27 Ekim 2005 21:00

Elisa'nın büyüyen gözleri

"Gilles'in Karısı" Elisa, karlı bir kış günü, bir işçi mahallesinde bulunan evinin önündeki karları temizlerken; kocasının işe giderken bıraktığı ayak izlerini görür. Elisa'nın yüzüne oturan 'güven' ve bir yere, bir şeye ait olma duygusu bütün filmi de özeti aslında.

Paylaş
"Gilles'in Karısı" Elisa, karlı bir kış günü, bir işçi mahallesinde bulunan evinin önündeki karları temizlerken; kocasının işe giderken bıraktığı ayak izlerini görür. Elisa'nın yüzüne oturan 'güven' ve bir yere, bir şeye ait olma duygusu bütün filmi de özeti aslında. Hayattaki tek amacı, kendisini ait hissettiği bir aileye ve güvende hissetmenine neden olacak bir kocaya sahip olmak olan Elisa için 'mutluluk' kocasının bıraktığı ayak izlerine bakmak kadar basit bir mesele. Ya da kendisi öyle sanıyor. Filmin bu en can alıcı ve Elisa'nın ruh halini anlatıcı sahnesindeki duygunun finale kadar hakim olduğunu söyleyebiliriz. 1930'lar Fransa'sı taşrasında küçük bir maden ocağı kasabasında yaşayan Gilles, karısı Elisa ve ikiz çocukları ortalama bir işçi ailesi görüntüsü veriyorlar. Her sabah, kocasına kahvaltı hazırladıktan sonra, işe gönderen; kalan zamanını ev işleriyle ve çocuklarıyla ilgilenerek geçiren Elisa'nın tek dileği Gilles'in akşam geri dönerek hem evi hem de kendisini ısıtması! Ama Elisa'nın 3. çocuklarına hamile kaldığı dönemde kardeşi Victorine ile Gilles arasındaki yakınlaşmayı farketmesi uzun sürmüyor.

Sabırlı bekleyiş Elisa'nın ortalama ve geleneksel kadın duygularıyla hareket ettiği ilk bölüm ne kadar 'normal'se; yine benzer tavırlar takındığı ikinci bölüm de o kadar rahatsız edici. Elisa'nın bu ilişkiyi görmezden gelip, bitmesini umması ve hatta kocasına bu konuda yardımcı olması zamanla rahatsız edici bir boyuta ulaşıyor. Ama bir süre sonra anlıyoruz ki, onun için başka bir şans yok. Hayatta bütün istediği bir çatı ve onun altında kurulu bir aile. Elisa'nın sabırlı bekleyişinin giderek 'kadınlık gururu'nu ayaklar altına alan bir boyuta dönüşmesi, Gilles'in saplantıları ve filmin karanlık atmosferi biraraya geldiğinde rahatsızlık daha da artıyor. Ama hemen söylemek gerek, bu rahatsızlık izleyicisi filmden koparmaktan çok, daha da bağlayıcı bir rahatsızlık. Elisa'nın kayıtsızlığının nerelere varabileceğini ve hikayenin sonunun ne olacağını daha fazla merak ediyorsunuz.

Kavganın dışına düşmek Nâzım'ın Kuva-i Milliye Destanı'nda fırtınada dalgalarla mücadele eden "Laz İsmail"in hikayesinde olduğu gibi; fırtına dinip de her yer süt-liman olduğunda Elisa'da kavganın dışına düşüyor bir anda. 'Annelik içgüdüsü'yle aileyi yeniden bir araya getirmek ve öyle tutmak için yoğun bir mücadele veren ve onurunu ayaklar altına alan Elisa'da bir anda kavganın dışına düşmüş hissediyor kendisini. Fırtına başlamadan önce, kocasına iyi bir eş ve çocuklarına iyi bir anne olmak için çabalayan Elisa; bütün o zor dönemlerde bu misyonu yeniden yerine getirmek için mücadele ediyordu. Ama fırtınanın bu aileyi bir harabeye dönüştürdüğünün farkına varması, hem onun hem de seyirci için sürpriz bir final getiriyor beraberinde.

Yönetim ve oyunculuk Madeleine Bourdouxhe'nin aynı adlı romanında Frederic Fonteyne; kitapa ilk başta mesafeli yaklaşsa da sonra elinden bırakamamış ve belli ki kafasındaki sahneleri filmde de yaratmayı başarmış. Hem oyuncu yönetimi açısından hem de teknik açıdan film oldukça başarılı. Özellikle Virginie Saint Martin'in görüntü yönetmenliği; 30'lar Avrupası'nın ve bu tür bir hikaye yaşayan bir ailenin karanlık yüzünü göstermekte ustaca bir iş çıkarmış. Gilles'in evindeki karanlık atmosferin, giderek sokaklara, eğlence mekanlarına da taşması 2. Dünya Savaşı öncesindeki Avrupa'da hakim olan karamsar havayı yansıtıyor. Ki yönetmen bir sahnede bu duruma da gönderme yapıyor. Elisa'yı canlandıran Emmanuelle Devos'un oyunculuğu hakkında da bir kaç söz etmek gerekiyor. Kocaman gözleriyle öfkeyi, sevgiyi ve kızgınlığı ifade etmedeki başarısı övgüye değer. Laura Smet, genç ve baştan çıkarıcı Victorine'ya hayat vermekte zorlanmazken; Clovis Cornillac, maden ocağı ile ev arasında sıkışmış, ait olduğu sınıfta yer almaktan gurur duyan ama üzerindeki karamsarlığı bir türlü atamayan, Gilles'in elbisesini başarıyla giyiyor. Filmin bir çok ödülle birlikte bu yıl İstanbul Film Festivali'nin en iyi filmi seçildiğini de hatırlatalım. "Gilles'in Karısı" haftanın en iyisi.

ÖNCEKİ HABER

Ankara yönetimi ele alırsa

SONRAKİ HABER

Bir halk kahramanının dönüşümü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...