4 Nisan 2006 02:00
Lisede bıçaklı kavga
Ankara Çankaya'da bir lisede çıkan kavgada 2 öğrenci bıçaklanarak yaralandı.
Son zamanlarda okullardaki artan şiddet ve öğrencilerin bıçaklanması olaylarına bir yenisi daha eklendi. Ankara'nın göbeğinde bulunan Kocatepe Mimar Kemal Lisesi'nde iki grup arasında çıkan tartışma kavgaya dönüşünce bıçaklar konuştu.
Kavgada Okan Erkoç ve Volkan Karabacak isimli öğrenciler bacaklarından bıçaklandı. Olay sonrası yaralanan öğrenciler arkadaşları tarafından ticari taksi ile Ankara Numune Hastanesi kaldırıldı. Olay sonrası tüm öğrenciler sınıflara sokularak dışarı çıkmalarına izin verilmedi.
Kavgadan sonra okula gelen polis ekipleri olayla ilgili inceleme başlatırken, kavgaya karışan bazı öğrenciler gözaltına alınarak sorgulamak üzere karakola götürüldü.
Yaralı öğrencilerin hayati tehlikelerinin olmadığı belirtilirken, hastaneden görüntü almaya çalışan basın mensupları ile güvenlik görevlileri arasında uzun süre görüntü alınmaması konusunda tartışma yaşandı.
Öte yandan öğrencilerin iki grup halinde geçen hafta yine tartıştığı, götürüldükleri karakolda barıştırıldıkları öğrenildi.
Liseli kurtarılamadı Bu arada Gaziantep'te 11 gün önce, tartıştığı sınıf arkadaşı tarafından bıçaklanan lise öğrencisi Tayfun Bozdağ (16), önceki akşam yaşamını yitirdi. Bozdağ'ın ölmesinin ardından, daha önce tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan zanlı Ş.Y için yakalama emri çıkarıldı.
Eğitim Sen'den şiddet protestosu Eğitim-Sen Muğla Şubesi, Sınırsızlık Meydanı'nda düzenlediği basın açıklamasıyla liselerdeki şiddeti protesto etti. Eğitim-Sen Muğla Şube Başkanı Hasan Rahmi Dural, eylemde yaptığı açıklamada, okullardaki şiddet ve çeteleşme olaylarının eğitim sistemini tehdit ettiğini söyledi. Okullarda ve okul önlerinde yaşanan olaylarda birçok öğrenci ve öğretmenin yaralandığını hatırlatan Dural, "Sadece son dönemde okullarda yaşanan şiddet olaylarında 9 öğrenci hayatını kaybederken, 35 öğrenci ve öğretmen yaralanmıştır. Olayların her geçen gün büyümesi, acil çözüm üretilmediği sürece artarak devam edeceğinin işaretlerini vermektedir" dedi. Problemin günübirlik müdahalelerle değil, uzun vadeli eğitim politikalarıyla çözülebileceğini ifade eden Dural, şunları kaydetti: "Bunun için başta öğrenci ve eğitim emekçileri olmak üzere eğitimin bütün bileşenlerine yönelik olarak kültürel ve sosyal yönden tatmin edecek alt yapı çalışmalarının hızlı bir biçimde gerçekleşmesi şarttır. "
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


OKULLARDA NELER OLUYOR - 2 -
Birlikte hareket edilmeli HAZIRLAYAN: Uğraş Vatandaş - Ersin Büyüktaş - Özgül Yıldızer Şiddetin sadece bir asayiş sorunu olmadığı gerçeğinden hareketle, eğitim sisteminin öğrencilere veremediği nelerdir? İçinde bulunduğumuz eğitim sistemi çocukları ve gençleri ezen, kişiliklerini bozan, kendine güveni, yaratıcılığı yok eden, ağırlıklı olarak olumsuz davranışlar edinmiş insanların yetişmesine neden olmaktadır. Türkiye'de eğitim sistemi öğrencileri eğitmekten çok terbiye etmek anlayışı üzerine kurulmuştur. Eğitim sistemi, öğrenciyi ezberlemeye zorunlu kılarak öğretmene aşırı derecede bağımlı hale getirmekte, öğrencilerin düşünme ve sorgulama güçlerini törpülemektedir. Düşünmeyen, sorgulamayan, sadece kendisine verileni alan öğrenciler, okul bitip hayata atıldıklarında bu tutumlarını sürdürmekte ve tam anlamıyla birer "uyumlu vatandaş" haline gelmektedir.
