08 Mart 2011 12:55

Ergenekon torbası

Gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklandıkları operasyon, kaçıncı Ergenekon operasyonudur?Kaçıncısı olduğu akılda kalmayacak olsa bile Ergenekon davasında bir dönüm noktası olduğu kuşkusuzdur. Şener ve Şık’ın tutuklanmaları, Ergenekon soruşturmalarının niteliğine ve amacına ilişkin soru işaretlerini büyük &o

Ergenekon torbası
Paylaş
Rahmi Yıldırım

Kaçıncısı olduğu akılda kalmayacak olsa bile Ergenekon davasında bir dönüm noktası olduğu kuşkusuzdur. Şener ve Şık’ın tutuklanmaları, Ergenekon soruşturmalarının niteliğine ve amacına ilişkin soru işaretlerini büyük ölçüde ortadan kaldırdığı için dönüm noktası değerindedir.

Ergenekon operasyonları ve yargılamaları, ülkenin kanlı geçmişini aydınlatma, darbelerle yüzleşme, darbecilerden hesap sorma, topluma derin acılar çektirmiş derin örgütlenmeyi tasfiye operasyonu olarak değil, sermayenin iç savaşı ve muvazzaf derin devletin çürüğe çıkan personelini terhis işlemi olarak kurgulandı.

Ekonomi düzleminde İstanbul merkezli “laik” beyaz sermaye ile Anadolu merkezli “mütedeyyin” yeşil sermaye arasındaki iç savaş, polis operasyonları, savcılık sorgusu, mahkeme salonunda yargılama ve medya eliyle psikolojik savaş olarak verilegeldi.

Psikolojik savaş cephesinde bir taraf, dindarlık, muhafazakarlık, demokrasi mevzilerinden ateş ediyor; diğer taraf çağdaşlık, laiklik, milliyetçilik ve cumhuriyet mevzilerinden karşılık veriyor. Siper savaşına dönüşen hesaplaşmada laiklik ve cumhuriyetçilik, militarizmin dayattığı vesayet ideolojisi diye itibarsızlaştırılırken, resmi kamusal alanda dine ayrıcalık tanınması özgürlük ve demokrasi diye alkışlanıyor, dinsel cemaatler de sivil toplum örgütü diye yüceltiliyor.

NEDEN NEDİM VE AHMET?

Bu bağlamda son operasyonda gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanmaları sürpriz sayılmamalıdır. Çünkü, Ergenekon diye kodlanan vuruşmanın bir ayağını da ‘mütedeyyin yeşil sermaye’nin iktidarına muhalefetin törpülenmesi oluşturmaktadır.

Nedim Şener ve Ahmet Şık, kamuoyunda gazeteci kimlikleriyle tanınmış isimler. Değil Ergenekon üyesi olmak, tam tersine Ergenekon soruşturmasının derinleşmesi için çaba gösteren gazeteciler. Öyle ki, Ergenekon soruşturması, Ahmet Şık’ın dört yıl önce Nokta dergisinde darbe günlüklerini haberleştirmesinin ardından başladı. Kendisini liberal değil “sosyalist” olarak tanımlayan Ahmet Şık, meslektaşı Ertuğrul Mavioğlu’yla birlikte Ergenekon konusundaki en dürüst, en kapsamlı, en açıklayıcı ve zihin açıcı kitaplara attı.

Nedim Şener de, ‘Hrant Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları’ ve ‘Kırmızı Cuma-Hrant Dink’in Kalemini Kim Kırdı?​’ adlı kitaplarıyla projektörünü cinayetin perde arkasına çevirdi, devletin kasıt derecesindeki ihmalini gözler önüne serdi.
Şimdi bu iki gazeteci daha da derinliğine soruşturulması için çaba gösterdikleri örgütün üyesi olmak suçlamasıyla tutuklandılar.

Anlaşıldığı kadarıyla Ergenekonculuk bahane. Ahmet Şık ve Nedim Şener, Ergenekoncu oldukları için değil, Fethullah Gülen cemaatinin polis ve bürokrasideki örgütlenmesini konu edindikleri, henüz basılmamış kitaplarından dolayı tutuklanmışlar. Öyle ki, Ergenekon vuruşmasının en gözü kara yandaşlarından Ahmet Altan bile, “Eğer ‘siyasi iktidar, cemaat, polis’ koalisyonu böyle hukuk dışı bir eyleme bulaşıyorsa, bu, Ergenekon’un varlığını bazılarının söylediği gibi ‘kuşkulu’ duruma düşürmez, karşımızda dövüşmemiz gereken iki ayrı ‘Ergenekon’ olduğunu gösterir.” diye yazma ihtiyacı duyuyor.

