmesini istendi.
Başaran Mahallesi halkı ve İstanbul'un bir çok ilçesinden gelen Aleviler, Pirsultan Abdal Kültür Derneği, Tunceliler Derneği şubeleri ve çok sayıda kitle örgütü üyesi cemevi temel atma törenine katıldı.
Sabahın erken saatlerinden itibaren töreni görmek için toplanan Aleviler, dernek ve cemevi olarak kullanılacak binaya sonuna kadar sahip çıkacaklarını dile getirdiler. Törende konuşan Pirsultan Abdal Kültür Derneği Sultanbeyli Şube Başkanı Sadegül Çavuş, dernek binasının yapılması için büyük çaba sarfettiklerini belirterek, binalarına sahip çıkacakları söyledi.
Cemevi ve dernek binası yapılması amacıyla kullanılacak arazi için kendilerine 58 dava açıldığını ve bu davaların tümünü kazandıklarını ifade eden Çavuş, sadece bina yapımı için değil ayrıca demokrasi mücadelesi verdiklerine dikkat çekti. Aynı zamanda mahallelerinin isminin Pirsultan Abdal olarak değiştirilmesini isteyen Çavuş, halkı dernek ve cemevlerini sahiplenmeye çağırdı.
Üç yıldır yapmaya
çalışıyorlar Çavuş'un konuşmasının ardından söz alan Pirsultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Kazım Genç, dernek ve cemevi binasının yapılması için 3 yıldır mücadele verdiklerini hatırlatarak, başta kendilerine zorluk çıkaran belediye olmak üzere herkesi Alevi inancına sahip çıkmaya çağırdı. Avrupa Alevi Bektaşi Dernekler Federasyonu Genel Sekreteri Servet Demir ise, maddi ve manevi olarak destek sunacaklarını dile getirdi. Dernek ve cemevi binasına koyulan her tuğlada yoksul halkın emeği olduğunu belirten Demir, bundan böyle hiç kimsenin Alevileri oy deposu olarak görmemesi gerktiğini ifade etti. Topluca atılan temelin ardından tören Ali Ekber Eren ve Nurettin Güleç'in söylediği türkülerle devam etti.
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


BEYKOZ KİMİN OLACAK? - 2 -
Hastanenin kapatılması ile
dönüşüm hızlanıyor HAZIRLAYAN: Elif Görgü Beykoz'un dönüşümünün son halkası Türkiye'de tek olan Çocuk Göğüs Hastalıkları Hastanesi'nin kapatılması kararı oldu. AKP Hükümeti'nin Sağlıkta Dönüşüm politikası ile Kentsel Dönüşüm politikasının birlikte işlettiği ve bir taşla iki kuş vurmak istediği çok açık. 1963 yılında kurulan çocuk verem hastanesi, bugün Süreyyapaşa Hastanesi'nin Çocuk Kliniği'ne taşınmak üzere. 70 dönüm flora ormanı içinde bulunan hastane tam da otel yapılacağı söylenen Beykoz Kasrı ile komşu ve hem Boğaz manzaralı hem de Turizm Merkezi ilan edilmek istenen sahil yolunun da başlangıcında bulunuyor. Bu yüzden dosyamızın ikinci gününde Beykozlu sağlıkçılar hastanenin kapatılma kararının değerlendirirken, adı orman katliamı ile eşleşen Acarlar'dan başlayarak Beykoz'daki sermaye yapılaşmasını, fabrikaların otele dönüştürülmesi projelerini ve köylerin nasıl birer birer sermayenin eline geçtiğini ise Beykozlu Mimar ve aynı zamanda Tüko-Der Beykoz Şube Başkanı olan Aysel Can Ekşi aktardı. Beykoz'un geleceği için dosyamız açısından söylenebilecek son söz için ise dün görüşlerine yer verdiğimiz Hüseyin Uzun'a dönüyoruz. Sohbetimiz biterken anlattığı bir anısını sona sakladık. Şöyle bitirdi konuşmasını Uzun: "Ben işçiyken tanıdığım bir Yahudi'nin yaptığı espriyi hiç unutamam. Demişti ki, 'kara zeytinle ekmek yiyorsunuz, yarabbi şükür diyorsunuz. Biz havyar sürüyoruz yiyoruz. Daha da ver diyoruz. Allah da siz istemeyince bize veriyor!" Görünen o ki Beykoz'un geleceğini de Beykoz halkının tercihleri belirleyecek.
