18 Ağustos 2005 21:00
Kıraç'ta ihale tartışması bitmiyor
GÜNÜN YAZILARI
Yönetime geldiğinden bu yana ihale yolsuzluğu tartışmaları bitmeyen AKP'li Kıraç Belediyesi'nde yeni iddialar ortaya atıldı. Belediye Meclis üyeleri Seyit Aslan ve Hasan Algül'ün iddialarına göre, zaten yapılmış yollar ve kaldırımlar ikinci kez ihaleye açılarak şirketlere para kazandırılıyor. Daha da önemlisi, yol işleri önce istenen şirkete yaptırılıyor, ihalesi ise iş tamamlandıktan sonra 'usulen' yaptırılarak işi yapan şirkete veriliyor. Belediye ise tüm iddiaları reddediyor.
'Gereksiz ihaleler' Büyükçekmece ilçesine bağlı Kıraç Beldesi'nde, önceden ihale edilerek tamamlanmış yolların yeniden ihaleye çıkartılarak bazı firmalara kazanç sağlandığı ileri sürüldü. Belediye Başkanlığı'na bir dilekçe ile başvuran Demokratik Güçbirliği'nin Belediye Meclisi üyeleri Seyit Aslan ve Hasan Algül Kamu İhale Kurumu'nu göreve çağıracakları uyarısında bulundular. Dilekçede, Namık Kemal Mahallesi Orhan Veli Caddesi ve Lozan Caddesi yol yapım işi ile Fevzi Çakmak Caddesi, Barış Manço Caddesi ve Çevre Sokak bordür, kilitli taş ve yaya kaldırımı gibi yol yapım işlerinin ihaleye çıkartıldıkları belirtilerek, "Ancak belediye meclis üyeleri olarak yaptığımız incelemeler sonucunda, ihaleye çıkarılan yolların, yaya kaldırım işleri, stabilize işlerinin daha önceden yapılıp bitmiş olduğu tespit edilmiştir. Konu edilen yerlerde sadece asfalt döküm ihtiyacı vardır. Bunun için ihalelerin iptal edilerek, sadece asfalt ihalesi yapılması gerekmektedir" deniliyor. Dilekçe dikkate alınmadığı ve ihaleler iptal edilmediği takdirde Kamu İhale Kurumu'na şikayet edileceği belirtiliyor.
'Önce iş sonra ihale' Belediye meclis üyelerinin 21 Nisan 2005 tarihli bir başka dilekçelerine göre, İhale Yasası'na aykırı olarak, ihale yapılmadan işler firmalara veriliyor, daha sonra 'usulen' yapılan ihalelerle resmi prosedür sözümona "tamamlanıyor". Dilekçeye göre Kuruçeşme'de Eylül 2004'te yapılan altyapı, yol ve tretuvar çalışmasının ihalesi ise Nisan 2005'te yapıldı. İddialara göre, Eylül 2004'te belediyeye Kuruçeşme'deki işin kime ihale edildiğini soran meclis üyelerine belediye, "belediyemizce ihale açılmamıştır" cevabı verdi. Ancak bir süre sonra internetteki ihale sayfasına bakan meclis üyeleri Algül ve Aslan, 2005-37530 ihale kayıt numaralı belgede söz konusu işler için belediyenin 31 Mart 2005 tarihinde ihale açtığı ve 25 Nisan 2005 tarihinde ihalenin sonuçlanacağını öğrendiler. Algül ve Aslan'ın dilekçelerinde yaptıkları değerlendirme ise şöyle; "İhalenin İhale Yasası'na aykırı olduğu ve usulsüzlük doğuracağı tespitine varmış bulunuyoruz. Anlaşılan bize yazılan cevap yazısı bütünüyle eksik ve yanlış bilgilendirmeleri içermektedir. Bu nedenle makamınızın ihaleyi iptal etmesinin yolsuzluğa yol açacak durumlardan kaçınmasının zorunlu olduğu görüşündeyiz."
Aynı işe fazla para İnternetteki ihale sitesinde Kıraç Belediyesi ihaleleri hakkında yer alan bilgiler ise dikkat çekici. Buna göre; Kıraç Belediyesi Temmuz 2005'te açtığı Çakmaklı Mahallesi Akçaburgaz Mevkii Yol Yapım İşi'ni 388 milyar 803 milyon TL'ye Bekiroğlu İnşaat'a verirken, aynı kapsamdaki Namık Kemal Mahallesi Karakaş Mevkii 1. Kısım Yol Yapım işini ise 145 milyar 418 milyona Ceylan İnşaat'a verdi. Aynı iş için verilen ihalaler arasında iki katından fazla fark olması kuşku uyandırıyor.
