24 Ekim 2005 21:00
Mavi umudun rengi...
Dardenne kardeşlerin yeni toplumsal filmi "L'enfant" (çocuk) kapısına kilit vurulan fabrikaların birbirini izlediği harabe yıkık dökük binaların yıkılacak gibi duran görüntüleri, yaşamın, bütün canlılığını ve neşeşini yitirdiği eski sanayi kentinde yoksullukla savaşan geleceğe ait hiçbir umudu olmayan bir babanın açlıktan çocuğunu satmaya kadar varmasının dramı.
'Piyasada tutulmayan' 1996'da Cannes Film Festivali'nde ilk defa sinema dünyasında adını duyuran Jean Pierre ve Luc Dardenne o dönem büyük bir etki yaratmışlardı. La promesse"le katıldıkları 15. Cannes Film Festivali'nde ekrana getirdikleri konu, ünlü sinema yönetmenleri için "piyasada tutulmayan" konuları ele alıyordu. Ardından 1999'daki Cannes Film Festivali'nde "Rosetta" filmiyle Altın Palmiye ödülünü aldıklarında bu filmle birçok Avrupa ülkesinde kendilerinden bahsettirmişlerdi. Uzun metrajlı filmler öncesinde 1970'de Liége kentinde ellerinde kameralarıyla işçilerin yaşamlarından kesitleri bir araya getirirler. 1960'larda Belçika'yı altüst eden genel grevin belgeselini hazırlamak için gitmedikleri fabrika ve işyeri kalmaz. Daha sonraları tek tek kapanan fabrikalar, ölü kente dönüşen yerleşim alanları, metal ve kimya sektörlerinin kapı önüne bırakılan yüzlerce, binlerce işçinin sefalete terk edilmesinin kareleri... Bütün bunları kısa ama öz biçimde perdeye aktaran Dardenne kardeşlerin geçmişten günümüze kadar yaptıklarının özetini sunan belgeseli izlemek Belçika işçi tarihi ve toplumsal hareketi hakkında kısa bir ipucu vermeye yeterli olabiliyor.
L'enfant "Çocuk" Bu yıl Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye ödülünü alan "L'enfant", geçen hafta Fransa'da gösterime girdi. Dardenne'lerin filmlerinde her zaman olduğu gibi ilk sahnede hemen konunun yükünü taşıyıp taşıyamayacağınızı kendi kendinize soruyorsunuz. Gencecik bir anne yıkık dökük bir binanın aynı biçimde her an kırılacak gibi duran merdivelerinin basamaklarını dikkatle çıkıyor. Kucağında incitmekten korkar gibi hassasiyetle tuttuğu birkaç günlük bebeği var. Binanın durumuyla bebeğin giysilerinin tezatlığı ekrana yansıyor. Bebeğe gökyüzünün aydınlığının rengi olan mavi bir tulum giydirmiş. Mavi umudun rengi... Bebeğiyle evine dönüyor, kapısını açıyor; ama kapı yüzüne şiddetle kapanıyor. Kendisi hastanedeyken eşi evi birkaç günlüğüne kiraya vermiş. Sokağa dönüyor, bir alışveriş merkezinin kapısında eşini dilenirken buluyor, aldığı kirayı da bitirmiş. Dilenci, hırsız yanını bir tarafa bırakırsak, biraz sonrasına bile dair hiçbir umudu olmayan bir genç. İnsanca bir yaşamın ve işin dışında her şeyin kendisine yabancı olduğu bu genç biraz sonra kafasında fazla ve lüks duran deri kasketini satacak, Liege şehrinin Seraing semtinde yaşayanların birbirinden farklı olmayan yoksullarını da arka planda bu filmde görebiliyorsunuz. Bir dönemler Belçika'nın kimya ve metal sektörünün merkezi bu bölge, aynı zamanda büyük işçi mücadelelerinin kazanımlarının da kalbi oluyor. İşçilerin sosyal kazanımlar sayesinde yaşamlarındaki refah seviyesinin bugün nasıl sıfırlandığını ekrana getiren Dardenne kardeşler, L'enfant filmiyle bunların silinip süpürülmesinin yol açtığı yıkımı; sefaleti, gençliğin "no future" bir punk akımının etkisiyle çürümeye terk edildiğini gözler önüne seriyorlar. Dekor diğer filmlerde olduğu gibi aynı: Eski sanayii merkezleri, terk edilen fabrikalar. Aktörler tanınmış değil, ilk defa bir filmde rol alan genç aktörler rollerini en iyi biçimde başarmak için olağanüstü bir performans gösteriyorlar. Figüranlar işsiz, yoksullar; "bunları ekranda seyretmek acı da olsa gerçeğimiz bu" diye böylesi filmlerde rol almaktan memnun olan eski işçiler.
