6 Şubat 2006 23:00

Lüleburgaz halkı birleşiyor

Lüleburgaz Demokrasi Platformu, geçtiğimiz pazar günü Necdet Tekin Gençlik Merkezi'nde "Sarmısaklı Çiftliğinin Satışı ve Tarım Politikaları" konulu bir panel düzenledi. Prof. Dr Mümtaz Soysal, Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Gökhan Günaydın, T.Ü Ziraat Fakültesi'nden Prof. Dr. Temel Gençtan ve Tüm Köy-Sen Eğitim ve Örgütlenme Uzmanı Abdullah Varlı'nın katıldığı paneli 400 kişi izledi. Salonda Tarım-İş Sendikası'na ait "Sarmısaklı tarım laboratuvarıdır", "Çiftçi tohum bulamıyor, tohum çiftliği satılıyor" ve "Sarmısaklı vatandır satılamaz" pankartları asıldı. 1 Aralık 2005'te Özelleştirme İdaresi'ne devredilen Sarmısaklı Tarım İşletmesi'nin satışa çıkarılmasına karşı Lüleburgaz halkının tepkisi, salonda öfkeye ve mücadele kararlığına dönüştü. 80 yıldır Trakya halkına hizmet veren işletmenin gözden çıkartılması karşısında "Sarmısaklıyı sattırmayacağız" diyen Demokrasi Platformu 2 Nisan'da da bir miting düzenleyecek. Lüleburgaz Demokrasi Platformu Sözcüsü Hakan Dedeoğlu'nun yönettiği panelde ilk sözü alan Prof. Dr. Temel Gençtan; "Sarmısaklı bölgenin en verimli ve değerli tarımsal alanıdır. Modern tarım uygulamalarının öğretildiği bir eğitim kurumudur. Süt veriminde Türkiye rekoru olan örnek bir işletmedir. İşletme, söylendiği gibi görevini tamamlamış değildir" dedi.

'Birleşmeliyiz' Daha sonra söz alan Abdullah Varlı, uygulanan tarım politikalarının uluslararası sermayenin ve tarım tekellerinin ihtiyaçları tarafından belirlendiğini, hükümetin IMF ve Dünya Bankası gibi kurumların noteri haline getirildiğini, tarımsal üretimin bilinçli ve sistemli olarak azaltıldığını, bütçeden tarıma ayrılan payın her geçen yıl kısılarak yabancı tarım tekelleri için alan açıldığını belirtti. Özelleştirmenin sadece Sarmısaklı'nın ve Lüleburgaz halkının sorunu olmadığına dikkat çeken Varlı'nın konuşması, "Zaman uyanma, birleşme, mücadele etme zamanıdır" çağrısıyla noktaladı.

AKP'ye eleştiri Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın'da konuşmasında, şeker pancarı kotası ile nişasta bazlı şeker (NBŞ) üretimi yapan tekellere Türkiye pazarının bırakılmaya çalışıldığını aktardı. Günaydın, Cumhuriyet'in ilk fabrikaları olan şeker fabrikalarının değil 5 NBŞ fabrikasının kazanması için AKP Hükümeti'nin yasal engelleri ortadan kaldırdığını belirterek "Mısırı Kemal ağabeyin mahdumu vergi kolaylığı ile getirtecek, fabrikalarda NBŞ yapılıp, bunlar Cola Turca'ya verilecek, Tayyip'in oğlu kazanacak. İşte saadet zinciri budur" dedi. Tigem'i bilinçli olarak zayıflattıktan sonra 38 tarım işletmesinden 14'ünün 30 yıllığına özel sektöre kiralandığına dikkat çeken Günaydın, kiralama adı altında işletmelerin devredildiğini belirtti. Son konuşmacı olarak söz alan Mümtaz Soysal, üretken halkın desteklenmesi gerekirken kösteklendiğine dikkat çekti. Soysal yabancı sermayenin Türkiye'nin büyümesini istemediğini bu sebeple IMF ve Dünya Bankası'nın iyi niyet değil "kötü niyet" mektuplarıyla karşımıza çıktığını söyledi. Konuşmacıların ardından Hakan Dedeoğlu, 2 Nisan'da gerçekleştirilecek mitinge katılma çağrısı yaptı. Kaynarca Belediye Başkanı Seyit Uçan da "Zamanında köleliğe karşı çıkıp kurtuluş savaşı vermiştik. Şimdi bizi tekrar köleleştirmeye çalışıyorlar" dedi.