Belediye tüm iddiaları reddetti Kıraç Belediye Başkanlığı ise tüm iddiaları reddederek ihalelerin hepsinin hukuka uygun ve şeffaf olduğunu savundu. Sorularımızı yazılı olarak yanıtlayan Belediye Başkan Danışmanı Yalçın Sarıkaya, Fevzi Çakmak ve Namık Kemal Mahallesi'ndeki yolların sorunlu olmaları ve sanayicilerin şikayetleri üzerine yeniden ihaleye çıkarıldığı belirterek, "Sadece asfalt dökülmesi kalmış demek yanlıştır. Mevcut şu andaki duruma asfalt dökmek oraya yapılan yatırımın bu kışı dahi çıkaramadan bozulması ve çökmesini beraberinde getirecektir" dedi. İhalelerdeki yolsuzlukla ilgili iddiaları da reddeden Sarıkaya, tüm ihalelerin kanuna uygun olarak, meclis salonunda ve herkese açık bir şekilde sonuçlandırıldığını ileri sürdü.
1 trilyonluk iddiaya yanıt alamadık Gazetemize iletilen ve 22 Temmuz günü yapılan bir yol ihalesinde değerinin çok üstünde ve yaklaşık 900 milyar TL'ye yapıldığına dair iddiayı araştırmak için yine 15 Ağustos Pazartesi günü Kıraç Belediyesi'ne başvurduk. Belediye'ye yazılı olarak "İhaleye çıkarılan işin değerinin çok üstünde ihale yapıldığı iddiası nedenile 22 Temmuz günü yapılan ihalelerin listesini ve kime hangi fiyatla ihale edildiklerinin bilgisini" gazetemize ulaştırmalarını talep ettik. Ancak haberimiz basıma girdiği saate kadar herhangi bir yanıt elimize ulaşmadı.
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Kürt sorununda 'çözüm' tartışması -3- HAZIRLAYAN: Şahin Bayar Elinde silah tutan insanlar oldukça, bunlar kazançlarını savaş ortamından sağladıkça konuşmalarımız mana ifade etmiyor. Uluslararası çapta dil enstitüleri özellikle de Kürdoloji Enstitüsü bizim ülkemizde kurulmalı ki bu kurslara iyi hocalar yetişsin, ilgi artsın.
Silahlar susmadıkça konuşmalar manasız kalır Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Büşra Ersanlı, Kürt sorununun çözülmesi için yapılması gerekenin, "insanların iradeleriyle oynamadan gündelik hayatı şerefli ve vicdanlı şekilde yaşayacağı koşulları oluşturmak" olduğunu söyledi. Prof. Dr. Ersanlı, sorularımızı yanıtladı. - Başbakan'ın Kürt sorunu konusunda bir grup aydınla bir araya gelmesi, onlarla fikir alışverişinde bulunmasını nasıl karşılıyorsunuz? - Genel anlamda olumlu karşılıyorum. Bu konuda eleştirilmesi gereken pek bir şey görmüyorum. Ancak ne yazık ki durum karmaşık. Ne kurtuluş, demokrasi veya bağımsızlık isteyen Kürt aydınlarının belirgin bir programı var, ne de Türk aydınları denen kesim kendilerini böyle adlandırmak istiyor. Ben de imza vermiştim o metne ama kendimi bir kesimin aydını olarak tanımlamak istememiştim. Gençay Gürsoy da buna işaret etti. Başbakan'ın da dediği gibi kan üzerinden politika olmaz. En çok bu uyarısını kutluyorum. Bu çerçevede baktığımızda insanların daha normal, sağlıklı ve barış içinde hayat yaşamaları için atılmış bir adımdır. Ancak şurası da açık gözüküyor ki Kürt kesimler arasındaki bazı gruplar ya da aydınlar umutlarını Irak'taki gelişmelere bağlamışlar. Türkiye'deki deneyimlerini, aldıkları yolu ilk fırsatta çöpe atacakmış gibi davrananlar var. ABD'nin stratejisini belirlemesini bekliyorlar. Hazıra konmak istiyorlar, daha doğrusu hazır bir şeyler olacağını sanıyorlar. Ama hayat karmaşık. Aslında Türkiye'deki insanlarla birlikte iyi işler yapmaya pek gönüllü olmamaya başlayanlar çok. Bu üzücü. Çünkü paylaşılmış hayatlar ve tecrübeler yani doğal birliktelik bu noktada rafa kaldırılmış oluyor. Aynı şekilde Türkiye'de tırmandırılmış olan milliyetçilikten medet uman gruplar var, sabah akşam küfürler yağdırıyorlar internet sayfalarında Her anlamda kopuş var: Zihnen kopuş var, hayatı yaşamada henüz tam bir kopuş gözlenmiyor ama sanki onu da isteyenler var gibi. İki tarafta da var