Okullarda yaşanan şiddet olaylarında yoksulluğun, işsizliğin ve göçün etkisi ne düzeydedir? Türkiye'de özellikle son yıllarda gelir adaletsizliği ve yoksullaşma oranı ciddi anlamda artmış olması, şiddeti doğuran temel etkenlerin başında gelmektedir. Özellikle göç nedeniyle başta büyük kentler olmak üzere çeşitli yerleşim birimlerinde her açıdan sağlıksız yapılaşmaların yaşanması, yaşanan pek çok sorunun temel kaynağını oluşturuyor. Bunun üzerine özellikle genç kuşak açısından yapısal hale gelmiş olan işsizlik olgusu eklendiğinde, gençler arasında yoğun bir gelecek kaygısı ve sisteme yönelik güven aşınması, kültür çatışması, yaşadığı hayata yabancılaşma gibi sorunlar ortaya çıkıyor ve tüm bu etmenler sürekli olarak şiddeti besliyor. Sadece okulda değil, başta kalabalık aileler olmak üzere, yaşamın her alanında şiddete rastlamak mümkün. Bu nedenle sorunu sadece okullarda yaşanan fiziki şiddet olarak görmek, şiddet üzerinden yapılacak değerlendirmelerde sorunun kökenine inilmesini güçleştirir. Okullarda yıllardır yaşanan, ancak son dönemde daha da yoğunlaşan şiddet olaylarını genel olarak tüm toplumu, kişi ve kurumları kuşatan baskı ve linç kültüründen bağımsız değerlendirmemek gerekir.
Öğrencilerin geleceklerinin soru işaretleriyle dolu olması nasıl sonuçlar doğurur? Böyle bir durumda öğrencilerde mafyaya özenmenin yayılması nasıl engellenir? Son günlerde okullarda öğrenci ve öğretmenlerin maruz kaldıkları şiddet olaylarını geleceğe yönelik hem tehdit hem de önemli bir uyarı olarak değerlendirmek gerekir. Yaşanan şiddet olayları sadece eğitim açısından değil, ülkenin geleceği açısından da ciddi bir tehdittir. Türkiye'de yıllardır uygulanan politikalar; çocukların, gençlerin, işçi ve emekçilerin sorunları ve ihtiyaçları üzerinden değil, sermayenin istek ve beklentileri doğrultusunda belirlenmektedir. Böyle bir ülkede öğrencilerin geleceğe güvenle bakabilmeleri mümkün değildir. Bu aşamada özellikle gençler için haklı olmak, hakları için mücadele etmek değil, güçlü olma ve kendisinden zayıf olanları ezme isteği ön plana çıkıyor. Çünkü çevresine baktığında adaletin bile haklıdan yana değil, güçlüden yana olduğunu gözlemliyor. Günümüzde öğrencilerin mafya dizileri, macera, gerilim, korku türünde filmleri izlemeyi tercih etmesinin kökeninde bu gözlemin etkisi belirleyicidir. Öğrencilerin mafyaya özenmesinin önüne öncelikle sorunu doğru tespit ederek geçilebilir. Bu noktada, çocuk ve gençlerin şiddetin hem uygulayıcısı, hem de mağduru olduğuna dikkat edilmelidir. Okullarda yaşanan şiddet olayları hem psikolojik, hem de sosyolojik bir sorun olarak ele alınmalıdır. Öğrencilerin şiddete başvurma nedenlerinin kökeninde kendilerini ifade edememeleri yatmaktadır. Eğitim sadece öğrenme, bilgi edinmeden ibaret değildir. Bu nedenle öncelikle okul içinde ve okul dışında, sosyal ve kültürel faaliyetlerin geliştirilmesine yönelik önlemler alınmalıdır. Öğrencilerin okullarda kol, kulüp vb. içinde yer alarak kendilerini ifade etmeleri sağlanabileceği gibi, örgütlenmelerinin önündeki fiili engeller kaldırılarak, kolektif yaşam ve düşünce biçiminin geliştirilmesi yönünde adımlar atılabilir.
Devlet tarafından öğretmen sendikalarına yapılan baskının, öğretmenler arasında rekabetin ve rütbelendirilmenin öğrencilere etkisi nelerdir? Türkiye'de idari ve siyasi baskılar, soruşturma, sürgün ve cezalar bakımından Eğitim Sen ve Eğitim Sen üyesi eğitim emekçilerinin yaşadığı sorunlar, diğer meslektaşlarına göre daha yoğundur. Öğretmenlik mesleğini "başöğretmen", "uzman öğretmen" gibi kademelere ayırarak yapılmak istenen, eğitim emekçilerinin dayanışma ve kolektif hareket etme duygusundan dolayısıyla sendikalardan uzaklaşması, eğitimcilerin sürekli olarak birbiri ile rekabet etmesinin sağlanmasıdır. Tam anlamıyla bireycilik ve rekabet anlayışı üzerine oturtulan bir eğitim sisteminin öğrenciler üzerinde olumlu etki yapması beklenemez. Okulda öğrencilerin öncelikle öğretmenlerini örnek aldığı gerçeği hesaba katıldığında, okullarda öğretmenler arasında yaşanan yarışma ve rekabet görüntüsünün izlerini öğrenciler arasında görmek de mümkündür.
