12 Aralık 2005 23:00
Kim kazanır? Ve nasıl...
Sayısal Loto, Toto, İddia, Milli Piyango kuyrukları giderek uzuyor. "Normal" yollarla bırakın zengin olmayı, 10 milyonu aşan işsiz sayısı ile hayatta kalmanın bile güçleştiği zor günler yaşanıyor. Umut, en karanlık, en umutsuz görünen günlerde daha bir sarar, sarmalar insanı... Başka çıkış yoktur çünkü...
Kent Oyuncuları'nın sahneye koyduğu "Kumarbazın Seçimi", farklı hayallerle oturulan bir kumar masasını anlatıyor. Genç İngiliz Yazar Patrick Merber'in ödüllü oyunu "Kumarbazın Seçimi", bir restoranda her pazar düzenlenen "kumar ayinleri"nden birinde, masada kalan hayallerin ayrıntılı bir analizini de getiriyor. Patron, patronun haylaz oğlu, bir kumarbaz, bir aşçı ve iki garsonu bir masanın etrafında toplayan, bir yanıyla aynı, bir yanıyla çok farklı amaçlar. Garson Mugsy (Bartu Küçükçağlayan) tuvaletten bozma da olsa, bir restoran açıp kendi restoran alma sevdasında, garson Frankie'nin derdi çok uzaklara gidebilmek. Aşçı Sweeny (Bülent Şakrak), küçük kızını biraz daha mutlu edebilecek parayı istiyor. Patronun oğlu Carl hemen (Okan Yalabık) herkese borçlu ve bunları ödemek için kumardan başka çare bulamıyor. Profesyonel kumarbaz Ash (Cüneyt Türel), zaten o yolun yolcusu... Patron Stephen (Köksal Engür) ise, zaten "kurucu" sıfatıyla oyunun sahibi, her türlü kuralın koyucusu...
UYUŞTURAN AYİNLER Hepsinin kazanamayacağı hemen herkesin farkında olduğu bir gerçek; ama ya hiçbirinin kazanamayacağı gerçeği? Aynı fasit daire içinde her pazar yinelenen bu kumar partilerinin, biraz daha borç ve biraz daha fazla mesai dışında getirdiği ne olabilir ki? Öyseyle, bir türlü kazanılamayan ve asla da kazanılamayacak olan bu oyunda ısrar niye? Bir başka söyleyişle; ancak üç beş kişinin kazanacağı şans oyunlarının peşine milyonlarca insanı takan hangi ruh hali? Son dönemin amiyane tabiri ile "yalnızlık" mı sadece? Ya da sırf kazanabilme ihtimali mi? Sığınak olarak kumarı bulan yalnız kalabalıklar mı, o oyunun masanının etrafındakiler... Kumar masasında yapılan pazar buluşmalarının "ayin" olma niteliği tam da burada devreye giriyor. Kimi zengin, kimi yoksul, kimi genç, kimi yaşlı insanlar, kaçıyorlar. Daha iyi bir geleceği yaratmayı onlar için olanaksız kılan mecalsizlikleri, bir afyon gibi uyuşturan "ayinleri" vazgeçilmez kılıyor. Her seferinde kaybediyor olsalar da, büyük bir umutla onları masanın etrafına yeniden oturtan işte bu duygu...
EŞİT VE ÖZGÜR! Görünürde, bireylerin sınıfsal olarak da eşitlendiği bir masa bu. Yoksul oturanın zengin, zengin oturanın yoksul kalkabileceği kadar dönüşüme açık. Oysa iktidar bu masada da var ve konulmuş kurallarla sonucu belli küçük bir oyun tüm bu yaşananlar... Oyunun adı "Kumarbazın Seçimi" olsa da, masanın etrafındakilerin seçebileceği çok fazla seçenek yok aslında... Loto, toto, iddia kuyruklarındaki milyonların da elbette... Yazar Patrick Merber, insanlar arası ilişkileri, hayatın gerçeğinden kaçan bireyleri, kendilerini özgür ve insan hissedebildikleri tek yer olan kumar masası etrafında anlattığı oyunu, Writer's Guild Ödülü, Evening Standart'ın 'En İyi Komedi Ödülü - 1995' gibi pek çok ödülün de sahibi. Kenterler Tiyatrosu'nda, Cengiz Bozkurt'un sahneye koyduğu oyunun, en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş zengin dekoru Barış Dinçel'e ait. Kostümler Gülay Kuriş, ışık tasarımı Cem Yılmazer, müzikler Arda Algül'ün imzasını taşıyor. Oyunda, Cüneyt Türel ve Köksal Engür gibi tecrübeli oyuncuların yanı sıra, özelikle Bartu Küçükçağlayan'ın başarılı oyunculuğuyla öne çıktığını söylemek gerekir. "Kumarbazın Seçimi", gerçek hayatın da giderek kumara dönüştürüldüğü bu topraklarda üzerine düşünülecek bir şeyler anlatmaya muktedir bir oyun.