bu, aslında Kürtlerle Türkleri iki taraf olarak görmek yanlış çünkü nasıl Türkler arasında birçok farklı görüş varsa bu aynen Kürtler arasında da var. Bunların çözümü de ABD'nin her attığı adıma bağlanacaksa bu halkta genel olarak irade eksikliği olduğunu düşünüyorum. Türk olsun Kürt olsun irade eksikliği, katılım ve sorumluluk eksikliği olduğunu düşünüyorum. Bir de uzak görüşlülük eksikliği var. Bütün bu açılardan baktığımızda Başbakan'ın bir grup insanla, meslek sahibi, yıllarını hak adalet mücadelesine vermiş insanla bu konuları görüşmüş olması çok doğaldır. Gündelik yaşantıların böyle bir ihtiyaçı var. Ama şimdi bizim söylediğimiz her şey boş oluyor. Elinde silah tutan insanlar oldukça, bunlar kazançlarını savaş ortamından sağladıkça konuşmalarımız mana ifade etmiyor. Silahtan medet uman son derece eskimiş bir zihniyet var, sol kesimde de sağ kesimde de resmi olanda da gayri resmi olanda da. O zaman biz boşuna konuşuyoruz. Çünkü, bir grup ABD'nin her hareketiyle bir atılım yapacaksa sadece onun sonuçlarını bekliyorsa Irak'taki siyasi iradenin sonuçlarını bekliyorsa o zaman o halkın kendi yaşadığı ortam içinde bir iradesi yoktur demektir. Bunun sebeplerini düşünerek hayatı güzelleştirmek örgüt imkanlarıyla olur, yani altyapısı oturmuş devlet örgütleriyle ve yerel örgütlerle. Bütün bunlara rağmen birçok insan da yaşadığı hayatı daha normal, daha verimli yaşamak, çocuklarını daha iyi okutmak istiyor. Bütün bunları yapabilmek için de şimdiye kadar bulunamamış petrolü ABD'nin Türkiye topraklarından çıkarmasını da beklemiyor. "Büyük paylar alacağım birkaç sene daha dişimi sıkayım" demiyorlar. Kendi hayatını daha gerçekçi ve daha uzun vadeli olarak düşünme kapasitesi olanlar "büyük" iradelerin kendilerinin yönünü çizmesini beklemez. - Başbakan gerek aydınlarla gerekse Diyarbakır'da yaptığı konuşmalarda Kürt sorununu tanıdığını ifade etti. Bu mesajlar, Kürt sorununu çözmeye yeter mi? - Tabii ki yetmez bu soruyu aslında böyle sormamak gerekirdi. Hepimiz biliyoruz ki vicdanlı olan okumuş olan birçok insan biliyor ki Türkiye'de devlet de hükümetler de çok uzun bir süre Kürt halkının sorunlarına karşı duyarsız davranmıştır, yapması gereken birçok şeyi yapmamıştır ve karşıtlık yaratıldığı anda da bunu daha da keskinleştirmiştir. Uzun yıllar aşağılama, hakkını tanımama, dilini ve kültürünü inkar etme hali insanları dengesizleştirir. Aslında tüm dünyada böyle bir durum var. Dünyanın halini bir bütün olarak değerlendirme zorunluluğu var. Bugün dünyada başka bir kutuplaşma yaşanıyor: Savaşlardan nemalananlar ve savaşsız yeni siyasi arayışların peşinde olanlar. Barış ve özgürlük ekonomileri düşünenler var. Bunlar pek gündeme gelmiyor ama Brezilya'nın atılımları yakından izlenmeli. Diğer yandan savaşla beslenmek isteyenler, diğer yolları deneme zahmetine katlanmayanlar çıkış noktasını ABD'nin savaş ekonomisinde görebilirler. Ya da kendilerinden başka halkların sıkıntılarına duyarsız kalabilirler. Ülkemizde bunun dışında birçok insan var, yaratıcılığa ve evrensel sorunlara Türk-Kürt ekseni dışında daha geniş kapsamlı görebilenler var, bunlardan bir kısmının Başbakan'la görüşme olanağı bulması tabii ki iyi bir şey. Ayrıca bu kadar karışmış iki halk hangi yöntemlerle acaba temiz etnik gruplar haline gelecekler. Bunu da derin düşünmek lazım. Katıksız Türk ve katıksız Kürt nerede bulacaklar bunu da düşünmek lazım. Dolayısıyla bütün bu sorunları, yaratılan ve beslenen nefreti, etnik grubunu iyi bilerek çözümleyeceğini zannedenler çok yanılacak. Başbakan'ın girişimi olumlu karşılanmalı. İnşallah Avrupalıların bile pek ilgi duymadığı Tunceli'ye de gider, oranın sosyal ve eğitsel sorunlarını belediye ve halkla tartışır. Yüksek