SAĞLIKTA KENTSEL DÖNÜŞÜM Dr. Yeliz Mutlu (Merkez Sağlık Ocağı Hekimi-İstanbul Tabip Odası): Şubat ayında İl Sağlık Müdürlüğü'ne ve sonra da hastaneye kapatılma kararı geldi. Yazıda arazinin vakıf arazisi olduğu için bazı sorunların olduğu ve bundan dolayı da kapatılıp çalışanlarının da Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi'ne nakledileceği bildiriliyordu. Özelikle AKP Hükümeti'nin iktidara gelmesinden itibaren sağlıkta dönüşüm politikasından bağımsız olarak değerlendirilemez. Yine bu kararı Beykoz'un kentsel dönüşümü ile de beraber değerlendirmek lazım. Tüm hekimleri ve sağlık personelinden tayinleri istendi. Kapatmak için şubat sonundan bahsediyorlardı ama hâlâ kapatılamadı. Ne olacağı belirsiz. Beykoz'da halkın barınma alanlarını sermayedarlara peşkeş çekmeye çalışılıyorlar zaten uzun süredir. Hastanenin de arsası değerli. Devlet hastanesi ile ilgili ise herhangi yasal girişim yok ama aldığımız duyumlar, Kavacık'ta bir küçük hastane kurularak devlet hastanesinin kapatılacağı yönünde.
'FABRİKALAR KAPATILDIKTAN SONRA BEYKOZ'UN YÜZDE 40'I EL DEĞİŞTİRDİ' Mimar Aysel Can Ekşi (Tüko-Der Beykoz Şube Başkanı): Beykoz'da Şişecam, Deri Kundura, TEKEL ilk kurulduklarında, yerleşim alanları oluşmaya başladı. Bizzat İstanbul'un dışından buralarda çalıştırılmak için teşvik edildi insanlar. Yine işçiler evlerini yaparken belediye, hem malzeme hem inşaat yapımı ile ilgili yardım etti. Bugün Beykoz'un işgalci dedikleri halkı için sağlıklı olarak yaşayabilecekleri, oturabilecekleri, eğitim alabilecekleri bir planlamayı o zaman da yapmadılar, şimdi de yapmıyorlar. Böyle olunca insanlar kendi başlarının çaresine bakmaya çalıştılar. Beykoz'u yaşanabilir hale getirdiler. Bugün aşama aşama gelen bir dönüşümle karşı karşıyayız. Beykoz'daki kentsel dönüşüm bu insanların yerleştikleri yerlerin iyileştirilmesi şeklinde değil, orman alanlarının önce lüks yapılaşmaya açılması ile başladı. Tepe Konakları, Acarkent gibi. İnsan profili de böyle değişmeye başladı. 1988 yılında ilk Acarkent inşaatlarının başladığı dönemde, Beykoz halkının barınma alanlarını terk etmeye zorlanacağını görmüştük. Bugüne kadar tek tek yapılan bazı şeyleri de hatırlatmakta yarar var örneğin; Beykoz meydanında birtakım "iyileştirme" çalışmaları yapıldı, 70 tane tarihi ağaç kesildi. Beykoz'u koruma amaçlı planlarla Kavacık, Rüzgarlıbahçe gibi yerler yapı adalarına dönüştürüldü. Bunlar plan öncesi kaçak konumdaydı.
