28 Ekim 2011 04:01

Başbakanın deprem fırsatçılığı!

Bülent Falakaoğlu

Peki, bu bakanlık ne yapacak? Başbakanın cevabı şöyle: “Tehlikeli binaları yıkmayanlara sormadan bu binaları kamulaştırıp biz yıkacağız. Karşılığı neyse vereceğiz. Bedeli ne olursa olsun, oy verirmiş vermezmiş, bunu yapacağız. Bunu defalarca yaşamaktansa iktidarı kaybetmek çok daha hayırlıdır.”

İlk bakışta, yıkımların, ölümlerin önlenmesi adına iktidarı bile kaybetmeyi göze almış bir kararlılık gözüküyor. Ama alınan karar, yaratılmaya çalışılan, “Ya adam insanlık adına kaybetmeyi bile göze almış” duygusuna kapılmadan irdelendiğinde bambaşka bir manzara çıkıyor karşımıza.

Başbakan ne diyor? “Artık şehirlerimizde kaçak yapı, gecekondu gibi bunlara yönelik yetkiyi bakanlığımıza alacağız, bu binaları yıkmayanlara sormadan bu binaları kamulaştırıp biz yıkacağız. Müteahhit şu bu bekleyemeyiz. TOKİ yapacak. Şehirlerimizi sağlam konutlarla donatacağız. Süratle yasal düzenlemesini yapacağız.”

Hemen yapılacak. Yetki Çevre ve Şehircilik Bakanlığında olacak. İşi TOKİ yapacak. Bu noktadan hareket edildiğinde başbakanın çok önceden hazırlanmış bir planı deprem fırsatçılığı yaparak hızlandığı gerçeğine ulaşılıyor.

RANT BAKANLIĞI

Önce Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın nasıl oluşturulduğuna ve hedefinin ne olduğuna bakmak gerekir.   Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın koltuğuna, eski TOKİ başkanı Erdoğan Bayraktar oturtuldu. Hızla yetkiler bu bakanlıkta toplanıyor. Bu yeni oluşum aslında TOKİ’nin bakanlık yapılmış hali. TOKİ… AKP iktidarının çıraklık ve kalfalık döneminde her türlü denetimden uzak tutularak çiftlik haline getirilen yapı… Yoksulları ev sahibi yapmak gibi bir misyonundan bahsedilse de, bu yöndeki çalışmaları toplam faaliyetin çok küçük bir bölümünü oluşturuyor. TOKİ sorgusuz sualsiz kendisine teslim edilen, rantı yüksek arazi ve kamu binaları üzerinden büyüdükçe büyüyor.

TOKİ’yi merkezine alan ve adına rahatlıkla rant bakanlığı diyebileceğimiz Çevre ve Şehircilik Bakanlığı epeydir zaten yetkilerle donatılıyor. 4 Temmuz’da, çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname ile belediyelerin yetkileri bu yeni bakanlığa verildi. Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından yapılan uygulamalara ilişkin her tür ve ölçekte etüt, harita, plan, parselasyon planı… Yapı projelerini yapmak, yaptırmak, onaylamak, kamulaştırma… Ruhsat ve yapım işlerini gerçekleştirmek, yapı kullanma izinlerini vermek ve bu alanlarda kat mülkiyetinin kurulmasını sağlamak… Yerel yönetimlerin yetkisinde olan tüm işler artık bu rant bakanlığın inisiyatifinde.

Bakanlar Kurulu kararı ile belediye sınırları dahil olmak üzere belirlenen alanlarda “iyileştirme, yenileme ve dönüşüm uygulamalarında idarelerce uyulacak usul ve esasları belirlemek” de artık bu bakanlıkta.

Bu çerçevede bakanlık, belediyelerin plan yapma, ruhsat ve iskân verme, harç alma gibi işlerini de üstlenebilecek. Yani, TOKİ’nin eski patronu, tüm belediye başkanlarının üstünde bir yetkiyle donatılmış durumda. Tüm belediye başkanlıkları, yerel meclisler, diğer yerel kurumlar, resmen tırpanlanmış durumda.

AMAÇ NE?