politikanın alanı Diyarbakır gibi görünüyorsa da uzun vadeli alttan politikanın alanı daha kuzeydeki yörelerimiz olacaktır. Mezopotamya hattının Kafkasya hattına bağlanarak petrol çalışmaları yürütüldüğü unutulmamalı. Üstelik stratejiler de hayli bulanık - Sizce neler yapılmalıdır? - Yapılması gereken en doğru şey insanların iradeleriyle oynamadan gündelik hayatı şerefli ve vicdanlı şekilde yaşayacağı koşulları oluşturmaktır. Ayrıca her bireyin bir onur mücadelesi içinde olduğunu unutmamak lazım. Savaş ekonomisinden beslenmek isteyenleri de iyi tanımak lazım. Şunu kastediyorum yerel yönetimler bulundukları çerçeve içinde, milli eğitim müdürlükleri bulundukları çerçeve içinde, daha küçük yerel gruplar beldeler tüm belediyeler hizmette adil olmalı, gereksinimleri önyargısız dinlemeli. Aileler, akrabalar, iyi geçinen veya geçinemeyen aşiretler kendi aralarındaki düşmanca duyguları gidermek için ellerinden geleni yapmalıdırlar. Bu da insanlığın iradesinin tersine tersine gitmekle olmaz el uzatmak karşılıklı yardımlaşmak lazım. İnsanlardan şüphelenmemek, insan onuruna saygı duymak lazım. Kendi yaşadığımız doğal ortamın dışındaki, yaşama ve düşünme alışkanlıklarımızı tanımayan insanların bizi kurtaracağını düşünmemek lazım. En önemlisi de dilini edebiyatını kuvvetlendirmek lazım, son zamanlardaki en olumsuz gelişme Kürtçe kursların kapatılmış olmasıdır. Bu kapatmalar karşısında neredeyse sevinç duyanlar oldu. Bence aydınların da halkın da en çok üzülmesi gereken bir tavır budur. Dili edebiyatı hakkıyla gelişmeyen halklar ince ve insani siyasette ne kadar başarılı olabilirler? Ancak savaş siyasetlerine nefer olurlar. Türkler ve Kürtler de birbirlerinin dillerini edebiyatlarını kuvvetlendirmek için gayret göstermeli. En sağlam siyaset bence budur. Bu ortamı yakalama azmi gösterenlerin daha fazlası Türk kökenli oluyorsa hemen onları Türk aydınları diye yabancılaştırmak da hatalı, sebeplerini düşünmek lazım. Eğitim olanakları daha kuvvetli olan insanlar zaman zaman daha evrensel düşünebilirler. Uluslararası çapta dil enstitüleri özellikle de Kürdoloji Enstitüsü bizim ülkemizde kurulmalı ki bu kurslara iyi hocalar yetişsin, ilgi artsın.
PROF. HOUTART: HALK ARASINDA KAMUOYU OLUŞTURULMALI Le Monde Diplomatique gazetesinin yazarı Prof. François Houtart, Kürt sorununun çözüme kavuşturulması için Türkiye'de, farklı ülkelerden üyelerin de katılımıyla Hakikatleri Araştırma Kurulu'nun oluşturulması gerektiğine dikkat çekti. DİHA'ya konuşan Belçikalılar olarak Kürtlerin Türkiye'de içinde bulundukları durumu yakından takip ettiklerini ve yaşananlardan dolayı endişe duyduklarını ifade etti. Kürt sorununun çözüme kavuşması için yapılması gereken ilk şeyin gerçekleri kabul etmek olduğunu vurgulayan Houtart, "Kürtlerin kendi gelişim imkanlarına sahip olmasının tanınması gerekir. Dışarıdan bakan birisi olarak inanıyorum ki, bunun tanınması için, Kürtler hükümete ısrar etmelidir" dedi. Houtart, AB'nin Türkiye'nin üyeliğini kabul etmesi için Kürtlere eşit hakların tanınmasını bir şart olarak öne sürmesi gerektiğine dikkat çekti. Ekim ayında yapılacak AB müzakereleri öncesinde, halk arasında daha fazla kamuoyu oluşturulması gerektiğini vurgulayan Houtart, "Türkiye'nin AB üyeliğine karşı değilim. Ancak bu koşulsuz olmamalı. Şartlardan birisi de Kürt sorununun çözülmesi olmalıdır" dedi. Kürt sorununun çözüme kavuşturulması için Hakikatleri Araştırma Kurulu gibi bir örgütlenmenin önemine işaret eden Houtart, "Gerçekleri ve geçmişi öğrenebilmek için Türkiye'de bir kurul kurulmalıdır. Ev ev dolaşıp insanlarla iletişime geçerek, farklı ülkelerden üyelerin katılımıyla kurulacak bir uluslararası araştırma komisyonu çok önemli olacaktır" dedi.
