15 Mayıs 2005 21:00
Genelkurmay'ın suç duyuruları bitmiyor
Genelkurmay Başkanlığı, orduyla ilgili yazılar aleyhine suç duyurularını sürdürüyor. İnternet sitesi sansursuz.com yazarı Rahmi Yıldırım'ın "paşalar" konulu yazısı için suç duyurusunda bulunan Genelkurmay Başkanlığı, bu kez aylık "soL" dergisinin Şubat 2005 tarihli 223'üncü sayısında çıkan dört ayrı yazı aleyhine Adalet Bakanlığı'na suç duyurusunda bulundu.
Genelkurmay Başkanı adına Adli Müşavir Hakim Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu imzasıyla Adalet Bakanlığı'na gönderilen gizli yazıda, dergide yer alan Cemil Kırımlı imzalı " Manevranın Sonu" başlıklı yazı, Murat Papuç imzalı "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Toplumsal Rolündeki Değişim" başlıklı yazı, Murat Papuç imzalı "NATO'cular İşlerini Sağlama Alıyorlar" başlıklı yazı ve Rahmi Yıldırım imzalı "İş Bilenin Kılıç Kuşananın" başlıklı yazı için gerekli işlemin yapılması istendi. Genelkurmay'ın suç duyurusu üzerine Adalet Bakanlığı, İstanbul Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığı'nı soruşturmayı yürütmekle görevlendirdi. Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığı da, derginin adresinin Kadıköy olması nedeniyle dosyayı Kadıköy Cumhuriyet Savcılığı'na iletti. Yazarların önümüzdeki günlerde adliyeye çağrılmaları bekleniyor. Savcılık sorgusunun ardından Adalet Bakanlığı'nın izin vermesi durumunda, yazarlar hakkında Türk Ceza Yasası'nın 159'uncu maddesine muhalefetten 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılabilecek.
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


DERİN DEVLET -4-
'Bizi sindirmek ırkçı dalganın
araçlarından biri' HAZIRLAYANLAR: Fadime Alkan, Serpil Savumlu, Fatih Polat İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkan Yardımcısı Kiraz Biçici: - TİT tarafından aldığınız tehdidi nasıl değerlendiriyorsunuz? TİT tarafından aldığımız tehdide şaşırmadık. Bunlar yaşandı yaşanacaktır da. Aldığımız tehdit ciddi bir tehdit. Bana gelen tehdit doğrudan benim mektup adresime gelmedi. Bundan önce kongrelerin birinde arkadaşlar benim adresimi yanlış yazmışlar. Ve bu adresten sadece Dernekler Masası'nın haberi var. Ve bana TİT tarafından gönderilen mektup aynı yanlışlıkla geliyor. Ben uzun süredir bu caddede oturduğum ve tanındığım için mektubu getiren kişi bana ulaştırıyor. Derin devletin köklerinin nerelerde olduğuna işaret etmek için, bu duruma özellikle dikkat çekmek istiyorum. İnsan hakları derneğinin telefonlarının dinlendiğini biz biliyoruz. Telefonla özel pikniklerimizi birbirimize söylediğimiz zaman bile pikniğe giderken bizi uğurluyorlar. Yani derin devlet denilen şeyin eli kolu çok uzun. Buna karşı çözüm belli. Türkiye'deki demokratik sürecin sağlıklı işlemesi, demokrası güçlerinin demokrasiye sahip çıkması ve birlikte yürümesiyle mümkün. Mesala 1 Mayıs iyiydi çoşkuluydu ama herkes kendi havasındaydı. İnsanın kendi bireysel kaygılarından uzaklaşarak birlikte mücadele etmesi gerekir. Bize bu dönemde tehditler gelmesi son derece anlaşır bir şey. Çünkü son günlerde yükseltilen milliyetçi, ırkçı, şovenist dalganın asıl kaynağı devlet. Özellikle Genel Kurmay Başkanlığı'nın yaptığı 'sözde vatandaşlar' açıklaması demokrasi güçlerini tehdit eden bir açıklama. Aynı zamanda bölen bir açıklama. Devlet önceden bunun hazırlığını ciddi bir şekilde yaptı. Bu nedenle ellerinde çok fazla malzeme var.
-Ne malzemesi var? Birincisi Kürt meselesi. Avrupa Birliği süreci nedeniyle inkâr ve imha politikaları bir dönem yavaşlatılmıştı. Özellikle ABD'nin Irak'ı işgali, Türkiye halkı tarafından ciddi bir tepki ile karşılandı. Buna bağlı olarak da Türkiye'de ABD'ye karşı yüzde 88'lere varan bir tepki gelişti. Amerika bu nedenle Türkiye'deki işbirlikçilerini ciddi bir şekilde hırpaladı. Böyle bir durumun önüne geçilmesi gerekiyordu. Türkiye Cumhuriyeti'ndeki derin devlet hepimizin bilincinde. Dolayısıyla bazen sahnede bazen biraz daha geride, ama ihtiyaç olduğu zaman üzerine düşeni yapıyor! AB ile birlikte kâğıt üzerinde de olsa demokrasi rüzgârı estirildi ve bu devleti rahatsız etti. Tabii bu olumlu hava sadece AB'nin sunduğu reçetelerle değil, yıllarca yürütülen bir mücadelenin birikimi idi. Bütün bunlardan özellikle derin devlet rahatsız oldu. Eskisi gibi bölme yönetme operasyonuna girdi. Bugün yükseltilen ırkçı milliyetçi dalganın araçlarından bir tanesidir bizim gibi insanları sindirmek. Mücadeleci insanları caydırmak istiyorlar ve bizim şahsımızda Kürt sorununa sahip çıkanlar hedefe konularak, Kürtler sahipsiz bırakılmak isteniyor. Biz de bunun bir parçası olarak tehdit aldık.