Öteki liberaller de benzer rahatsızlık içindeler. Nedim Şener’le husumetini gizlemeyen Ali Bayramoğlu, bu iki gazetecinin kitaplarından dolayı gözaltına alındıklarını belirtip, “Ergenekon davası bir tür kişisel ya da politik hesaplaşmanın aracı haline mi getiriliyor?​” diye soruyor.

Günaydın demek neye yarar? Ergenekon operasyonunun derin devlet temizliği değil, AKP’nin devlette hazır bulduğu kurumları kendi kadrolarıyla doldurma, yeterince güven duymadığı askere karşı polisi güçlendirme operasyonu olduğu sır değildi.

Nihayet Ergenekon operasyonu, parti ve cemaat muhaliflerinin doldurulduğu torba operasyon niteliğini de kazandı. Ergenekon Savcısı Başbakanın “Yargının işi” mazeretiyle kendisini kenara çekmesine, Başbakan Yardımcısının emekliler kıraathanesi müdavimi rolünde gözyaşı dökmesine hâlâ inanmak isteyen inanır. Bir gün, eleştiri dozunu yükselten bir liberal de torbaya tıkılırsa, kimse şaşmamalıdır.

GAZETECİLER F TİPİ HÜCREYE

Torba operasyonları seçim öncesinde hızlanacağa benziyor. Kim bilir, tutuklanma ve F tipi hücreye tıkılma sırası hangi gazetecidedir?

Ergenekon davalarının Ahmet ve Nedim’den önceki flaş isimleri gazeteciler, geçen hafta hücreye kapatıldılar. Dünya ile bağlantıları kesildi. Gazete okuyamıyorlar, soğukla cebelleşiyorlar. İçinde yatmamış olana cezaevini anlatmak imkansızdır. 12 Eylül döneminde iki buçuk yıl Metris’te kalmış biri olarak, şimdi ben de onlarla birlikte F tipi hücredeyim, tecridi ve soğuğu iliklerime kadar hissediyorum.

Yanlış anlaşılma, vicdani ve ahlaki bir kusur işleme pahasına anımsamadan edemiyorum. On yıl önce cezaevlerinde F tipi hücrelere karşı ölüm orucuna yatan tutsaklara, ‘Hayata Dönüş’ adıyla operasyon düzenlenmiş, onlarca tutuklu ve hükümlü katledilmişti.  Türk Tabipler Birliği, demokratik kitle örgütleri, soruna duyarlı yazarlar ve gazeteciler F tipi hücrelerde tecritin yumuşatılması için “Üç kapı üç kilit” önerisine hükümeti razı etmeye çalışıyorlardı.

Şimdi Ergenekon tutuklusu olarak F tipi hücreye kapatılan meslektaşlar ise “Üç kapı üç kilit” önerenlere ateş püskürüyorlardı. Biri Türk Tabipler Birliği’ni “Türk Tabutlar Birliği” diye yaftalamıştı. Daha cevval olan diğeri, Kenan Evren’den alıntı yaparak, “Avrupa’daki F tipi cezaevlerinin kapısından dahi içeri adım atamayanların, Türkiye’de koparttıkları yaygarayı anlamak mümkün değil!” diye kalem sallamıştı.

Hayat nasıl da acımasız dersler ve ironilerle yüklü! Şimdi F tipi hücrede kendi kendileriyle baş başayken, on yıl önce yazdıklarını anımsıyorlar mı acaba? Elimde olmadan ben anımsarken bir şeyler kırılıyor yüreğimde, üşüyorum onlarla birlikte. Ahmet Şık ve Nedim Şener de muhtemelen F tipi hücreye kapatılacaklar. Onlarla birlikte ben de kendimi hücreye kapatacağım.

SÖZÜN BİTTİĞİ YER

Ergenekon soruşturması sermayenin iç savaşında tiksindirici bir oportünizmle harcanıyor, torba operasyon zorba operasyona dönüşüyor.

Şaşırma refleksimi yitireli o kadar çok zaman geçti ki. Gazetedeki haberi okuyunca ben bile şaşırdım, söylenecek söz kalmadığına kanaat getirdim.

Sözün bittiği yer, cemaat gazetesinin birinci sayfasındaki haberin başlığıyla tarif ediliyor: “Medyada gözaltı tartışması: Yargı sürecini beklemeden zanlıları suçsuz ilan etmek doğru değil” (Zaman, 5 Mart 2011).

Kişisel vicdan ve ahlak, meslek etiği bittiyse, söyleyecek ve yazacak söz de bitmiş demektir.

ÖNCEKİ HABER

Hizbullahçı Gümüş, selametteymiş!

SONRAKİ HABER

Büyüdük ama hala kadınız

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa