23 Temmuz 2005 21:00
İlişkiler her alanda artacak
GÜNÜN YAZILARI
Başbakan Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin'in görüşmeleri Rusya-Türkiye ilişkileri nereye gidiyor sorusunu gündeme getirdi. Doğalgaz anlaşmaları sınırlarını aşmaya çalışan işbirliğini ve iki ülke ilişkilerinin geleceğini Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yard. Doç. Erel Tellal ile konuştuk.
Rusya Devlet Başkanı Putin ile Başbakan Erdoğan 7 ayda 4. görüşmelerini gerçekleştirdi. Bu durum Rusya-Türkiye ilişkilerinin farklı bir yörüngeye girdiğini mi gösteriyor. Sizce iki ülke arasındaki ilişkiler nasıl bir yere doğru gidiyor?
Aslına bakılırsa ilişkilerdeki gelişmeler 1990'lara, hatta Sovyet döneminden kalan mirasa dayanıyor. Genel kanının aksine Türkiye'nin 1970'ler ve 1980'lerde SSCB ile gelişen ikili ilişkileri söz konusuydu. Çöküşten hemen önce 1991'de imzalanan ikili antlaşma bugünkü ilişkilere temel oluşturmuştur. Aynı içerikteki yeni bir antlaşma 1992'de Rusya Federasyonu ile imzalanmış ve ikili ilişkiler bunun üzerine inşa edilmiştir. Öyle ki, 2000'lere gelindiğinde 10 milyar dolarlık ticaret hacmi, Karadeniz'de işbirliğini arttıracak bir bölgesel örgüt kurma gibi hedefler bu antlaşmada yer almıştır. O tarihten başlayarak özellikle ekonomi ve ticaret alanındaki ilişkiler hızla gelişmiş ve tıpkı Sovyet döneminde olduğu gibi siyasi ilişkilerin önünü açmıştır.
1990'lar Rusya Federasyonu için yeniden yapılanma çabalarıyla geçmiş ve ikili ilişkilerin önünde pek çok sorun yaşanmıştır: Orta Asya'dan Kafkaslar'a eski Sovyet coğrafyasında iki ülkenin izlediği politikalar çatışmıştır. Benzer biçimde bölgedeki enerji kaynaklarının işletilmesi ve dünya pazarlarına taşınması konularında da anlaşmazlıklar yaşanmıştır. Birinci Çeçen Savaşı'nda Türkiye neredeyse açıkça Çeçenler'in yanında yer almış, karşılığında Rusya PKK'ye destek vermiştir. Kıbrıs Rum Yönetimi'ne satılan S 300 füzeleri ABD ve Yunanistan'ın araya girmesiyle sorun olmaktan çıkmıştır.
1990'larda yaşanan bu sorunların çoğu 2000'lere gelindiğinde çözüme kavuşmuş, uluslararası sistemdeki gelişmelerin de etkisiyle yeni bir dönemece girilmiştir. Süreç 2 Nisan 2001'de İstanbul'da BLACKSEAFOR'un (Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Gücü) kurulmasıyla başlamış, aynı yılın sonbaharında Avrasya'da İşbirliği Eylem Planı imzalanmıştır. Bunlar biri çok taraflı, diğeri ikili düzeyde çok önemli anlaşmalardır. Ardından 2002'de imzalanan anlaşmayla askeri alanda da işbirliği düzenlenmiştir. Sürecin doruk noktası hiç kuşkusuz, uzun süredir beklenen Başkan Putin'in Aralık 2004'te gerçekleştirdiği ziyaret olmuştur. Bu ziyaretle tarihte bir ilk yaşanmış, gerek Çarlık Rusyası gerekse Sovyet döneminde hiçbir en üst düzey yönetici bunu yapmamışken Kremlin'in patronu Türkiye'ye resmi ziyarette bulunmuştur.
