01 Haziran 2005 21:00

Bir mizah baş eseri

İlya İlf -Yevgeni Petrov ikilisinin yazdığı Altın Buzağı romanı On İki Sandalye'nin devamı niteliğinde. Roman baştan sona okuyucuyu saran ve kolay kolay bırakmayan bir tempoda akıyor; fonda bütün çelişkileri ve atılımı ile devrim sonrası Rusyasını görüyoruz.

Paylaş





Altın Buzağı

İlya İlf -Yevgeni Petrov

Evrensel Basım Yayın 448 sf.

1. Basım 2005

Çeviren: Mehmet Özgül


Altın Buzağı'nın yazarlarının On İki Sandalye'sini okumuş olanlar anımsayacaktır: Ölmek üzere olan varlıklı bir yaşlı kadın, Sovyet düzeninden koruyabilmek için mücevherlerini oturma salonuna, bir takım oluşturan on iki sandalyeden birinin altına gizlemiş, ölüm döşeğinde iken bu sırrını damadına açıklamıştı. Aynı sırrı, günah çıkardığı papazın kulağına da fısıldayınca, damat ve papaz efendi, ayrı ayrı, el konulup farklı kurumlara tahsis edilmiş on iki sandalyenin peşine düşerler. Böylece Rusya kazan onlar kepçe serüven dolu bir yolculuğa çıkarlar. Bu arada türlü uygulamalarla, adam kayırmalarla, rüşvet olaylarıyla karşılaşırız. Söz konusu olan, yeni kurulmakta olan sosyalizmin geçmişten miras olarak devraldığı, ama aşmadan ileri adımlar atamayacağı birtakım geri değerlerin ve kurumların yeni düzene karşı ayak direyişinin eleştirisidir. İlya İlf -Yevgeni Petrov ikilisinin yazdığı Altın Buzağı romanı On İki Sandalye'nin devamı niteliğinde. İlk kitabın kahramanı Ostap Bender yine karşımızda. Maceramız Arbatov isimli bir taşra kasabasında başlar. Ve bir anda bizi sıcak bir atmosferin içine çekiverir. Başına beyaz bir şapka giymiş, elinde iri saplı kocaman bir çanta taşıyan biri, kasabanın ana caddesini baştan başa geçerek hükümet binasına girer ve doğruca kaymakamın odasına yönelir. Kaymakamlık yazmanının durdurma girişimine aldırmadan içeri dalar. Kendini kaymakama Teğmen Şmit'in oğlu olarak tanıtır. Ekim Devrimi'nin öncülerinden birinin adını duymasıyla kaymakam, ayağa kalkmak için davranarak zoraki misafirine gecikmiş bir saygı girişiminde bulunur. Sonunda yeni gelen meramını anlatır: Kasabaya gelirken soyulmuştur, bu nedenle acilen paraya ihtiyacı vardır. Gerçi Teğmen Şmit'in oğlu olarak kasabada kime gitse ihtiyacı olan parayı bulacağı kesindir, ancak böyle yapmasının siyasi açıdan sakıncalı olacağını düşündüğü için doğrudan kaymakama gelmiştir. Teğmen Şmit gibi bir kahramanın oğlunun içinde bulunduğu durum kaymakamı etkiler ve istenen paranın tümünü olmasa da belli bir miktarını karşılayabileceğini söyler, yanı sıra da kooperatif aşevinden yemek yemesi için iki yemek kuponu armağan eder. Anlaşılabileceği gibi kaymakamlık makamına giren kişi, usta bir düzenbaz olan Ostap Bender'den başkası değildir. Ama kaymakamlık makamına Teğmen Şmit'in oğlu olarak giren ve benzer girişimde bulunan tek kişi de Ostap Bender değildir. Daha Ostap kaymakamın odasından ayrılmadan içeri bir başka kişi daha girer ve o da kendisini Teğmen Şmit'in oğlu olarak tanıtır. Ortaya çıkan karmaşık durumdan büyük düzenbazımız nasıl sıyrılacaktır? Yelken bezinden gri pantolonlu, yakasız beyaz gömlekli, şapkasız, çıplak ayaklarına sandalet geçirmiş bir adam evin alçak bahçe kapısından başını öne eğerek çıkar ve kapıcıların çalışma saatlerinin geçtiği, sütçülerin ise süt