20 Mayıs 2005 21:00

Irgat göçü başlıyor

Baharın gelmesiyle birlikte telaşlı bir hazırlık başlar bölge illerinde. Bulgur ve mercimek gibi kuru yiyecekler torbalara dolduruluyor, yataklar katlanıyor, yolluklar hazırlanıyor.

Paylaş
Diyarbakır'ın Alipaşa, Ben u Sen, Hançepek, Kaynartepe, 5 Nisan ve Seyrantepe mahallelerinde yaşayan zorunlu göç mağdurlarında, Ergani, Bismil, Çınar ve Çermik ilçelerinin topraksız köylülerinde bugünlerde bir telaş var. 'Mevsimlik' bir telaş bu. Kıştan hazırlanan bulgur ve mercimek gibi kuru yiyecekler torbalara dolduruluyor, yataklar katlanıyor, yolluklar hazır. Artık yolculuk zamanı... Çukuroava'ya, Ege'ye, Karadeniz'e, Marmara'ya kadar uzanan bir yolculuk... Bir parça ekmek için, 6 ay 'sürgün'de geçen bir yaşama bu yolculuk... Karadeniz'de fındık bitti mi, soluğu Çukurova'da, Ege'de alır mevsimlik işçileri, pamuk tarlalarında kaybolurlar. İl il süren ırgatlık, havaların soğumasıyla birlikte sona eriyor. Yazın elde ettikleri gelir, kışın sadece karınlarını doyurmaya yetiyor.

Arada 'elçi' var Irgatlarla, patronlar arasında komisyon karşılığında aracılık yapan 'elçiler', bu işin olmazsa olmazı. Irgatlar, işgücünü bunlar sayesinde pazarlayarak, fındık ve pamukta iş bulabiliyorlar. Bunun karşılığında ırgatların yevmiyesinin yüzde 10'unu komisyon olarak alıyor. 12 yıldır batı illerine ırgat götüren Mehmet Ülük, bu yılda 80 civarında ırgatla birlikte yola çıkıyor. Ülük'in kendisi de eşi ve çocuklarıyla birlikte ırgat olarak çalışıyor. Elçisi olmadan batı illerine giden ırgatların sıkıntı çektiğini anlatan Ülük, "Çavuşları olmadığı için patron kandırıyor onları. Üç beş gün çalıştırıp ortada bırakıyor. Memlekete dönecek yol parası bile bulamıyorlar" diyor. Ülük, geçen yıl 12 milyon lira olan yevmiyenin bu yıl 15 milyon liraya çıkabileceğini söylüyor. Yevmiye fiyatlarını çalıştıkları ilçenin kaymakamı tarafından belirlendiğini kaydeden Ülük şöyle devam ediyor; "Elçiler ve ırgatlar arasında birlik olmadığı için kaymakam da patronların isteğine göre bir fiyat belirliyor. Kimse kimseyle anlaşmıyor. Biz istiyoruz birlik olalım. Ama bu çok mümkün değil. Diyarbakırlı elçilerden bile haberdar olamıyoruz. Herkes kafasına göre işçi toplayıp götürüyor. Şırnak, Batman, Hakkari en çok da Urfa'dan işçi götürülüyor. Her biri bir yerden geliyor. Birbirine güvenmiyor kimse. O yüzden de hep eziliyoruz." 1995'lere kadar ırgatların yol parası, kalacak yer ve yemek masraflarını patronların ödediğini hatırlatan Ülük, köylerin boşaltılmasıyla birlikte ırgat sayısının arttığını, buna bağlı olarak da ırgat ücretlerinin düştüğünü; yol parası ve yemek masraflarının ırgatlar tarafından karşılandığını ifade ediyor. Ülük, Kürt oldukları için ikinci bir haksızlığa uğradıklarını belirterek, "Yerli işçiler kayırılıyor. Onlar 8 saaat çalışıp 3-4 milyon daha fazla yevmiye alıyorlar. Biz ise günde 12-13 saat çalışıyoruz. Yerli halk tarafından dışlanıyor, hor görülüyoruz" diyor.

