12 Temmuz 2005 21:00
Mendil tüketimini artıran oyuncu
Yenikapı'nın dili olsa, bir o konuşsa, bir ben konuşsam, ne güzel şeyler çıkar ortaya. O susup, ben konuştuğum için güzellikler biraz kısır kalıyor. Yenikapı kayalıklarında, Rüçhan Adlı arabasının farları altında Türkan Şoray'ın "İntihar teşebbüsü" (!) Tabii yemedi Semiral Bilbaşar bu asparagas röportajı ve yayınlamadı... Sonra Teoman Dikmendinç'le Orhan Oruk'un, "Tango, balık, bilâkis" adlı, Bakırköy-Kumkapı arasında, deniz kıyısında açılan ilk Türk meyhanesi.
Elektrik yok, kayalıklar üzerinde ve mum ışığında herkes "Güzel Marmara Şarabı" içiyor. Teo'yla Orhan'ın tuttuğu balıkları yiyor ve benim pilli pikabımdan 45'lik plakları dinliyor. Galiba ben ekibin "discjocey"iydim
(Yıl: 1961)
Bu "ilk" gibi bir başka bir ilk daha vardı. Millet Caddesi'nden Yenikapı'ya inen, (hemen başına UFİ mağazası kurulmuştu yıllar sonra) Avni Dillgil Tiyatrosu'nun bulunduğu Namık Kemal Caddesi'nin sonlarında eski Lunapark'ın kurulduğu boş bir alan vardı. İşte bu alanda, Aziz Nesin'in Zübük gazetesinin birinci sayfasında bile kendinden söz ettiren "Zübükspor" maç yapardı. "Ne sağcıyız, ne solcu: futbolcuyuz futbolcu"ydu ilkemiz. "Vatan, millet, Sakarya"yı çok severdik, ama Fatih Terim gibi 100 milyar aylık, 2.5 trilyon prim falan almazdık. Türkiye'de bir "ilk"i de burada gerçekleştirdim. Kurduğum takım karmaydı, yani aynı takımda, aynı anda hem kızlar oynuyordu hem erkekler. Kalecimiz kızdı. Santrbek Arap Teo, Santrhaf Adana'lı şair ve tiyatrocu (sonra CHP'li oldu) Erol İşisağ ve iki santrafor, Samim Meriç ve ben. Dikkat edin, tam tavşan kakası gibi bir takım, ne sağı var, ne de solu. Çok güçlüydük. Fatih'ten Cağaloğlu'na dek bütün zübükleri yenerdik.
Seyircimiz de çoktu. Çünkü takımda Samim Meriç vardı... Seyircilerimizin çoğu genç kız olduğundan Erol tiyatroculuğunu, Teo rengini, ben de boyumu kullanırdım, ama parsayı, o yıl Ayhan Işık'ı bile sollayan Samim Meriç toplardı...
Samim Meriç Uzunca bir süre ressam-retüşörlük yapmış Samim Meriç. Bir gün yönetmen Ümit Utku görür kendisini, çalıştığı yerde. Çevirmeyi düşündüğü "Yaban gülü" adlı filmde Leyla Sayar ve Göksel Arsoy'la birlikte oynamasını önerir. En büyük isteği sinema oyuncusu olmak olan Samim, balıklama dalmış bu öneriye. Ve "Yaban Gülü"nde ilk kez kamera önüne çıkmış. Sakat bir genci canlandırıyordu Samim Meriç. Ama dönemin tam bir "Türk filmi oyuncusu" olmuştu. Öylesine "güzel ağlatmıştı" ki seyircileri. Neredeyse hemen herkes, ellerinde mendillerle izliyorlardı perdede onu. Gözleri şiş şiş oluyordu, sinemadan çıkanların. Galiba Türkiye'de bez ve kağıt mendil üretimi Samim Meriç sayesinde artmıştı. Arkası arkasına film önerileri aldı. "Gümüş gerdanlık", "Aşk bekliyor", "Esir kuş", "Memnu meyva", "Aşıklar adası", "İntikam hırsı", "Deli Aşıklar", "Asi Gençlik" bunlardan bazıları. Çok iyi arkadaştık, o zamanlar. Örneğin benim evde Maksim Gorki'nin yapıtlarını tartışırdık. Yorulduğumuzda pikaba "Zen"i koyar, onu dinlerdik. Ne anlardık, onu da bilmiyorum ya... Bugün o da 65 yaşında. Ne yapıyor, nerede? Bilmiyorum. Galiba ben de biraz hayırsızım, aramıyorum Samim'i. Dostlarım da aynı şeyi söylüyorlar ya...
Samim Meriç Uzunca bir süre ressam-retüşörlük yapmış Samim Meriç. Bir gün yönetmen Ümit Utku görür kendisini, çalıştığı yerde. Çevirmeyi düşündüğü "Yaban gülü" adlı filmde Leyla Sayar ve Göksel Arsoy'la birlikte oynamasını önerir. En büyük isteği sinema oyuncusu olmak olan Samim, balıklama dalmış bu öneriye. Ve "Yaban Gülü"nde ilk kez kamera önüne çıkmış. Sakat bir genci canlandırıyordu Samim Meriç. Ama dönemin tam bir "Türk filmi oyuncusu" olmuştu. Öylesine "güzel ağlatmıştı" ki seyircileri. Neredeyse hemen herkes, ellerinde mendillerle izliyorlardı perdede onu. Gözleri şiş şiş oluyordu, sinemadan çıkanların. Galiba Türkiye'de bez ve kağıt mendil üretimi Samim Meriç sayesinde artmıştı. Arkası arkasına film önerileri aldı. "Gümüş gerdanlık", "Aşk bekliyor", "Esir kuş", "Memnu meyva", "Aşıklar adası", "İntikam hırsı", "Deli Aşıklar", "Asi Gençlik" bunlardan bazıları. Çok iyi arkadaştık, o zamanlar. Örneğin benim evde Maksim Gorki'nin yapıtlarını tartışırdık. Yorulduğumuzda pikaba "Zen"i koyar, onu dinlerdik. Ne anlardık, onu da bilmiyorum ya... Bugün o da 65 yaşında. Ne yapıyor, nerede? Bilmiyorum. Galiba ben de biraz hayırsızım, aramıyorum Samim'i. Dostlarım da aynı şeyi söylüyorlar ya...
Evrensel'i Takip Et