Sorunuza dönecek olursak, bu çerçeveden bakınca ikili ilişkilerde farklı bir yörüngeden söz etmek pek anlamlı görünmüyor. Olsa olsa olumlu bir atmosferin sürdüğünü saptayabiliriz. Başbakan Erdoğan'la Başkan Putin'in önceki dönemlerle karşılaştırıldığında daha sık görüşmeleri ise, yukarıda değinilen genel çerçevenin yanı sıra birkaç nedene dayandırılabilir: Her şeyden önce gerek Putin ve gerekse Erdoğan'ın öncüllerinden çok daha etkin politikalar izledikleri söylenebilir. İçeriklerini tartışmak bir yana, gerek Başbakan Erdoğan ve gerekse Dışişleri Bakanı Gül Cumhuriyet tarihinin en fazla ziyaret gerçekleştiren devlet adamları olmuştur. Benzer bir saptamayı Başkan Putin için de yapabiliriz. İkinci olarak, ilişkilerde gelinen nokta kadar bu noktadan öteye geçme girişimlerinin önündeki engellerin kaldırılması ve bunun için görüşmeler yapılması önemli/zorunlu hale gelmektedir. Son olarak, iki önderin de bu tür ikili görüşmeleri sık sık diğer önderlerle yinelediklerini, yani bunun kendilerinin "tarz-ı siyaset"i olduğunu söyleyebiliriz. Nedenleri ne olursa olsun, gerçekleştirilen üst düzey ziyaretler ilişkilerin olumlu yönde gelişmesine büyük katkı sağlamaktadır, ileride de sağlamayı sürdürecektir.
İlişkiler sadece doğalgaz ve ekonomik işbirliğiyle mi ilgili? Politik anlamı nedir?
İlişkilerde yalnızca ekonomi boyutundan ve bunun içerisinde de yalnızca doğalgazdan (ya da daha geniş anlamda enerjiden) söz etmek indirgeyici ve bir o kadar da yanıltıcı olacaktır. Hiç kuşkusuz 1984'te imzalanan ve 1989'da uygulanmaya başlanan doğalgaz anlaşması çok önemli bir dönüm noktası olmuştur; ardından 1990'ların sonunda imzalanarak 2003'te tamamlanan Mavi Akım Projesi bu boyuta yeni bir perspektif katmıştır. Benzer biçimde, Rusya söz konusu olduğunda her fırsatta manşetlere taşınan aradaki ticaret hacmi olmaktadır ve bu rakam gerçekten Türkiye açısından son derece önemlidir. Öyle ki, Rusya Almanya'dan sonra Türkiye'nin ikinci önemli ticari ortağı haline gelmiştir. Yine de, ilişkilerin siyasi boyutu gözardı edilemeyecek kadar önemlidir. Genellikle gözardı edilmesinin çok farklı nedenleri vardır. Yüzyıllara dayanan önyargılardan, gerçekten de ilişkilerin önünü her dönemde ekonomik ilişkilerin açtığı ve siyasal ilişkilerin bunun peşinden geliştiği saptamasına değin bir dizi neden sayılabilir ve tartışılabilir.
Yukarıda sözünü ettiğimiz üç önemli anlaşma üzerinden giderek ilişkilerdeki siyasi boyutu değerlendirebiliriz. Bunlardan ilki Karadeniz'de güvenliği sağlamak için kıyıdaş devletlerin donanamalarının katılımıyla kurulan BLACKSEAFOR'dur. Bu çok uluslu gücün oluşumunda ve sürmesinde Türkiye ile Rusya Federasyonu işbirliği yapmışlardır. 2004'te üye olmalarının ardından Romanya ve Bulgaristan Karadeniz'de güvenliğin NATO tarafından sağlanmasını önermişse de, bu girişim Rusya ile Türkiye'nin muhalefetiyle sonuçsuz kalmıştır. Şu an işlevsel anlamda büyük bir önemi yok gibi görünse de, böyle bir girişimin varlığı gelecekteki olası bir anlaşmazlıkta bölgeye bölge dışından müdahalelerin önüne geçebilecektir. Dünyanın başka bölgelerinde görülen istenmeyen müdahale örnekleri burada yinelenmemiş olacaktır.