Dönüşüm emekçi halk yararına olmalı Aslında yapılı çevrenin kendi içinde iyileştirilmesi lazım. Burada yaşayan insanların istihdamının sağlanması ve sosyal haklarının iyileştirilmesini de barındıran bir plan olmalı. İnsana iş alanı yaratmak zorundasınız. İnsanların eğitim hizmetinden sağlıklı olarak yararlanabilecek olanakları sunmak zorundasınız. Bu insanlara yaşadığı kente ilişkin altyapıyı getirmek zorundasınız. Tek boyutta bir dönüşüm olmaz, olursa yok etme olur. Yıkımlar ise hastane ile başlayacak. Hastane, TEKEL, Şişecam, Deri Kundura aynı sahil bandındadır ve 300 dönüm üzerindedir toplam. Bu arada mesire yeri olan Burunbahçe'ye bir bekçi koydular ve para almaya başladılar. İnşaatlar başlamış içinde. Burası birinci derece SİT alanıdır diye Anıtlar Kurulu'na başvuruldu ve oradaki inşaat durduruldu. Kapılar tekrar açıldı. Ardından Mihrabad ormanı ihale edildi, yine halkın mücadelesi ile ihale iptal edildi ama bugün yeniden elden gitmiş durumda.
Köylerde yoğun yapılaşma Bugün köylerde yoğun yapılaşmalar görülüyor. Şu anda Acarkent'in iki dev kule inşaatı başladı. Biri 97 biri 76 metre yükseklikte. Aslında bu sermayenin siz ne yaparsanız yapın, ben her şeye hakimim dediğini gösteriyor. Bugün yine üçüncü köprünün de en çok etkileyeceği ilçelerden biri Beykoz. Köprü Beykoz'un dönüşümü açısından önemli bir dönüm noktası ve bu değişimi hızlandıracak bir etken olacak... Orman içindeki Acarkent'in yapılaşmasının olduğu Dereseki köyünde de zaten 3. köprünün bağlantı yolu bulunmaktadır. Baktığımızda zaten Beykoz'da son 5 yıl içinde tapuda yüzde 40 oranında el değiştirmeler oldu. Geçtiğimiz dönemlerde AK Platform adıyla AKP bir toplantı yaptı. Söz alanlar Şişecam Fabrikası'nın olduğu yerde çok güzel otel olur dediler. SİT alanıdır otel yapamazsınız. Orada derhal yapılması gereken, o binaların arasında eski eser varsa korunması ve buraların halka açık yerler haline getirilmesidir.
Mücadele zorunlu Sosyal yaşama baktığınızda Beykoz'un gençleri bugün işsiz, emeklileri vasıfsız konumdalar. Okulları da yıkıyorlar. Çocukların hepsi tek bir okula tıkıldı, sınıflarda 80-100 kişi. Burada öncelikle bir devlet üniversitesi, eğitim ile ilgili meslek okulu düşünülmeliydi. Yine Çocuk Göğüs Hastalıkları Hastanesi kapatılıyor. Sağlık Bakanlığı'ndan, Tüko-Der olarak bu ayıplı hizmetinden dolayı göndermiş olduğumuz ihtarnameye verilen yanıt ise "efendim çok daha kaliteli hizmet vermek için bu hastaneyi kapatmak istiyoruz" denmektedir. Aslında neden hastane de değildir. 250 bin kişinin yaşadığı Beykoz halkını buradan kovmaktır; asıl neden barınma yerlerimizdir. Burada yaşayan insanları Beykoz'dan uzaklaştırmanın en iyi yöntemi önce sağlık hizmetini, eğitim hizmetini elinden almak, ondan sonra oturduğu yerleri almaktır. Halkın yaşadığı yerde hastane temel ihtiyaçtır. Bu noktada Beykoz halkı kendi hakkına gerçek anlamda sahip çıkarsa bence yöneticilerin yapacağı hiçbir şey olamaz.
KARAR HALKA İHANETTİR Geçtiğimiz günlerde Beykozlu kitle örgütleri, sendika şubeleri ve muhtarlarca oluşturulan Beykoz İnisiyatifi'nin hastane önünde yaptığı eylemde SES Anadolu Yakası Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Ekrem Erbil'in dile getirdikleri de kapatma kararının sonuçlarına vurgu yapıyor: Türkiye'deki tek çocuk verem hastanesi kapatılıyor. Çocuklarının geleceğini tehlikeye atan bir iktidar, ülkenin geleceğini tehlikeye atıyor demektir. Bundan önce de kapatma girişiminde bulundular. Bu Beykoz halkının kararlı direnişi sayesinde engellendi. Hastaneyi Süreyyapaşa Hastanesi'nin Çocuk Kliniği'ne taşımak istiyorlar. Bu niyetteki adamlar 5 sene önce de Süreyyapaşa'daki çocuk kliniğini kapatmışlardı. Bu hastaneyi kapatıp orada çocuk servisi açacaklar. Neymiş efendim buraya "ulaşım zormuş" Türkiye'de verem, patlama noktasına gelmiş bir hastalıktır. Yılda 35 bin insanımızı kaybediyoruz. Verem, devletin tedavi etmek zorunda oluduğu bir hastalıktır. Bu hastaneyi kapatmak demek, ülkeye ve halka ihanet etmektir.
