20 Ağustos 2005 21:00

Sağlık ocağına yazar kasa girince

Pratisyen hekimlik alanında çalışma yürüten Dr. Muharrem Baytemür, sağlık ocaklarına yazar kasanın girmesi ve döner sermaye uygulamasının başlatılmasıyla ana-çocuk ve çevre sağlığı gibi koruyucu sağlık hizmetlerinin sekteye uğradığına dikkat çekti.

Paylaş
Pratisyen hekimlik alanında çalışma yürüten Dr. Muharrem Baytemür, sağlık ocaklarına giren yazar kasaların vatandaş ile sağlık ocakları arasına mesafe koyduğunu, hekimlerin dayanışma duygularını yok ettiğini söyledi. Gazetemizin sorularını yanıtlayan Dr. Baytemur, koruyucu sağlık hizmetlerinin de sekteye uğradığına dikkat çekerek, "Koruyucu sağlık hizmetleri olmazsa salgın hastalıklar artar. Bugün ishal, yarın kolera, tifo, kızamık, boğmaca ortaya çıkar" uyarısında bulundu. Sağlık ocaklarının kurulması nasıl gündeme geldi? 1961'e kadar Türkiye'de, bağlı bulundukları yerin sağlık hizmetlerini yürüten, sağlık otoritesi konumundaki hükümet tabiplikleri vardı. Sosyalist bloğun varlığı ve işçi sınıfının çabaları ile hak arama mücadelesi sağlık alanında da ciddi kazanımlara yol açtı ancak bunun bize yansıması biraz geç oldu. 1961 Anayasası'nın da etkisiyle dikey örgütlenmeden, yatay ve yaygın örgütlenmeye doğru adımlar atıldı. TTB eski başkanlarından dönemin Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Nusret Fişek'in hazırladığı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Yasası ile sağlık hizmetleri ülke geneline yaygınlaştırılırken, bu hizmetin temeli olarak 5-10 bin nüfusa bir tane olmak üzere sağlık ocakları kuruldu ve basamaklandırılmış bir sistem öngörüldü. Bugün Türkiye genelinde 6 bin civarında sağlık ocağı var. Sağlık ocaklarında sosyal güvencesi olanlardan ücret alınmıyordu. Sağlık ocaklarının ne gibi işlevleri vardı? Temel işlevleri bağlı bulunduğu bölgenin ana çocuk sağlığı hizmetlerinin yürütülmesi, 15-49 yaş arası doğurgan yaştaki kadınların takip edilmesi, anne adaylarının gebelikleri boyunca izlenmesi, anne ve bebek ölümlerinin önlenmesi, yeni doğandan itibaren çocukların aşılanması, muayenelerinin ve belli aralıklarla kontrollerinin yapılması, okul sağlığı ile ilgili çalışmaların gerçekleştirilmesi idi. Bir diğer temel işlev ise çevre sağlık hizmetlerinin yürütülmesiydi. Bugün çevre sağlık teknisyenlerinin hemen hepsi Tarım Bakanlığı'na geçirildi. Ocaklar, tüm eksikliklerine rağmen bulunduğu çevredeki insanların sağlığını tehdit edecek unsurların ortadan kaldırılması, diğer kamu örgütleri ile işbirliği içinde içme suyu ve kanalizasyonun denetlenmesi, çöplerin uygun yöntemlerle toplanması ve yok edilmesinin sağlanması gibi görevleri de üstlenmişti. Sağlık ocakları gıda üreten işyerlerini, okul, sinema, kantin, bakkal, market, kasap, besi çiftliği ve imalathane gibi yerleri, muhtarlar, belediye ve kamu örgütleri ile denetlerdi. Sağlık ocaklarında nasıl bir değişim yaşandı? Son 3 yıldır, sağlık ocaklarında döner sermaye uygulaması ile ticarileşme başladı. İnsanlar sağlık ocaklarına giderken yanıma para alayım demezlerdi. Artık maalesef "para alayım" diyorlar. Sağlık ocaklarına yazar kasanın girmesi ile koruyucu sağlık hizmetlerinden ziyade poliklinik hizmetlerine ağırlık verdi. Çünkü bu hizmetler para getiriyor. Çocukların emzirildiği, altının değiştirildiği odalar, bazı aşı odaları, gebe muayene odaları bile poliklinik yapıldı. 15-49 yaş arasındaki kadınları izlediğimiz, halkı kayıt altına aldığımız "Ev Halkı Tespit Fişi" vardı. Ankara'da bunu yapan sağlık ocağı kalmadı, birçok yerde de durum bu. Yazar kasanın girmesi, ciddi bir evrak yükü getirdi. Zaten yeterli personel yok. Ebe ve hemşireler bilgisayarın ya da yazar kasanın başında bu işlemlerle uğraşmaya başladı. Artık bir hastaya ayrılan 10 dakikanın 3 dakikasında muayene yapılıyorsa, 7 dakika evrak ve imzalarla uğraşılıyor. Yazar kasa, sağlık ocakları ile insanlar arasında mesafe koydu. Yazar kasa soğuk bir şey. Vatandaşı, yaşadığı ortamı, sağlık gelişimini bilen sağlık ocakları vatandaştan kopuk hale getirildi. Hekimlerin dayanışma duyguları yok edildi, rekabet öne çıkarıldı. Sağlık hizmetleri geriledi, ana-çocuk sağlığı, aşılama gibi koruyucu sağlık hizmetleri sekteye uğradı. Toplum sağlığı açısından bu sürecin sonucu ne olur? Koruyucu sağlık hizmetleri olmazsa salgın hastalıklar artar. Bugün ishal, yarın kolera, tifo, kızamık, boğmaca ortaya çıkar. Sağlık sorunlarını tespit etmek zorlaşır, sorun kaynağından çözülemez. "Poliklinik sayısı arttı" diye övünülüyor ama hekim poliklinik odasından çıkamaz, hemşire yazar kasanın, bilgisayarın başından kalkamaz, koruyucu sağlık hizmeti sunamaz hale geldi. Şimdi bir de aile hekimliği gündeme getiriliyor. Sağlık ocağının karşılığı kamusal hizmettir, aile hekimliğinin karşılığı özelleştirmedir. Hizmetler bölünecek, herkes rekabetin içine girecek işletme mantığı ile çalışacak, yabancılaştırma, rekabet ve çatışma büyüyecek.
Muharrem Baytemür kimdir? 1989 Eskişehir Osmangazi Fakültesi'nden mezun oldu. 1990'dan bu yana TTB'de pratisyen hekimlik alanında faaliyet yürütüyor. 1994-98 yılları arasında TTB Merkez Konseyi üyeliği, 2000-2004 yılları arasında Pratisyen Hekimlik Kolu Başkanlığı yaptı. 1998'den bu yana Genel Pratisyenlik Enstitütüsü Yönetim Kurulu üyesi ve Pratisyen Hekimlik Derneği İkinci Başkanı. Ankara Mustafa Kemal Sağlık Ocağı'nda görevini sürdürüyor.

ÖNCEKİ HABER

10.4 milyar dolar iç borç ödeyecek

SONRAKİ HABER

Ağrı'da ishal alarmı!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...