Bir başka boyut Avrasya'da İşbirliği Eylem Planı'yla karşımıza çıkmaktadır. 1990'larda bu bölgede rakip olarak gösterilen iki ülke Rusya ve Türkiye bu eylem planıyla her alanda işbirliğini öngörmektedir. Kuşkusuz içinin doldurulması, öngörülen işbirliğinin yaşama geçirilmesi gerekmektedir. Yine de gelinen noktada Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının inşasının başlaması örneğinde görüldüğü gibi, pek çok girişimin önü açılmış gözükmektedir. Türkler ve Slavlar Avrasya coğrafyasına damgasını vurmuş en önemli iki halktır. Yüzyıllar içerisinde bu coğrafyada kaynaşmışlardır. İşbirliği hem Rusya Federasyonu'nun hem Türkiye'nin, hem de bölge halklarının çıkarına olacaktır.
Son olarak siyasi boyutun askeri alanda işbirliğiyle desteklendiğine tanık olmaktayız. 2002 Ocağı'nda imzalanan anlaşmalarla hem askeri okullar arasında öğrenci değişiminin önü açılmış, hem de askeri teknoloji aktarımını da içerecek biçimde bir dizi konuda işbirliğine gidilmesi kararlaştırılmıştır. Rusya, Türkiye'nin açtığı helikopter ihalesine "Erdoğan" tipi helikopteriyle katılarak bu konudaki kararlılığını göstermektedir. İlişkilerin siyasal boyutu hiç kuşkusuz yalnızca imzalanan anlaşmalarla değil, yapılan görüşmeler ve uluslararası/bölgesel gelişmeler karşısında takınılan ortak tutumlarla da ortaya çıkmaktadır.
Taraflar uluslararası terörizme karşı ortak tavır takınmıştır. Siyasal boyut eskiden olduğu gibi ekonomik boyutu takip etmektedir. Siyasi ilişkilerin gelişmesi, ikili ilişkilerde daha yapısal, daha kalıcı gelişmelerin önünü açacaktır.
İşbirliği hangi konularda genişletilebilir, iki ülke ilişkileri için sizin öngörüleriniz nelerdir?
İlişkilerin hangi alanlarda geliştirilebileceğine geçmeden önce şu an ilişkilerdeki en önemli sorundan söz etmek gerekir, o da Türkiye aleyhine ticaret açığıdır. Yıllar içerisinde ticaret hacmi hızla artmış ve/fakat daha çok enerji projelerinin gerçekleşmesinden kaynaklanan bu artış Türkiye'nin zararına işlemiştir. Hiç kuşkusuz Rusya Türkiye için büyük bir pazardır ve görüşmeler sonucunda bu açık kapatılabilirse Türkiye çok kazançlı çıkacaktır. Ticaret açığı her gündeme geldiğinde Rusya tarafı Türkiye'ye gelen Rus turistlerden söz etmektedir. Gerçekten de gelen Ruslar'ın sayısı 2 milyona yaklaşmıştır ve Almanlar'dan sonra ikinci sıraya yerleşmişlerdir. Turistlerin yanı sıra iki ülke arasında belki de daha önce olmayan biçimde geniş çaplı bir kültürel alış-veriş söz konusudur.
Öngörü konusuna gelince... Öngörüler bilgi üzerine inşa edilirler. İki ülke arasındaki ilişkilerin Sovyet dönemindeki seyrine ve Sovyetler Birliği sonrasındaki gelişmesine bakıldığında gelecekte her alanda işbirliğinin artacağı söylenebilir. Bu hem Türkiye ve hem de Rusya Federasyonu için sayısız yararlar sağlayacaktır.