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Bor madenini ele geçirme operasyonu -2-
   Bor geleceğin en önemli madeni HAZIRLAYAN: Mert Deniz 'Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu'nu 01.06.2003'te Meclis'ten geçirerek 80 yıllık yasağı kaldıraran AKP Hükümeti, yasa kabul edildikten hemen sonra, borla beraber işletme hakkı devlete ait olan Trona madenini de özelleştirerek Rio Tinto'ya verdi. Trona madeni işletme ruhsatı alan ve Türkiye'de Trona aramak için tam 20 milyon dolar harcayan Rio Tinto'nun (Riotur ismiyle faaliyet gösteriyor) şu an elinde dünyanın en zengin Trona yatakları olan Güdül, Sincan ve Eryaman'ın oluşturduğu bölge dahil 500 km2 maden arazisi alanı var. Rio Tinto'nun, bor madenine alternatif ürün geliştirme hususunda birtakım çalışmalar var. Trona madeninin bor yerine kullanılması için çalışmaları halen devam etmektedir. Owens Corning'in borsuz fiberglas üretme çalışmaları ve deterjan üretiminde borun Trona ile ikame edilmesine yönelik gayretler ancak bu şekilde anlamlı hale gelmektedir. Alternatif ürün kısmen bulunsa bile, gelişmeler bor ürünlerine olan talebin süratle artmakta olduğunu, kullanım alanlarının çoğunda alternatifinin bulunmadığını göstermektedir. Hidrojen enerjisine geçiş gayretleri ve bunun için ABD Senatosu'nun 1.2 milyar dolar ayırması, Japonya, Fransa ve Almanya'da yoğun çalışmalar yürütülmesi bor madenlerinin gelecekte en önemli maden olacağınının göstergesidir. Bor hidrojen enerjisini depolama ve istenildiği zaman, istenilen kadar hidrojen üretmede gelinen son noktanın işaret ettiği madendir. Elektronik, kompozitler, iletişim sektörleri giderek daha çok bor madenlerine bağlanmaktadır. Bor madeni, her gün daha çok "bor, sanayinin tuzudur" nitelemesini hak edecek gelişmelere konu olmaktadır. Rio Tinto'nun ABD'deki ana bor yatağında 130 yıldır işletilen rezervler tükenmek üzeredir. Bu durumda, Rio Tinto'nun Türk borlarını ele geçirme hususunda daha radikal davranmasını zorunlu kılmaktadır.

BOR SANAYİNİN TUZU Dünya'da 250 alanda kullanılan bor, artık sanayinin tuzu olarak biliniyor. Türkiye'de çıkartılan ve işlenen bor hammaddeleri Tinkal, Kolemanit ve Uleksit dünyanın en değerli bor madenleridir. Eti Maden Genel Müdürlüğü Bor İşletmeleri tarafından işletilen bor madenlerinden çıkarılan 1 ton ham bor ortalama olarak 250 dolara satılıyor. Oysa, dünyanın en değerli bor madenleri olarak bilinen Tinkal, Kolemanit ve Uleksit'in değerinin işlenerek 100 bin kat artabileceği uzmanlarca ve borların özelleşleştirilmesini isteyen emperyalist şirketler tarafından da çok iyi bilinen bir gerçektir. 1974 yılında, Ticaret ve Enerji Bakanlığı'nın, 25-30 US$/Ton fiyatla satılan bor fiyatlarını ülke aleyhine bir uygulama olduğu gerekçesi ile 90 US$/Ton seviyelerine kadar çıkarmasına rağmen, Etibank bor alanındaki tüm faaliyetlerin devlet eliyle yapılması kararının alındığı 1978 yılına kadar çoğu yabancı şirketlerin güdümünde olan dağınık, küçük ölçekli ve çoğu paravan yerli özel firmalarla rekabetin getirdiği düşük fiyatları yaşamaya devam etmiştir. 1968 yılında yapılan millileştirmeden beklenen fayda elde edilemeyince 1978 yılında devletleştirme yapılmıştır, ve şu an üretilmesi, işlenmesi, pazarlanması yasal güvence altında olup Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü Bor İşletmeleri'nin tasarrufu altındadır.




