5 Ocak 2006 23:00
Rusya'nın elindeki yeni silah: Enerji
Topraklarında, dünya doğalgaz rezervlerinin dörtte birinden fazlasına sahip bir ülke düşünün: Bu doğalgazı, onyıllardır, aralarında "ezeli düşmanları"nın da bulunduğu birçok ülkeye, kesintisiz ulaştırmış bir ülke. Üstelik, en etkili uluslararası örgütlerden G-8'in (Zenginler Kulübü) dönem başkanlığını devralmış, bunu yaparken de dönem politikasının "uluslararası enerji güvenliğinin sağlanması" olacağını ilan etmiş bir ülke.
Bu ülkenin televizyonları, yeni yılın ilk günü olan pazar günü, normal yayın akışlarını kesip "tarihi" bir eylemi canlı vermeye giriştiler: Enerji devi Rusya'nın teknisyenleri, komşu Ukrayna'ya yönelik doğalgazı, milyonlarca insanın naklen izlediği bir "tören" ile kesiverdiler.
Ukrayna ile Rusya arasında, 'fiyat anlaşmazlığı'ndan patlak veren kriz, uzun sürmedi. Ukrayna hükümeti, Batı'dan gelen "destek mesajlarının" soğuğu kırmaya yetmeyeceğini anladığında, yelkenleri suya indirdi.
Anlaşmanın ayrıntıları Rusya, gazı kesmeden önce, Ukrayna hükümetinin bin metreküp başına ödediği 50 doların piyasa seviyesine, 230 dolara çıkarılmasını istiyordu. Krizi bitiren anlaşmanın, büyük ölçüde Rusya'nın çıkarına olduğu görülüyor. Dünkü New York Times'a göre, anlaşmanın ana unsurları şöyle:Ukrayna'ya doğalgaz satışı tekeli, yüzde 50'si Gazprom, yüzde 50'si ise merkezi Avusturya'daki "gizemli" bir şirkete ait olan RosUkrEnergo şirketine verilecek.
Rusya, gazı bu şirkete 230 dolara satacak. Ukrayna ise aynı şirketten 95 dolara satın alacak.
Şirket, aradaki farkı, Ukrayna'ya Orta Asya'dan daha ucuz fiyata gaz satarak karşılayacak.
Avrupa'ya Rus gazının geçiş ülkesi olarak Ukrayna'nın 1000 metreküp başına aldığı komisyon yüzde 47 oranında artırılarak 1.6 dolara çıkacak.
Anlaşmanın en önemli unsurunun, "gizemli" şirket olduğu söylenebilir. İddialara göre bu şirket aslında perde arkasında Ruslar tarafından yönetiliyor. Çünkü Avusturyalı ortak olan Raiffeisenbank, şirketteki hisseyi "vekil" olarak elinde tutuyor ve kime vekalet ettiği gizli tutulmakta.
Durum buysa, Rusya, Ukrayna enerji piyasasındaki kontrolünü artırmış, buna karşılık fiyatta nispi indirim yapmayı kabul etmiş demektir. Rusya'nın asıl istediği de, böylesi bir "uzun vadeli" çıkar sağlamaktı.