YARIN: Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Melek Göregenli
'Gereksiz ihaleler' Büyükçekmece ilçesine bağlı Kıraç Beldesi'nde, önceden ihale edilerek tamamlanmış yolların yeniden ihaleye çıkartılarak bazı firmalara kazanç sağlandığı ileri sürüldü. Belediye Başkanlığı'na bir dilekçe ile başvuran Demokratik Güçbirliği'nin Belediye Meclisi üyeleri Seyit Aslan ve Hasan Algül Kamu İhale Kurumu'nu göreve çağıracakları uyarısında bulundular. Dilekçede, Namık Kemal Mahallesi Orhan Veli Caddesi ve Lozan Caddesi yol yapım işi ile Fevzi Çakmak Caddesi, Barış Manço Caddesi ve Çevre Sokak bordür, kilitli taş ve yaya kaldırımı gibi yol yapım işlerinin ihaleye çıkartıldıkları belirtilerek, "Ancak belediye meclis üyeleri olarak yaptığımız incelemeler sonucunda, ihaleye çıkarılan yolların, yaya kaldırım işleri, stabilize işlerinin daha önceden yapılıp bitmiş olduğu tespit edilmiştir. Konu edilen yerlerde sadece asfalt döküm ihtiyacı vardır. Bunun için ihalelerin iptal edilerek, sadece asfalt ihalesi yapılması gerekmektedir" deniliyor. Dilekçe dikkate alınmadığı ve ihaleler iptal edilmediği takdirde Kamu İhale Kurumu'na şikayet edileceği belirtiliyor.
'Önce iş sonra ihale' Belediye meclis üyelerinin 21 Nisan 2005 tarihli bir başka dilekçelerine göre, İhale Yasası'na aykırı olarak, ihale yapılmadan işler firmalara veriliyor, daha sonra 'usulen' yapılan ihalelerle resmi prosedür sözümona "tamamlanıyor". Dilekçeye göre Kuruçeşme'de Eylül 2004'te yapılan altyapı, yol ve tretuvar çalışmasının ihalesi ise Nisan 2005'te yapıldı. İddialara göre, Eylül 2004'te belediyeye Kuruçeşme'deki işin kime ihale edildiğini soran meclis üyelerine belediye, "belediyemizce ihale açılmamıştır" cevabı verdi. Ancak bir süre sonra internetteki ihale sayfasına bakan meclis üyeleri Algül ve Aslan, 2005-37530 ihale kayıt numaralı belgede söz konusu işler için belediyenin 31 Mart 2005 tarihinde ihale açtığı ve 25 Nisan 2005 tarihinde ihalenin sonuçlanacağını öğrendiler. Algül ve Aslan'ın dilekçelerinde yaptıkları değerlendirme ise şöyle; "İhalenin İhale Yasası'na aykırı olduğu ve usulsüzlük doğuracağı tespitine varmış bulunuyoruz. Anlaşılan bize yazılan cevap yazısı bütünüyle eksik ve yanlış bilgilendirmeleri içermektedir. Bu nedenle makamınızın ihaleyi iptal etmesinin yolsuzluğa yol açacak durumlardan kaçınmasının zorunlu olduğu görüşündeyiz."
Aynı işe fazla para İnternetteki ihale sitesinde Kıraç Belediyesi ihaleleri hakkında yer alan bilgiler ise dikkat çekici. Buna göre; Kıraç Belediyesi Temmuz 2005'te açtığı Çakmaklı Mahallesi Akçaburgaz Mevkii Yol Yapım İşi'ni 388 milyar 803 milyon TL'ye Bekiroğlu İnşaat'a verirken, aynı kapsamdaki Namık Kemal Mahallesi Karakaş Mevkii 1. Kısım Yol Yapım işini ise 145 milyar 418 milyona Ceylan İnşaat'a verdi. Aynı iş için verilen ihalaler arasında iki katından fazla fark olması kuşku uyandırıyor.
