20 Kasım 2005 22:00
Devlet gençlere savaş ilan etti
GÜNÜN YAZILARI
Gerard Chemouille; yerli ve yabancı işçi ve emekçilerin ortak bir çatı altında örgütlenmesi mücadelesinin önde gelen isimlerinden. Chemouille, kurucusu olduğu AEFTI adlı kuruluşta, yabancı uluslardan emekçilerin dil ögrenmeleri için çaba harcıyor. Paris Belediyesi'nde "Uyum ve Sosyal İlerleme Konseyi" sorumlusu olan Chemouille, gazetemize, son göçmen isyanını değerlendirdi.
Banliyölerdeki gençlik eylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bana göre olaylar, giderek ağırlaşan toplumsal sorunların birikiminin dışa vurumu. Bu sorunlu semtlerde, yaşayan gençlerin bir kesiminin içinde bulunduğu çıkmaz, onları kucaklayacak, toplumsal bir harekete kanalize edecek mekanizmaların olmaması nedeniyle bu olayları gündeme getirdi. En alttaki tabakanın umutsuzluğunun ortaya çıkardığı eylemlerdir bunlar. Olayların olduğu semtlerdeki gençlerin çoğunluğu göçmen çocukları olsa da; bir kısmı ya burada doğmuş, ya da küçük yaştan itibaren burada büyümüş, ailelerinin geldiği ülkelerin sorunlarını belki hiç bilmeyen bir kuşak. Bu kuşak, ailelerinin yaşadığı uyum problemini yaşamadı.
Sorunu entegre edilemeyen göçmenlerin sorunu olarak gösterenlere ne diyorsunuz?
Olayları böyle algılamak doğru değil. Bazı semtlerde bu gençler içerisinde çalışan gruplardan Müslümanlığı öne çıkaranlar da oldu. Bazı kesimler özellikle ikinci kuşak gençliği bu sayede örgütlemeye çalışıyorlar. Bazı kesimlerde anne babalarının dilinin, dininin hor görülmesi, aşağılanma, genel olarak dünya çapında mazlumlar kategorisinde görülme, otomatik tepkiye yolaçıyor. Ya da yoksulluğun, umutsuzluğun ve işsizliğin kol gezdiği bu semtlerde, bu konulardaki söylemler kolay yanıt bulabiliyor.
Ama olaylardan sonra gözaltına alınan gençlere baktığımızda az sayıda da olsa Pierre, Michel ve François'lara rastlıyoruz.
Gençlerin şiddet eylemlerine katılma sebepleri ne?
Birçok neden sayabiliriz. Olayların iç bağlantılarına baktığımızda, görünmeyen ama esası oluşturanın "banliyo krizi" değil, toplumsal kriz olduğu ortaya çıkıyor. Olanlar,sadece bu günün değil, uzun yıllardır varolan toplumsal krizin bir birikiminin sonucudur. Ayrıntılarına indiğimizde işsizlik sorunu, eğitim, konut, toplumun zayıf kesimlerinin dıştalanması, birtakım değerlerin kaybolması, umutsuzluğun yaygınlaştırılması, hedefsizlik, ileriye dönük bir projenin olmaması, krizden veya sorunların altından çıkmak için toplumsal bir harekette örgütlenmeme, kolektif bir hareketin içerisinde yeralmama, değiştirme mücadelesine katılmama... Bütün bunların gençliğin gündeminde olmaması Fransız toplumunun sorunudur.
Öyleyse sorunu, sadece gençliğin bir kesiminin meselesi olarak göremeyiz...
Evet, daha geniş bakmak lazım. Hayal kırıklığı, hareketin yenilgisi, hakların mücadele ile elde edilebileceği umudunun sönmesi... Umudu canlı tutma krizi yaşanıyor diyebiliriz.
Politik alternatifsizlik; eğitimin ve bilinç seviyesinin düşük olduğu kesimlerde daha acı sonuçlara yol açabiliyor. İş bulmasına yarayacak bütün kanalların kendisine kapandığını hisseden bir genç bütün gün dönüp dolaştığı sitede ne görüyor? Kendisi gibi işsiz, aylak dolaşan gençlik grupları... İşsiz babası, kuzeni, amcası, annesi, çevresi hepsi birbirine benziyor. Bu durumda en ideal örnek uyuşturucu satarak kolay yoldan para kazanan "abiler". O da hayal bile edemeyeceği kadar uzak!