Sözleşmeli veya vekil öğretmenlik gibi uygulamalardan öğrenciler nasıl etkilenir? Öğrencilerin öğrenim ve eğitim süreçleri, sürekli öğretmenlerinin değişmesi durumunda ne gibi değişiklikler gösterir? Eğitimin en temel insan hakkı, düzenli ve sürekli olması gereken bir kamu hizmeti olması gerektiğinden hareketle eğitimde, geçici ve iş güvencesiz çalışmayı esas alan sözleşmeli öğretmenlik, vekil öğretmenlik gibi uygulamalar, bugün tüm dünyada benimsenen "ucuz işgücü" uygulamasının eğitimdeki yansıması olarak ortaya çıkmıştır. İşinde "geçici" olduğunu düşünen, düşük ücretle çalışan, sosyal güvenlik primi bile tam yatırılmayan bir öğretmenin işine kendisini verebilmesi mümkün değildir. Bu durumdaki öğretmenlerin çalışma statüsünün "geçici" olması ve okullarda sık sık öğretmen değişikliğinin olması, bir taraftan eğitim sürecini olumsuz etkilerken, özellikle ilköğretim çağındaki çocuklarda öğrenme güçlüğü, öğrenmenin gecikmesi gibi pedagojik sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Eğitimin vazgeçilmez unsuru öğretmendir ve eğitimin niteliği, öğretmenin niteliği ile doğru orantılıdır. Öğretmenlik mesleği düzenlilik ve süreklilik gerektirir. Sözleşmeli öğretmenlerin mevcut ücret düzeyi ve çalışma koşulları ile öğrencilere faydalı olabilmesi mümkün değildir. Bu nedenle bütün öğretmenlerin kadrolu ve iş güvencesine sahip olarak çalıştırılması şarttır. Şiddete karşı öğretmen, veli ve öğrencilerin birlikte hareket etmeleri ne gibi olanaklar sağlar? Okullarda yaşanan şiddet olaylarının önüne geçebilmek için, öncelikle sorunun tarafları olan tüm kesimlerin sorumlu davranması gerekmektedir. Bu noktada şiddete karşı öncelikle öğretmen, öğrenci ve velilerin ortaklaşması ve sadece bireysel anlamda değil, sendikalar, öğrenci ve veli örgütleri olarak birlikte hareket etmeleri önemsenmelidir. Eğitim emekçilerinin, öğrencilerin ve velilerin arkalarında toplumun ve eğitim örgütlerinin desteğini hissetmeye ihtiyaçları vardır. Bu noktadan baktığımızda sorunun taraflarının toplumun tüm kesimleri olduğu ortaya çıkıyor. Gelecek korkusu yaşayarak büyüyen genç kuşakların yaşadığı sorunlar karşısında bilinçli hareket etmesi, Fransa'da olduğu gibi geleceğini kendisinin belirlemesi için toplumun diğer kesimleri ile birlikte örgütlü hareket etmesinin ne kadar önemli ve hayati olduğunu gösteriyor.
Fransa'da üniversite ve lise öğrencilerinin büyük bir bölümü geleceklerini ilgilendiren iş yasasına karşı tepki gösteriyor. Türkiye'de öğrencilerin büyük bir kısmının geleceğe güvenle bakmadığı düşünüldüğünde Fransa'yla Türkiye arasında farklı olan nedir? Her ne kadar Türkiye ve Fransa ekonomik-toplumsal ve kültürel yapı itibariyle birbirinden çok farklı özellikler gösterse de; sermaye saldırılarını gelişmiş-azgelişmiş, genç-yetişkin ayrımı yapmaksızın tüm dünyada yasal ve fiili uygulamalarla hayata geçirmeye çalışıyor. Günümüz kapitalizmi sadece Türkiye gibi ülkelerin gençliğini değil, gelişmiş ülkelerin gençliğinin de geleceklerine güvenle bakmasını engelliyor. Örgütlü bir toplum olmanın ve öğrencisi, işçisi, emekçisi, üretici köylüsü ile toplumun tüm kesimleri ile birleşerek mücadele etmenin ne kadar önemli olduğunu Fransa'da yaşanan gelişmeler gösteriyor. Bir de Fransa'da eğitimin tüm aşamalarında öğrencilerin örgütlü olmasının, "İlk İş Yasası"na karşı tepkilerin kararlı, güçlü ve etkili olmasında etkili olduğunu belirtmek gerekir. Türkiye'de öğrencilerin geleceğe güvenle bakabilmeleri için öncelikle kendileriyle ilgili konularda taraf olmaları ve örgütlü mücadeleyi bir yaşam biçimi haline getirmeleri gerekiyor. Aksi takdirde geleceğe yönelik güvensizlik artarak devam edecek.
