13 Şubat 2006 23:00

Hikaye denince, aklımıza...

Hikaye denince nedir aklınıza gelen? Yine hikaye, değil mi? Bugün dünyamızda yaşayan ne kadar insan varsa, (yani, milyarlarca insan) bir o kadar da hikaye yaşıyor, birbirine hikaye anlatıyor. Evet, fazlası var, eksiği yok, günün yirmi dört saatinde hepimiz hikaye yaşıyoruz ve bunu da her önümüze çıkana, her karşımıza gelene (kimi kez yakınarak, kimi kez acındırarak, kimi kez de hafif kıskandırmalarla) anlatıyoruz. Biliyor musun, dün gece eve giderken başıma ne geldi? İşte size bir hikaye girişi.... Arkası inanılmaz bir zincirden boşanmışlık içinde gelecektir. Anlatıldığı gibi öylesi bir olay gerçekten anlatının başına gelmiş midir? Yoksa bir kurgulama, bir yakıştırma mıdır? Ayrıca, kendini önemsetmek için cilalanmış bir balon da olamaz mı? Şunu demeye getiriyorum; hikaye, doğduğumuzdan ölümümüze dek bizim bir yaşam parçamız. İnsanoğlu kelimeleri bir bir öğrenerek onları arka arkaya sıralayıp konuşmaya başladığında, ilk kimi bulmuşsa ona hikaye anlatmıştır, eminim. Şayet dinletecek birini bulamamışsa, suda vuran yansımasına konuşmuş, ona hikaye anlatmıştır. Bundan da eminim. Hikaye anlatmak kolaydır. Sizden (anlatırken) hayatın gerçeklerine tanıklık etmiş olmanızı ne ister, ne de bekler. Her " şey" hikaye midir? Hikaye olabilir mi? Ustaların örneklemeleri bunun pekala da olabileceğini göstermez mi bize? Ama, hadi oturun, alın elinize kalemi, yazın bakalım sizce de o "şey" olanın hikayesini. İnat ve direnme çözüm olmaktan çok uzaktır. Hikayeyi yazmak, o "şey" i hikayeye dönüştürmek, ancak hikayeciye vergidir. Hikayeci olmak kolay mı, hikaye yazmak kolay mı? Hikaye yazmak, tıpkı şiir yazmak gibi bireysel bir iştir. Kuşkusuz, kimse hikayeciye zor kullanarak hikaye yazdırmıyor. Giderek ustalık kazanmış bir hikayeci, o ustalığın yanı sıra olaylara, eşyaya, dünyaya ve insan kendine özgü bir bakışın sahibidir elbet. Hikayeci kim için yazar peki? Kendi için. Buna da katılıyorum. Önce kendi, sonra da başkaları için de yazar. Kendimizi, insanları, olayları ortak duygulara sahip olduğunu sandığı okurlar için yazar ve yayınlar. Hikayeci, okuru kendisiyle ortak duyguların sahibi beller. Çünkü o, okuruna karşı ondaki hayat özüne bakışı, duyuşu çoğaltmakla, yaygınlaştırmakla yükümlüdür. Bana sorarsanız, hikayede anlatılan bir "an" dır, bir anıdır, bir hayat gözlemidir. Çünkü kısa hikaye; yaşantıları, yaşanan anları verir okura. İçinde düşler de vardır, düşlemeler de. Anlatırlar; Çehov, bir gün bana gelip " şu kül tablası üzerine bir yazı yaz deseler, yazarım" demiş. Evet bir kül tablası ve Çehov, bir kül tablasından bir hikaye çıkaracak ya da onu hikayeleştirecek kadar ustaydı işinin. Her şeyden bir hikaye çıkar, tamam, kabul de onu yapacak kişinin hikaye anlatan değil, hikaye yazan olması gerekir. İnsana hayatı boyunca sevincine, kaygısına, sevgisine, düşmanlığına, ezilmesine ve ezdirmesine, hak yemişliğine ve haksızlığa uğramışlığına, mutluluğuna ve mutsuzluğuna hikaye kadar tanıklık etmiş bir edebiyat türü daha yoktur. Ben böyle söylüyorum inanın !

" Ey hikaye okumaz milletim, "hikaye günü" n kutlu olsun!" Tarık Dursun K.

Evrensel'i Takip Et