GÖRÜŞLER

IMF ve ABD baskı uyguluyor

İdris Doğan (Emek Partisi Balıkesir İl başkanı) Türkiye'deki bor rezervinin yüzde 35'i Bigadiç ilçemizde çıkmaktadır. Bugün gelinen noktada bir süre için özelleştirilmesi rafa kaldırılan bor madeninin, hükümet tarafından Avustralya'da gizli anlaşmalar yapılarak emperyalist şirketlere peşkeş çekildiğini görüyoruz. Son zamanlarda ülkemiz daha sıkı politikalarla, ABD'ye, IMF ve Dünya Bankası'na, kısacası emperyalizme bağımlı hale getirildi. Bütün politikalar, kültürel gelişmeler, siyasi tavırlar bu cephenin istekleriyle belirlenmeye başlandı. Özelleştirme adıyla pek çok kamu kuruluşu oldu-bittilere getirilerek, yabancıların da söz ve pay sahibi olduğu şirketlere satıldı. IMF ve ABD devamlı şekilde bor madenlerinin özelleştirilmesi için ülkemize baskı uygulamaktadır. Türkiye'nin geleceğine ipotek koymak isteyen çevreler ısrarla bor madenlerinin hemen bir an önce satışa sunulmasını istemektedirler. Bor madenlerinin özelleştirilmesi Anayasa'ya da aykırıdır. 168. madde ile 2480 sayılı Kanun'a göre "bor tuzlarının aranması ve işletmesi devlet eliyle yapılır. Ülkemizin kâr eden kuruluşları ve ülkemizin birer bağımsızlık sembolleri olan kitler bir bir ülkeyi pazarlamakla mükellef olan hükümetçe özelleştirildi. Petkim, Tüpraş, Telekom, Seka,Tekel, Erdemir, alüminyum gibi önemli KİT'ler bir bir özelleştirildi. Bor İşletmeleri kesinlikle özelleştirilmemelidir. Türkiye'nin bağımsızlık sembolü emperyalist güçlerin, holdinglerin, şahısların eline verilemez, tekellere bırakılamaz. Emperyalist maden şirketlerinin göz diktiği bor madenleri her şeyiyle devletin elinde kalmalı, başka ülkelere, taşeron firmalara bırakılmamalı, peşkeş çekilmemelidir. Bor madeni ülkemizi uluslararası alanda yalnızca ekonomik değil, siyasi olarak da güçlü kılan bir madendir. 2840 sayılı Bor Tuzları ve Diğer Devletçe işletilecek Madenler Hakkındaki Yasa da kesinlikle değiştirilmemelidir. İşçi sınıfı ve emekçi halk borun özelleştirilmesine karşı 2001 yılında nasıl tepki gösterdiyse, hükümetin boru özelleştirme politikalarına karşı aynı tepkiyi yeniden göstereceğinden kimsenin şüphesi olmasın.

