2 Şubat 2006 23:00
Bir ev kadınının yaratma serüveni
"Yaratıcı eylem, insanın ve doğanın karşılıklı etkileşiminin bir aşamasıdır. Bu, toplumsal bir karakter taşır. Sanat, yaşamı insanileştiren bir olgudur. Araştırıcı, yaratıcı, çok yönlü tümel insana ulaşma çabası içinde sanatlar gelişebilir". Marks sanatı böyle tanımlıyor.
Bugüne kadar 10 kişisel sergi açan 20 karma sergiye katılan Sevgi Altan, içindeki yaratma isteğini, yaşamının bütün zorluklarına direnerek hayata geçirmiş. Ev kadını olan Altan, resim yapmak için malzeme bulamadığında tentürdiyot kullanmış. "Babam mutaassıptı okutmadı. İlkokul 5'e kadar okudum. 21 yaşında evlendim. İki oğlan bir kız üç çocuğum oldu" diyerek kısaca özetliyor yaşamını. Bergama'da Kızıl Avlu denilen tarihi bir bölgede hayata gözlerini açan ve çocukluk yıllarını geçiren Altan'ın Ailesi daha sonra İzmir'e taşınmış.
"Mutfağın kapısını kapatırdım sabaha kadar resim yapardım. Uyuduğumu zannederlerdi. Mutfaktan ses ve ışık gitmezdi. Sabaha kadar bir elim hamurda, bir elim çamurda, resimle uğraşırdım" diye anlatıyor yaratma çabasını. Herhangi bir destek göremediği gibi eşi tarafından tuvallerinin atıldığı, resimlerinin parçalandığı olmuş.
İstanbul, Ankara, Muğla, Eskişehir gibi illerde de sergi açan Altan'ın kısa bir süre önce TCDD Sanat Galerisi'nde 81 eseri sergilendi. Altan, kağıt kesme sanatını ve resmi birleştirdiği özgün eserlere sahip.
'Resmi tuş edecek' 1940 doğumlu olan Altan, çocukları okula başladıktan sonra profesyonel anlamda uğraşmaya başlamış resimle. Önce kurslara devam etmiş. Dekoratif resim, bebek yapma, heykel, seramik kurslarına devam etmiş. Daha sonra atölyelere başlamış. Güzelyalı'da oturan Altan, evinin yakınında açılan Köken Sanat Evi'ne 10 yıl kadar devam etmiş. Hocası Fahir Aksoy'dan renkleri öğrenmiş. "Bir ara resimde epeyce bocaladım. Ellerim dirseklerime kadar boya içinde kalırdı. Fahir Bey, bir gün 'Sevgi hanım resmi tuş edecek' dedi" diye anlatıyor o günleri. Heykel, yapma bebek, ahşap boyama çalışmaları da bulunan Altan, eserleriyle çeşitli yarışmalarda dereceler elde eder.
Krigami ile tanışma Bir gün içtiği sigaraların kağıtlarına bakarken, "Neye yarar acaba bunlar?" diye düşünerek, katlayıp kesmeye başlamış. Derken kalın kartonlara uygulamış aynı şeyi. Bunları resimlerinde kullanmış. Örneğin tarihi bir kapının kenarında. Kendi yarattığı bu teknikle resimlerine farklı bir yapı kazandırmış. Resim Heykel Müzesi'nde birlikte sergi açtığı bir ressamın kağıt kesme sanatına devam etme tavsiyesine uyarak bu tür çalışmalarını sürdürmüş. Şu an elinde çok sayıda kağıtlara çıkarılmış desenler bulunduğunu ifade eden Altan bunları nasıl değerlendireceğini bilemediğini, katalog olarak bastırmaya gücünün yetmeyeceğini ifade ediyor. Son dönemde yitirdiğimiz ressamlardan Celal Yetkin'in, Altan'ın sanatında önemli etkisi olmuş. "Onunla tanışmasaydım, resim yapan ama yerinde sayan bir hanım olarak kalacaktım. Bana soyutu kavratan kişi oldu" diyor hocası için. Ama Altan soyut resim yapmak istemez. Bir gün hocasına, "Ben soyut çalışıyorum beğeniyorsunuz, ama ben soyut resim yapmak istemiyorum. Soyutu somut hale getirmek istiyorum" der.
Devlet sahip çıkmalı Evlenip çoluk çocuk sahibi olduktan sonraki bir dönem, 26-27 yaşlarında iken yaşadıkları yoksulluk yüzünden Almanya'ya gidip işçi olarak da çalışan Altan, çocuklarının hasretine dayanamayarak 5.5 ay sonra geri döner. Yine yıllar önce sigortalı olmak ister Altan. "Sanatçılar sigortalı olabiliyor" diye bir şeyler gelir kulağına. Arar bulur ilgili kurumu. "Siz ressam mısınız diye sorarlar. "Ressamım" diyemez, "Birazcık" diyerek yanıt verir. Tabii başvurusu kabul edilmez. "Aslında niye olmasın çok normal böyle bir şey. Sanatla uğraşan insanlara bu tür imkânlar tanınmalı. Emekli olabilirdim ben de. Devletin sanatla uğraşana sahip çıkması şart. Çünkü sanatla ilgili ne bir politika, ne bir kültür, ne de doğru dürüst bir eğitim verilmiyor" diyor. Hâlâ olanaksızlıklarla savaşan Altan karşılaştığı zorlukları nasıl aştığını şöyle anlatıyor: "Celal Hoca'nın atölyesine öğrenciler gelirdi. Devam etmezlerdi, tuvaller üst üste kalırdı. Tuval alırken de çok zorluk çekiyordum. Ne olacak bu tuvaller diye sordum hocama. Resim yapmam için bana verdi. Makyaj malzemeleri yerine boya alıyordum. Arkadaşlarım getiriyordu. Maden Ocağı adlı resmimi yaparken boyam bitti. Sulu boya ile tamamladım. Vernik aldım, püskürtme vernik yaptım. Kalıcı yağlı boya gibi oldu". En büyük hayalinin Avrupa'da sergi açmak olduğunu söyleyen Altan, "Ev kadınlığı devam ediyor. Bu kaçınılmaz benim için. Gelir gelmez herkes mutfağa gidip bakıyor; 'Bakalım ne yaptın?' diye. Lokanta açmış olsam köşeyi dönerdim, börek-çöreklerle, baklavalarla Bergamalıyım ya " diyor.