Zaten, asıl önemli olan da fiyat değildi. Rusya, SSCB'nin çöküşünden sonra belki de ilk kez, Batı'dan ne tür tepkiler geleceğini bilerek ve bu tepkileri göğüslemeye kararlı bir biçimde, tam anlamıyla radikal bir adım atmış oldu. AsiaTimes'dan Federico Bordonaro bu konuda şu tespiti yapıyor: "Bu tip şantaj niteliğindeki eylemler, Rusya'nın uluslararası imajını güçlendirmesine fayda getirmez. Ama Putin, Batı'nın sempatisini ve onayını toplamaktansa, Rusya'nın büyük bir güç olarak ağırlığını tekrar hissettirmesini yeğliyor." (4 Ocak 2006)
Ukrayna'nın önemi Ukrayna, Rusya için stratejik önem taşıyan bir ülke. 2004 sonunda, bu ülkenin "dengeci" lideri Leonid Kuçma epey tartışmalı bir süreçte devrildikten sonra, yerine "Amerika'nın adamı" olarak bilinen Viktor Yuşçenko geçirildi. Yuşçenko ve başbakanı Yulia Timoşenko, ülkenin rotasını hızla Batı'ya çevirerek, NATO ve Avrupa Birliği üyeliğini "öncelik" ilan ettiler. Ancak Amerikan "düşünce kuruluşları"nda yetişmiş ikilinin yönettiği "turuncu devrim"in soluğu epey kısa bir süre içinde kesildi. Halka verilen hiçbir vaat yerine getirilmedi. Hoşnutsuzluğun tırmanması, bir yandan "Rusya yanlısı" Doğu Ukrayna ile "ABD yanlısı" Batı Ukrayna arasında bölünme tohumları ekerken, diğer yandan "turuncu devrimcileri" ikiye böldü. Yuşçenko, başbakanını görevden aldı. Mart ayındaki genel seçimlerin arefesinde, ülkede üç temel siyasi gruplaşma bulunuyor: Yuşçenko liderliğindeki "temkinli Amerikancılar", Timoşenko liderliğindeki "hızlı Amerikancılar" ve nihayet, gücünü Doğu Ukrayna'dan alan, Rusya'ya sıcak bakan geniş bir ittifak. Yuşçenko-Timoşenko bölünmesinin, bu ittifakın seçim umutlarını artırdığını söylemek, yanlış olmayacaktır. Pravda gazetesi, krizden bir süre önce yayınladığı analizde, "Batı; Ukrayna, Gürcistan ve diğer eski SSCB ülkelerini, Rusya'yı yıkmak veya parçalamak için bir araç olarak kullanıyor. Aracın kendisi, Batılı stratejistler için, ancak kullanılabilir olduğu sürece önem taşıyor. Araç kırılırsa, yerine bir başkası bulunuyor" demişti (Aleksey Kovalev, 14 Aralık 2005). Bu sözler, Ukrayna yönetenlerinin başları sıkıştığında "yalnız bırakılacakları" yönünde bir uyarıydı. Son krizde, Washington'dan gelen birkaç ikiyüzlü demeç dışında, tam da böyle olmuştur. Amerikalı ideolog David Frum'un ifadesiyle, "Rusya artı Ukrayna, Rus imparatorluğu demektir" ve Ukrayna'nın ABD için taşıdığı önem, bu "artı"nın "eksi"ye çevrilmesinden ibarettir!
Kuşatma politikası ABD'nin bugüne dek izlediği Rusya politikasını; "Rusya'nın kuşatılması" olarak niteleyebiliriz. Rusya'nın Ortadoğu müttefikleri saldırı tehdidiyle baskı altına alınmış, biri işgal edilmiştir. Afganistan da işgal altındadır. Sırbistan, Gürcistan, Ukrayna'daki "rejim değişiklikleri" başarılı olmuş, bu ülkelerde Amerikancı hükümetler işbaşına getirilmiştir. Kırgızistan, Özbekistan, hatta Azerbaycan gibi ülkeler benzer süreçlerden geçirilmek istenmektedir. Baltık devletleri NATO'ya üye yapılmış, Bulgaristan'dan Polonya'ya kadar bir dizi Doğu ve Orta Avrupa ülkesi, şu ya da bu ölçüde Washington, Brüksel veya Berlin'in etkisi altına girmiştir. Analiz kuruluşu Stratfor, ABD politikasını özetliyor: "ABD, Rusya'yı, Venezüella gibi caydırmak veya Çin gibi, süper güç olmasını engellemek falan istemiyor. ABD, Rusya'yı uluslararası sahneden silmek istiyor." Rusya'nın bu düşmanlık karşısında boş durması beklenemezdi. Bu yazının konusunun dışında olan birçok alanda da, karşı hamleler gerçekleştirildi. Konumuz için önemli olan, enerji alanında neler yapıldığı.