Hedefsiz bir gençlik Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesi Eski Başhekimi Prof. Dr. Arif Verimli: Okullardaki şiddet, çok faktörü barındırıyor ve her faktörün teker teker incelenmesi gerekiyor. Suçu sadece aileye ya da okullara yıkamayız. Hızlı kentleşme gibi geçim sebepleriyle oluşan metropollerdeki ek yapılanmalara, eğitim eksikliğini giderecek yeterli okullaşmanın yapılamaması, kalabılık sınıflarla birlikte öğretmen öğrenci ilişkisinin giderek azalması gibi unsurların da eklenmesinin şiddete katkısının olduğunu düşünüyorum. Asıl göz önüne alınması gereken şey hedef aldığımız yaş grubunun ergenlik çağında olması. Ergenlik çağının gereklerini bilemeyen öğretmen ve aile öğrencilerle doğru biri ilişki geliştiremeyebiliyor. Bunun sonucunda öğrenci kendini kıymetsizleştirerek değersiz bir varlık olarak görüyor. Zaten bizim eğitim sistemimiz de başarılı olan öğrenciye endekslenmiştir. Okullarda da şiddet başarısız öğrenciden geliyor. Biz bu başarısız öğrencileri nasıl kazanırız diye düşünmedik, mutlu musun diye sormadık. Ergenlik çağında öğrenciler kimlik araşıyı sırasında rol özdeşleşmesi yaşıyorlar. Öğrenciler sağlıklı yetiştirelebilirse rolü seçmez, kendini televizyonda izlediği programlardaki kişilerin yerine koymaz. Onların film olduğunu bilir. Bu eğitim seviyesiyle, yüksek teknoloji yan yana gelince ortaya kaos çıkıyor. Şiddetin önemli bir nedeni de öğrencilerin 'Gelecekten ümitsizlik, beklenti taşınmaması, kaybedecek bir şeyinin olmaması' gibi düşüncelere sahip olmaları. Ülkemizde gençler gelecekte ne yapacaklarını bilmiyorlar. Fransa'da mesela öğrenciler gelecekte önlerine çıkarak kendilerini işsiz bırakacak bir yasaya karşı çıkıyorlar. Gelecekte yapacakları bir bakıma belli olduğu için Fransa'da gençler yasaya büyük bir tepki gösteriyorlar. Ama Türkiye'de gençler gelecekte ne yapacaklarını bilmiyorlar ve gelecek hedefleri yok.
Gençler tehlike olarak görülüyor Öğrenci Velileri Derneği Genel Başkanı Enver Önder: Her yerde şiddeti besleyen, sistemin kendisidir. Evde şiddet, okulda şiddet, sokakta, askerlikte şiddet yaşamın bir parçası olarak süregeldi. Ancak günümüzde yaşamımıza yeni şiddet biçimleri girdi. Medya köşe dönmenin en rahat yolunu şiddeti yansıtmakta buluyor. Televizyonlar günün 24 saatinde şiddet yansıtıyor. Gazeteler şiddet haberlerini baş sayfalarına koyuyor. Dünyanın her yerinde gençlik, dünyayı değiştirmeye aday, zinde güçler olarak görülüp, sevgi ve anlayışla yönlendirilmeye çalışılır. Bizde ise gençlik bir tehlike olarak görülmekte, korkutulması, gerekirse yok edilmesi gereken bir kesim olarak görülmektedir. Köşe dönmecilik yıllardır belleklere yükleniyor. Politika şiddete dayandırılıyor. Serbest piyasa anlayışına terk edilen eğitim, nitelikli insan yetiştirmek yerine sorun üretiyor. Milli Eğitim Bakanı sürekli sorun yaratıp, özel okulları geliştirme savaşı veriyor. Böylesine kamu yararını dışlamış, gücü yetenin arabasını dağdan aşırdığı bir sistem şiddet üretmez de ne üretir? Okulların, yönetiminde velilerin de katılımının sağlandığı, öğrenci, öğretmen, yönetici, okul çalışanları ve semt sakinlerini de içeren toplum merkezine dönüştürülmesi sağlanmalıdır. Okullar, sportif, kültürel ve eğitsel etkinliklere en az dersler kadar önem vererek öğrencileri özne durumuna getirmelidir. Üreten, başkalarıyla kültürel, eğitsel diyaloglar kurabilen insanların özgüvenleri gelişir, kendilerine ve çevrelerine sevgi beslerler. Bulunduğu çevrenin kültür merkezi olan bir okulun öğrencisi arkadaşlarıyla olan sorunlarını konuşarak çözmeyi de içselleştirir. Polisten yardım istenecekse, politikacıların horoz dövüşlerinin yıkımlarına karşı önlem istenmeli. Eğitimde karşılaşılan sorunların çözümü yine eğitimde aranmalıdır. Rehberlik servisleri işlevselliştirilmeli. Okulların ticari yanı değil, sevgi dolu bir yaşam alanı durumuna getirilmesi öne çıkarılmalıdır.
