12 Haziran 2005 22:00
Olamayacaktı bundan sonra! Olamayacak olan neydi? Artık, ne gecenin kör karanlığında çelik postalların özgürlüğü darağacına çeken öfke dolu sesi yankılanacaktı, ne de düşünceler sindirilecekti, beyinlerin labirentlerindeki bir köşede dört büklüm olarak… Ne yarınlara doğru uzanan yolda koşan insanlar düşlerinden kurşunlanacaktı, ne de alınterinin ''yasal kapkaççılığı'' devam edecekti! İnsanlığın onur çizgisi üzerindeki elektrik kablolarında ayağa kalkan çığlıklar ile soğuk mahzen demirlerinde asılı kalan nasırlı parmakların izleri, artık tarihi eser gibi ''acıların müzeleri''nde sergilenirken, düşünceler bir uçurtmanın kanadında, istenilen yere doğru ve istenildiği şekilde özgürce yol alacaktı, hiçbir engelle karşılaşmaksızın. Çalışma yaşamı üzerindeki ''artı-değerin kara bulutu'' dağılacak ve mutluluk bir ana gibi kollarını her yana açarak kucaklayacaktı emekçileri… Ve anaların gözyaşları, o gözlerde hüznün değil, sevincin bayrağı gibi dalgalanırken, yoksulluk denilen ''alınyazısı'' tarihe karışacak ve yaşamımızın her sayfası bir bebeğin gülümsemesi gibi bembeyaz olacak ve o sayfayı biz şekillendirecektik… Bu anlamda meydanlara çıkıldı günlerce…kazanılan ''zafer'', sevinç haykırışlarıyla kutlandı… Sesler, yayından bir ok gibi fırlayan coşkularla renklenmişti …Kıvılcım saçılan gözlerde umutlar yemyeşildi ve her gözden bir ilkbahar doğuyordu... Toz pembeydi yaşamın bedenindeki her hücre... Gökyüzünde havai fişekler çocuklar gibi oyun oynuyordu… Her şey doğaldı, yalındı ve gerçekti!... Görünen öyleydi! Ve ''mal'' iyi cilalanmıştı! Keşke, o cila hiç kalkmasaydı! O cilanın kalkması, umudun bitmesiydi! O cilanın kalkması, yarınların olmamasıydı! O cilanın kalkması, güzelliklerin bir kirli süpürgeyle süpürülmesiydi! O cilanın kalkması, yaşamın bir bozuk saat gibi durmasıydı! O cila denilen AB'nin pembe örtüsü kısa zamanda kalktı mı? Son zamanlardaki Türkiye gerçeğini en iyi ifade eden dört fotoğrafa baktığımızda bu durumun daha netlik kazanacağı kanısındayım. Projektörümüzü çevirelim o Türkiye gerçeklerine!

Nâzım'ın şiirini okuyan çocuk Milas'ta bir etkinlik yapıldı. O etkinlikte "ki terbiyesiz var''dı! İlk ''terbiyesiz'' Nazım Hikmet'in "Vatan Haini'' başlıklı şiirini okuduğu için gözaltına alındı. Diğer "terbiyesiz'' olan Milaslı şair ise bir yumruk yedi. Şaire yumruk atan ve şiir okuyan çocuğu gözaltına aldıran ise, "iki terbiyesizi içeri alın'' diyebilen bir kaymakam! (25.05.2005 Milliyet). Bu olayla ilgili olarak Milas Cumhuriyet Başsavcısı, savcının talimatı üzerine Ç'nin bilgisine başvurulmak üzere karakola davet edildiğini ve suç unsuru görülmediğinden serbest bırakıldığını belirtmiştir. Muğla Valisi'nin ''büyütülecek olay değil'' dediği bu olayda, ''bilgi''ye başvurulmuştur! Ve ''davet edilen'' karakolda , o ''bilgi''nin alınması 3 saat sürmüştür. Açıkça ifade edersek, bilgi denilen ifadedir. 18 yaşından küçük olan Ç.17 yaşında. Ve o bir çocuk! Gözleri bantlanan ve ismi açık yazılamayan bir çocuk! Ve yasal olarak ifadesini alacak olan savcıdır. Emniyet sadece kimlik tespitinde bulunabilir. Bu anlamda, dünya şairi olan değerli bir kimliğin şiirini okuduğu için bir çocuğun gözaltına alınması insanlığa karşı büyük bir ayıp olmasının yanı sıra, emniyetin ifade almasıyla da hukuk ayaklar altına alınmıştır. İşte bir yanda, gözaltına alınan bir çocuk ile bir şaire ''iki terbiyesiz'' diyebilmesinin yanı sıra, söz konusu o şaire yumruk da atabilen ve ''bu çocuk bir daha okula girmeyecek'' şeklinde emir verebilen ve bu bağlamda o çocuğun Anayasal ve yasal hakkı olan eğitim hakkını elinden almaya kalkabilen bir kaymakam! Diğer yanda bir kitabın toplatılmasına ancak yargı karar verebilecekken, uzayda mekik dokunulan bir çağda, kendisini yargının yerine koyarak, -yetki gaspı yapıp- Yazar Orhan Pamuk'un kitaplarının toplatılması için genelge yayınlayan bir başka kaymakam! İşte iki fotoğraf! Ve o iki fotoğrafın odak noktasındakiler hâlâ kaymakam!