'Piyasada tutulmayan' 1996'da Cannes Film Festivali'nde ilk defa sinema dünyasında adını duyuran Jean Pierre ve Luc Dardenne o dönem büyük bir etki yaratmışlardı. La promesse"le katıldıkları 15. Cannes Film Festivali'nde ekrana getirdikleri konu, ünlü sinema yönetmenleri için "piyasada tutulmayan" konuları ele alıyordu. Ardından 1999'daki Cannes Film Festivali'nde "Rosetta" filmiyle Altın Palmiye ödülünü aldıklarında bu filmle birçok Avrupa ülkesinde kendilerinden bahsettirmişlerdi. Uzun metrajlı filmler öncesinde 1970'de Liége kentinde ellerinde kameralarıyla işçilerin yaşamlarından kesitleri bir araya getirirler. 1960'larda Belçika'yı altüst eden genel grevin belgeselini hazırlamak için gitmedikleri fabrika ve işyeri kalmaz. Daha sonraları tek tek kapanan fabrikalar, ölü kente dönüşen yerleşim alanları, metal ve kimya sektörlerinin kapı önüne bırakılan yüzlerce, binlerce işçinin sefalete terk edilmesinin kareleri... Bütün bunları kısa ama öz biçimde perdeye aktaran Dardenne kardeşlerin geçmişten günümüze kadar yaptıklarının özetini sunan belgeseli izlemek Belçika işçi tarihi ve toplumsal hareketi hakkında kısa bir ipucu vermeye yeterli olabiliyor.
L'enfant "Çocuk" Bu yıl Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye ödülünü alan "L'enfant", geçen hafta Fransa'da gösterime girdi. Dardenne'lerin filmlerinde her zaman olduğu gibi ilk sahnede hemen konunun yükünü taşıyıp taşıyamayacağınızı kendi kendinize soruyorsunuz. Gencecik bir anne yıkık dökük bir binanın aynı biçimde her an kırılacak gibi duran merdivelerinin basamaklarını dikkatle çıkıyor. Kucağında incitmekten korkar gibi hassasiyetle tuttuğu birkaç günlük bebeği var. Binanın durumuyla bebeğin giysilerinin tezatlığı ekrana yansıyor. Bebeğe gökyüzünün aydınlığının rengi olan mavi bir tulum giydirmiş. Mavi umudun rengi... Bebeğiyle evine dönüyor, kapısını açıyor; ama kapı yüzüne şiddetle kapanıyor. Kendisi hastanedeyken eşi evi birkaç günlüğüne kiraya vermiş. Sokağa dönüyor, bir alışveriş merkezinin kapısında eşini dilenirken buluyor, aldığı kirayı da bitirmiş. Dilenci, hırsız yanını bir tarafa bırakırsak, biraz sonrasına bile dair hiçbir umudu olmayan bir genç. İnsanca bir yaşamın ve işin dışında her şeyin kendisine yabancı olduğu bu genç biraz sonra kafasında fazla ve lüks duran deri kasketini satacak, Liege şehrinin Seraing semtinde yaşayanların birbirinden farklı olmayan yoksullarını da arka planda bu filmde görebiliyorsunuz. Bir dönemler Belçika'nın kimya ve metal sektörünün merkezi bu bölge, aynı zamanda büyük işçi mücadelelerinin kazanımlarının da kalbi oluyor. İşçilerin sosyal kazanımlar sayesinde yaşamlarındaki refah seviyesinin bugün nasıl sıfırlandığını ekrana getiren Dardenne kardeşler, L'enfant filmiyle bunların silinip süpürülmesinin yol açtığı yıkımı; sefaleti, gençliğin "no future" bir punk akımının etkisiyle çürümeye terk edildiğini gözler önüne seriyorlar. Dekor diğer filmlerde olduğu gibi aynı: Eski sanayii merkezleri, terk edilen fabrikalar. Aktörler tanınmış değil, ilk defa bir filmde rol alan genç aktörler rollerini en iyi biçimde başarmak için olağanüstü bir performans gösteriyorlar. Figüranlar işsiz, yoksullar; "bunları ekranda seyretmek acı da olsa gerçeğimiz bu" diye böylesi filmlerde rol almaktan memnun olan eski işçiler.
Evrensel'i Takip Et