BİTTİ
Üç yıldır yapmaya
çalışıyorlar Çavuş'un konuşmasının ardından söz alan Pirsultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Kazım Genç, dernek ve cemevi binasının yapılması için 3 yıldır mücadele verdiklerini hatırlatarak, başta kendilerine zorluk çıkaran belediye olmak üzere herkesi Alevi inancına sahip çıkmaya çağırdı. Avrupa Alevi Bektaşi Dernekler Federasyonu Genel Sekreteri Servet Demir ise, maddi ve manevi olarak destek sunacaklarını dile getirdi. Dernek ve cemevi binasına koyulan her tuğlada yoksul halkın emeği olduğunu belirten Demir, bundan böyle hiç kimsenin Alevileri oy deposu olarak görmemesi gerktiğini ifade etti. Topluca atılan temelin ardından tören Ali Ekber Eren ve Nurettin Güleç'in söylediği türkülerle devam etti.
src=/resim/b1.gif width=5>



BEYKOZ KİMİN OLACAK? - 2 -
Hastanenin kapatılması ile
dönüşüm hızlanıyor HAZIRLAYAN: Elif Görgü Beykoz'un dönüşümünün son halkası Türkiye'de tek olan Çocuk Göğüs Hastalıkları Hastanesi'nin kapatılması kararı oldu. AKP Hükümeti'nin Sağlıkta Dönüşüm politikası ile Kentsel Dönüşüm politikasının birlikte işlettiği ve bir taşla iki kuş vurmak istediği çok açık. 1963 yılında kurulan çocuk verem hastanesi, bugün Süreyyapaşa Hastanesi'nin Çocuk Kliniği'ne taşınmak üzere. 70 dönüm flora ormanı içinde bulunan hastane tam da otel yapılacağı söylenen Beykoz Kasrı ile komşu ve hem Boğaz manzaralı hem de Turizm Merkezi ilan edilmek istenen sahil yolunun da başlangıcında bulunuyor. Bu yüzden dosyamızın ikinci gününde Beykozlu sağlıkçılar hastanenin kapatılma kararının değerlendirirken, adı orman katliamı ile eşleşen Acarlar'dan başlayarak Beykoz'daki sermaye yapılaşmasını, fabrikaların otele dönüştürülmesi projelerini ve köylerin nasıl birer birer sermayenin eline geçtiğini ise Beykozlu Mimar ve aynı zamanda Tüko-Der Beykoz Şube Başkanı olan Aysel Can Ekşi aktardı. Beykoz'un geleceği için dosyamız açısından söylenebilecek son söz için ise dün görüşlerine yer verdiğimiz Hüseyin Uzun'a dönüyoruz. Sohbetimiz biterken anlattığı bir anısını sona sakladık. Şöyle bitirdi konuşmasını Uzun: "Ben işçiyken tanıdığım bir Yahudi'nin yaptığı espriyi hiç unutamam. Demişti ki, 'kara zeytinle ekmek yiyorsunuz, yarabbi şükür diyorsunuz. Biz havyar sürüyoruz yiyoruz. Daha da ver diyoruz. Allah da siz istemeyince bize veriyor!" Görünen o ki Beykoz'un geleceğini de Beykoz halkının tercihleri belirleyecek.