Eski hükümlü işçinin başına gelenler Üçüncü fotoğrafa göz atalım. O fotoğraftaki şahsın kırlaşmış saçlarında onur yumruk gibi…Gözlerde sevgi terinin güneşi ışıl ışıl… Alnındaki patika çizgilerde emeğin beyaz özverisi… Ve elinde tuttuğu ''kağıttan kelepçe'', dudaklarından saçılan gülümsemeyle paramparça olmuş sanki… Bu Kemal Keskin! Bu kaymakam değil, bir işçi! İzmir'de işinden atılmış! (20.05.2005 Evrensel) Neden işten atılmış? Başkalarına terbiyesiz mi dedi? Yumruk mu attı bir şaire? Bir öğrencinin eğitim hakkının elinden alınmasını mı istedi? Şiir okuduğu için, bir çocuğu gözaltına mı aldırttı? Bir yazarın kitaplarının toplatılması için genelge mi yayınladı? Benimki de saflık! Bunları yapanlar görevlerinden alınır mı ki? O, bir ''eski hükümlü'' işçiymiş! İşten atılmasının gerekçesi ise çalıştığı kurumun tüm birimlerinin gizlilik dereceli yerler olmasıymış! Bu bağlamda, ''sakıncalı'' kişiliğinden dolayı işten atılmış! İşten atan kurum ise, uluslararası şirketlerin de gözlerini diktiği, özelleştirilme aşamasındaki bir kurum:Türktelekom! Stratejik önemdeki bir kurumun, ya da başka bir ifadeyle ''tüm birimleri gizlilik dereceli'' olan bir kurumun yabancı tekellere devredilmesi hiçbir sakınca yaratmazken, ''eski hükümlü'' bir işçinin o kurumda çalışması sakınca yaratıyor! Üçüncü fotoğrafın yer aldığı bu mantığı anlamak mümkün mü? Ç.,bu mantıktaki ikilemi dile getirmek ile beyinlerdeki pasın kalınlığını göstermek ve bu anlamda küresel renk körlüğüne dikkat çekmek için Nazım'ın dizeleriyle Milas'tan İzmir'e mi seslenmiştir? Dördüncü fotoğrafımız ise, televole ''kültürü''nün beyinlere şırınga edildiği ve bu bağlamda toplumun depolitize edildiği/edilmek istendiği bir olgunun doğurduğu onbinlerce ürünün fotokopilerinden birisi!

''Estağfurullah" İşte fotoğrafın ana hatları! Birkaç çocuk yasal bir örgüt adına basın açıklaması yaptıkları gerekçesiyle gözaltına alınmışlardı. İzmir Barosu tarafından müdafii olarak görevlendirmemiz nedeniyle hazırlık dosyasını birlikte incelediğimiz bir meslektaşım, o örgütün amacını sorduğunda, kısaca ezilenlerin ezenlere karşı savaşımını savunur demiştim ki, meslektaşımdan beklemediğim bir ''sağ kroşe'' geldi: ''Kullanıyorlar bunları!'' Avukat olduğunu ve savunmanlığını yaptığı sanığı -ve diğer sanıkları- yargılanmadan kendisinin şimdiden mahkûm ettiğini belirttim ve onları kimin ''kullandığını'' sordum. Yanıt şablon gibiydi: ''Komünistler kullanıyor!'' Bunun üzerine, gözlerine dikkatli bakarak,''ben komünistim!''dedim. (O anı hiç unutamam. Sanki beynim o anı ''şip şak'' makine gibi çekip hafızasına kaydetmiş olmalı ki, o anı istediğim anda hafızamdan çıkarır önüme sererim! Ve görünen, aynı canlılık). Bu söz üzerine meslektaşım küçük dilini yutacakmış gibi şok olmuş bir şekilde bana baktı. Sonra insan olduğum kanısına varmış olmalı ki, o şaşkın gözlerine eşlik eden ağzından tek kelime çıktı: ''Estağfurullah! '' Bu söze, "Ne estağfurullahı, komünistim işte!'' dedim. Bu sözümü duyunca meslektaşımın yüzünde, önce, ''sen kafayı yemişsin'' gibi bir tedirginlikle şaşkınlık karışımı bir duygu oluştu. Sonra, bir leşin yanından geçiyormuşçasına yüzünü buruşturdu ve gözlerini sertçe kıstı. İşte o andaki mimiklerinin bıraktığı sessiz iz, gözlerinden okunuyordu: ''Sen iğrençsin!' 'Ve uzaklaşmaya başladı. Adımlarını her atışında dönüp dönüp ardına bakarken düşündüğü Celal Bayar'ın, ''Bu yıl komünizm gelecek'' sözü müydü? Kış da değildi! Belki de komünizm mevsimsel değişikliğe uğrayarak ve yeni elbisesini giyerek gelmişti! İşte bu fotoğrafların çekildiği bir Türkiye'de neler olmuyor ki? Nasıl bir Türkiye'de yaşıyoruz? Savcı ve hakimlere trafik cezasının yazılamadığı, Ermeni konferansı düzenleyen kişilerin, Türkiye'yi arkadan hançerlemekle ve hıyanetlikle suçlandıkları, bedenine 13 kara kurşun saplanmış çocuğun baro raporunda "milis'' olduğu yargısına varılmış olduğunun ifade edildiği, onbinlerce eğitimcinin sendikası olan Eğitim Sen'in anadilde eğitimi savunduğu için kapatılmak istendiği, köy hizmetlerinin ve cumhuriyetin ilk kağıt fabrikası olan SEKA'nın kapatıldığı, işçilerin sigorta primlerinin eseri olan SSK hastanelerinin hukuka aykırı bir yasayla Sağlık Bakanlığı'na devredildiği, baskılara ve zulme direnen işçi, memur, öğrenci ve emekçiler ile Hakkâri'deki depremzedelere cop, biber gazı ve sis bombasının ''AB'nin ikramı'' olarak sunulduğu, bir TV kanalında bir çırak çocuğun, ''hayalim yoktur'' söylemiyle, o çocuğun ve o çocuk gibilerinin yarınlarının acılı ve hüzünlü resimlerinin şimdiden çizildiği, ülkesinin şirketlerini boykot çağrıları yapanların çirkin başlarını kaldırdıkları zaman ezilmesi gerektiğini söyleyerek, özellikle yurtseverlere, devrimcilere gözdağı veren ABD'nin Ankara Büyükelçisi Edelman'ın, Normany'ye ait Ovacık Altın Madeni'nin açılması için Bayındırlık Bakanlığı'na mektup yazarak, söz konusu madenin açılması için gerekli izinlerin bir an önce verilmesini -emir diyebiliriz- talep ettiği, çokuluslu şirketlere ve onların yerli işbirlikçilerine, ulusumuzun emeğinin ve alınterinin bir kısmının peşkeş çekilmesi yetmiyormuşçasına, PETKİM, Telekom, TÜPRAŞ, TEKEL gibi halkın malı olan KİT'lerin de peşkeş çekilmek istendiği, ulusal bağımsızlığımızın simgesi olan bayrağımızın 2-3 çocuk tarafından ''yakılmasının'' sonrasında bayrağı ''savunmak'' için ''kahramanca'' savaşım veren ''ulusal orkestra''nın, emperyalist ülkeler ile onların kan içici kurumlarınca, ekonomik, siyasal, kültürel vb açıdan abluka altına alınmış bir ülkenin bir üssünden -İncirlik- kalkan vahşetin uçaklarının Irak'ta insanların üzerine ölüm olup yağmasına yönelik olarak, her zamanki gibi üç maymunları oynayarak iki yüzlülüğün, duyarsızlığın ve vicdansızlığın sahnesinde yerlerini aldığı bir ülkede, bu söylemlerin hepsi aslında sistemin beynindeki ''siyah urları'' birer birer ortaya koyan fotoğraflar değil mi? Sonuç olarak, bu fotoğraflar, AB'ye "koşan'' bir ülkedeki sistemin objektifinden yansımaktadır. İnsanın insanı sömürmediği bir sistemde, bu fotoğraflar yaşam sahnesinde yer almayacaktır. O sistemde, sevinç yüreklerde bir çiçek gibi açacaktır. Ve o zaman, o çiçek, hiç solmayacaktır!

