18 Haziran 2005 21:00

Eğitimde akla hayır dönemi

Eğitim sistemimiz kapitalizme teslim edilmiş bir gençlik yetiştiriyor. Durumun birinci boyutunda dinci eğitim anlayışıyla gençlerin özgürce gelişmesi engelleniyor.

Paylaş
AKP Hükümeti'nin okulların kapanmasıyla birlikte, özel okullara kıyak paketi hazırlaması, eğitim sistemi tartışmasını yeniden alevlendirdi. Devlet okullarında derslik ve öğretmen açığı had safhada iken özel okullara trilyonlarla ifade edilen teşvikler sağlanacak olması tüm kamuoyunda tepkilere neden olurken; önümüzdeki eğitim döneminden itibaren hiçbir altyapısı hazırlanmadan liselerin 4 yıla çıkartılması ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin camilerde uygulamalı olarak işlenmesinin dayatılması endişlere yol açtı. Eğitimde fırsat eşitsizliği, yeteneklerin geliştirilememesi, ezberci, düşünmeyen, araştırmayan, sorgulamayan, tartışmayan bireyler yetiştirilmesi, sınavcı eğitim ve geleceğin sınav sürelerine sıkıştırılması, bilim adamı yetiştirememe vb. sorunların ise bir türlü Milli Eğitim Bakanlığı'nın gündemine gelmemesi dikkat çekti. Tüm bu olumsuzlukların gençlere yansıması, geçtiğimiz yıl ÖSS'de 32 bin 177 adayın, LGS'de de 64 bin 598 adayın sıfır puan alması şeklinde oldu. Eğitim sisteminin içinde bulunduğu durumu, eğitim fakültelerini ve yeni müfredatı Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rıfat Okçabol ile konuştuk. Uygulanmakta olan eğitim sistemimizi ve müfredatı nasıl değerlendiriyorsunuz? Müfredatın dayanakları ve felsefesi nelere dayanıyor? Eğitim sistemimiz kapitalizme teslim edilmiş bir gençlik yetiştiriyor. Eğitim müfredatı ve uygulama biçiminin temel göstergeleri bu özeti ortaya çıkarıyor. Durumun birinci boyutunda dinci eğitim anlayışıyla gençlerin özgürce gelişmesi engelleniyor. İnançlar öne çıkınca akıl ikinci plana itilip kapitalizme yarayan bir ortam hazırlanıyor. İkinci boyut ise yabancı dilde eğitimdir. Başka bir dünya görüşü ve kültürü aşılanıyor. İngilizce ile Amerikan kültürü ülkede egemen hale getiriliyor. Sonra da yurtdışına gidip kalmak istiyoruz. Beyin göçünü yalnız işsizliğe bağlamak mümkün değil. Okulunu bitiren hiçbir sıkıntı çekmeyen öğrenci de ülkeyi terk ediyor. Ülkenin en dinamik, ilerici, yurtsever kesimi olması gereken öğrenciler bunu yapıyorsa, eğitim sisteminde bozukluk var demektir. Sisteme adapte olmak, ABD'ye gidip yerleşmek sağlıklı bir düşünce değil. Kapitalizmde köşeyi dönme aşılanıyor. Ama köşeyi dönerken köşeyi dönemeyenleri ezmen gerekiyor. Eğitim işleyişinde medya neyin ne olduğunu farklılaştırıyor. Kişilik gelişimi eksik kalıyor, korku ve güvensizlik gelişiyor. Korkaklıktan ve gelişim yetersizliğinden dolayı sorunlu yetişiyor insanlar. Her gün değişik ağızlardan yapılan konuşmalarda eğitim sisteminin bozuk olduğu görülüyor. Vatan, din aşkına bilimsel, akademik kavramlar boşa düşürülüyor. Sınav sistemleri, gençlerin aklını geliştirmesini ve kullanmasını engelleyip, ezberciliği dayatıyor. Mesela Türkiye'nin iyi üniversitelerden olan Boğaziçi'nde okuyan "pırıl pırıl" öğrencilerin okuma oranı çok düşük. Sistem, öğrenci kitap okumasın diye çabalıyor. Yıllarca Talim Terbiye Kurulu tarafından tavsiye edilen yardımcı kitaplar buna hizmet etti. Peki sistemde öğretmenlerin durumu nedir? Öğretmen okula yabancılaştırılmış. Öğretmenler mümkün olduğu kadar okuldan uzaklaşmak istiyor. Öğrenciler gibi okuldan çıkarken yüzü gülüyor. Eskiden öğretmen mesleğine ve okula kendini adarken, şimdi devlet öğretmenine para vermiyor, iyi davranmıyor. Öğretmenin düşünce üretmesini kabul etmiyor. Eğitime düşünce üreterek katkı sağlayan Eğitim Sen'i kapatmaya çalışıyor. Devlet son dönemlerde bilinçli olarak sözleşmeli öğretmen çalıştırmayı yaygınlaştırıyor. Hiçbir hakkı olmadan sözleşmeli öğretmeni ucuza çalıştırıyor. 350 milyon maaşla bir öğretmen ne yapabilir ki. Böylelikle sözleşmeli öğretmenin eğitim anlamında bir şey vermesi söz konusu olmuyor. Böylelikle sistem var olanı uygulatıyor, bilgi aktarıcılığı yaptırtıyor. Ama öğretmenlik bilgi aktarımı değil, bilgilenmesi dışında öğrencinin her yönüyle gelişimini sağlama işidir. Böylece meslekten uzaklaştırılıyor öğretmenler. Sistem öğretmeni mesleğine yabancılaştırıyor. Özel ve anadolu liselerine giden öğrenciler diğerlerine nazaran biraz daha gelişiyor, bazı değerlere yatkınlık kazanıyor. Parasızlığı yüzünden diğer okullara giden öğrenciler ise bu gelişimi daha az yaşıyor. Yani kişilik geliştirme uygulayıcıda kalıyor. Sonra da 'eğitimde aksaklıklar' var deniyor, bakanlar geliyor üç kişiyle sorunları çözmeye kalkıyor. O gidiyor yeni gelen bakan tam tersini yapıyor. Milli Eğitim Bakanlığı önümüzdeki dönem uygulamaya koymayı düşündüğü müfredatı geçtiğimiz öğretim döneminde pilot okullarda denedi. Yeni müfredata ilişkin gözleminiz nedir? Mevcut sistemde başarı şansı var mıdır? Yeni müfredatın, dinlediğim, okuduğum ve izlediğim kadarıyla belki nitelikli okullarda başarı şansı olabilir. Ancak benimsemem mümkün değil. Çünkü bu müfredat anlayışında, öğretmenin askeri talimat gibi kelimesi kelimesine ne söyleyeceğini belirleyip onu bekleyen bir yapısı var. Öğretmenlik duruma göre, çocuğun durumuna göre yaratıcı olması ve mesleğin içinden bir şeyler kapması gereken bir meslektir. Yeni sistem öğretmeni yetiştirici yerine koyuyor. Sistemin iyi olması için de araç gereçlere dayalı eğitim diyor. Ülkedeki 30 bin okuldan kaçında araç gereç var ki! Yeni sistemi; öğretmeni yetiştirici yerine koyduğu için, olanaklara sahip okullarla olmayan okullarda ayrıma yol açacağı için ve eğitimcilerle tartışılmadan, fikirleri alınmadan tepeden inme bir mantıkla hazırlandığı için benimsemiyorum. Bir başka hususta; sistemin yabancı uzmanlarla planlandığı söyleniyor. Kendi eğitim fakültelerinde tartışılmıyor, alanın uzmanlarına danışılmıyor müfredat hazırlanırken!