Belediye tüm iddiaları reddetti Kıraç Belediye Başkanlığı ise tüm iddiaları reddederek ihalelerin hepsinin hukuka uygun ve şeffaf olduğunu savundu. Sorularımızı yazılı olarak yanıtlayan Belediye Başkan Danışmanı Yalçın Sarıkaya, Fevzi Çakmak ve Namık Kemal Mahallesi'ndeki yolların sorunlu olmaları ve sanayicilerin şikayetleri üzerine yeniden ihaleye çıkarıldığı belirterek, "Sadece asfalt dökülmesi kalmış demek yanlıştır. Mevcut şu andaki duruma asfalt dökmek oraya yapılan yatırımın bu kışı dahi çıkaramadan bozulması ve çökmesini beraberinde getirecektir" dedi. İhalelerdeki yolsuzlukla ilgili iddiaları da reddeden Sarıkaya, tüm ihalelerin kanuna uygun olarak, meclis salonunda ve herkese açık bir şekilde sonuçlandırıldığını ileri sürdü.
1 trilyonluk iddiaya yanıt alamadık Gazetemize iletilen ve 22 Temmuz günü yapılan bir yol ihalesinde değerinin çok üstünde ve yaklaşık 900 milyar TL'ye yapıldığına dair iddiayı araştırmak için yine 15 Ağustos Pazartesi günü Kıraç Belediyesi'ne başvurduk. Belediye'ye yazılı olarak "İhaleye çıkarılan işin değerinin çok üstünde ihale yapıldığı iddiası nedenile 22 Temmuz günü yapılan ihalelerin listesini ve kime hangi fiyatla ihale edildiklerinin bilgisini" gazetemize ulaştırmalarını talep ettik. Ancak haberimiz basıma girdiği saate kadar herhangi bir yanıt elimize ulaşmadı.
src=/resim/b1.gif width=5>



Kürt sorununda 'çözüm' tartışması -3- HAZIRLAYAN: Şahin Bayar Elinde silah tutan insanlar oldukça, bunlar kazançlarını savaş ortamından sağladıkça konuşmalarımız mana ifade etmiyor. Uluslararası çapta dil enstitüleri özellikle de Kürdoloji Enstitüsü bizim ülkemizde kurulmalı ki bu kurslara iyi hocalar yetişsin, ilgi artsın.
Silahlar susmadıkça konuşmalar manasız kalır Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Büşra Ersanlı, Kürt sorununun çözülmesi için yapılması gerekenin, "insanların iradeleriyle oynamadan gündelik hayatı şerefli ve vicdanlı şekilde yaşayacağı koşulları oluşturmak" olduğunu söyledi. Prof. Dr. Ersanlı, sorularımızı yanıtladı. - Başbakan'ın Kürt sorunu konusunda bir grup aydınla bir araya gelmesi, onlarla fikir alışverişinde bulunmasını nasıl karşılıyorsunuz? - Genel anlamda olumlu karşılıyorum. Bu konuda eleştirilmesi gereken pek bir şey görmüyorum. Ancak ne yazık ki durum karmaşık. Ne kurtuluş, demokrasi veya bağımsızlık isteyen Kürt aydınlarının belirgin bir programı var, ne de Türk aydınları denen kesim kendilerini böyle adlandırmak istiyor. Ben de imza vermiştim o metne ama kendimi bir kesimin aydını olarak tanımlamak istememiştim. Gençay Gürsoy da buna işaret etti. Başbakan'ın da dediği gibi kan üzerinden politika olmaz. En çok bu uyarısını kutluyorum. Bu çerçevede baktığımızda insanların daha normal, sağlıklı ve barış içinde hayat yaşamaları için atılmış bir adımdır. Ancak şurası da açık gözüküyor ki Kürt kesimler arasındaki bazı gruplar ya da aydınlar umutlarını Irak'taki gelişmelere bağlamışlar. Türkiye'deki deneyimlerini, aldıkları yolu ilk fırsatta çöpe atacakmış gibi davrananlar var. ABD'nin stratejisini belirlemesini bekliyorlar. Hazıra konmak istiyorlar, daha doğrusu hazır bir şeyler olacağını sanıyorlar. Ama hayat karmaşık. Aslında Türkiye'deki insanlarla birlikte iyi işler yapmaya pek gönüllü olmamaya başlayanlar çok. Bu üzücü. Çünkü paylaşılmış hayatlar ve tecrübeler yani doğal birliktelik bu noktada rafa kaldırılmış oluyor. Aynı şekilde Türkiye'de tırmandırılmış olan milliyetçilikten medet uman gruplar var, sabah akşam küfürler yağdırıyorlar internet sayfalarında Her anlamda kopuş var: Zihnen kopuş var, hayatı yaşamada henüz tam bir kopuş gözlenmiyor ama sanki onu da isteyenler var gibi. İki tarafta da var bu, aslında Kürtlerle Türkleri iki taraf olarak