1 Mart 2006 23:00

90 yılı dolduran çaba



Kitapların üzerinde yalnız yazarlarının isimleri olsa da, daha geride hep başka bir emek, başka bir çaba vardır. Bu; kitap basmayı tutku haline getirmiş, insanlara sürekli yeni kitaplar ulaştıran ve bundan inanılmaz bir tat, bir sevinç duyan yayıncıların çabasıdır. Ülkemizde yayıncılığın bugün olduğu kadar kurumsallaşamadığı, para getiren bir sektöre dönüşmediği dönemlerde yayıncılık yapan Hüsamettin Bozok, kitabı hayatının en büyük gayesi olarak gören yayıncılardan biri. Türkiye'de uzun yıllar yayıncılık yapmış, dergi çıkarmış ve ülkemizin bugün adı bilinen belli başlı şairlerinin ilk kitaplarını basmış olan Hüsamettin Bozok'u, yalnız yaşadığı Merter'deki evinde ziyarete gittiğimizde evi binlerce kitapla dolu olan bir insanla karşılaştık. O umutlu gözlerini üzerimize dikmiş bize bakarken, evin hemen hemen her köşesine sıkıştırılmış dergilerin, kitapların; kitap ve dergi olmaktan başka, birer anı, birer mutluluk kaynağı olduğunu anlıyoruz. Çünkü kitapları öz çocukları bilen bir insan Hüsamettin Bozok. Ülkemiz edebiyatına 1951'de kurduğu Yeditepe Yayınevi, Yeditepe dergisi ve Yeditepe Edebiyat Armağanları ile önemli bir iz bıraktı. Genç kuşakların yetişip gelişmesine katkı sundu.



Edebiyatla olan bağınız nasıl oluştu? Roman okurdum, edebiyata meraklıydım. 1936'da Yeni Adam diye bir dergi çıkıyordu, o zaman haftalık tek fikir gazetesi o idi. 1936'da dergiye mektupla bir yazı gönderdim, yayınlandı. Fikir gazetesiydi, böyle kısa kısa da yazılar alırdı. Ben de yazmaya başladım sonra. O günlerde Almanya'da olaylar olmuştu, antifaşist bir Alman vardı, ben de onun için yazı yazdım dergiye, basıldı. Ondan sonra da ben dergiyi buldum, oraya gider gelir oldum. Bir de Nazım Hikmet'in akrabası olan Vedat Bey diye biri vardı. Zamanın bütün tanıdık simaları onun yanına geliyordu. Ahmet Hamdi Tanpınar geliyor, bilmem kim geliyor. Onun yanına gider gelir oldum sonra. Herkesi tanıdım orada, onlar da beni tanıdılar, ismim bilinir oldu. Yeni Adam'da otura otura derginin neşriyat müdürü oldum. Yazıişleri müdürü yani. Sonra oradan Babıâli'ye taşındık. Bir ara Cumhuriyet gazetesine gittim, orada çalıştım bir zaman, derken öyle bir yayıldım ki, nereye gitsem birileri çıkıyor, bir şeyler yapıyoruz. Son Posta Gazetesi'nde çalıştım bir ara da.

Tiyatro ve opera ile de bir ilişkiniz vardı galiba? Ben Haydarpaşa Lisesi'nde üç dört sene kimya öğretmenliği yaptım. Dergi ve gazetelere zaten tiyatro yazıları yazıyordum. Tepebaşı Tiyatrosu daha yanmamış o zamanlar. Bir gün basın danışmanlığı için çağırdılar, gittim ben de. Gazetelerde bilmem nerede tiyatro var, opera var diye yazılar yazıp, tanıtımlar yapıyorum. Yani bu kuruluşların basın işlerini hallediyorum. Memlekette bu işi yapan başka kimse yok. İşim gücüm yok, bütün oyunları seyrediyorum. Opera son zamanlarında Devlet Operası oldu, o zamanki parayla 5 lira aylık alıyorum. Oradan ayrıldıktan sonra Muhsin Ertuğrul çağırdı, onun yanında da çalıştım. Ben hem Şehir Tiyatroları'nda hem operada, hem de öğretmenlikte aynı anda çalışıp, para aldım.