FAKÜLTE MEZUNU YETİŞTİRİLİYOR! Eğitim fakülteleri nitelikli öğretmen yetiştirebiliyor mu? Eğitim fakültelerinin, fen veya mühendislik fakültelerinden aslında farkı yok. 'Öğretmen yetiştiriyor' demek kolay değil eğitim fakülteleri için. Öğretmenlik mesleğine, alanına öğretmen yetiştirmiyor, fakülte mezunu yetiştiriyoruz. YÖK ile Milli Eğitim Bakanı arasında geçen "Liselerden yetişen öğrenci gelmiyor, O öğrencileri siz yetiştiriyorsunuz" polemiği gerçeği bir bakıma ortaya çıkarıyor. Bakanlık, üniversiteyi öğretmen yetiştirsin diye desteklemiyor, staj için bile zorluklar çıkarıyor. Eğitim fakülteleriyle ilgili bakanlık çalışma yapmıyor. Çalışma yapılırsa eğitim fakültelerinin haberi olmuyor. Eğitim fakültelerini öğretmen yetiştiren yerler olarak görmüyor bakanlık. Öğretmen yetiştirmek 8 derslik formasyon dersiyle olamaz. Etkileşim, insancıl ilişkilerin ve iletişimin az olduğu, akademik ilişkilerin olmadığı, formasyon derslerinin öğrenme becerisi içermediği fakültelerde öğretmen yetiştirmek mümkün değildir. Öğretmenlik bildiği konuyu öğretme becerisiyle sınırlı değildir. Teşvik edilmiyor ve kimse öğrenciye sahip çıkmıyor. Öğrencinin gelişmesine katkıda ve özveride bulunacak yöntemler geliştirilmeli. Fakültelerde öğrenen ve araç gereç kullanan öğretmen yetişmesi gerekiyor. Toplumsal, insancıl değerleri öğrenmeli, birleştirildiğinde de anlamlanmalıdır. Eğitim fakülteleri şu andaki sistemde boşuna kürek çekiyor. Belki YÖK ve sistem onu yapmak istiyor. Niye toplum geçmişte öğretmenleri seviyordu; çünkü yetiştirdiği öğrenciler ve mesleğine adanmışlık toplumda karşılık buluyordu. Şimdi ise meslek dejenere oluyor. Özel dersler teşvik ediliyor, öğretmenler küstürülüyor, baskı uygulanıyor. Birde şimdi bakanlık yasayla öğretmenleri ünvanlandırmaya çalışıyor. Bu uygulama öğretmenleri bölmekten başka bir içeriğe sahip değil. Alın madem ünvan iyidir, üniversitede profösörler var. Ancak profösör olunca her şeyi biliyor anlamı çıkmıyor. Ya da bakan çıkıyor o koskoca profösörleri vatan haini ilan edebiliyor.


Rıfat Okçabol KİMDİR? 1941 yılında Beykoz'da doğdu. Kabataş Erkek Lisesi'nin ardından İstanbul Üniversitesi Matematik Bölümü'nü bitirdi. MEB bursuyla iki kez ABD Michigan State Üniversitesi'nde yüksek lisans dereceleri alan Okçabol, Alanya Lisesi'nde 3 sene öğretmenlik yapmıştır. MEB merkez örgütünde de çalışan Okçabol, son görevi sırasında Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı'nda müşavir olarak çalıştı. Okçabol, 1982 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak çalışıyor, eğitim sistemi ve yetişkin eğitimiyle ilgili kitapları bulunuyor.

ÖNCEKİ HABER

Motorine zam yapıldı

SONRAKİ HABER

BÖLGEDE HAVA GERGİN

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...