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


LGS bitti tatil başladı İlköğretim kurumlarından mezun olan öğrencilerin katıldığı Liselere Giriş Sınavı (LGS) bir diğer adıyla Ortaöğretim Kurumları Seçme Sınavı (OKS), dün yapıldı. Öğrenci ve velileri sabahın erken saatlerinden itibaren sınavların yapılacağı okullara akın ederken, okul bahçelerinde büyük heyecan yaşandı. Sınavla birlikte ortaokul öğrencilerinin de yaz tatili başlamış oldu. Saat 10.00'da başlayan ve 12.00'de sona eren sınavda, Fen, Anadolu ve Sosyal Bilimler liseleri, Yabancı Dil Ağırlıklı liseler, Sağlık Meslek liseleri, diğer bakanlıklara bağlı liseler ve polis kolejlerinde okumak isteyen adaylar ile Devlet Yatılılık ve Bursluluk'tan yararlanmak isteyen toplam 795 bin 292 aday ter döktü. Sınav, Türkiye'de tüm il ve bazı ilçe merkezleri ile yurtdışındaki 8 merkezde, toplam 2 bin 14 okul binasında, 40 bin 3 salonda gerçekleştirildi. Adaylara sınavda, yorumlama, ilişkilendirme, analiz etme ve zihinsel becerilerini ölçmeye yönelik Türkçe, Matematik, Fen Bilgisi ve Sosyal Bilimler alanlarında, her birinden 25'er olmak üzere toplam 100 soru yöneltildi.

Sonuçlar temmuzda Sınav sonuçları 2005 Temmuz ayının son haftasında Milli Eğitim Bakanlığı'nın ''www.meb.gov.tr'' internet adresinden yayınlanacak. Bu yıl getirilen yeni uygulama kapsamında adaylar okul tercihlerini sınavdan sonra yapacaklar. Sınavı kazanan adayların velileri, sınava başvuru döneminde olduğu gibi öğrencinin mezun olduğu ilköğretim okuluna başvuracaklar ve okul tercihlerini internet aracılığıyla yapacaklar. Tercihler, yerleştirme işlemleri ve kayıtlarla ilgili bilgiler, temmuz ayında internetten ''e-Tercih ve Yerleştirme Kılavuzu''nda yayınlanacak.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kadın işçiler devlere karşı

Kadın işçiler devlere karşı

Chinatool grevi, ücretleri eriten Şimşek programının arkasında dizilenleri gözler önüne seriyor: Programın uygulayıcısı iktidar, programdan güç alıp %25 zam dayatan Chinatool ile Şimşek’in kapısını aşındırdığı Chinatool’un ortağı uluslararası finans tekeli HSBC... Küçük parçaların üretimi için küçük elleri kullanılan kadın işçiler, bu dev ittifaka sendikalarıyla kafa tutuyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İmamoğlu’ndan belediye operasyonlarına tepki: Sandık gelecek, bir kişi gidecek, her şey değişecek.