Gerçekci yazar portreleri yaptınız bir ara... Yeni Adam'da iken Emile Zola'nın hayatını yazdım, sonra sayfa sayfa dergide tefrika ettik bunu. Kitap da oldu o, benim ilk kitabım. 1940'lı yıllardı... Sonra 7 yazarı üçer dörder sayfalık anlatan bir kitap çıkardım. Bunların çoğu toplumcu yazarlardı. Yazarların sanatını, hayatını anlatan bir kitaptı. Onların Türkiye'de eserleri yayımlanıyordu ama kendileri hakkında pek bilgi yoktu. Biz bunu yaptık o yıllarda. Bunlar Jack London, Gorki, Mayakovski, Hugo gibi muharirlerdi. Bu toplumcu yazarlar 40'larda Türkiye'de çok sevilir, çok okunurdu. Herkes onları takip eder ve onlar gibi yazmaya çalışırdı. Bu yazarlar Türkiye'deki gerçekçilik akımını beslemişlerdir.

Yeditepe dergisinden biraz bahsedebilir misiniz? Ben Yeditepe Dergisi'nde hep şiir yayınlamaya gayret gösterdim ve ağırlıklı olarak şiir bastım. Şairlerin şiirlerini basıyorum, yazılarını basıyorum. 255 tane kitap basmışım Yeditepe'de, ufak ufak ama çoğu şiir. İlk kitap Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın, sonra Oktay Rıfat'ın, Orhan Veli'nin... Halikarnas Balıkçısı'nın yedi tane kitabını basmıştım. Melih Cevdet'in, sonra o İkinci Yeniciler'in eserlerini hep ben bastım. Efendim bunlar içerisinde ilk kitabını bastıklarım da vardır. Bu da onların edebiyat dünyasınca tanınmalarını sağlamıştır. Mesela bunlar içerisinde Cemal Süreya'nın Üvercinka, Edip Cansever'in Dirlik Düzenlik gibi kitapları bulunur.

Bu derginin farkı neydi? Çeşitli dergiler vardı o zamanda, Varlık bunlardan biridir. Ama benim mecmuamda yalnız edebiyat yoktu, tiyatro vardı, resim sergisi vardı. Derginin aydınlanmacı bir yanı da vardı tabi. Çeşitli sanat dallarını inceler yazılar verirdik. Bizde başlangıçtan bu yana gerçekçilik akımı daha ağır bastı. Sosyalist gerçekçi akımın yazarlarına özel bir önem verir, onların eserlerini basardık. Ama şunu da belirtmek gerekir ki, Yeditepe dergisinin yüzü Batı'ya dönüktü, Doğu adına pek bir şey yapmadık. Avrupa'nın da bizdeki en iyi yansımalarını dergide yayımladım. İkinci Yeni'nin ne kadar adı varsa hepsinin şiirlerini ben bastım. Ne kadar varsa, aklına kim gelirse. Yani gelişmekte olan İkinci Yeni'ye de sırtımızı dönmedik, dönmediğimiz gibi bütün kitaplarını da biz bastık.

Yeditepe Yayınevi neler yaptı o yıllarda? Pekçok yabancı ve Türk yazarı ilk biz duyurduk Türkiye'de. Ama hiç kâr güdüsü gözetmedik. Hep zarar ediyordu yayınevi. Ben çeşitli işlerde kazandığım parayı burada harcıyordum. Bütün varlığımı edebiyata adamıştım. Bütün yazarların kitaplarını basıyordum. Yalnız Halikarnas Balıkçısı'nın eserlerinden kâr ettim, biraz elimize para geçti. Öyle yayıncılık için devlet desteği falan da yoktu. Kendi çabamızla bu işi başarmaya çalışıyorduk. Ben operadan, tiyatrodan, öğretmenlikten kazandığım paraları buralarda harcadım. Dergi de bize hiç kâr getirmedi. Bunlar kolay iş değildi Türkiye'de. Bugün gelip istiyorlar vermiyorum, gelin burada bakın diyorum. Kitapları korumak için başka çarem yoktur. Ne yapayım. Yeditepe'yi 1984'te kapattım. 1954'te başlamıştım. Kapatma nedenimiz ise bulunduğumuz binayı halıcılar doldurdu. İşhanı halıcılar tarafından istila edildi resmen. Biz de bıraktık çıktık. Sonra kiloyla sattım kitapları. O kadar kitabı koyacak yer bulamadım. Mesela Panait İstirati vardır, onu ilk biz bastık, biz tanıttık Türkiye'ye. Onu Türkiye'de ilk defa ben çıkardım, ben bastım.