BİTTİ
Liseli kurtarılamadı Bu arada Gaziantep'te 11 gün önce, tartıştığı sınıf arkadaşı tarafından bıçaklanan lise öğrencisi Tayfun Bozdağ (16), önceki akşam yaşamını yitirdi. Bozdağ'ın ölmesinin ardından, daha önce tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan zanlı Ş.Y için yakalama emri çıkarıldı.
Eğitim Sen'den şiddet protestosu Eğitim-Sen Muğla Şubesi, Sınırsızlık Meydanı'nda düzenlediği basın açıklamasıyla liselerdeki şiddeti protesto etti. Eğitim-Sen Muğla Şube Başkanı Hasan Rahmi Dural, eylemde yaptığı açıklamada, okullardaki şiddet ve çeteleşme olaylarının eğitim sistemini tehdit ettiğini söyledi. Okullarda ve okul önlerinde yaşanan olaylarda birçok öğrenci ve öğretmenin yaralandığını hatırlatan Dural, "Sadece son dönemde okullarda yaşanan şiddet olaylarında 9 öğrenci hayatını kaybederken, 35 öğrenci ve öğretmen yaralanmıştır. Olayların her geçen gün büyümesi, acil çözüm üretilmediği sürece artarak devam edeceğinin işaretlerini vermektedir" dedi. Problemin günübirlik müdahalelerle değil, uzun vadeli eğitim politikalarıyla çözülebileceğini ifade eden Dural, şunları kaydetti: "Bunun için başta öğrenci ve eğitim emekçileri olmak üzere eğitimin bütün bileşenlerine yönelik olarak kültürel ve sosyal yönden tatmin edecek alt yapı çalışmalarının hızlı bir biçimde gerçekleşmesi şarttır. "
src=/resim/b1.gif width=5>



OKULLARDA NELER OLUYOR - 2 -
Birlikte hareket edilmeli HAZIRLAYAN: Uğraş Vatandaş - Ersin Büyüktaş - Özgül Yıldızer Şiddetin sadece bir asayiş sorunu olmadığı gerçeğinden hareketle, eğitim sisteminin öğrencilere veremediği nelerdir? İçinde bulunduğumuz eğitim sistemi çocukları ve gençleri ezen, kişiliklerini bozan, kendine güveni, yaratıcılığı yok eden, ağırlıklı olarak olumsuz davranışlar edinmiş insanların yetişmesine neden olmaktadır. Türkiye'de eğitim sistemi öğrencileri eğitmekten çok terbiye etmek anlayışı üzerine kurulmuştur. Eğitim sistemi, öğrenciyi ezberlemeye zorunlu kılarak öğretmene aşırı derecede bağımlı hale getirmekte, öğrencilerin düşünme ve sorgulama güçlerini törpülemektedir. Düşünmeyen, sorgulamayan, sadece kendisine verileni alan öğrenciler, okul bitip hayata atıldıklarında bu tutumlarını sürdürmekte ve tam anlamıyla birer "uyumlu vatandaş" haline gelmektedir.
Okullarda yaşanan şiddet olaylarında yoksulluğun, işsizliğin ve göçün etkisi ne düzeydedir? Türkiye'de özellikle son yıllarda gelir adaletsizliği ve yoksullaşma oranı ciddi anlamda artmış olması, şiddeti doğuran temel etkenlerin başında gelmektedir. Özellikle göç nedeniyle başta büyük kentler olmak üzere çeşitli yerleşim birimlerinde her açıdan sağlıksız yapılaşmaların yaşanması, yaşanan pek çok sorunun temel kaynağını oluşturuyor. Bunun üzerine özellikle genç kuşak açısından yapısal hale gelmiş olan işsizlik olgusu eklendiğinde, gençler arasında yoğun bir gelecek kaygısı ve sisteme yönelik güven aşınması, kültür çatışması, yaşadığı hayata yabancılaşma gibi sorunlar ortaya çıkıyor ve tüm bu etmenler sürekli olarak şiddeti besliyor. Sadece okulda değil, başta kalabalık aileler olmak üzere, yaşamın her alanında şiddete rastlamak mümkün. Bu nedenle sorunu sadece okullarda yaşanan fiziki şiddet olarak görmek, şiddet üzerinden yapılacak değerlendirmelerde sorunun kökenine inilmesini güçleştirir. Okullarda yıllardır yaşanan, ancak son dönemde daha da yoğunlaşan şiddet olaylarını genel olarak tüm toplumu, kişi ve kurumları kuşatan baskı ve linç kültüründen bağımsız değerlendirmemek gerekir.