AKP önce TOKİ’nin statüsünü değiştirdi. 2004 ile 2008 yılları arasında Kamu İhale Kanunu’nun dışına çıkartı.  Belediyeler ve yasalar üstü bir yere taşındı. Şimdi işleyen süreç artık bakanlık düzeyinde kurumsallaştı. Hedef belli. AKP rejimi, sermaye birikimini sürdürebilmek, kent rantlarına, özellikle büyük kentlerin milyonlarca dolarlık kent rantlarına yönelmiş durumda. Rantın yeni adı ‘kentsel dönüşüm’.

Başbakan bu hedefe hızla varmak için depremi fırsat bilmiş durumda. Tabii burada, “Ya evler yıkılsın mı? Önlem almak gerekmez mi? Gecekondu yerine düzenli yerleşim alanları olsa daha iyi olmaz mı?​” soruları akla gelebilir. Bunlar olsa elbette güzel olur. Ama yapılacak olan o değil.

Başbakan diyor ki, “Senin oturduğun yerde biz yarın bir musibetle karşı karşıya kalamayız!” E o zaman musibetle karşılaşmamak için kentleri sağlam yerlere kurmak gerekir. Deprem riski az ya da depremi hissetmeyecek kayalık bölgelere kurmak gerekir. Ama TOKİ’nin böyle hareket etmediğini biliyoruz. Yalova depreminden sonra TOKİ’nin deprem konutlarını Hacımehmet Ovası’na, yani bir bataklığa inşa etmesi bunun en güzel örneğini oluşturuyor.

Aslında ağızdaki bakla kaçak yapılar ve gecekondu ile ilgili söylemde çıkıyor. Yıkımın kaçak yapılarla bir ilgisi yok. Kaçak olmayıp depremde yıkılan birçok bina var. İlgi başka bir yerde… TOKİ 70’li yıllarda göçmen işçi dayanışmasıyla kurulan binlerce insanın tapusuz evlerinde yıllardır yaşadığı Ümraniye’nin 1 Mayıs mahallesini niye hedefe koydu, mesela? Zemin mi sağlam değil! Cevabı hepimiz biliyoruz.

Başbakan, “Müteahhit falan bekleyemeyiz, TOKİ yapacak” diyor. ‘Konut yönetimi’ altında pazarlamaya girişen neredeyse bünyelerinde hiç mühendis bulunmayan yeni bir ekonomik ‘yapı’ olan TOKİ hiç zaman kaybedebilir mi?

BEDEL Mİ DEDİNİZ?

 “Vatandaşlarımıza ‘gel kardeşim, senin binanın enkaz bedeli budur ve gel buraya gir, 20 yıl vadeyle de gel burada otur. Ne istiyorsun, iki daire mi, al sana iki daire ama oturacağın yer artık burası. Yok şöyleydi, yok böyleydi, kusura bakma. Bunlara artık ‘evet’ diyemeyiz” Tabi başbakanın bu sözleri başka soruları da beraberinde getiriyor. Emekçileri nerelere süreceksiniz? Sadece enkaz bedeli verip insanları yıllarca yıl borçlu kılıp konutlara yerleştirmek, yani onlara konut satmak ne kadar adil? vb…

“Bedeli ne olursa olsun bunu yapacağız. Ucunda iktidarı kaybetmek de olsa…” sözleriyle yapılan sorumluluk gösterisi sadece kitleleri kazanmaya dönek bir taktikten öte bir anlam taşımıyor. Başbakanın iktidarını zedeleyecek her türlü gelişmeyi nasıl ezdiğine her gün tanık oluyoruz neredeyse. Başbakanın, her ay farklı anket firmalarına yaptırdığı çalışmalarla ülkenin nabzını tuttuğunu bilmeyen yok! “Kürt açılımının” kendisine oy kaybettiği yönündeki sonuçlar önüne konulunca nasıl birden bire “Milli birlik ve kardeşlik” projesine doğru ‘çark’ ettiğini de…  Görüyoruz ki, başbakan yıkımdan fırsat çıkarmış…


Mücella Yapıcı (Mimarlar Odası üyesi yüksek mühendis mimar): Bir kere bu tür zamanlarda, felaket anında toplumların en kırılgan olduğu zamanlar, şartlardırmalara açık zamanlardır. Bir felaket anında toplumda her şeyi kabul ettirebilirsin. Bu nedenle açıklamalar insanı irkiltiyor. Alınmış kararların meşrulaştırılması için deprem kullanılıyor gibi geliyor. Yıllardır meslek odaları olarak kaçak yapıları söylüyoruz ama sağlıklı kentlere ulaşmaya da vurgu yapıyoruz. Bunlar ülke bütününde yapılacak planlarla birlikte düşünülmelidir.