Çok belge, mektup, ilk kitap var mı elinizde? Ben hayatımda küçük bir kâğıt parçasını bile atmamıştım. Türkiye'nin belli başlı büyük şairlerinin el yazılarıyla yazdıkları şiirleri bulunur bende. Sonra bunlar YKY tarafından kitap haline de getirildi. Şimdi yine çok bunlardan mektuplar, yazılar... Ama ilgilenen yok. Bir ilgilenen çıksa veririm. Dosyalar çekmecelerde çürüyor.

Ülkemizde üç darbe yaşandı, bir yayıncı olarak siz neler yaşadınız o dönemlerde, hiç kitabınız yasaklandı ya da toplatıldı mı? Vasfi Rıza Zobu bir kere benim hakkımda hakaret davası açtı, dergide çıkan yazıdan dolayı. Onun dışında hiçbir kapatılma yaşamadık. Bir kere Melih Cevdet'in "Yanyana" kitabı toplatıldı, gelip yayınevinden aldılar. Ama sonra açılan davada o kitap beraat etti, ben de gittim Sultanahmet Adliyesi'nin altında kitaplar gıcır gıcır duruyordu, aldım getirdim yayınevine. Bunun dışında 6-7 Eylül olaylarında Beyoğulu'nda evde yalnızdım. Olaylar çıkınca halk bir galeyan halinde sokaklara dağıldı. Ben de çok korktum. Çünkü Beyoğlu'ndaki bütün evlere saldırıyorlardı. O zaman beni Fikret Adil çağırdı evine, ben de oraya gittim. Orada Hasan Ali Yücel de vardı. Adam ertesi gün Fransa'ya gidecekmiş. Sabah gittim evin kapısını kırmış, parçalamışlar. Fikret Adil'in vesilesi ile ben her şeyi tanıdım.

Bugünkü yayıncılığa nasıl bir birikim bıraktınız? Ben müşteri hazırladım. 35 yıl para kazanmadım, karşılıksız kitap bastım, yeni şairleri, yazarları meşhur ettim. Ama bir okur kitlesi oluşturduk ya da yarattık. Pek çokları bizim kitaplarımızla okumayı sevdi. Şimdikiler bu birikimin üzerine yayıncılık yaptılar. Biz yolu açtık. Temizledik. Okur kitlesi hazırladık. Eskiden Türkiye'de kitap mı okunurdu ki? Benim en kıymetli kitabım İlya Ehrenburg'un adıma imzaladığı kitaptır. Kendisi İstanbul'a geldiğinde ben burada değildim, o zaman ona demişler ki, "Senin kitaplarını yayımlayan bir arkadaş var burada ama şimdi şehir dışında" O zaman tanışamadık ama o da bana "Devrim İçinde Bir Yazar" isimli bir kitabının Fransızca'sını imzalayıp bırakmış. Bu benim bugün en kıymetli kitabımdır.


Yeditepe'yle geçen 30 yıl Yeditepe dergisi 1950'de önce 15 günlük sonra da aylık olarak ve 4 yaprak şeklinde yayımlandı. 1951'den sonra 8 yaprak şeklinde yayınlandı ve sanat dünyasından haberler ve yazılar da vermeye başladı. Çıkış sayısında yeniliğin hem dışta hem içte aranması gerektiğini ileri sürdü. 1974'te 408. sayısında ara verdi. Bir yıl sonra yeniden yayınlanmaya başlandı ve 1984 yılına değin yayın hayatını sürdürdü. Dergiye Sait Faik, Samim Kocagöz gibi yazarlar hikayeler, Melih Cevdet, Oktay Rıfat ve daha pek çok şair şiirler yazdılar.

Evrensel'i Takip Et