18 Mart 2006 23:00

Hesap kimden sorulsun?

Sayın Ertuğrul Özkök, Gazetenizin 16 Mart 2006 tarihli sayısında yayınlanan köşe yazınızda, "özelleştirmeyi engelleyenler" tanımlamasını kullanarak ve "Türkiye'ye altın kadar kıymetli zamanı kaybettiren bu maskeli insanlar, hortumculardan daha mı dürüsttür" diyerek, hesap sorulmasını istiyorsunuz. Hesap sorulması gerekenlerin kimler olduğu, bugün kamuoyu tarafından açık bir şekilde görülmektedir. Yapılan özelleştirme uygulamaları, kamunun birikimlerinin belli ellere aktarılmasından başka bir anlam ifade etmemektedir. Bugüne kadar gerçekleştirilen özelleştirme uygulamaları, yazınızda yer verdiğiniz görüşün aksine ülkemize yarar değil, zarar getirmiştir. Yakın zaman tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Bu zararlar, yalnızca bizim gibi duyarlı kesimlerin dile getirdiği görüşlerden ibaret değildir. Odamız ve diğer meslek örgütleri ile sendikalar tarafından açılmış davalar sonucunda, yargı tarafından pek çok özelleştirme işlemi iptal edilmiştir. Hesabın kimlerden sorulması gerektiği yargı kararlarıyla gün gibi ortadayken, hiçbir çıkar bağlantısı olmaksızın kamu yararının sağlanmasını hedefleyen kurumları, hortumcularla aynı kefeye koyan bir zihniyeti anlamak mümkün değildir. Kaldı ki özelleştirme uygulamalarının, sizin deyiminizle "engellenmesi", büyük ölçüde yargı kararlarıyla sağlanmıştır. Bu durumda sizin hedef aldığınız kesim, yalnızca özelleştirme ve özelleştirme uygulamalarındaki hukuka aykırılık, yolsuzluklarla mücadele edenleri değil, hukuk kuralları içinde mesleğinin gereğini yerine getirmeye çalışan yargı mensuplarını da kapsamaktadır. Bu ise, yargı üzerinde bugün yaşanan ağır baskının medya aracılığıyla büyütülmesinden başka bir anlam ifade etmemektedir. Siz ise "Adalet onlardan hesap soramıyor" diyorsunuz. Adalet, hukuk kurallarının gereğini yerine getirdiği için kendi kendinden mi hesap soracaktır? Yazınızda belirttiğiniz gibi yargı kararlarıyla durdurulan özelleştirme uygulamaları sonucunda kamu kurumları daha ucuza satılmamış, TÜPRAŞ örneğinde olduğu gibi daha yüksek bedelle satışlar yapılmıştır. Özelleştirme konusu ise ucuza ya da pahalıya satılmasıyla ölçülemeyecek kadar büyük sonuçlara yol açan bir konudur.

Nükleer santraller Özelleştirmeleri "engelleyenlerin" verdikleri zarara örnek olarak da nükleer santral yapımının geciktirilmesini gösteriyorsunuz. Nükleer santralların yapımının geciktirilmesinin sonucunda bugün doğalgaz ve petroldeki dalgalanmalara maruz kalmaya tahammül etmek zorunda olduğumuzdan, dünyadaki nükleer santral talebi nedeniyle de nükleer santral yapımının zaman alacağından bahsediyorsunuz. Bizim gibi kurumların görüşlerini değil, devletin kurumlarının görüşlerinin yer aldığı raporları dahi okusanız, bu yıl yaşanan doğalgaz krizinin sizin dediğiniz gibi nükleer santral yapılmamasının değil, "kamuya yatırımlardan el çektirilmesinin ve yapılan özelleştirme uygulamalarının" sonucu olduğunu göreceksiniz. Bugün TBMM'de bekletilen Sayıştay raporu enerji alanında yapılan özelleştirmeler sonucunda kamunun uğratıldığı milyarlarca dolarlık zararın belgeleriyle doludur. Elektrik Mühendisleri Odası, bu özelleştirme uygulamalarına karşı yıllardır mücadelesini sürdürmektedir. Bugün gelinen noktada, yargı ve devletin üst makamları, hatta iktidar tarafından bile haklılığımız kabul görmüştür. Nükleer santralların yapımının gecikmesi nedeniyle enerjide sorun yaşandığını söyleyebilmek için önce Türkiye'nin enerji kaynaklarının potansiyelini ve bu potansiyelin ne kadarının nasıl değerlendirildiğini bilmek gerekir. Yapılan özelleştirme uygulamaları sonucunda kurulan doğalgaz çevrim santrallarına verilen alım garantileri nedeniyle bu ülkenin hidrolik santrallarının ve kömüre dayalı termik santrallarının çalışması durdurulmuştur. Bugün Türkiye su, kömür, güneş, rüzgar başta olmak üzere enerji kaynakları potansiyelinin üçte ikisini bile değerlendirememektedir.