'Enerjik' hamleler Madem Rusya'nın enerjiyi yeni dönemde çok daha etkin bir silah olarak kullanacağı, bunun ilk adımının Ukrayna ile atıldığı saptaması yapılıyor, bu silahın kullanımında nasıl bir yol kat edildiğini özetlemek gerekir: 1. Rusya, SSCB'nin çöküşünden sonra özelleştirilen petrol ve doğalgaz sektörünün üçte birini tekrar devletleştirdi. Yukos devralındı, patronu hapse atıldı. Gazprom'un yüzde 51 hissesi devlete geçti. Ülkenin 5. büyük petrol şirketi olan Sibneft, Gazprom tarafından satın alındı. 2. Sibneft, Rus-İngiliz ortaklığındaki TNK-BP'nin Lophukov petrol sahasındaki yüzde 25 hissesini satın aldı. 3. 2008'de hazır olacak 15 milyar dolarlık Sibirya boru hattı ile, Çin başta olmak üzere Asya'ya ham petrol ihracatı başlatılacak. 4. Baltık Denizi altına döşenen 870 kilometrelik boru hattı; Ukrayna ve Polonya'yı pas geçerek, doğrudan Almanya'ya doğalgaz sevkıyatına başlayacak. Bu hattın inşasını gerçekleştirecek konsorsiyuma, Almanya eski Başbakan'ı Gerhard Schröder danışman/yönetici olarak alındı. 5. Gazprom, aç ABD piyasasına 2010 itibarıyla doğalgaz sevketmek için, bazı yabancı tekellerle işbirliğine giderek Barents Denizi'ndeki büyük bir sahayı işlemeye girişti. 6. Önümüzdeki dönemde çıkarılacak bir yasa ile, yabancı şirketlerin Rusya yeraltı kaynaklarını çıkarması yasaklanacak. 7. Gazprom ve Rosneft'in birleştirilmesi planlanıyor, ancak Kremlin içi hesaplaşmalar nedeniyle bu henüz gerçekleşmiş değil. Bu adımın atılması halinde, dünyanın en büyük enerji tekeli kurulmuş olacak. 8. Devlet Başkanı Vladimir Putin, Asya'ya yönelik petrol sevkıyatının, Rusya toplam ihracatındaki payının, 15 yıl içinde yüzde 3'ten yüzde 30'a çıkarılacağını ilan etti.
PetroKremlin Amerikan gazetesi Christian Science Monitor'ün "PetroKremlin" ifadesinin yerinde olduğu görülüyor. G-8 dönem başkanlığının da bu hamleleri kolaylaştıracağına şüphe yok. Ama Rusya bununla kalmıyor. 2006 yılı içinde Rusya; Karadeniz Ekonomik İşbirliği Konseyi'nin, Kuzey Kutbu Konseyi'nin ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin dönem başkanlığını üstlenecek. Amerikan medyasına bakılırsa, Rusya'nın Ukrayna hamlesi "geri tepmiştir". Avrupalılar "Rusya'nın güvenilir bir enerji tedarikçisi" olduğundan şüpheye düşmüştür, Ukrayna halkının nefreti toplanmıştır vs. Bu "sevinç dolu" tespitlerde doğruluk payı olabilir, ama başta da belirttiğimiz gibi, Rusya bunları göze alıyor. Yine Batı medyasında, "Angela Merkel liderliğindeki Almanya, Schröder döneminde Rusya ile imzalanan Baltık hattı anlaşmasını iptal etmeli" yönündeki çığlıklar dikkat çekici. Ama bu talebin gerçekçi bir tarafı bulunmuyor. Bu sözde "analist"ler, Almanya-Rusya enerji ittifakının temelini atanın Schröder değil, Merkel'in "babası" Helmut Kohl olduğunu gözden kaçırıyorlar! Merkel, bu ittifaka zarar verecek hiçbir şey yapmayacaktır.