İnsan her şeyi isterse... "Her şeyi istedi mi insan, seçme şansı yoktur". İnsana dair tek nitelemesi "tüketici" olan serbest piyasacı pazar ekonomisinin ve elbette onun dünyayı biçimlendiren "tüketim kültürü"nü alaşağı eden bir cümle bu. Provokatif bir yargı. İstediği her şeye ulaşabilmek, mutluluğu bulabilmek için şeytanla pazarlık masasına oturan ve ruhunu şeytana satan Faust'u sahneye taşıyor "Studio 4 İstanbul". "Godot'nun Eğlence Üçlüsü", Alman düşünür Goethe'nin Faust'unu aynen oynamak yerine, bugünün dünyası için ve elbette kendi tiyatro arayışları doğrultusunda yeniden yorumlamış. İlk olarak 21. Gençlik Günleri'nde sahnelenen oyun, daha sonra başka ülkelerde de sahnelendi. Oyun, bugünlerde Tarlabaşı'ndaki İSM 2. Kat'ta yeniden perde açıyor. Kendisini "Sinema ve tiyatro çalışmaları üreten ve bu disiplinlerde kendine özgü ifade yolları arama fikriyle kurulmuş bağımsız bir topluluk" olarak nitelendiren Studio 4 İstanbul'un anlattığı Faust, bugünün dünyasında günlük hayata sıkışıp kalmış yalnız ve mutsuz bir birey. Şeytan onu bu boğucu hayatın ortasında yakalıyor ve ruhuna karşılık ona "sahte ürünler" ile dolu yeni bir dünya vaad ediyor. Şeytanın elini sıkarak "istediği her şeyi elde etmeye muktedir olan" Faust, mutluluk yerine, büyük bir yıkımın ilk adımını atmıştır. Küreselleşen dünyanın "tüketici" sıfatlı insanlarının, devasa alışveriş merkezlerindeki mutsuz dünyasına benzer Faust'un trajedisi... "Studio 4 İstanbul"un "Godot'nun Eğlence Üçlüsü" adıyla uyarladığı "Faust / Provokasyon"u Onur Karaoğlu yönetiyor. Deniz Buga'nın sanat yönetmenliğini, Barış Berker'in özgün müziğini yaptığı oyunda, Fatih Gençkal (Faust), Ünal Doğan (Mephisto, Philemon) ve Onur Karaoğlu (Karl, Margeret) rol alıyorlar.
UYUŞTURAN AYİNLER Hepsinin kazanamayacağı hemen herkesin farkında olduğu bir gerçek; ama ya hiçbirinin kazanamayacağı gerçeği? Aynı fasit daire içinde her pazar yinelenen bu kumar partilerinin, biraz daha borç ve biraz daha fazla mesai dışında getirdiği ne olabilir ki? Öyseyle, bir türlü kazanılamayan ve asla da kazanılamayacak olan bu oyunda ısrar niye? Bir başka söyleyişle; ancak üç beş kişinin kazanacağı şans oyunlarının peşine milyonlarca insanı takan hangi ruh hali? Son dönemin amiyane tabiri ile "yalnızlık" mı sadece? Ya da sırf kazanabilme ihtimali mi? Sığınak olarak kumarı bulan yalnız kalabalıklar mı, o oyunun masanının etrafındakiler... Kumar masasında yapılan pazar buluşmalarının "ayin" olma niteliği tam da burada devreye giriyor. Kimi zengin, kimi yoksul, kimi genç, kimi yaşlı insanlar, kaçıyorlar. Daha iyi bir geleceği yaratmayı onlar için olanaksız kılan mecalsizlikleri, bir afyon gibi uyuşturan "ayinleri" vazgeçilmez kılıyor. Her seferinde kaybediyor olsalar da, büyük bir umutla onları masanın etrafına yeniden oturtan işte bu duygu...