Maskenin altındaki 2005 yılında 127 milyar kilovatsaatlik ekonomik hidroelektrik potansiyelin yalnızca yüzde 25.1'lik kısmı değerlendirilerek, 40.8 milyar kilovatsaat elektrik üretimi yapılmıştır. Türkiye, 9.4 milyar ton kömür rezervi büyüklüğü ile dünyada 11. sırada yer almaktadır. Kömürün elektrik üretimindeki payı ise 1998'lerdeki yüzde 40'lık düzeyinden yüzde 19'lara düşürülmüştür. Türkiye'nin 25 bin megavatın üzerinde rüzgar potansiyeli varken halen bunun 24 megavat gibi çok çok küçük bir kısmı değerlendirilebilmektedir. Ayrıca 2 bin 600 megavatlık jeotermal potansiyelin de yalnızca yüzde 4'ü kullanılmaktadır. Tüm bu veriler ortada dururken, kurulumu ve sökülmesi yüksek maliyetler içeren, daha da önemlisi ne yapılacağı bilinemeyen zehirli atıklarıyla nükleer santralların altın tepsi içinde Türkiye'nin önüne sürülmesine yardımcı olacak bir yazıyı kaleme almış olmanız, asıl sizin maskenizin altındaki yüzü ortaya çıkarmaktadır. "Özelleştirmeyi engelleyenler" tanımlamasıyla nükleer santral savunuculuğuna soyunmadan önce Türkiye'nin kaynaklarının neler olduğu ve bu kaynaklarının nasıl değerlendirilebileceğine ilişkin bilimsel yazılara bir bakmanızını öneririz. Kaldı ki bugün Türkiye'de gündeme getirilen nükleer santralların elektrik üretimine katkısı, ne Türkiye'yi enerjide doğalgaz bağımlılığından kurtaracak, ne de enerji ihtiyacının önemli bir bölümünün karşılanmasını sağlayacaktır. Kurulması düşünülen nükleer santrallar için harcanan emeğin çok daha azı yaklaşık yüzde 20'ler civarındaki kayıp-kaçak oranlarının azaltılması için harcansa, hiçbir harcama yapılmaksızın bu enerjinin sağlanabilmesi söz konusu olacaktır. Birtakım çıkar gruplarının peşinden koştuğu politikaların kamu yararına olarak sunulmaya çalışılması, buna karşın bilimsel verilerle hareket eden bu işin uzmanı olan kişi ve kurumları karalayıcı bir tutum izlenmesinin gazetecilik mesleğiyle ne kadar bağdaştığı da kamuoyunca takdir edilmektedir. Demokratik bir toplumda her türlü fikrin açıklıkla ortaya konulabilmesi elbette var olması gereken bir haktır. Özelleştirmeyi savunuyor olabilirsiniz. Ancak görüşlerin savunulması, sizin gibi düşünmeyen saygın kişi ve kuruluşları, "hortumcu" olarak nitelendirebilecek bir düzeyde hakaret ölçüsüne vardırılması kabul edilemez bir tutumdur. Bu çerçevede yazınızı ve görüşlerinizi gözden geçirmenizini temenni ederiz. Saygılarımızla, Elektrik Mühendisleri Odası 39. Dönem Yönetim Kurulu

Evrensel'i Takip Et