Yılın ilk ikiyüzlüsü Diğer yandan, ABD de bu kriz vesilesiyle "2006'nın ilk ikiyüzlüsü" olma fırsatını kimseye kaptırmadı. Amerikalı yetkililer, Rusya'nın "enerjiyi siyasi bir manivela olarak kullandığı" suçlamasını yaparken belki "haklı"lar. Ama ekonomik açıdan tam bir "felaket" olan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı, Washington'un siyasi baskısıyla inşa ediliyor. Eğer mesele "ekonomi" ise, Hazar petrolünün Batı pazarlarına ulaştırılması için en kısa rota İran'dan geçiyordu. Üstelik bu seçenek dışında, Rusya'dan geçen "hazır bir hat" bulunmaktaydı. Ama ABD, onmilyarlarca dolar harcamayı göze alarak, sıfırdan epey uzun bir hat inşa ediyor ve böylece Rusya ile İran'ı devre dışı bırakmaya girişiyor. Tabii bir de meşhur Kerkük-Hayfa projesi var; Irak petrolünü İsrail üzerinden Akdeniz'e nakletmesi planlanan bu projenin, üstelik de yıllardır kullanılan Kerkük-Yumurtalık hattı sapasağlam dururken, "siyasi baskı" amacını taşımadığını kim söyleyebilir?
*** Enerji, dünyanın içine girdiği yeni dönemde uluslararası politikanın ve emperyalistler arası çatışmanın asli unsurlarından biri, belki de en önemlisi konumuna geldi. Yükselen bir emperyalist güç olarak Rusya'nın yaptığı, bu gerçeğe göre hareket etmek! Gerisini de, "En güzel sermaye özel sermaye" naralarıyla bir ülkenin esenliği ve güvenliğinde kritik önem taşıyan enerji sektörünü bir avuç karanlık "müteşebbis"in eline teslim eden uşak siyasetçiler düşünsün!
Anlaşmanın ayrıntıları Rusya, gazı kesmeden önce, Ukrayna hükümetinin bin metreküp başına ödediği 50 doların piyasa seviyesine, 230 dolara çıkarılmasını istiyordu. Krizi bitiren anlaşmanın, büyük ölçüde Rusya'nın çıkarına olduğu görülüyor. Dünkü New York Times'a göre, anlaşmanın ana unsurları şöyle:
Ukrayna'nın önemi Ukrayna, Rusya için stratejik önem taşıyan bir ülke. 2004 sonunda, bu ülkenin "dengeci" lideri Leonid Kuçma epey tartışmalı bir süreçte devrildikten sonra, yerine "Amerika'nın adamı" olarak bilinen Viktor Yuşçenko geçirildi. Yuşçenko ve başbakanı Yulia Timoşenko, ülkenin rotasını hızla Batı'ya çevirerek, NATO ve Avrupa Birliği üyeliğini "öncelik" ilan ettiler. Ancak Amerikan "düşünce kuruluşları"nda yetişmiş ikilinin yönettiği "turuncu devrim"in soluğu epey kısa bir süre içinde kesildi. Halka verilen hiçbir vaat yerine getirilmedi. Hoşnutsuzluğun tırmanması, bir yandan "Rusya yanlısı" Doğu Ukrayna ile "ABD yanlısı" Batı Ukrayna arasında bölünme tohumları ekerken, diğer yandan "turuncu devrimcileri" ikiye böldü. Yuşçenko, başbakanını görevden aldı. Mart ayındaki genel seçimlerin arefesinde, ülkede üç temel siyasi gruplaşma bulunuyor: Yuşçenko liderliğindeki "temkinli Amerikancılar", Timoşenko liderliğindeki "hızlı Amerikancılar" ve nihayet, gücünü Doğu Ukrayna'dan alan, Rusya'ya sıcak bakan geniş bir ittifak. Yuşçenko-Timoşenko bölünmesinin, bu ittifakın seçim umutlarını artırdığını söylemek, yanlış olmayacaktır. Pravda gazetesi, krizden bir süre önce yayınladığı analizde, "Batı; Ukrayna, Gürcistan ve diğer eski SSCB ülkelerini, Rusya'yı yıkmak veya parçalamak için bir araç olarak kullanıyor. Aracın kendisi, Batılı stratejistler için, ancak kullanılabilir olduğu sürece önem taşıyor. Araç kırılırsa, yerine bir başkası bulunuyor" demişti (Aleksey Kovalev, 14 Aralık 2005). Bu sözler, Ukrayna yönetenlerinin başları sıkıştığında "yalnız bırakılacakları" yönünde bir uyarıydı. Son krizde, Washington'dan gelen birkaç ikiyüzlü demeç dışında, tam da böyle olmuştur. Amerikalı ideolog David Frum'un ifadesiyle, "Rusya artı Ukrayna, Rus imparatorluğu demektir" ve Ukrayna'nın ABD için taşıdığı önem, bu "artı"nın "eksi"ye çevrilmesinden ibarettir!