'Resmi tuş edecek' 1940 doğumlu olan Altan, çocukları okula başladıktan sonra profesyonel anlamda uğraşmaya başlamış resimle. Önce kurslara devam etmiş. Dekoratif resim, bebek yapma, heykel, seramik kurslarına devam etmiş. Daha sonra atölyelere başlamış. Güzelyalı'da oturan Altan, evinin yakınında açılan Köken Sanat Evi'ne 10 yıl kadar devam etmiş. Hocası Fahir Aksoy'dan renkleri öğrenmiş. "Bir ara resimde epeyce bocaladım. Ellerim dirseklerime kadar boya içinde kalırdı. Fahir Bey, bir gün 'Sevgi hanım resmi tuş edecek' dedi" diye anlatıyor o günleri. Heykel, yapma bebek, ahşap boyama çalışmaları da bulunan Altan, eserleriyle çeşitli yarışmalarda dereceler elde eder.
Krigami ile tanışma Bir gün içtiği sigaraların kağıtlarına bakarken, "Neye yarar acaba bunlar?" diye düşünerek, katlayıp kesmeye başlamış. Derken kalın kartonlara uygulamış aynı şeyi. Bunları resimlerinde kullanmış. Örneğin tarihi bir kapının kenarında. Kendi yarattığı bu teknikle resimlerine farklı bir yapı kazandırmış. Resim Heykel Müzesi'nde birlikte sergi açtığı bir ressamın kağıt kesme sanatına devam etme tavsiyesine uyarak bu tür çalışmalarını sürdürmüş. Şu an elinde çok sayıda kağıtlara çıkarılmış desenler bulunduğunu ifade eden Altan bunları nasıl değerlendireceğini bilemediğini, katalog olarak bastırmaya gücünün yetmeyeceğini ifade ediyor. Son dönemde yitirdiğimiz ressamlardan Celal Yetkin'in, Altan'ın sanatında önemli etkisi olmuş. "Onunla tanışmasaydım, resim yapan ama yerinde sayan bir hanım olarak kalacaktım. Bana soyutu kavratan kişi oldu" diyor hocası için. Ama Altan soyut resim yapmak istemez. Bir gün hocasına, "Ben soyut çalışıyorum beğeniyorsunuz, ama ben soyut resim yapmak istemiyorum. Soyutu somut hale getirmek istiyorum" der.
Devlet sahip çıkmalı Evlenip çoluk çocuk sahibi olduktan sonraki bir dönem, 26-27 yaşlarında iken yaşadıkları yoksulluk yüzünden Almanya'ya gidip işçi olarak da çalışan Altan, çocuklarının hasretine dayanamayarak 5.5 ay sonra geri döner. Yine yıllar önce sigortalı olmak ister Altan. "Sanatçılar sigortalı olabiliyor" diye bir şeyler gelir kulağına. Arar bulur ilgili kurumu. "Siz ressam mısınız diye sorarlar. "Ressamım" diyemez, "Birazcık" diyerek yanıt verir. Tabii başvurusu kabul edilmez. "Aslında niye olmasın çok normal böyle bir şey. Sanatla uğraşan insanlara bu tür imkânlar tanınmalı. Emekli olabilirdim ben de. Devletin sanatla uğraşana sahip çıkması şart. Çünkü sanatla ilgili ne bir politika, ne bir kültür, ne de doğru dürüst bir eğitim verilmiyor" diyor. Hâlâ olanaksızlıklarla savaşan Altan karşılaştığı zorlukları nasıl aştığını şöyle anlatıyor: "Celal Hoca'nın atölyesine öğrenciler gelirdi. Devam etmezlerdi, tuvaller üst üste kalırdı. Tuval alırken de çok zorluk çekiyordum. Ne olacak bu tuvaller diye sordum hocama. Resim yapmam için bana verdi. Makyaj malzemeleri yerine boya alıyordum. Arkadaşlarım getiriyordu. Maden Ocağı adlı resmimi yaparken boyam bitti. Sulu boya ile tamamladım. Vernik aldım, püskürtme vernik yaptım. Kalıcı yağlı boya gibi oldu". En büyük hayalinin Avrupa'da sergi açmak olduğunu söyleyen Altan, "Ev kadınlığı devam ediyor. Bu kaçınılmaz benim için. Gelir gelmez herkes mutfağa gidip bakıyor; 'Bakalım ne yaptın?' diye. Lokanta açmış olsam köşeyi dönerdim, börek-çöreklerle, baklavalarla Bergamalıyım ya " diyor.
Evrensel'i Takip Et