Öğrencilerin geleceklerinin soru işaretleriyle dolu olması nasıl sonuçlar doğurur? Böyle bir durumda öğrencilerde mafyaya özenmenin yayılması nasıl engellenir? Son günlerde okullarda öğrenci ve öğretmenlerin maruz kaldıkları şiddet olaylarını geleceğe yönelik hem tehdit hem de önemli bir uyarı olarak değerlendirmek gerekir. Yaşanan şiddet olayları sadece eğitim açısından değil, ülkenin geleceği açısından da ciddi bir tehdittir. Türkiye'de yıllardır uygulanan politikalar; çocukların, gençlerin, işçi ve emekçilerin sorunları ve ihtiyaçları üzerinden değil, sermayenin istek ve beklentileri doğrultusunda belirlenmektedir. Böyle bir ülkede öğrencilerin geleceğe güvenle bakabilmeleri mümkün değildir. Bu aşamada özellikle gençler için haklı olmak, hakları için mücadele etmek değil, güçlü olma ve kendisinden zayıf olanları ezme isteği ön plana çıkıyor. Çünkü çevresine baktığında adaletin bile haklıdan yana değil, güçlüden yana olduğunu gözlemliyor. Günümüzde öğrencilerin mafya dizileri, macera, gerilim, korku türünde filmleri izlemeyi tercih etmesinin kökeninde bu gözlemin etkisi belirleyicidir. Öğrencilerin mafyaya özenmesinin önüne öncelikle sorunu doğru tespit ederek geçilebilir. Bu noktada, çocuk ve gençlerin şiddetin hem uygulayıcısı, hem de mağduru olduğuna dikkat edilmelidir. Okullarda yaşanan şiddet olayları hem psikolojik, hem de sosyolojik bir sorun olarak ele alınmalıdır. Öğrencilerin şiddete başvurma nedenlerinin kökeninde kendilerini ifade edememeleri yatmaktadır. Eğitim sadece öğrenme, bilgi edinmeden ibaret değildir. Bu nedenle öncelikle okul içinde ve okul dışında, sosyal ve kültürel faaliyetlerin geliştirilmesine yönelik önlemler alınmalıdır. Öğrencilerin okullarda kol, kulüp vb. içinde yer alarak kendilerini ifade etmeleri sağlanabileceği gibi, örgütlenmelerinin önündeki fiili engeller kaldırılarak, kolektif yaşam ve düşünce biçiminin geliştirilmesi yönünde adımlar atılabilir.
Devlet tarafından öğretmen sendikalarına yapılan baskının, öğretmenler arasında rekabetin ve rütbelendirilmenin öğrencilere etkisi nelerdir? Türkiye'de idari ve siyasi baskılar, soruşturma, sürgün ve cezalar bakımından Eğitim Sen ve Eğitim Sen üyesi eğitim emekçilerinin yaşadığı sorunlar, diğer meslektaşlarına göre daha yoğundur. Öğretmenlik mesleğini "başöğretmen", "uzman öğretmen" gibi kademelere ayırarak yapılmak istenen, eğitim emekçilerinin dayanışma ve kolektif hareket etme duygusundan dolayısıyla sendikalardan uzaklaşması, eğitimcilerin sürekli olarak birbiri ile rekabet etmesinin sağlanmasıdır. Tam anlamıyla bireycilik ve rekabet anlayışı üzerine oturtulan bir eğitim sisteminin öğrenciler üzerinde olumlu etki yapması beklenemez. Okulda öğrencilerin öncelikle öğretmenlerini örnek aldığı gerçeği hesaba katıldığında, okullarda öğretmenler arasında yaşanan yarışma ve rekabet görüntüsünün izlerini öğrenciler arasında görmek de mümkündür.
