10 Haziran 2005 21:00

Herakles ve ateşten gömlek

Herakles artık bir köle olarak devlerle, canavarlarla giriştiği savaş sürecini tamamlamıştı.

Paylaş
Herakles artık bir köle olarak devlerle, canavarlarla giriştiği savaş sürecini tamamlamıştı. Bundan böyle haksızlıklarla, insanlara ve kendine tanrılar adına dayatılan kölelik ve sömürü düzeniyle savaşmak üzere, Asya-Afrika kıtalarına doğru, yeniden yollara düştü…Yanında çok sevdiği karısı Deyaneyra (Deianeira) vardı. Bir ara önlerine çıkan bir ırmak, eriyen karlar yüzünden yükselip kabarmış, haliyle insanlara da geçit vermez olmuştu... Nessos adında ve belden aşağısı at olan Kentaur; gelip giden yolcuları sırtına alıp karşıdan karşıya geçiriyordu. Herakles nehri kendisi yüzerek geçecekti. Ama karısı Deyaneyra'yı karşıya geçirecek olan Nessos; Herakles'in vaktiyle hemcinslerine yaptıklarının öcünü almak üzere, bunu bir fırsat olarak değerlendirmek istedi. Bu yüzden kadıncağızı sırtına aldığı gibi nehir aşağı kaçırmaya başladı. Daha sonra Deyaneyra'yı ormana doğru alıp götürmek isterken Herakles de onu, o ünlü zehirli okuyla vurdu. Yere serilen Nessos, öleceğini anlayınca, Herakles'ten eski öcünü almak üzere kadına şöyle dedi: " Şimdi benim kanımdan biraz al. Kocan Herakles bir gün seni aldatmak isterse, bu büyülü kanımdan birazını onun gömleğine bulaştırıp giydirirsin. Artık gözü senden başkasını görmez olur!" Gün olur belki işe yarar kabilinden kadıncağız, ölen adamın büyülü olduğuna inandığı ama aslında yakıcı ve zehirli olan kanından birazını aldı. Herakles, Kentaur'un elinden kurtardığı karısı Deyaneyra ve çocukları ile Trahis kentinde bir süre dinlendi. Sonra onları orada bırakıp kendisini yıllarca köle olarak kullanan ve verdiği sözleri tutmayan kral Evritos'tan öcünü almaya gitti. Kralı öldürdü ve kızı güzel İole'yi oğlu Hilos'la evlendirmek üzere bir adamının eşliğinde karısı Deyaneyra'nın yanına gönderdi…İnsanın insanca yaşamasının ve evrensel adaletin önündeki tek engelin, kendisinin de et-kemik olarak yaşadığı kölelik olduğunu çok iyi anlamıştı. Herakles için bundan böyle canavarlar, doğaüstü yaratıklar artık oncasına önemli değildi. Artık özgür iradesiyle köleliğe karşı savaşacaktı. Ne var ki Tanrıça Hera, Herakles'in bu yollu düşüncelerini tanrısal sezgisiyle anında öğrendi. Haliyle böyle bir davranış, kralların ve egemenlerin buyruğundaki tanrılarca bağışlanamaz bir suçtu! Çünkü bunun sonu insanların el ele vererek dünyaya kardeşçe egemen olmaları demekti…Hera hemen kılık değiştirerek Herakles'in karısı Deyaneyra'nın düşüne girdi ve kral Evritos'un güzel kızı İole'nin kendisine kuma olarak geldiğini söyledi. Böylece kıskançlık bunalımına giren Deyaneyra'nın aklına at adam Nessos'un büyülü kanı geldi! Kocasının bir gömleği üstüne bu büyülü kandan birazını serpiştirdi ve bunu oğlu Hilos'la (Hyllos) babasına gönderdi. Herakles karısının gönderdiği bu gömleği öpüp koklayarak, büyük bir sevinçle giydi. Ama giyer giymez de, büyük bir yanma başladı bedeninde! Artık durduğu yerde duramıyordu. Sırtından çıkarıp atmak istediyse de yapamadı; gömlek etiyle kaynaşmıştı! Deliye dönen Herakles, dağın tepelerine doğru tırmanırken önüne çıkan ağaçları köklüyordu ardı ardına. Ve onları üst üste yığıyordu. Öte yandan Zeus'un kendisini böyle cezalandırmasının nedenini anlamaya çalışıyordu. Bir ara gözyaşları içindeki oğlu Hilos'a, anasının neden böyle kendisine öldürücü gömlek gönderdiğini sordu. Hilos da anasının onu İole'den soğutmak için gömleğe at adamın büyülü kanından sürdüğünü söyledi! Durumu öğrenen Herakles için artık her şey çok geçti! Ama oğlundan iki dileğini yerine getirmesini istedi. İlk dileği, üstüne çıktığı ağaç yığınını ateşlemesiydi. İkinci dileği de eve döndüğünde güzel İole ile evlenmesiydi. Hilos, yığını ateşe vermeden doğruca eve; anasının yanına gitti. Olayı öğrenip çılgına dönen Deyaneyra ve yakınları, apar topar dağa geldiler. Gördüklerine dayanamayan Deyaneyra, hemen orada kendini hançerledi. Akan kanından oluşan ağaçlar, Herakles'in köklediği ağaçların yerlerini aldı. Gömleği içinde cehennemdeymişçesine yanan Herakles, tepesinde durduğu bu ağaç harmanını ateşlemeleri için durmadan bağırıyordu aşağıdakilere…Bir ara ağaç yığınlarının dibinden dumanlar yükselmeye başladı. Sonra da dipten tutuşan bu ağaç yığınlarını alevler yutarken Herakles, aşağıdaki yakınlarının o anda anlayamadığı bir şeyler haykırdı…Ama daha sözleri bitmeden gökyüzünden gelen çok gürültülü bir kasırga patlaması yayıldı yeryüzüne ve güneş aniden tutuldu. Dört atlı arabanın son hızla çektiği bir bulut kümesi, alevler içindeki Herakles'i sarmalları arasına aldı ve onu anında gökyüzünün yedinci katına ağdırdı ve doğruca Olimpos'taki Zeus'un sarayına kondu. Bulut yüklü arabadan inen Herakles, yorgundu ama dünyayı tanımış olmaktan da çok mutluydu. Bütün tanrı ve tanrıçalar ona çeşitli armağanlar verdiler. Bu arada her şeyi unutmuş gibi görünen Hera da, evlendirmek üzere kızı Hebe'yi Herakles'le tanıştırdı… Ne var ki Herakles; dipten tutuşan alevler ayaklarının altındaki ağaç yığınlarını yutarken, tanrılar kadar güçlü olunsa bile, tek başına bir savaşımın hiçbir önemi olmadığını büyük bir üzüntüyle sezinlemişti. Gene yeryüzünde adaletin egemen olması ve köleliğin son bulması için, insanlığın bu konuda bilinçlenmesi ve yüzyıllar boyu sürecek bir savaşımı göze alması gerektiğini de o anda anlamıştı… İşte Herakles'in alevler içinde yanarken bağıra bağıra bizlere ulaştırmak istediği, ama o anda anlaşılamayan mesajı da, zaten bu son düşündüklerinden başka bir şey değildi …

ÖNCEKİ HABER

Gelincikler ve peygamber çiçekleri

SONRAKİ HABER

Kürtlerde başka bir kültür var

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...