İsmail Özkan (T. Maden İş üyesi, bor maden işçisi) Ben 17 yıllık maden işçisiyim Gerçekten de şu anda iktidar madenlerimizi, topraklarımızı, fabrikalarımızı satıp yabancı sermayeye peşkes çekiyor, hükümetin tamamen yanlış yaptığına inanıyorum. Sadece özelleştirmeye karşı değil, Türkiye'de yanlış giden her şeye karşı tepkilerin tek güç olarak birleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Rahim Gül (T. Maden İş üyesi, bor maden işçisi) Ben 20 yıllık maden işçisiyim. Hükümet ülkemizdeki tüm kâr eden KİT'leri tek tek sattı. Birçok önemli kuruluşumuz yabancı sermayenin eline geçti. Geriye borlardan başka bir şey kalmadı satacak. Şimdi de hükümet ülkemizin bağımsızlık sembolü olan boru yeniden pazarlamak istiyor. Bor madenleri ülkemizin bağımsızlık sembolüdür. Hükümet yabancı sermayeye, borları işletmek için yatırım çağrısı yapıp taahhütte bulunacağına borlara hükümet olarak yatırım yapsın. İşçi ve makine alsın yeni tesisler açarak üretimi artırsın. Teknolojik yenilik getirsin, bor uç ürünlerini işletmek için yatırım yapsın. Bor madeni halkındır ve ülkemizin bağımsızlığının sembolüdür. Hükümet kesinlikle işletmek adına da olsa böyle bir girişimde bulunmamalıdır.

Musa Mercan (T. Maden İş üyesi, bor maden işçisi) Bor madeninin dünyadaki en büyük rezervi bizde. Maden rezervlerimizin ve en kaliteli bor madenlerinin ülkemizde oluşu yabancı şirketlerin sürekli iştahını kabartıyor. Çünkü artık çıkaracak madenleri kalmadı; bizden aldıkları madeni işleyerek dünya pazarına satıyorlar. Bor madeni 2001 yılında özelleştirilmek istenmesi ile ülke gündemine girdi. Türkiye'deki kamuoyu bor madenlerini artık yakından tanıyor ve halk bu madenin yabancılara peşkeş çekilmesine kesinlikle karşı çıkacaktır.