İmar afları her seçimde gündeme geldi. Ekonominin kurtarılması için de gündeme geldi. Şimdi de 2-B alanında çok büyük konutlar var. Bunlara af konuşuluyor. Bir yandan bunları yasallaştırıran bir kamu idaresi, bir yandan hala sağlam olmayan zeminlerde toplu şehirler inşa etmeye çalışan kamu idarecisinin söylediği bir kere inandırıcı değil. Başbakanın açıklamasında bir itiraf da var. Bugüne kadar ki çarpık yapılaşmanın sebebi siyasi rantlar. Şimdi de oylardan vazgeçtim yıkacağım diyor.

Sorun yıktıktan sonra yaptıklarınız neler? 12 yıla baktığımızda dönüşüm projeleri var. Özellikle kentin rant bölgelerinde bir takım operasyonların olacağının habercisi. Van depreminde yıkılanların hiçbiri kaçak binalar değil. Şunu sormak lazım. Okul binası, hastane binası da mı kaçak? Bugün yasal olan son derece tehlikeli olan birçok bina var. Hukuki durum binanın sağlığı açısından durum vermiyor.

Şimdi Sultanbeyli’nin tümü kaçaktır, havza üzerindedir. Bir kere burada ne yaparsanız yapın olmaz. Sultanbeyli dönüşüm kapsamındadır. Dönüşümle birlikte yine buraları peşkeş çekiliyor. Mülkiyetler üzerinden yürüdüğü için çözüm olmuyor, insanlar mağdur oluyor.


YAPI ENVANTERİ ÇIKARILMALI

Serdar Harp(İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı): Yapı envanteri çıkarılması gerekiyor. Bundan sonra her bir yapının karnesi olması lazım. Her yapının depreme dayanıklılığı test edilmeli. Yıkılıp yeniden yapılması gerekenler yeniden yapılmalı. Bunların içinde kaçak yapılar da var, kaçak olmayan ruhsatlı yapılar da ar. Van’da yakılan binaların hepsi kaçak bina mıydı? Başbakanın çözümlemesi yeterli bir çözümleme değildir. Sadece ruhsatlı binaların yıkılması tek başına bir çözüm değildir.

Başbakanın açıklaması bir rant projesine dönüşmüş kentsel dönüşüme yönelik midir? Fikirtepe, Zeytinburnu ya da Kasımpala gibi bölgelerin TOKİ eliyle lüks konutlar yapılıp pazarlanmasına dönük bir faaliyet midir? Böyle bir kuşku vardır. Ama bugünden bunu söylemek mümkün değil. Bu faaliyetler başladığında böyle olup olmadığını göreceğiz. Devlet eliyle inşa edilip ve orayı bir rant alınana dönüştürmeden, yine halka sunarak ve sorarak, uzun vadeli bir sistemle, mesela 30 senelik bir geri ödemeyle yapılırsa olumlu bir şeydir. Ama ‘ben bunları yıkıyorum; hadi siz de buradan gidin, ben şuraya konuy yaptım, oraya yerleşin’ derseniz; yanlış. Halkın rızasıyla yapılıyorsa, aynı sosyal çevrede konutlar verilirse iyi bir şeydir. Devletin görevidir bu. Sağlıklı konutlarda barınmanın sağlanması devletin görevidir.

AKP, 1999 depreminden sonra tek başına iktidar. Bu kadar olanak varken bu konuda planlı bir çalışma yapılmaması, sağlıksız konutlarının güçlendirilmemesi bu iktidarın sorumluluğunda. Görüyorsunuz yapılar kötü. Bunu denetlemesi gereken devlet değil mi? Bu devletin görevi. Mühendislik hizmeti almadan yapı üretimi engellenirse, doğru malzeme kullanıldığı denetlenirse yapılar sağlıklı olur.