EŞİT VE ÖZGÜR! Görünürde, bireylerin sınıfsal olarak da eşitlendiği bir masa bu. Yoksul oturanın zengin, zengin oturanın yoksul kalkabileceği kadar dönüşüme açık. Oysa iktidar bu masada da var ve konulmuş kurallarla sonucu belli küçük bir oyun tüm bu yaşananlar... Oyunun adı "Kumarbazın Seçimi" olsa da, masanın etrafındakilerin seçebileceği çok fazla seçenek yok aslında... Loto, toto, iddia kuyruklarındaki milyonların da elbette... Yazar Patrick Merber, insanlar arası ilişkileri, hayatın gerçeğinden kaçan bireyleri, kendilerini özgür ve insan hissedebildikleri tek yer olan kumar masası etrafında anlattığı oyunu, Writer's Guild Ödülü, Evening Standart'ın 'En İyi Komedi Ödülü - 1995' gibi pek çok ödülün de sahibi. Kenterler Tiyatrosu'nda, Cengiz Bozkurt'un sahneye koyduğu oyunun, en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş zengin dekoru Barış Dinçel'e ait. Kostümler Gülay Kuriş, ışık tasarımı Cem Yılmazer, müzikler Arda Algül'ün imzasını taşıyor. Oyunda, Cüneyt Türel ve Köksal Engür gibi tecrübeli oyuncuların yanı sıra, özelikle Bartu Küçükçağlayan'ın başarılı oyunculuğuyla öne çıktığını söylemek gerekir. "Kumarbazın Seçimi", gerçek hayatın da giderek kumara dönüştürüldüğü bu topraklarda üzerine düşünülecek bir şeyler anlatmaya muktedir bir oyun.
İnsan her şeyi isterse... "Her şeyi istedi mi insan, seçme şansı yoktur". İnsana dair tek nitelemesi "tüketici" olan serbest piyasacı pazar ekonomisinin ve elbette onun dünyayı biçimlendiren "tüketim kültürü"nü alaşağı eden bir cümle bu. Provokatif bir yargı. İstediği her şeye ulaşabilmek, mutluluğu bulabilmek için şeytanla pazarlık masasına oturan ve ruhunu şeytana satan Faust'u sahneye taşıyor "Studio 4 İstanbul". "Godot'nun Eğlence Üçlüsü", Alman düşünür Goethe'nin Faust'unu aynen oynamak yerine, bugünün dünyası için ve elbette kendi tiyatro arayışları doğrultusunda yeniden yorumlamış. İlk olarak 21. Gençlik Günleri'nde sahnelenen oyun, daha sonra başka ülkelerde de sahnelendi. Oyun, bugünlerde Tarlabaşı'ndaki İSM 2. Kat'ta yeniden perde açıyor. Kendisini "Sinema ve tiyatro çalışmaları üreten ve bu disiplinlerde kendine özgü ifade yolları arama fikriyle kurulmuş bağımsız bir topluluk" olarak nitelendiren Studio 4 İstanbul'un anlattığı Faust, bugünün dünyasında günlük hayata sıkışıp kalmış yalnız ve mutsuz bir birey. Şeytan onu bu boğucu hayatın ortasında yakalıyor ve ruhuna karşılık ona "sahte ürünler" ile dolu yeni bir dünya vaad ediyor. Şeytanın elini sıkarak "istediği her şeyi elde etmeye muktedir olan" Faust, mutluluk yerine, büyük bir yıkımın ilk adımını atmıştır. Küreselleşen dünyanın "tüketici" sıfatlı insanlarının, devasa alışveriş merkezlerindeki mutsuz dünyasına benzer Faust'un trajedisi... "Studio 4 İstanbul"un "Godot'nun Eğlence Üçlüsü" adıyla uyarladığı "Faust / Provokasyon"u Onur Karaoğlu yönetiyor. Deniz Buga'nın sanat yönetmenliğini, Barış Berker'in özgün müziğini yaptığı oyunda, Fatih Gençkal (Faust), Ünal Doğan (Mephisto, Philemon) ve Onur Karaoğlu (Karl, Margeret) rol alıyorlar.
Evrensel'i Takip Et