27 Aralık 2005 23:00
Sinemamızın kötü adamı:
Senih Orkan
Bir zamanlar Amerikan sinemasının kötü mü kötü bir adamı vardı: Charles Bronson. "Kötü adam" deyince, aklımıza gelen birkaç kişinin içinde Bronson da olurdu. Ama filmlerde kötüymüş. Çekimlerin dışında iyinin iyisiymiş. Öncelikle tam bir evcimen. Film setlerinin dışında tüm yaşamı 7 çocuğu ve karısıymış.
Bundan 45 yıl önce Tük sinemasının 3 kötü adamı vardı. Öztürk Serengil, Ahmet Tarık Tekçe ve Senih Orkan. Ve Senih Orkan da, tıpkı C. Bronson gibiydi, evden sete, setten eve giden ve eşine, çocukları Yaprak'la Toprak'a aşırı düşkün olan bir "İyi adam"
"Bir kızınız oldu Senih Bey, Allah bağışlasın
" Beyaz önlüklü hastabakıcı bu sözleri söyleyince dünyalar onun olmuştu. İçerde eşi, dışarıda kendisi, saatler boyu doğumu beklediler. Senih Orkan da, belki biraz benim gibi sayma meraklısı olduğundan bekleme süresinde yerdeki karoları saymıştı. Binin üstündeydi. Sonra üzerindeki çizgileri saydı, çarptı karoların sayısınca. Binlerce çizgi olmuştu. Ve sonunda kızı Yaprak, "Merhaba dünya, ben geldim," demişti.
1932 doğumlu Senih Orkan. Güzel Sanatlar Akademisi'nin Resim Bölümü'nü bitirmiş. Ama o yıllarda resimle uğraşamıyordu, tiyatro ve sinema yüzünden. Belki sonraları, yaşlanınca, resim yapmaya başlamıştır, bilemiyorum. Bundan 43 yıl önce, bir kez resim yapabilmiş, o da oynadığı filmin bir sahnesinde. Üç-dört dakika sürüyormuş, çıplak bir modelle çalışmış.
Senih Orkan, "Boş zamanlarınızda ne yaparsınız?" sorusuna "Kitap okurum," diyen, kendini kültürlü göstermek için yırtınan yeni yetmelerden değil, gerçek bir edebiyat, özellikle de şiir meraklısı. Üstelik ciddi şiir kitaplarının okuru.
"Geçenlerde turneden döndük. Turne sırasında altı-yedi tane şiir kitabı okudum. Bunların arasında en çok sevdiklerim Attila İlhan'ın 'Ben Sana Mecburum' ve 'Bela Çiçeği' ile Charles Baudelaire'in 'Spleen de Paris' adlı kitapları oldu. Hele Attila İlhan'ın 'Ben sana mecburum, bilemezsin/ Adını mıh gibi tutuyorum aklımda' mısrasını bir türlü unutamıyorum" diyordu.
Senih Orkan ilk kez "Dover Yolu" adlı oyunla sahneye çıkmış. 21 yaşındaymış o zaman. 1959'da Cep Tiyatrosu'yla İngiltere'ye, Bristol Festivali'ne katılmışlar. "Dilsiz Kadın" adlı oyunu sahneledikten sonra, şenliğe katılan yabancı oyuncular tarafından omuzlarda taşınmışlar. Şöyle anlatıyordu o günü: "Büyük bir kalabalık önünde oynadık oyunumuzu. Oyun bittiği zaman Alman, İtalyan ve İsveçli oyuncular bizi omuzlarında taşıdılar. Bu büyük bir başarıydı
Yabancı bir ülkede, o ülkenin de yabancıları tarafından omuzlarda taşınmak
"
Bristol'den Türkiye'ye dönünce sinemaya da başlamış. Tiyatroda, 9 yılda 35 oyunda oynamasına karşılık, sinemada, 3 yılda 25 filmde rol almış.
"Sinema yaşamımda o kadar önemli bir olay olmadı. Durmaksızın film çevirdim. Ama tiyatro böyle değildi
Bir gün sahnede Samim Kocagöz'ün 'Sayılı Günler' dramını oynuyorduk. Millete gözyaşı döktürecek sonuncu sahneye geldik. Çok sevdiğim bir arkadaşım repliğini veremedi. Takıldı, dili sürçtü. En sonunda seyirciye döndü, 'Pardon, kusura bakmayın,' deyip, işin içinden sıyrıldı. Seyircilerle birlikte biz de katıla katıla gülmeye başladık. O gece dramı rahatça komediye çevirivermiştik" diye anlatıyordu Senih Orkan.
Ama en güzel anısını, Kadıköy'de "Para İsteme Benden" oyununu oynarken yaşamış. Sahneye çıkmasına 5-6 dakika var. Eşi hastanede, ikinci çocuklarını bekliyorlar. Telefona çağırmışlar. Gişeye gitmiş, o zamanlar cep telefonu teknolojisi olmadığı için. "Bir oğlunuz oldu" sözlerini duyduktan sonra, arkadaşlarının söylediklerine göre, o gece en güzel oyununu oynamış. "Toprak" koymuş oğlunun adını da.
Eve gidip, onlara sarıldığında hep şöyle diyormuş, tabii 43 yıl önce: "Ben size mecburum, bilemezsiniz / Adınızı mıh gibi aklımda tutuyorum / Yaprağım, Toprağım
"
Evrensel'i Takip Et