SAĞLIKTA KENTSEL DÖNÜŞÜM Dr. Yeliz Mutlu (Merkez Sağlık Ocağı Hekimi-İstanbul Tabip Odası): Şubat ayında İl Sağlık Müdürlüğü'ne ve sonra da hastaneye kapatılma kararı geldi. Yazıda arazinin vakıf arazisi olduğu için bazı sorunların olduğu ve bundan dolayı da kapatılıp çalışanlarının da Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi'ne nakledileceği bildiriliyordu. Özelikle AKP Hükümeti'nin iktidara gelmesinden itibaren sağlıkta dönüşüm politikasından bağımsız olarak değerlendirilemez. Yine bu kararı Beykoz'un kentsel dönüşümü ile de beraber değerlendirmek lazım. Tüm hekimleri ve sağlık personelinden tayinleri istendi. Kapatmak için şubat sonundan bahsediyorlardı ama hâlâ kapatılamadı. Ne olacağı belirsiz. Beykoz'da halkın barınma alanlarını sermayedarlara peşkeş çekmeye çalışılıyorlar zaten uzun süredir. Hastanenin de arsası değerli. Devlet hastanesi ile ilgili ise herhangi yasal girişim yok ama aldığımız duyumlar, Kavacık'ta bir küçük hastane kurularak devlet hastanesinin kapatılacağı yönünde.
'FABRİKALAR KAPATILDIKTAN SONRA BEYKOZ'UN YÜZDE 40'I EL DEĞİŞTİRDİ' Mimar Aysel Can Ekşi (Tüko-Der Beykoz Şube Başkanı): Beykoz'da Şişecam, Deri Kundura, TEKEL ilk kurulduklarında, yerleşim alanları oluşmaya başladı. Bizzat İstanbul'un dışından buralarda çalıştırılmak için teşvik edildi insanlar. Yine işçiler evlerini yaparken belediye, hem malzeme hem inşaat yapımı ile ilgili yardım etti. Bugün Beykoz'un işgalci dedikleri halkı için sağlıklı olarak yaşayabilecekleri, oturabilecekleri, eğitim alabilecekleri bir planlamayı o zaman da yapmadılar, şimdi de yapmıyorlar. Böyle olunca insanlar kendi başlarının çaresine bakmaya çalıştılar. Beykoz'u yaşanabilir hale getirdiler. Bugün aşama aşama gelen bir dönüşümle karşı karşıyayız. Beykoz'daki kentsel dönüşüm bu insanların yerleştikleri yerlerin iyileştirilmesi şeklinde değil, orman alanlarının önce lüks yapılaşmaya açılması ile başladı. Tepe Konakları, Acarkent gibi. İnsan profili de böyle değişmeye başladı. 1988 yılında ilk Acarkent inşaatlarının başladığı dönemde, Beykoz halkının barınma alanlarını terk etmeye zorlanacağını görmüştük. Bugüne kadar tek tek yapılan bazı şeyleri de hatırlatmakta yarar var örneğin; Beykoz meydanında birtakım "iyileştirme" çalışmaları yapıldı, 70 tane tarihi ağaç kesildi. Beykoz'u koruma amaçlı planlarla Kavacık, Rüzgarlıbahçe gibi yerler yapı adalarına dönüştürüldü. Bunlar plan öncesi kaçak konumdaydı.
Dönüşüm emekçi halk yararına olmalı Aslında yapılı çevrenin kendi içinde iyileştirilmesi lazım. Burada yaşayan insanların istihdamının sağlanması ve sosyal haklarının iyileştirilmesini de barındıran bir plan olmalı. İnsana iş alanı yaratmak zorundasınız. İnsanların eğitim hizmetinden sağlıklı olarak yararlanabilecek olanakları sunmak zorundasınız. Bu insanlara yaşadığı kente ilişkin altyapıyı getirmek zorundasınız. Tek boyutta bir dönüşüm olmaz, olursa yok etme olur. Yıkımlar ise hastane ile başlayacak. Hastane, TEKEL, Şişecam, Deri Kundura aynı sahil bandındadır ve 300 dönüm üzerindedir toplam. Bu arada mesire yeri olan Burunbahçe'ye bir bekçi koydular ve para almaya başladılar. İnşaatlar başlamış içinde. Burası birinci derece SİT alanıdır diye Anıtlar Kurulu'na başvuruldu ve oradaki inşaat durduruldu. Kapılar tekrar açıldı. Ardından Mihrabad ormanı ihale edildi, yine halkın mücadelesi ile ihale iptal edildi ama bugün yeniden elden gitmiş durumda.