görmek yanlış çünkü nasıl Türkler arasında birçok farklı görüş varsa bu aynen Kürtler arasında da var. Bunların çözümü de ABD'nin her attığı adıma bağlanacaksa bu halkta genel olarak irade eksikliği olduğunu düşünüyorum. Türk olsun Kürt olsun irade eksikliği, katılım ve sorumluluk eksikliği olduğunu düşünüyorum. Bir de uzak görüşlülük eksikliği var. Bütün bu açılardan baktığımızda Başbakan'ın bir grup insanla, meslek sahibi, yıllarını hak adalet mücadelesine vermiş insanla bu konuları görüşmüş olması çok doğaldır. Gündelik yaşantıların böyle bir ihtiyaçı var. Ama şimdi bizim söylediğimiz her şey boş oluyor. Elinde silah tutan insanlar oldukça, bunlar kazançlarını savaş ortamından sağladıkça konuşmalarımız mana ifade etmiyor. Silahtan medet uman son derece eskimiş bir zihniyet var, sol kesimde de sağ kesimde de resmi olanda da gayri resmi olanda da. O zaman biz boşuna konuşuyoruz. Çünkü, bir grup ABD'nin her hareketiyle bir atılım yapacaksa sadece onun sonuçlarını bekliyorsa Irak'taki siyasi iradenin sonuçlarını bekliyorsa o zaman o halkın kendi yaşadığı ortam içinde bir iradesi yoktur demektir. Bunun sebeplerini düşünerek hayatı güzelleştirmek örgüt imkanlarıyla olur, yani altyapısı oturmuş devlet örgütleriyle ve yerel örgütlerle. Bütün bunlara rağmen birçok insan da yaşadığı hayatı daha normal, daha verimli yaşamak, çocuklarını daha iyi okutmak istiyor. Bütün bunları yapabilmek için de şimdiye kadar bulunamamış petrolü ABD'nin Türkiye topraklarından çıkarmasını da beklemiyor. "Büyük paylar alacağım birkaç sene daha dişimi sıkayım" demiyorlar. Kendi hayatını daha gerçekçi ve daha uzun vadeli olarak düşünme kapasitesi olanlar "büyük" iradelerin kendilerinin yönünü çizmesini beklemez. - Başbakan gerek aydınlarla gerekse Diyarbakır'da yaptığı konuşmalarda Kürt sorununu tanıdığını ifade etti. Bu mesajlar, Kürt sorununu çözmeye yeter mi? - Tabii ki yetmez bu soruyu aslında böyle sormamak gerekirdi. Hepimiz biliyoruz ki vicdanlı olan okumuş olan birçok insan biliyor ki Türkiye'de devlet de hükümetler de çok uzun bir süre Kürt halkının sorunlarına karşı duyarsız davranmıştır, yapması gereken birçok şeyi yapmamıştır ve karşıtlık yaratıldığı anda da bunu daha da keskinleştirmiştir. Uzun yıllar aşağılama, hakkını tanımama, dilini ve kültürünü inkar etme hali insanları dengesizleştirir. Aslında tüm dünyada böyle bir durum var. Dünyanın halini bir bütün olarak değerlendirme zorunluluğu var. Bugün dünyada başka bir kutuplaşma yaşanıyor: Savaşlardan nemalananlar ve savaşsız yeni siyasi arayışların peşinde olanlar. Barış ve özgürlük ekonomileri düşünenler var. Bunlar pek gündeme gelmiyor ama Brezilya'nın atılımları yakından izlenmeli. Diğer yandan savaşla beslenmek isteyenler, diğer yolları deneme zahmetine katlanmayanlar çıkış noktasını ABD'nin savaş ekonomisinde görebilirler. Ya da kendilerinden başka halkların sıkıntılarına duyarsız kalabilirler. Ülkemizde bunun dışında birçok insan var, yaratıcılığa ve evrensel sorunlara Türk-Kürt ekseni dışında daha geniş kapsamlı görebilenler var, bunlardan bir kısmının Başbakan'la görüşme olanağı bulması tabii ki iyi bir şey. Ayrıca bu kadar karışmış iki halk hangi yöntemlerle acaba temiz etnik gruplar haline gelecekler. Bunu da derin düşünmek lazım. Katıksız Türk ve katıksız Kürt nerede bulacaklar bunu da düşünmek lazım. Dolayısıyla bütün bu sorunları, yaratılan ve beslenen nefreti, etnik grubunu iyi bilerek çözümleyeceğini zannedenler çok yanılacak. Başbakan'ın girişimi olumlu karşılanmalı. İnşallah Avrupalıların bile pek ilgi duymadığı Tunceli'ye de gider, oranın sosyal ve eğitsel sorunlarını belediye ve halkla tartışır. Yüksek politikanın alanı Diyarbakır gibi görünüyorsa da uzun vadeli alttan