23 Mart 2006 23:00

"Ya maden duracak
   ya da İzmir taşınacak!..."

İzmir'de Dünya Su Günü nedeniyle düzenlenen panelde toprakları, suları ve yaşam alanları altın madencisi TÜPRAG şirketi tarafından kirletilmek istenen Uşak İnay ve Efemçukuru köylüleri bir araya geldiler. İnay köylüleri tüm eylemlerinde olduğu gibi üzerinde "siyanüre hayır" yazan kefeni temsil eden beyaz giysiler ve çanlarla paneli izlerken, Efemçukuru köylüleri ise kendilerine "Şu Efemçukurluları dövmek gerek" diyen Menderes Belediyeler Birliği Başkanına tepki gösterdiler.

Su yaşamdır… İsmet İnönü Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen panele, konularında uzman isimler ve bilim insanları konuşmacı olarak katıldı. Paneli Elele Hareketi dönem sözcüsü Kimya Mühendisleri Odası Başkanı Ertuğrul Barka yönetirken, ilk konuşmayı Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Halil İnay Kınay yaptı. Sunumunda İzmir'in içme suyu konusunda da bilgi veren Kınay, "Bütün bu olumsuzluklara rağmen, "Kalkınma için tüm değerler feda edilebilir anlayışıyla , zaten kıt olan su kaynaklarımız çok hızlı bir şekilde kirlenmekte ve azalmaktadır. Maden Kanunu'nda yapılan değişiklik yeterli görülmemiş, önce "Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliği", sonra da "Madencilik Faaliyetleri izin Yönetmeliği" ile su havzalarına darbe üzerine darbe indirilmiştir" diye konuştu. Kınay'ın ardından konuşan İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi (İZSU) Arıtma Daire Başkanı Dr. Suzan Gök, kente içme suyu sağlayan baraj havzaları için en büyük tehdidin maden ocakları, sanayi işletmeleri ve kaçak yapılaşma olduğunu söyledi. Gök'ün temsil ettiği kurum olan İZSU, Efemçukuru köyünde yapılmak istenen altın madenciliğine karşı çıkıyor. Egeçep Dönem Sözcüsü Av. Arif Ali Cangı sunumunda son dönemde çıkarılan Maden Kanunu ve çeşitli yönetmeliklerin ülkedeki su kaynaklarını çok ciddi biçimde tehdit eden uygulamaları beraberinde getirdiğini dile getirdi. Efemçukuru yöresinde yıllarca çalışma yürüten jeoloji mühendisi Savaş Dilek, Efemçukuru köyünün jeolojisi hakkında bilgi vererek, burada yapılacak madenciliğin sakıncalarını dile getirirken, Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, Tahtalı Havzası ve Efemçukuru'nda organik tarım yapılması için koşulların son derece uygun olduğunu, ancak yapılacak bir madencilik faaliyetinin bunu olanaksız kılacağını dile getirdi. Ege Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Osman Karababa ise sunumunda altın madenciliğinin insan sağlığı üzerinde yapacağı etkiler hakkında bilgi verdi. Son olarak konuşan Elele Hareketi dönem sözcüsü Ertuğrul Barka Bergama köylülerinin, Efemçukurluların ve İnay köylülerinin altın madenine karşı verdikleri mücadeleyi anlatan bir CD sunumu yaptı.

Köylülerin destek çağrısı Panelde Efemçukuru köylüleri adına bir kız çocuğu yetkililere yaşamlarının korunması için çağrıda bulunurken, üzerinde "siyanüre hayır" yazılı kefeni temsil eden beyaz bir örtüyle çıkan İnay köylüsü de, herkese madene karşı kendileriyle birlikte mücadele çağrısı yaptı. Konuşmaların ardından söz alan Menderes Belediye Başkanı Ergun Özgün, Tahtalı Baraj koruma havzası nedeniyle üreticilerin yaşadığı sıkıntıları aktararak İZSU ve Büyükşehir'in kendilerine destek vermediği eleştirisini yaptı. Panel başlamadan önce Özgün'ün madene karşı mücadele eden Efemçukuru köylüleri ile ilgili "Bu Efemçukurluları dövmek gerek" sözüne Efemçukuru Kooperatifi Başkanı Halil Karaçam ve köylüler tepki gösterdi. Etkinliği özetleyen cümle ise İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'nun, Elele Haraketinin Efemçukuru'nda yapılmak istenen altın madeni ile ilgili kendisine yaptığı ziyarette söyledikleri oldu: "Ya İzmir'i başka bir yere taşıyacağız, ya da bu altın madenini durduracağız"…