dağıtma saatlerinin gelmediği bir saatte şehrin bir ucundaki istasyona gider. Elindeki alındı belgesiyle emanetin penceresine yanaşır, alındıyı uzatır ve emanetteki valizi alır. Sonra tramvaya binerek tahta valizini şehrin öbür ucundaki Doğu Garı'na götürür ve oradaki emanete bırakır. Elbette karşılığında yeni bir alındı belgesi alır. Ardından sokaktaki insanlara karışarak çalışmakta olduğu "Herkül" isimli devlet dairesine yollanır. Valizini durmadan bir Doğu Garı'na, bir Batı Garı'na taşıyıp duran bu garip adam kimdir ve neden sıradan insanlar için tuhaf görülebilecek bu davranış içine girmiştir? Fazla sıkıntı yaratmadan bu kahramanımızın adını söyleyelim: Koreyko? Aleksandr İvanoviç Koreyko. Koreyko, devrimin sıkıntılı yıllarında çevirdiği dolaplarla büyük vurgun yapmış ve vurgunda elde ettiği paraları şu meşhur tahta valizine istiflemiştir. Sahtekarlığının ortaya çıkıp kazandığı paralara el konulacağı ve hapse girebileceği korkusuyla elindeki parayı harcamaktan çekinir. Zira eğer "Herkül" şirketinde sıradan bir memur olarak çalışmasının karşılığı olarak kazandığı 46 rubleyi aşan bir harcamada bulunursa dikkatleri üzerine çekecek ve her şey açığa çıkacaktır. Bu korkuyla, geleceğe dönük ciddi planlar kurduğu kız arkadaşını sinemaya götürmeye bile cesaret edemez. Böyle bir atmosferde, birlikte yürürken kur yaptığı Zosya'yı, elinde iki bilet olan ve birlikte sinemaya gitmeyi teklif eden başka birine "kaptırır". Koreyko, sosyalizmin er geç yıkılacağını ve eski düzenin yeniden kurulacağını düşünmektedir. Bu nedenle elindeki parayı düzenin yıkılacağı güne kadar korumak için çabalamaktadır. Özlediği günler hele bir gelsin, herkes görür o zaman Koreyko'nun nasıl yaşayacağını! Serüvenimizin akışı içinde Sovyet Rusya'nın birçok şehrinden geçeriz, köylerini, steplerini bir baştan bir başa dolaşırız. Hatta Orta Asya çöllerinden deve üzerinde bir seyahat de yaparız. Batısından doğusuna bütün ülkede canlı bir inşa faaliyeti sürmektedir. Barajlar, enerji santralleri yapılmakta, fabrikalar, yeni yerleşim alanları kurulmakta, demiryolları inşa edilmektedir. Ama her yerde eski ile yeni, geçmişi temsil edenle geleceği temsil eden yan yanadır ve bunlar arasında keskin bir mücadele sürmektedir. Roman baştan sona okuyucuyu saran ve kolay kolay bırakmayan bir tempoda akıyor; fonda bütün çelişkileri ve atılımı ile devrim sonrası Rusyasını görüyoruz. Okurken, bazen akıcı bir sinema filmi izliyor duygusuna kapılıyorsunuz. Kimi yerde gülmekten kırılıyor, kimi yerde derin düşüncelere dalıyorsunuz. Sosyalizmi inşa sürecini yaşayan bir ülkede dünün kalıntılarının hangi biçimlerde ve ne şekilde kendilerini var ettiğini ve yeniye nasıl ayak dirediğini mizah diliyle gözler önüne seriyor Altın Buzağı. Kitap bir bütün olarak kaba bir eski düzen eleştirisi değildir, hatta yer yer Ostap Bender'den yana mı, karşısında mı olacağınıza karar veremiyorsunuz. Bir düzenbaz da olsa Ostap gibi yetenekli ve yaratıcı birinin başarılı olmasını ister bir havaya giriyorsunuz. Okunması mizah dünyanızda yepyeni ufuklar açacak fırından yeni çıkmış ekmek tadında bir eser.

ÖNCEKİ HABER

'Baskı politikalarına teslim olmayacağız'

SONRAKİ HABER

Panikatak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...