Sözleşmeli veya vekil öğretmenlik gibi uygulamalardan öğrenciler nasıl etkilenir? Öğrencilerin öğrenim ve eğitim süreçleri, sürekli öğretmenlerinin değişmesi durumunda ne gibi değişiklikler gösterir? Eğitimin en temel insan hakkı, düzenli ve sürekli olması gereken bir kamu hizmeti olması gerektiğinden hareketle eğitimde, geçici ve iş güvencesiz çalışmayı esas alan sözleşmeli öğretmenlik, vekil öğretmenlik gibi uygulamalar, bugün tüm dünyada benimsenen "ucuz işgücü" uygulamasının eğitimdeki yansıması olarak ortaya çıkmıştır. İşinde "geçici" olduğunu düşünen, düşük ücretle çalışan, sosyal güvenlik primi bile tam yatırılmayan bir öğretmenin işine kendisini verebilmesi mümkün değildir. Bu durumdaki öğretmenlerin çalışma statüsünün "geçici" olması ve okullarda sık sık öğretmen değişikliğinin olması, bir taraftan eğitim sürecini olumsuz etkilerken, özellikle ilköğretim çağındaki çocuklarda öğrenme güçlüğü, öğrenmenin gecikmesi gibi pedagojik sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Eğitimin vazgeçilmez unsuru öğretmendir ve eğitimin niteliği, öğretmenin niteliği ile doğru orantılıdır. Öğretmenlik mesleği düzenlilik ve süreklilik gerektirir. Sözleşmeli öğretmenlerin mevcut ücret düzeyi ve çalışma koşulları ile öğrencilere faydalı olabilmesi mümkün değildir. Bu nedenle bütün öğretmenlerin kadrolu ve iş güvencesine sahip olarak çalıştırılması şarttır. Şiddete karşı öğretmen, veli ve öğrencilerin birlikte hareket etmeleri ne gibi olanaklar sağlar? Okullarda yaşanan şiddet olaylarının önüne geçebilmek için, öncelikle sorunun tarafları olan tüm kesimlerin sorumlu davranması gerekmektedir. Bu noktada şiddete karşı öncelikle öğretmen, öğrenci ve velilerin ortaklaşması ve sadece bireysel anlamda değil, sendikalar, öğrenci ve veli örgütleri olarak birlikte hareket etmeleri önemsenmelidir. Eğitim emekçilerinin, öğrencilerin ve velilerin arkalarında toplumun ve eğitim örgütlerinin desteğini hissetmeye ihtiyaçları vardır. Bu noktadan baktığımızda sorunun taraflarının toplumun tüm kesimleri olduğu ortaya çıkıyor. Gelecek korkusu yaşayarak büyüyen genç kuşakların yaşadığı sorunlar karşısında bilinçli hareket etmesi, Fransa'da olduğu gibi geleceğini kendisinin belirlemesi için toplumun diğer kesimleri ile birlikte örgütlü hareket etmesinin ne kadar önemli ve hayati olduğunu gösteriyor.
Fransa'da üniversite ve lise öğrencilerinin büyük bir bölümü geleceklerini ilgilendiren iş yasasına karşı tepki gösteriyor. Türkiye'de öğrencilerin büyük bir kısmının geleceğe güvenle bakmadığı düşünüldüğünde Fransa'yla Türkiye arasında farklı olan nedir? Her ne kadar Türkiye ve Fransa ekonomik-toplumsal ve kültürel yapı itibariyle birbirinden çok farklı özellikler gösterse de; sermaye saldırılarını gelişmiş-azgelişmiş, genç-yetişkin ayrımı yapmaksızın tüm dünyada yasal ve fiili uygulamalarla hayata geçirmeye çalışıyor. Günümüz kapitalizmi sadece Türkiye gibi ülkelerin gençliğini değil, gelişmiş ülkelerin gençliğinin de geleceklerine güvenle bakmasını engelliyor. Örgütlü bir toplum olmanın ve öğrencisi, işçisi, emekçisi, üretici köylüsü ile toplumun tüm kesimleri ile birleşerek mücadele etmenin ne kadar önemli olduğunu Fransa'da yaşanan gelişmeler gösteriyor. Bir de Fransa'da eğitimin tüm aşamalarında öğrencilerin örgütlü olmasının, "İlk İş Yasası"na karşı tepkilerin kararlı, güçlü ve etkili olmasında etkili olduğunu belirtmek gerekir. Türkiye'de öğrencilerin geleceğe güvenle bakabilmeleri için öncelikle kendileriyle ilgili konularda taraf olmaları ve örgütlü mücadeleyi bir yaşam biçimi haline getirmeleri gerekiyor. Aksi takdirde geleceğe yönelik güvensizlik artarak devam edecek.
