Çalışma saatlerinin artırılması
Bu hükümettin bir özelliği de iktidarla yetinmeyerek, muhalefeti de biçimlendirmek istemesidir. Açıkçası bu alanda epeyce başarılı olduğunu da teslim etmek gerekir. Üstünde konuştuğu çalışma saatlerinin uzatılması olmasına rağmen, onu namaz saatleriyle ilişkilendirerek, bir yandan dindar halkın duygularını okşuyor diğer yandan muhalefetini de çalışma saatleriyle namaz vakitleri ilişkisini tartışmak üzerinden şekillendiriyor. Oysa bu ciddi bir çarpıtılmadır.
Bakan eskiden çalışma saatinin güneşin doğuşuyla belirlendiğini söylüyor. Onun söylemediğini biz tamamlayalım. Çalışma saatinin namaza göre belirlendiği zamanda Çukurova’da ağalar ırgatları daha uzun çalıştırmak için sabah ezanını erken akşam ezanını geç okutuyorlardı. Ama sorun bu değil. Bakan işçi sınıfının yüzyıllık mücadelesini ve bunun kazanımlarını yok sayıyor. Emekçilerin de bunu yok sayacağını kabul ediyor.
Ama yok saydığı bir başka gerçek var. O zaman bir ırgat kara sabanla bu sürede bir dönüm tarla süremiyordu. Bu gün traktörle yüzlerce dönüm tarla sürülüyor. Bu emeğin verimliliğinin ne kadar artığını gösterir. Aynı anlama gelmek üzere artı-değer sömürüsünün ne kadar katlandığını. Bu durumda olması gereken bu verimlilikle uyumlu olarak çalışma saatlerinin düşürülmesi ve işçinin kendisi için kullanacağı zamanın artması gerekir. Eğer teknoloji gelişiyorsa, emek veremliliği artıyorsa, ülke daha uygar bir ülke olacaksa; bununla uyumlu olarak çalışma saatlerinin düşürülmesi, emekçiye kendisi için kullandığı zamanın artırılması gerekir. Ama unutmamak gerek mesele mantıklı olma meselesi değil sınıf çıkarları meselesidir.
Ama gerçeği Ali Ağaoğlu daha doğrudan söyledi.” Bir patron olarak Cumartesi değil, Pazar günleri de çalışılsın isterim.” Asıl mesele daha az işçiyle daha çok iş çıkarmak ve azami kar elde etmektir. Normalde Türkiye’de çalışma saatleri fazladır. Türkiye`de İş Kanunu`nda 45 saat olarak düzenlenen haftalık çalışma saati, imalat sanayiinde 52.2 saate kadar çıkıyor. Birçok sektörde de yasal süre aşılıyor. Avrupa`da ise bu süre 38-40 saattir. Bu süreler hizmet sektöründe daha da artıyor. Bu durum işsizlik artışının da nedenlerinden biridir. Teknoloji geliştikçe bu bütün toplumun yararına refah olarak değerlendirilmediği için emekçi sınıflar için işsizlik ve yoksulluk getiriyor. Bu gerçeği Ali Babacan bile şöyle dile getiriyor. ““Türkiye’de şu anda haftalık çalışma süresi 59 saat. Bu, OECD ülkeleri arasındaki en uzun çalışma süresi anlamına geliyor. İşveren, yeni işçi almaktansa mevcut işçisini daha çok çalışmaya gidiyor. Fazla mesai ödeyen var, ödemeyen var. İnsanlarımız haftada 59 saat değil, 49 saat çalışsa haftada ortalama yüzde 16 ilave istihdam anlamına geliyor. Türkiye’de yüzde 16 ilave istihdam, işsizliğin sıfıra yaklaşması demektir.”
Fazla çalışma sürelerinin bir sonucu da iş kazalarıdır. İş kazalarının büyük bir kısmı ya mesai saatlerinde ya işgününün son saatlerinde olmaktadır. Zaten iş saatleri uzadıkça işçinin ömrü de azalıyor. Ama bu onların umurunda değil.
Üzerinde konuşulan kamu emekçilerinin çalışma saati olunca sokakta vatandaş bundan kendi yararına bir sonuç beklentisine giriyor. Onlar uzun çalışınca saatlerce kuyruk beklemeyecek, istediği saatte işlemlerini yürütecek sanıyor. Ama bu da bir ciddi bir yanılgıdır. Birincisi başta verdiğimiz örnekte olduğu gibi daha beş on kişinin yaptığı işi, bilgisayar ve internetin devreye girmesiyle bir kişi yapabiliyor. Ama ne kuyruklar azalıyor ne beklememiz. Çünkü nüfus artmasına rağmen nüfusa oranı bakımından memur sayısı azalıyor. Dışarıda da binlerce insan elinde diplomayla iş bekliyor.
En önemli mesele ise devletin bir standart oluşturucu olmasıdır. Devlette çalışma süresi günlük sekiz saat ve iki gün tatil olunca özel sektör bundan birkaç saat fazla çalıştırıyorsa, bu saatler yükselince özel sektör yine birkaç saat fazla çalıştıracaktır. Dolayısıyla devlette çalışma saatlerinin yükselmesi otomatik olarak bütün çalışanların, çalışma saatlerinin artması sonucunu yaratacaktır. Patronlar o nedenle hemen bu tartışmada taraflarını belirlediler. Asıl sorun emekçilerin de belli olan taraflarında birleşmeleridir. Hem de çalışma saatlerini korumak üzere değil. Daha önce nasıl sekiz saat iş günü için birleşmiş ve kazanmışlarsa… nasıl hafta tatilini önce bir gün daha sonra iki güne çıkarmışlarsa. Haftalık çalışma süresinin düşürülmesi talebiyle mücadele etmek kazanmak için tek yoldur. Olanı korumak değil ortaya çıkan zenginlik ve refahtan hakkımız olanın tümünü istemeliyiz, o zaman bazı kazanımlar elde edebiliriz. Yoksa ulusal gelir artarken emekçilerin payı sekiz puan düşer. Ücretler artmalı çalışma süresi düşmelidir. Mantıklı olan budur.
*Eğitim Sen İşyeri Temsilcisi
Evrensel'i Takip Et