İki kişiden biri arıtılmamış su içiyor TMMOB adına İnşaat Mühendisleri Odası'nın düzenlediği Su Politikaları Kongresi'nde, Şehir Plancıları Odası, Türkiye'de su ve atıksu arıtma konusunda ciddi sıkıntılar yaşandığına dikkat çekti. Her iki kişiden birinin arıtılmayan suları içtiği ve kullandığı Türkiye'de, nüfusun yüzde 83.2'si atıksu arıtma tesislerinden yararlanamıyor. Kongreye, Şehir Plancıları Odası'nın sunduğu bildiride, ülkemizde su hizmetlerindeki eksikliklere ilişkin çarpıcı verilere yer verildi. Avrupa Çevre Ajansı'nın yaptığı analizde, yüzde 16.98'lik Su Kullanım İndeksi ile Türkiye düşük seviyede su sıkıntısı çeken ülkeler arasında bulunuyor. Şehir plancılarına göre bunun nedeni su potansiyelinin ülke coğrafyasında eşit bir biçimde dağılmaması ve hızlı nüfus artışı. Bu nedenle her yıl kişi başına kullanılabilen yıllık su miktarı azalıyor. 2004 yılı itibariyle, içme ve kullanma suyunu şebekelerden alan belediye-nüfus oranı yüzde 93'e ulaşırken-, şebeke ile dağıtılmak üzere 4.7 milyar metreküp (m3) su çekildi. Suyun yüzde 42'si barajlardan, 27'si kuyulardan, 26.2'si kaynaklardan, 2.9'su akarsulardan ve 1.8'i göl ve göletlerden temin edildi. Ancak çekilen 4.7 milyar m3'lük suyun yalnızca 2.08 m3'ü arıtıldı. Bir başka deyişle nüfusun yüzde 56.1'i arıtılmayan suyu içiyor ve kullanıyor. Belediyelerin yüzde 78.7'si kanalizasyon şebekesi ile hizmet veriyor. Ancak atıksu arıtma tesisi ile hizmet edilen nüfus yalnızca yüzde 16.8. Atıksuların bertaraf edilmesinde de ciddi sorunlar yaşandığına işaret edilen bildiride, "Su kaynaklarımız korunmamakta, nehirlerimiz, göllerimiz ve yeraltı suyu kaynaklarımızı hızla kirlenmektedir" denildi. Bildiride dikkat çekilen bir diğer nokta ise, su kayıp oranlarının büyükşehir belediyelerinde yüzde 43.8, diğer belediyelerde ise yüzde 40'ı bulması. Su kaybının nedeni ise hem şebekenin kötü olması, hem de kaçak kullanımların artması. Su meta değil! Su hizmetlerinden belediyelerin kâr ettiğine de işaret edilen bildiride, bu gelirin altyapı sorunlarının çözülmesine yönelik kullanılmadığı belirtildi. Bildiride, Malatya'da şebeke suyundan kaynaklı yaşanan ishal salgınının su ve kanalizasyon hizmetlerinin kentsel yaşam kalitesine ve halk sağlığına doğrudan etkisini ortaya koyduğu ifade edildi. Bildiride şu değerlendirmeye de yer verildi: "Suyun sadece ekonomik bir değer olarak ele alınması çevre ve insan sağlığını tehdit etmektedir. Sağlıklı, güvenebilir ve ödenebilir koşullarda suya erişim, merkezi ve yerel yönetimler tarafından da bir insan hakkı olarak kabul edilmeli ve sosyal bir değer olduğu görüşünden hareketle yönetilmelidir".

Kaynaklar yeterince kullanılmıyor Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rıza Kanber, kongrede yaptığı sunumda, kullanılabilir iyi nitelikteki yüzey suları potansiyelinin yüzde 40.15'inin, yeraltı su potansiyelinin ise yüzde 48.78'nin kullanıldığını söyledi. Kanber, yeraltı ve yerüstü su potansiyelinin yüzde 58'inin değerlendirilmeyi beklediğini bildirdi. Türkiye'de sulanabilir nitelikteki arazilerin ancak yüzde 17.57'sinin kullanıldığını kaydeden Kanber, üreticinin şimdilik istediği zamanda yeterli su bulabildiğini, ancak daha çok arazinin sulanması durumunda su sıkıntısının yaşanacağını ifade etti. Sulanabilir alanlarla birlikte su potansiyelinin etkin bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini belirten Kanber, atık veya tuzlu sular gibi yeni kaynaklarla da takviye yapılmasının önemli olduğunu dile getirdi.