Köylerde yoğun yapılaşma Bugün köylerde yoğun yapılaşmalar görülüyor. Şu anda Acarkent'in iki dev kule inşaatı başladı. Biri 97 biri 76 metre yükseklikte. Aslında bu sermayenin siz ne yaparsanız yapın, ben her şeye hakimim dediğini gösteriyor. Bugün yine üçüncü köprünün de en çok etkileyeceği ilçelerden biri Beykoz. Köprü Beykoz'un dönüşümü açısından önemli bir dönüm noktası ve bu değişimi hızlandıracak bir etken olacak... Orman içindeki Acarkent'in yapılaşmasının olduğu Dereseki köyünde de zaten 3. köprünün bağlantı yolu bulunmaktadır. Baktığımızda zaten Beykoz'da son 5 yıl içinde tapuda yüzde 40 oranında el değiştirmeler oldu. Geçtiğimiz dönemlerde AK Platform adıyla AKP bir toplantı yaptı. Söz alanlar Şişecam Fabrikası'nın olduğu yerde çok güzel otel olur dediler. SİT alanıdır otel yapamazsınız. Orada derhal yapılması gereken, o binaların arasında eski eser varsa korunması ve buraların halka açık yerler haline getirilmesidir.
Mücadele zorunlu Sosyal yaşama baktığınızda Beykoz'un gençleri bugün işsiz, emeklileri vasıfsız konumdalar. Okulları da yıkıyorlar. Çocukların hepsi tek bir okula tıkıldı, sınıflarda 80-100 kişi. Burada öncelikle bir devlet üniversitesi, eğitim ile ilgili meslek okulu düşünülmeliydi. Yine Çocuk Göğüs Hastalıkları Hastanesi kapatılıyor. Sağlık Bakanlığı'ndan, Tüko-Der olarak bu ayıplı hizmetinden dolayı göndermiş olduğumuz ihtarnameye verilen yanıt ise "efendim çok daha kaliteli hizmet vermek için bu hastaneyi kapatmak istiyoruz" denmektedir. Aslında neden hastane de değildir. 250 bin kişinin yaşadığı Beykoz halkını buradan kovmaktır; asıl neden barınma yerlerimizdir. Burada yaşayan insanları Beykoz'dan uzaklaştırmanın en iyi yöntemi önce sağlık hizmetini, eğitim hizmetini elinden almak, ondan sonra oturduğu yerleri almaktır. Halkın yaşadığı yerde hastane temel ihtiyaçtır. Bu noktada Beykoz halkı kendi hakkına gerçek anlamda sahip çıkarsa bence yöneticilerin yapacağı hiçbir şey olamaz.
KARAR HALKA İHANETTİR Geçtiğimiz günlerde Beykozlu kitle örgütleri, sendika şubeleri ve muhtarlarca oluşturulan Beykoz İnisiyatifi'nin hastane önünde yaptığı eylemde SES Anadolu Yakası Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Ekrem Erbil'in dile getirdikleri de kapatma kararının sonuçlarına vurgu yapıyor: Türkiye'deki tek çocuk verem hastanesi kapatılıyor. Çocuklarının geleceğini tehlikeye atan bir iktidar, ülkenin geleceğini tehlikeye atıyor demektir. Bundan önce de kapatma girişiminde bulundular. Bu Beykoz halkının kararlı direnişi sayesinde engellendi. Hastaneyi Süreyyapaşa Hastanesi'nin Çocuk Kliniği'ne taşımak istiyorlar. Bu niyetteki adamlar 5 sene önce de Süreyyapaşa'daki çocuk kliniğini kapatmışlardı. Bu hastaneyi kapatıp orada çocuk servisi açacaklar. Neymiş efendim buraya "ulaşım zormuş" Türkiye'de verem, patlama noktasına gelmiş bir hastalıktır. Yılda 35 bin insanımızı kaybediyoruz. Verem, devletin tedavi etmek zorunda oluduğu bir hastalıktır. Bu hastaneyi kapatmak demek, ülkeye ve halka ihanet etmektir.
BİTTİ
Evrensel'i Takip Et