YAKIN İLİŞKİLER OLUMLU SONUÇLAR DOĞURUR Türkiye'nin ABD ve Avrupa Birliği'nin yanı sıra Rusya'ya yakınlaşması nasıl bir sonuç doğurur? Bu Türk dış politikasında son beş yıldır yoğun biçimde tartışılan bir konudur. Genel olarak "Avrasyacılık" adı altında, çoğunlukla tanımlanmaksızın ve daha çok Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde bunalımlar yaşandığında ortaya atılır. Avrasyacılık'ın ne olduğunu tartışmak bu söyleşinin boyutlarını aşar. Yalnızca burada şu noktaya dikkat çekmek gerekir: Rusya Federasyonu ile işbirliğini geliştirmek anlamında kullanılan Avrasyacı politikalar Türkiye'nin ABD ve/veya da AB ile ilişkilerine alternatif değildir. Yani, genellikle kamuoyunda ABD ve/veya da AB seçeneklerine bir alternatif olarak sunulmak istenen bir Avrasya seçeneği söz konusu değildir. Avrasyacı politikalar izlemek Türkiye için zorunluluktur. Türkiye 1990'larda bu konuda başarısız olmuştur. Avrasyacı politikalar Türk dış polikasında çeşitliliğin ve (zenginlik anlamında) çok yönlülüğün gereğidir. Türkiye'nin Rusya'yla işbirliğini de içeren tutarlı bir Avrasya politikası olmalıdır. Bir kere herşeyden önce iki ülke aynı coğrafyayı paylaşmaktadır. İkincisi, işbirliğinden her ikisinin de çıkar sağlayacağı söylenebilir. Üçüncüsü, Rusya yalnızca Türkiye için değil, ABD ve AB başta olmak üzere diğer tüm ülkeler için gözardı edilemeyecek önemdedir. Üstelik (Almanya, İngiltere, Fransa gibi) tek tek Avrupa ülkelerinin yanı sıra, AB, NATO gibi uluslararası ve ulusüstü kurumların da Rusya ile özel ilişkiler kurduğuna tanık olunmaktadır. Bütün bunlar gözönüne alındığında Türkiye'nin Rusya ile yakın ilişkiler kurması kendisi için olsa olsa olumlu sonuçlar doğurur.
YAKIN İLİŞKİLER OLUMLU SONUÇLAR DOĞURUR Türkiye'nin ABD ve Avrupa Birliği'nin yanı sıra Rusya'ya yakınlaşması nasıl bir sonuç doğurur? Bu Türk dış politikasında son beş yıldır yoğun biçimde tartışılan bir konudur. Genel olarak "Avrasyacılık" adı altında, çoğunlukla tanımlanmaksızın ve daha çok Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde bunalımlar yaşandığında ortaya atılır. Avrasyacılık'ın ne olduğunu tartışmak bu söyleşinin boyutlarını aşar. Yalnızca burada şu noktaya dikkat çekmek gerekir: Rusya Federasyonu ile işbirliğini geliştirmek anlamında kullanılan Avrasyacı politikalar Türkiye'nin ABD ve/veya da AB ile ilişkilerine alternatif değildir. Yani, genellikle kamuoyunda ABD ve/veya da AB seçeneklerine bir alternatif olarak sunulmak istenen bir Avrasya seçeneği söz konusu değildir. Avrasyacı politikalar izlemek Türkiye için zorunluluktur. Türkiye 1990'larda bu konuda başarısız olmuştur. Avrasyacı politikalar Türk dış polikasında çeşitliliğin ve (zenginlik anlamında) çok yönlülüğün gereğidir. Türkiye'nin Rusya'yla işbirliğini de içeren tutarlı bir Avrasya politikası olmalıdır. Bir kere herşeyden önce iki ülke aynı coğrafyayı paylaşmaktadır. İkincisi, işbirliğinden her ikisinin de çıkar sağlayacağı söylenebilir. Üçüncüsü, Rusya yalnızca Türkiye için değil, ABD ve AB başta olmak üzere diğer tüm ülkeler için gözardı edilemeyecek önemdedir. Üstelik (Almanya, İngiltere, Fransa gibi) tek tek Avrupa ülkelerinin yanı sıra, AB, NATO gibi uluslararası ve ulusüstü kurumların da Rusya ile özel ilişkiler kurduğuna tanık olunmaktadır. Bütün bunlar gözönüne alındığında Türkiye'nin Rusya ile yakın ilişkiler kurması kendisi için olsa olsa olumlu sonuçlar doğurur.
Evrensel'i Takip Et