politikanın alanı daha kuzeydeki yörelerimiz olacaktır. Mezopotamya hattının Kafkasya hattına bağlanarak petrol çalışmaları yürütüldüğü unutulmamalı. Üstelik stratejiler de hayli bulanık - Sizce neler yapılmalıdır? - Yapılması gereken en doğru şey insanların iradeleriyle oynamadan gündelik hayatı şerefli ve vicdanlı şekilde yaşayacağı koşulları oluşturmaktır. Ayrıca her bireyin bir onur mücadelesi içinde olduğunu unutmamak lazım. Savaş ekonomisinden beslenmek isteyenleri de iyi tanımak lazım. Şunu kastediyorum yerel yönetimler bulundukları çerçeve içinde, milli eğitim müdürlükleri bulundukları çerçeve içinde, daha küçük yerel gruplar beldeler tüm belediyeler hizmette adil olmalı, gereksinimleri önyargısız dinlemeli. Aileler, akrabalar, iyi geçinen veya geçinemeyen aşiretler kendi aralarındaki düşmanca duyguları gidermek için ellerinden geleni yapmalıdırlar. Bu da insanlığın iradesinin tersine tersine gitmekle olmaz el uzatmak karşılıklı yardımlaşmak lazım. İnsanlardan şüphelenmemek, insan onuruna saygı duymak lazım. Kendi yaşadığımız doğal ortamın dışındaki, yaşama ve düşünme alışkanlıklarımızı tanımayan insanların bizi kurtaracağını düşünmemek lazım. En önemlisi de dilini edebiyatını kuvvetlendirmek lazım, son zamanlardaki en olumsuz gelişme Kürtçe kursların kapatılmış olmasıdır. Bu kapatmalar karşısında neredeyse sevinç duyanlar oldu. Bence aydınların da halkın da en çok üzülmesi gereken bir tavır budur. Dili edebiyatı hakkıyla gelişmeyen halklar ince ve insani siyasette ne kadar başarılı olabilirler? Ancak savaş siyasetlerine nefer olurlar. Türkler ve Kürtler de birbirlerinin dillerini edebiyatlarını kuvvetlendirmek için gayret göstermeli. En sağlam siyaset bence budur. Bu ortamı yakalama azmi gösterenlerin daha fazlası Türk kökenli oluyorsa hemen onları Türk aydınları diye yabancılaştırmak da hatalı, sebeplerini düşünmek lazım. Eğitim olanakları daha kuvvetli olan insanlar zaman zaman daha evrensel düşünebilirler. Uluslararası çapta dil enstitüleri özellikle de Kürdoloji Enstitüsü bizim ülkemizde kurulmalı ki bu kurslara iyi hocalar yetişsin, ilgi artsın.
PROF. HOUTART: HALK ARASINDA KAMUOYU OLUŞTURULMALI Le Monde Diplomatique gazetesinin yazarı Prof. François Houtart, Kürt sorununun çözüme kavuşturulması için Türkiye'de, farklı ülkelerden üyelerin de katılımıyla Hakikatleri Araştırma Kurulu'nun oluşturulması gerektiğine dikkat çekti. DİHA'ya konuşan Belçikalılar olarak Kürtlerin Türkiye'de içinde bulundukları durumu yakından takip ettiklerini ve yaşananlardan dolayı endişe duyduklarını ifade etti. Kürt sorununun çözüme kavuşması için yapılması gereken ilk şeyin gerçekleri kabul etmek olduğunu vurgulayan Houtart, "Kürtlerin kendi gelişim imkanlarına sahip olmasının tanınması gerekir. Dışarıdan bakan birisi olarak inanıyorum ki, bunun tanınması için, Kürtler hükümete ısrar etmelidir" dedi. Houtart, AB'nin Türkiye'nin üyeliğini kabul etmesi için Kürtlere eşit hakların tanınmasını bir şart olarak öne sürmesi gerektiğine dikkat çekti. Ekim ayında yapılacak AB müzakereleri öncesinde, halk arasında daha fazla kamuoyu oluşturulması gerektiğini vurgulayan Houtart, "Türkiye'nin AB üyeliğine karşı değilim. Ancak bu koşulsuz olmamalı. Şartlardan birisi de Kürt sorununun çözülmesi olmalıdır" dedi. Kürt sorununun çözüme kavuşturulması için Hakikatleri Araştırma Kurulu gibi bir örgütlenmenin önemine işaret eden Houtart, "Gerçekleri ve geçmişi öğrenebilmek için Türkiye'de bir kurul kurulmalıdır. Ev ev dolaşıp insanlarla iletişime geçerek, farklı ülkelerden üyelerin katılımıyla kurulacak bir uluslararası araştırma komisyonu çok önemli olacaktır" dedi.
YARIN: Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Melek Göregenli
Evrensel'i Takip Et