Hedefsiz bir gençlik Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesi Eski Başhekimi Prof. Dr. Arif Verimli: Okullardaki şiddet, çok faktörü barındırıyor ve her faktörün teker teker incelenmesi gerekiyor. Suçu sadece aileye ya da okullara yıkamayız. Hızlı kentleşme gibi geçim sebepleriyle oluşan metropollerdeki ek yapılanmalara, eğitim eksikliğini giderecek yeterli okullaşmanın yapılamaması, kalabılık sınıflarla birlikte öğretmen öğrenci ilişkisinin giderek azalması gibi unsurların da eklenmesinin şiddete katkısının olduğunu düşünüyorum. Asıl göz önüne alınması gereken şey hedef aldığımız yaş grubunun ergenlik çağında olması. Ergenlik çağının gereklerini bilemeyen öğretmen ve aile öğrencilerle doğru biri ilişki geliştiremeyebiliyor. Bunun sonucunda öğrenci kendini kıymetsizleştirerek değersiz bir varlık olarak görüyor. Zaten bizim eğitim sistemimiz de başarılı olan öğrenciye endekslenmiştir. Okullarda da şiddet başarısız öğrenciden geliyor. Biz bu başarısız öğrencileri nasıl kazanırız diye düşünmedik, mutlu musun diye sormadık. Ergenlik çağında öğrenciler kimlik araşıyı sırasında rol özdeşleşmesi yaşıyorlar. Öğrenciler sağlıklı yetiştirelebilirse rolü seçmez, kendini televizyonda izlediği programlardaki kişilerin yerine koymaz. Onların film olduğunu bilir. Bu eğitim seviyesiyle, yüksek teknoloji yan yana gelince ortaya kaos çıkıyor. Şiddetin önemli bir nedeni de öğrencilerin 'Gelecekten ümitsizlik, beklenti taşınmaması, kaybedecek bir şeyinin olmaması' gibi düşüncelere sahip olmaları. Ülkemizde gençler gelecekte ne yapacaklarını bilmiyorlar. Fransa'da mesela öğrenciler gelecekte önlerine çıkarak kendilerini işsiz bırakacak bir yasaya karşı çıkıyorlar. Gelecekte yapacakları bir bakıma belli olduğu için Fransa'da gençler yasaya büyük bir tepki gösteriyorlar. Ama Türkiye'de gençler gelecekte ne yapacaklarını bilmiyorlar ve gelecek hedefleri yok.
Gençler tehlike olarak görülüyor Öğrenci Velileri Derneği Genel Başkanı Enver Önder: Her yerde şiddeti besleyen, sistemin kendisidir. Evde şiddet, okulda şiddet, sokakta, askerlikte şiddet yaşamın bir parçası olarak süregeldi. Ancak günümüzde yaşamımıza yeni şiddet biçimleri girdi. Medya köşe dönmenin en rahat yolunu şiddeti yansıtmakta buluyor. Televizyonlar günün 24 saatinde şiddet yansıtıyor. Gazeteler şiddet haberlerini baş sayfalarına koyuyor. Dünyanın her yerinde gençlik, dünyayı değiştirmeye aday, zinde güçler olarak görülüp, sevgi ve anlayışla yönlendirilmeye çalışılır. Bizde ise gençlik bir tehlike olarak görülmekte, korkutulması, gerekirse yok edilmesi gereken bir kesim olarak görülmektedir. Köşe dönmecilik yıllardır belleklere yükleniyor. Politika şiddete dayandırılıyor. Serbest piyasa anlayışına terk edilen eğitim, nitelikli insan yetiştirmek yerine sorun üretiyor. Milli Eğitim Bakanı sürekli sorun yaratıp, özel okulları geliştirme savaşı veriyor. Böylesine kamu yararını dışlamış, gücü yetenin arabasını dağdan aşırdığı bir sistem şiddet üretmez de ne üretir? Okulların, yönetiminde velilerin de katılımının sağlandığı, öğrenci, öğretmen, yönetici, okul çalışanları ve semt sakinlerini de içeren toplum merkezine dönüştürülmesi sağlanmalıdır. Okullar, sportif, kültürel ve eğitsel etkinliklere en az dersler kadar önem vererek öğrencileri özne durumuna getirmelidir. Üreten, başkalarıyla kültürel, eğitsel diyaloglar kurabilen insanların özgüvenleri gelişir, kendilerine ve çevrelerine sevgi beslerler. Bulunduğu çevrenin kültür merkezi olan bir okulun öğrencisi arkadaşlarıyla olan sorunlarını konuşarak çözmeyi de içselleştirir. Polisten yardım istenecekse, politikacıların horoz dövüşlerinin yıkımlarına karşı önlem istenmeli. Eğitimde karşılaşılan sorunların çözümü yine eğitimde aranmalıdır. Rehberlik servisleri işlevselliştirilmeli. Okulların ticari yanı değil, sevgi dolu bir yaşam alanı durumuna getirilmesi öne çıkarılmalıdır.
BİTTİ
Evrensel'i Takip Et