Kuşatma politikası ABD'nin bugüne dek izlediği Rusya politikasını; "Rusya'nın kuşatılması" olarak niteleyebiliriz. Rusya'nın Ortadoğu müttefikleri saldırı tehdidiyle baskı altına alınmış, biri işgal edilmiştir. Afganistan da işgal altındadır. Sırbistan, Gürcistan, Ukrayna'daki "rejim değişiklikleri" başarılı olmuş, bu ülkelerde Amerikancı hükümetler işbaşına getirilmiştir. Kırgızistan, Özbekistan, hatta Azerbaycan gibi ülkeler benzer süreçlerden geçirilmek istenmektedir. Baltık devletleri NATO'ya üye yapılmış, Bulgaristan'dan Polonya'ya kadar bir dizi Doğu ve Orta Avrupa ülkesi, şu ya da bu ölçüde Washington, Brüksel veya Berlin'in etkisi altına girmiştir. Analiz kuruluşu Stratfor, ABD politikasını özetliyor: "ABD, Rusya'yı, Venezüella gibi caydırmak veya Çin gibi, süper güç olmasını engellemek falan istemiyor. ABD, Rusya'yı uluslararası sahneden silmek istiyor." Rusya'nın bu düşmanlık karşısında boş durması beklenemezdi. Bu yazının konusunun dışında olan birçok alanda da, karşı hamleler gerçekleştirildi. Konumuz için önemli olan, enerji alanında neler yapıldığı.
'Enerjik' hamleler Madem Rusya'nın enerjiyi yeni dönemde çok daha etkin bir silah olarak kullanacağı, bunun ilk adımının Ukrayna ile atıldığı saptaması yapılıyor, bu silahın kullanımında nasıl bir yol kat edildiğini özetlemek gerekir: 1. Rusya, SSCB'nin çöküşünden sonra özelleştirilen petrol ve doğalgaz sektörünün üçte birini tekrar devletleştirdi. Yukos devralındı, patronu hapse atıldı. Gazprom'un yüzde 51 hissesi devlete geçti. Ülkenin 5. büyük petrol şirketi olan Sibneft, Gazprom tarafından satın alındı. 2. Sibneft, Rus-İngiliz ortaklığındaki TNK-BP'nin Lophukov petrol sahasındaki yüzde 25 hissesini satın aldı. 3. 2008'de hazır olacak 15 milyar dolarlık Sibirya boru hattı ile, Çin başta olmak üzere Asya'ya ham petrol ihracatı başlatılacak. 4. Baltık Denizi altına döşenen 870 kilometrelik boru hattı; Ukrayna ve Polonya'yı pas geçerek, doğrudan Almanya'ya doğalgaz sevkıyatına başlayacak. Bu hattın inşasını gerçekleştirecek konsorsiyuma, Almanya eski Başbakan'ı Gerhard Schröder danışman/yönetici olarak alındı. 5. Gazprom, aç ABD piyasasına 2010 itibarıyla doğalgaz sevketmek için, bazı yabancı tekellerle işbirliğine giderek Barents Denizi'ndeki büyük bir sahayı işlemeye girişti. 6. Önümüzdeki dönemde çıkarılacak bir yasa ile, yabancı şirketlerin Rusya yeraltı kaynaklarını çıkarması yasaklanacak. 7. Gazprom ve Rosneft'in birleştirilmesi planlanıyor, ancak Kremlin içi hesaplaşmalar nedeniyle bu henüz gerçekleşmiş değil. Bu adımın atılması halinde, dünyanın en büyük enerji tekeli kurulmuş olacak. 8. Devlet Başkanı Vladimir Putin, Asya'ya yönelik petrol sevkıyatının, Rusya toplam ihracatındaki payının, 15 yıl içinde yüzde 3'ten yüzde 30'a çıkarılacağını ilan etti.
