4 Kasım 2011 07:52

Altın golün altını

Adana Demirspor’un Livorno ile yaptığı maç, belki de onca yıldır devam eden kapitalist sistem sonucu ortaya çıkan endüstriyel futbola uluslararası alanda darbe vuran bir gelişme oldu. Çünkü demiryolu işçileri tarafından kurulan ve bir emekçi takımı olan Adana Demirspor ile, liman işçilerini temsil eden, anti-kapitalist bir takım olduğunu tüm dünyaya duyuran Livorno takımının mücadelesi, spor emekçilerini sömüren ve yok eden kapitalizme ve endüstriyel futbola hayır demiş, futbolda yeni dönem umudu yaratmıştı. Ama bu dönemde de yine büyük fulbol takımı sahipleri emellerine ulaşmış ve yine futbol bir ticarethaneye dönüşmüştür.

SEYİRCİDEN MÜŞTERİYE

Futbolun masum ve eğlenceli bir oyun olmaktan uzaklaşıp profesyonelleşmesi, kapitalizmin eseridir. Çayırlarda mütevazı bir eğlence olarak başlayan futbol, bugün milyarlarca insanın izlediği milyarlarca dolarlık pazara sahip bir oyun haline geldi. Çayırların yerini görkemli futbol stadyumları, amatör takımların yerini artık birer şirkete dönüşen futbol kulüpleri, seyircilerin yerini ise müşteriler aldı. Kısacası kapitalizm futbolu da küreselleştirip muazzam bir kâr aracı haline getirdi.

Bugün futbolun 500 milyar dolarlık pazar hacmiyle devasa bir endüstriye dönüştüğünü söyleyebiliriz. Reklâm gelirleri, sponsorluk anlaşmaları, yayın ihaleleri ve bahis oyunlarıyla bu devasa sektörün pazar hacmi her geçen gün artıyor. Bazı futbol kulüplerinin bütçeleri yoksul ülkelerin bütçelerini bile aşıyor. En zengin 20 futbol kulübü 2009 yılında 3,9 milyar avroluk gelir elde etti. Listenin üst sıralarında yer alan Real Madrid, Barcelona, Manchester United gibi kulüplerin yıllık gelirleri 400 milyon avro civarında. Emperyalist piramidin üst basamaklarındaki ülkelerin takımları en zenginler listesinde de başı çekiyorlar.

Gelin arsalarda, çayırlarda masum bir oyun olarak başlayan futbolun nasıl canavarlaştığına bakalım: Geçmişten yani futbolun ilk yıllarından itibaren futbolun yönetimi  hep burjuvazinin elindeydi. Bu da  burjuvaziyle işçi sınıfı arasındaki sınıf çelişkisini futbola yansıttı. Bu sınıf çatışmasının devam etmesiyle, artık futbolda yeni dönem başlıyordu ve bunun ilk
adımları İngiltere’de sendikalarda ve kiliselerde örgütlenen işçilerin kendi kulüplerini kurmasıyla atıldı. Manchester United, Arsenal, Everton, Aston Villa ve bir sürü başka büyük kulüp hep bu dalganın ürünü. İşçiler bu kulüpleri kurdular, çünkü en iyi maaşlı işçi bile spor yapmak için üst-orta sınıfın kurduğu kulüplerin aidatını karşılayamazdı. Bu kulüplerde işçilerin özyönetimi çok kısa sürdü. Orta sınıf kulüplerine göre çok daha geniş seyirci çeken bu kulüpler kısa sürede iş adamları tarafından ele geçirildi. Bu sefer de kulüpleri kuranlar ve destekleyenler işçi sınıfı, yönetenler ise egemenlerdi. Ve kapitalizm futbola artık egemen olmuştu. 

Burjuvazinin futbola el atması, oyun olarak futbolun oynanması kadar seyrinin zevkli olduğunun keşfedilmesiyle oldu. Bu keşiften sonra futbol endüstriyelleştirildi, dev karların üretimi alanı haline geldi.

EKRANDA GÖRÜNENDEN İBARET DEĞİL

Futbolun önemli aktörleri, aslında bu iş için emek harcayaxn, ter döken kişiler; yani futbolcular. Onlar binlerce altyapı oyuncusu arasından sıyrılıp devasa arenalarda boy göstermek için yıllarca çalışan gençler. Stadyumlarda on binlerin, televizyon karşısında ise milyarların gözleri önünde hünerlerini sergiliyorlar. Futbolun olmazsa olmazları ama, son tahlilde sektörün emekçileri. Hepsi yıldız, hepsi zengin değil.. Önemli bir kısmı, “boşluk dolduruyor”. Yeşil sahalara çıkmak için çok emek veriyorlar, elemelerden geçip elek üstünde kalanların ömrü de çok uzun değil. 30’lu yaşları görmeye başlayınca emeklilikleri yaklaşıyor. O tarihe kadar geleceklerini kazanmak durumundalar. Sakatlık en büyük korkuları... Oynarken gelecekleri için para biriktirmek zorundalar. Çünkü sonrasında çoğu bir iş bulamıyor, başka bir mesleğe uyum sağlayamıyor. Bunalımlar başlıyor. Endüstriyel futbolun ilk hedefi, yıldız futbolcu yetiştirmek, bulmak, onları bir takımda toplamak ve o takımla izleyici toplamak.. Kısaca, ne kadar yıldız futbolcu o kadar medya ilgisi, bir o kadar izlenme ve okunma payı, hepsinin sonucunda reklam aracı olarak başlı başına bir marka.

Televizyon yayınlarından, forma satışlarına, futbolcu borsasından reklam gelirlerine, maçlar üzerine oynanan bahislere kadar devasa bir sektöre dönüşen futbol diğer yandan kitleleri uyuşturan ideolojik bir saldırı aracıdır. Futbolun içine düşürüldüğü bu cendere bizzat burjuvazi tarafından alkışlanırken Türkiye’de yaşananlar burjuvazinin “pisliğe” nasıl da battığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Kapitalizmin kontrolü altına aldığı ve şirketleşen futbol sektöründe, bu tip şikelerin ve dolandırıcılıkların olması hiç de garipsenecek bir durum değil. Aynı zamanda dövüş halini alan futbol maçlarından sonra tribünlerde yaşanan olaylar da faşizmi beslerken, kapitalizm içinde sporun geldiği nokta son derece çarpıcı.

İçinde yaşadığımız emek sömürücü, kâr merkezli sınıflı sistem eleştirilmeden-algılanmadan, spor emekçileri kendi sorunlarının çözümü için örgütlenmeden yani endüstriyel futbola karşı bilinçli toplum oluşmazsa ve bu kapitalist düzene karşı bir takım eylemler yapılmazsa (endüstriye futbola karşı sokak futbolu gibi) spor sistemi ya da sistemin sporu sorgulanamaz.

Evrensel'i Takip Et