Her gün iş ve işçi bulma kurumunun kapısını aşındırması, kendine olan güvensizliğinin tazelenmesi anlamına geleceğinden, buralara uğramamak bazen en iyi çare oluyor. Meslek edinme merkezlerine gitmek, okuldaki başarısızlığının hemen önüne konulması anlamına geliyor. Buraları kendine yardım eden kurumlar olarak görme anlayışı, uzun yıllardan beri gençliğin hafızasından silindi. Bilinçli olarak yok oluşa sürüklenen bu kurumlar işlevlerini görmüyorlar artık.
Bunun karşısında gençler ne yapıyor?
Bunlar yoksul semtlerinde gençliğin bir kesiminin kendi içine kapanmasına ve 'mikro gençlik' grupları oluşmasına yol açtı. Çocuğu topluma kazandırma mekanları yeterli desteği sağlamayınca, ailelerin de bunu değiştirecek olanakları olmadığından ipin ucunu tutmak imkansızlaşıyor.
Dolayısıyla, olayların esas nedeni toplumsal hoşnutsuzluğun ve krizin yoğunlaşmasıdır. Ama İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy de kışkırtıcı olarak önemli bir rol oynadı. Bunu hem gelecekte kullanmak maksadıyla yaptı, hem de topluma gözdağı vermiş oldu.
İlk kuşaktan göçmen işçilerin örgütlenmeye bakışı ile ikinci kuşağın durumunu karşılaştırdığınızda neler söyleyebilirsiniz?
Eskiden fabrikalarda yerli ve yabancı işçiler ortak bir yapı içinde mücadele veriyordu. Göçmen işçilerin sendikalaşma oranı çok yüksek olmasa da, önemli bir kaynaşma vardı.
Ama birçok büyük işletmenin kapanmasıyla birlikte hem yerli hem de diğer uluslardan işçiler kapı önüne konuldu. Aradaki bağ koptu, toplumsal örgütlenme ağı çözülünce içe kapanma yaygınlaştı. Gençlerin bu olanağı da yok, çünkü eskiden kalifiye olmayan elemana ihtiyaç vardı, şimdi yok. Zaten sendikalaşma oranı oldukça düşük, gençlerin sendikalara yakınlaşması oldukça zor.
Kabul etmek gerekir ki her yönüyle dıştalanmış kesimlerin toplumsal bir örgütlenmede yer alması oldukça zor. Toplumsal hareket, ancak yükseldiği dönemlerde bu unsurları kucaklayarak ilerleyebilir.
Tıpkı geçen seneki öğrenci eylemlerinde olduğu gibi. Eğitimde fırsat eşitliği mücadelesi, sorunlu semtleri, şehirlerin ezilen kesimlerini ayağa kaldırmıştı.
Marsilya banliyöleri işsizliğin, dıştalanmanın ana merkezlerinden olmasına ve kendinden en çok söz edilen ikinci kuşak gençler de burada yaşamasına rağmen, Marsilya'da banliyö eylemleri olmadı. Bunu neye bağlayabiliriz?
Marsilya birkaç aydır toplumsal hareketin kalbini oluşturuyor. Bir aydır ulaşım işçilerinin özelleştirmeye karşı mücadelesi, dok ve gemi işçilerinin başkaldırısı, örnek direnişler. Semtlerde işsizlikle mücadele komiteleri var. Bunlar bir toplumsal ağın örülmesini sağlıyor. Belki de bu sosyal hareket getto isyanını tamponladı, ama yarın ne olur bilemeyiz.
Gençlik kesimlerinin bir bölümünün öfkesine ve istemlerine devletin yanıtı, olağanüstü hal oldu. Sizce bu doğru bir yanıt mıydı?
Elbette değildi, ama bu devletten başka birşey beklenemezdi. Gericilik için fırsat doğdu. Yanıt sadece gençlere değil, bütün olarak toplumadır. Uzun yıllardır rafa kaldırılan baskı yasaları gündeme geldi.
Devlet, umutsuzluktan isyana yönelen gençlere karşı savaş ilan etti. Yoksulluğa, dıştalanmışlığa karşı savaş açılacağına tersi oldu. Üstelik laiklik geleneğinin köklü olduğu Fransa'da, dini bir örgütün olayları yatıştırması için fetva yayınlaması hoş görüldü, teşvik edildi. Gençlere aslında "Siz buraya ait değilsiniz, sizin anladığınız dil başka, anladığınız dilden konuşalım" denildi.
Gelecek için umut veren, az da olsa bu semtlerdeki her kesimden, her ulustan yurttaşların tertiplediği toplantılardı. Semtlerin sorunlarını tartışma, önyargıları parçalama açısından iyi örneklerdi bunlar. Alternatifleri buralarda aramak gerekiyor.
Evrensel'i Takip Et