ABD'nin ZİP yakıtlı gizli projesi Soğuk savaşın en uç noktası olan 1950 yılında, yüksek enerji yakıtı ile çalışacak uzun menzilli savaş başlıkları taşıyan ABD füzelerinde bor yakıtı kullanılması düşünüldü. 1951 yılında bor madenleri ve bileşikleri "stratejik madde" olarak nitelendirilerek, ihracatta kontrole tabi tutuldu. ABD'de 1953 yılında "Zip" projesi uygulamaya kondu. Yakıt üretimi için sekiz fabrika kuruldu. 1957 yılında Türk özel sermayeli bor şirketi Yakal Borasit AŞ'den Doğu Almanya'ya kolemanit götüren gemi NATO tarafından Çanakkale'de durduruldu. O yıl Türkiye'yi ve Avrupa ülkelerini de içine alacak şekilde, ABD ile bir anlaşma yapılarak, Doğu Blok'u ülkelerine bor satışlarına izin verilmedi. 1957 yılında ABD yönetimi, Amerika dışındaki bor madenleri için stratejik bir stok oluşturmaya karar verdi. Türkiye'den 1957-1959 yılları arasında, ABD Sümerbank'a gönderdiği yün karşılığında, toplam 68 bin ton bor madeni alarak ABD'de depolandı. 1958 yılında ZİP yakıtları projesi bünyesinde ABD Hava ve Deniz kuvvetlerince ortaklaşa geliştirilen yakıtlar, yaklaşık aynı tarihlerde üretilen XB-70 Valkyrie "Boron Bomber" bombardıman uçağı ve SR-71 Blackbird süpersonik stratejik bombardıman uçaklarında pentaboran ve etil boran olarak isimlendirilen bor katkılı yakıt kullanılarak, uçakların hem hızları hem de uçuş mesafeleri artırılır. Daha sonra geliştirilen F-117 "Stealth Fighter" Meteor (MRAAM) uçakları ve General Dynamics firması tarafından üretilen BGM -109 Tomahawk, UGM-109 Tomahawk füzelerinde de bor katkılı yakıtlar kullanıldı. Bugün ABD ordusu tarafından kullanılan ileri teknoloji ürünü savunma ve saldırı silahları ile savaş uçaklarının tamamı Zip ya da Hermes olarak adlandırılan projenin ürünüdürler. Örneğin; U-2, SR- 71 Blackbird, F-117 Stealth Fighter, F-22, B-52 savaş uçaklarının tamamı Zip projesi kapsamında üretilen XB-70'in geliştirilmiş tasarımlardır. Bor üzerinde yürütülen araştırmalar sadece ABD ile sınırlı değildir. Örneğin, Avrupa Uzay Ajansı da aynı zamanda bor ve borlu yakıtlar üzerine çalışma yapan bir başka kurumdur. Anılan ajans, geliştirdiği üç tip borlu yakıtı, Avrupa Patent Ofisine tescil ettirerek patentini almıştır. Bugün Ariane roketlerinde kullanılan yakıtlar da borlu yakıtlardır. Uçak ve havacılık endüstrisinde bor kullanımı giderek artan bir seyir izlemektedir. Aerodinamikteki gelişmeler, yüksek hız kanat uygulamaları, yüksek ısıya dayanımlı gövde, düşük ağırlık, yüksek kapasite ve benzeri uygulamalar üzerinde yürütülen tasarım ve geliştirme çalışmaları havacılık ve uzay sanayinde kompozit malzeme kullanımını oldukça yaygınlaştırmıştır. Havacılık sanayinde üretilen araçlarda kullanılan malzemenin büyük bir bölümü borlu kompozit malzemeler teşkil eder. Radarlarda görünmezliği sağlamak amacıyla geliştirilen Tomahawk füzeleri, F-15, F-14, B-1, U-2, SR-71 Blackbird, F-117 Stealth Fighter, F-22, B-52 savaş uçakları, Blackhawk serisi helikopterler ve Fransız Mirage uçakları ile Airbus ve Boeing yolcu uçaklarında yapı elemanları ağırlıklı olarak bor katkılı kompozitlerden yapılmaktadır. Öte yandan özellikle uzay sanayiinde bor kullanımının önemli boyutlarda olduğu açığa çıkan Rusya'nın geliştirdiği Rus uzay mekiğine Bor (Boron Space Shuttle) adının verilmesi dikkat çekicidir. Bu proje sonuna kadar ABD, Türkiye'den aldığı stokların sadece 5 tonunu kullandı. Gerisi on yıl daha stokta kaldı, hatta üzerlerinde ağaç bitti ve sonunda US Borax'a devredildi. Bu proje sona erdirilene kadar, yalnız Malta'daki (New York) fabrika için 1 milyar dolar harcandı. Bu sıralarda NATO, Türkiye'den Varşova Paktı ülkelerine yapılacak bor madeni ihracatlarını yıllık 7 bin 500 tonla sınırlamıştı. 1962 yılında kota 30 bin tona çıkarıldıysa da, bor madenleri 1963 yılında NATO'nun stratejik maddeler listesinden tamamen çıkarıldı. 1968 yılında Sanayi Bakanı olan Fethi Çelikbaş, o sıralardaki bir basın toplantısında, bor madenlerinin NATO'nun stratejik maddeler listesinden çıkması için 1963 yılında nasıl mücadele ettiğini anlatıyordu. Türkiye'nin bor madeni ihracatı 1967'de 200 bin tona çıktığı halde sadece Polonya 12 bin ton bor madeni satın aldı. 1966 yılında Bandırma'daki ilk boraks fabrikası, Polonyalılara yaptırıldı. Fabrikanın bedeli Polonya'ya kolemanit olarak ödendi.



Yarın: Borun özelleştirilmesi politik bir saldırıdır