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Verem Savaş dispanseri kapatıldı Ali Baş Sağlık Bakanlığı Verem Savaş Daire Başkanlığı, kent merkezinde İstiklal Mahallesi, Demirciler Sokak'taki Eskişehir Verem Savaş Derneği'nin Verem Savaş Dispanserini, kent merkezine uzak ve ulaşım şartları uygun olmadığı gerekçesiyle kapattı. Dispanserin kapanması ile birlikte, Eskişehir'de verem taraması da yapılamıyor. 17 Ağustos 2005 tarihinde Eskişehir Verem Savaş Derneği Şubesi 'Verem Savaş Dispanseri'ni Bahçelievler Mahallesi'nden stadyumun karşısındaki İstiklal Mahallesi, Demirciler Sokağa taşıdı. Sağlık Bakanlığı Verem Savaşı Daire Başkanlığı 'Verem Savaş Dispanseri'nin yeni yerini koşullara uygun bularak, 28 Şubat 2005 tarihinde ruhsat verdi. Ancak, daha sonra Sağlık Müdürlüğü Sağlık Bakanlığı'nın onayı ile valilik tarafından verilen ruhsatın iptal edilmesini istedi. Sağlık İl Müdürlüğü, daha önce ruhsat verilmesinde uygun görüş belirttiği, dispanserin binasının üst katta, röntgenin ise alt katta bulunmasının yanlış olduğunu öne sürdü. Sağlık Bakanlığı Verem Savaşı Daire Başkanlığı,Daire Başkanı Uzman Doktor Feyzullah Gümüşlü'nün imzası ve Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Necdet Ünüvar'ın oluru ile Bakanlık makamına yazdığı yazıda şu görüşlere yer verdi: " Verem Savaş Dispanserlerinden Daire Başkanlığımıza her ay gönderilmekte olan formlar incelendiğinde de adı geçen dispansere ait istatistikleri de bu görüşe desteklemektedir. Eskişehir Dernek Verem Savaş Dispanseri'nin hitap ettiği nüfus, merkeze uzaklık ve ulaşım şartları, her ay vermesi gereken hizmetler ve hasta sayısı incelendiğinde de dispanserin hizmete devam etmesinin yararlı olmadığı düşünülmektedir. Bu gerekçelerle Eskişehir Dernek Verem Savaş Dispanseri'nin yürütmekte olduğu işlerin, tüm demirbaş ve gereken sayıda personeliyle birlikte Deliklitaş Verem Savaş Dispanseri'ne devredilmesini ve Eskişehir Dispanseri'nin kapatılması hususunu müsaadelerinize arz ederim".

Malzemeler çürümeye terk edildi Verem Savaş Dispanseri'nin malzemeleri ve personeli ise Deliklitaş'taki Sağlık İl Müdürlüğü'nün dispanserine devredildi. Ancak, aradan aylar geçmesine rağmen, Deliklitaş'taki binaya götürülen malzemeler depoya kilitlendi. Röntgen cihazları ise kurulmadı. 60 yıldır, kullanılan seyyar röntgen tarama cihazları da tarihe karıştı. Eskiden kritik işyerleri, fabrikalar ve cezaevleri başta olmak üzere yapılan verem sağlığı taramaları da, artık tarihi karışmış oldu.

'Dispanser önemliydi' Eskişehir-Bilecik Tabipler Odası Başkanı Doç. Dr. Hikmet Başmak, 600 bin nüfuslu bir kentte Verem Savaş Dispanseri'nin kapatılmasına akıl erdiremediklerini belirterek," Eskişehir, sağlıkta merkez bir kenttir. Kendisi ile birlikte çevresindeki illere de sağlık hizmeti götürür. Bu açıdan da dispanser büyük önem taşıyordu. Kararın bir hata sonucu alındığına inanmak istiyoruz ve dispanser vakit geçirilmeden hizmete tekrar açılmalıdır.Yanlıştan dönülsün" dedi.


'Yanlıştan dönülsün' Verem Savaş Derneği Eskişehir Şube Başkanı Ali İhsan Özdemir, dispanserin kapatılmasına" toplumun sağlığını kimse tehlikeye atma hakkına sahip değildir. 60 yıldır Eskişehir'e hizmet eden dispanserimiz sudan gerekçelerle kapatıldı" diye konuştu. Özdemir, Eskişehir'de 60 yıldır dispanserin hizmet verdiğini belirterek, şunları söyledi: "Eskişehir'de dispanserimiz 60 yıldır vardı. Ayrıca, 25-30 yıldır da yasalar gereği Sağlık Bakanlığı'nın veremle ilgili birimi ile çalışıyorduk. Yıllardır başarılı hizmet yürütüyorduk. Şimdi ne oldu da, dispanserimiz hiçbir uyarı olmadan kapatıldı. Bunu iyi niyet ile yorumlamak mümkün değildir. Bugün artık Eskişehir'de, mobil olarak da verem taraması yapılmamaktadır. Veremin bulaşıcı olduğu da göz önüne alınmalıdır." Özdemir, geçen yıl derneğin faaliyetlerine devam ettiği dönemde, Eskişehir'in beş mahallesinde verem hastalığı taraması yaptıklarını da belirterek," Beş mahallede bin 100 kişiyi sağlık taramasından geçirdik. 18 verem şüphesi taşıyan hemşehrimizi tespit ettik. Sonra bunların tedavisini yaptık. Ama, yaklaşık yedi aydır bu çalışmayı yapamıyoruz" şeklinde konuştu.