PetroKremlin Amerikan gazetesi Christian Science Monitor'ün "PetroKremlin" ifadesinin yerinde olduğu görülüyor. G-8 dönem başkanlığının da bu hamleleri kolaylaştıracağına şüphe yok. Ama Rusya bununla kalmıyor. 2006 yılı içinde Rusya; Karadeniz Ekonomik İşbirliği Konseyi'nin, Kuzey Kutbu Konseyi'nin ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin dönem başkanlığını üstlenecek. Amerikan medyasına bakılırsa, Rusya'nın Ukrayna hamlesi "geri tepmiştir". Avrupalılar "Rusya'nın güvenilir bir enerji tedarikçisi" olduğundan şüpheye düşmüştür, Ukrayna halkının nefreti toplanmıştır vs. Bu "sevinç dolu" tespitlerde doğruluk payı olabilir, ama başta da belirttiğimiz gibi, Rusya bunları göze alıyor. Yine Batı medyasında, "Angela Merkel liderliğindeki Almanya, Schröder döneminde Rusya ile imzalanan Baltık hattı anlaşmasını iptal etmeli" yönündeki çığlıklar dikkat çekici. Ama bu talebin gerçekçi bir tarafı bulunmuyor. Bu sözde "analist"ler, Almanya-Rusya enerji ittifakının temelini atanın Schröder değil, Merkel'in "babası" Helmut Kohl olduğunu gözden kaçırıyorlar! Merkel, bu ittifaka zarar verecek hiçbir şey yapmayacaktır.
Yılın ilk ikiyüzlüsü Diğer yandan, ABD de bu kriz vesilesiyle "2006'nın ilk ikiyüzlüsü" olma fırsatını kimseye kaptırmadı. Amerikalı yetkililer, Rusya'nın "enerjiyi siyasi bir manivela olarak kullandığı" suçlamasını yaparken belki "haklı"lar. Ama ekonomik açıdan tam bir "felaket" olan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı, Washington'un siyasi baskısıyla inşa ediliyor. Eğer mesele "ekonomi" ise, Hazar petrolünün Batı pazarlarına ulaştırılması için en kısa rota İran'dan geçiyordu. Üstelik bu seçenek dışında, Rusya'dan geçen "hazır bir hat" bulunmaktaydı. Ama ABD, onmilyarlarca dolar harcamayı göze alarak, sıfırdan epey uzun bir hat inşa ediyor ve böylece Rusya ile İran'ı devre dışı bırakmaya girişiyor. Tabii bir de meşhur Kerkük-Hayfa projesi var; Irak petrolünü İsrail üzerinden Akdeniz'e nakletmesi planlanan bu projenin, üstelik de yıllardır kullanılan Kerkük-Yumurtalık hattı sapasağlam dururken, "siyasi baskı" amacını taşımadığını kim söyleyebilir?
*** Enerji, dünyanın içine girdiği yeni dönemde uluslararası politikanın ve emperyalistler arası çatışmanın asli unsurlarından biri, belki de en önemlisi konumuna geldi. Yükselen bir emperyalist güç olarak Rusya'nın yaptığı, bu gerçeğe göre hareket etmek! Gerisini de, "En güzel sermaye özel sermaye" naralarıyla bir ülkenin esenliği ve güvenliğinde kritik önem taşıyan enerji sektörünü bir avuç karanlık "müteşebbis"in eline teslim eden uşak siyasetçiler düşünsün!
Evrensel'i Takip Et