'Grev yaptık ama...' Fındık bahçelerinde şimdiye kadar hiç işbırakma eylemleriyle karşılaşmadığını söyleyen Ülük "Ama Manisa'da, İzmir'de pamuk tarlalarında biz de çok defa grev yaptık. Yevmiye düşük olduğu için iş bırakıyorduk. Ama tarla iki gün boş kalıyor üçüncü gün patron başka bir elçiyle anlaşıp işçi getiriyordu. Başarıya ulaşamıyorduk" diye anlatıyor.

Dernek fikri Mehmet Ülük, "Şimdiye kadar gelip derdimizi dinleyen ne gazeteci oldu ne de bir parti oldu" diyor. Gittikleri pamuk tarlalarında dernekleşme fikrinin hep gündeme geldiğini belirten Ülük, "Bir dernek kurabilsek, bütün elçiler üye olsa birbirimizden haberimiz olur. Kimse kimseden habersiz işçi göndermez. Yevmiyeler belirlenirken söz hakkımız olur. Gurbet elde yalnız kalan, patron tarafından kazıklanan işçi ortada kalmaz. Sahip çıkanı olur" diye konuşuyor. Son cümleleri ise umutsuzluğunu ele veriyor; "Kimse yanaşmıyor. Herkes götüreceği ırgatın hesabında. Birlik olamıyoruz. Kimsede öncülük etmiyor..."


KIŞTAN HAZIRLIK YAPIYORLAR Kadınlar... Her ne kadar hazırlık yapmadıklarını söyleseler de hummalı bir çalışmanın içersine girmişler. Gurbette açlığın ne demek olduğunu çok iyi biliyorlar çünkü. Her yıl olduğu gibi bu yıl da kurutulmuş yiyecekler hazırlamışlar. 45 yaşındaki Mukaddes Tayrak, Silvan'ın Bulbul (Gündüz) köyünden Diyarbakır'a geleli 10 yıl olmuş. Köyde ekonomik olarak fazla sıkıntı yaşamadıklarını belirten Tayrak, koruculuğu kabul etmedikleri için evlerinin eşyalarla birlikte yakıldığını anlatıyor. "Karın tokluğuna... Manisa'ya, Adapazarı'na, Bursa'ya üzüm, çapa, fındığa ve pamuğa gidiyoruz" diyor. Tayrak'ın 11 çocuğundan 4'ü İstanbul'da tekstilde çalışıyor. Tekstilde çalışanların 3'ü kız. "Kızları korkuyoruz evlendirmeye. Onlar da olmasa açlıktan ölürüz" diyor gülerek. Gittiği yerlerde "Bu kadar çok çocuk olur mu?" sözleriyle çok karşılaşmış. Geçen yıldan kalanlar, su yokluğu ve çadır yerinin kötü olması ürpertiyor Tayrak'ı. 47 yaşındaki Kadriye Ülük'in ilk sözleri "Bit, pislik, susuzluk..." oluyor. Bunca şeye katlanmayı "mecburiyet" olarak açıklıyor. Bilmedikleri, kötü muamele görüldükleri yerlere gitmek istemiyorlar. Sabah 7, akşam 7 saatleri arasında çalışıyorlar. Verilen yarım saatlik yemek süresi, yemekten sonra birer bardak çay yudumlamak, dinlenmek şöyle dursun karınlarını doyurmaya yetmiyor. Kadriye Ülük, yaz için kıştan kalan bakla götürücek. Pirinç, mercimek, bulgur, salça, yağ. Para bulursa biraz daha alacak. 15 yaşındaki Halise, utangaç gülüşüyle dikkat çekiyor. Güzel yüzü ezilmişliğe aldırmamış henüz. Hiç okula gidememiş. Çok istemiş önce. Okula gittiği ablasından okuma yazma öğrenmiş. O yüzden eskisi kadar üzülmüyor okula gitmediğine. Yazın tatil yapamadan yine gitmek düşüyor Halise'ye.

ÖNCEKİ HABER

Utandıran çaresizlik!

SONRAKİ HABER

Daha kaç kişi ölsün!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...