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Eren Keskin:
'Sistem zora girince, provokasyonlar yapılıyor' - TİT'ten aldığınız tehdit hakkında ne düşünüyorsunuz? Ben 1990'lı yılların başında da yine Türk İntikam Tugayı (TİT) imzalı bu tür bir tehdit almıştım. Bu tehditlerin ardından faili meçhul cinayetler, kontrgerilla cinayetleri dediğimiz cinayetler yaşanmıştı. O yüzden TİT imzalı mektupları şahsen ben ciddiye alıyorum. Zaten telefonlarla tehdit alıyordum. Yine TİT imzalı ölüm tehdidi alan bir mektup aldım. Mektup'ta Akın Birdal kadar şanslı olamayacağımız yönünde tehditler vardı. TİT mensubu olduğunu söyleyen bu insanlar Akın Birdal'ı da öldürmek istemişlerdi. Türkiye'de derin devlet şöyle tartışılıyor. Sanki Türkiye'de bilinmeyen bir yapı var, bu yapı kötülükler yapıyor. Ben derin devlet denilen şeyin gerçekten devletin kendisi olduğunu ve tamamiyle Özel Harp Dairesine bağlı olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de sistem zora girdiği zaman provokasyonlar yapılıyor. Bunun da böyle bir dönem olduğunu düşünüyorum. Çünkü özellikle AB süreciyle birlikte Türkiye'de Kürt sorunu, Ermeni, Kıbrıs meselesi gibi... Birden bire bayrak provokasyonu oldu ve arkasından da halk sokağa döküldü. Ben bu linç olaylarının tamamen örgütlü olduğunu düşünüyorum. Böyle bir dönem başlattılar ve o dönemin bir aracı olarak da bize bu tehdit mektupları gelmeye başladı. Genel Kurmay Başkanı yine aynı dönemlere denk gelen bir zamanda tüm demokratik kurumları tehdit eden bir açıklama yaptı. Ve iç göçün yarattığı sorunlardan ve çözümlerden söz etti. İç göç onların pek beklemedikleri oranda yükseldi. Doğal olarak da göçün yarattığı sorunlar var. Ama bu sorunlar savaşa neden olan politikaların değiştirilmesi ile ortadan kaldırılması mümkünken yeni bir iç düşman yarattılar. Genel Kurmay'ın bu açıklamalarından sonra sanki tersine bir göç amaçlanıyormuş gibi geldi bana. Önceden kontragerilla cinayetleri Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı illerde işleniyordu, ama şimdi sanki büyükşehirlerde de yaşanacakmış gibi geliyor. Sanıyorum böyle bir şey var ve bunun ilk hedefi biziz. Bence ciddiye alınmalı. Hükümetin burda çok da fazla bir rolünün olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Hükümeti de tehdit eden açıklamalar yapıyorlar. Türkiye'de sivilleşme sürecinin mutlaka başlaması gerekiyor. Yasama, yürütme, yargı ve büyük medya kesinlikle militarizme bağlı. Genel olarak Genel Kurmay Türkiye'nin kilit konularının tartışılmasını istemiyor. Biraz tartışma ortamı doğduğu zaman da bundan büyük bir rahatsızlık duyuyorlar. Bütün provokasyonların nedenlerinin bu olduğunu düşünüyorum.
-Bu tehdidi aldıktan sonra neler hissettiniz? Diyarbakır'da 1994'te İstanbul'daki şubemizde de 2001 yılında silahlı saldırı yaşadık. Alıştığımız bir şey, ama tabii ki tedirgin oluyoruz, insani bir şey bu. Hepimiz birbirimizin başına bir şey geldi mi diye kontrol ediyoruz. Çok haksız bir şey bu. 2005 yılına gelmişiz ve ölüm korkusuyla yaşıyoruz. Biz insan hakları savunucuları olarak Türkiye'de birçok kesimin konuşmadığı şeyleri konuşuyoruz, tartışıyoruz ve bu onları çok rahatsız ediyor.
İHD İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Şaban Dayanan:
Dernekler Masası'na verdiğimiz adreslere geldi -İnsan hakları savunucuları her zaman tehditler almışlardır ve saldırıların da hedefi olmuşlardır? Resmi görüş dışındaki görüşlere karşı bir tahammülsüzlük var. Bazen bu, mahkemelerle ortaya çıkmıştır bazen de kontrgerilla ile ortaya çıkmıştır. İHD'de her zaman resmi görüşün dışında kaldı ve doğru bildiği insan hakları adına her türlü çalışmayı sürdürdü. Sistem tarafından dönemsel olarak gerilimler tırmandırıldı. Şemdin Sakık'ın yakalanması döneminde bazı basın organlarının da desteği ile de Akın Birdal hedef gösterildi ve sonunda Birdal, suikasta maruz kaldı. Bayrak olayına denk gelen bir süreçte bu tür tehditlerin beklentisi içindeydik. O nedenle de bayrak provakasyonu ve ardından da TİT tarafından aldığımız tehdit bizim için süpriz olmadı. İnsan hakları savunucularının hedef gösterilmesi bizler açısından bildik bir senaryo. Burada şu noktaya dikkat çekmek istiyorum; gelen tehdit mektupları yanlışlıkla resmi kurumlara verdiğimiz adresle aynı adres. Mesala Dernekler Masası'na verdiğimiz adreslerde ufak tefek yanlışlıklar yapmışız ve aynı yanlışlıkları içeren adreslerle geldi bu mektuplar. Mektubu getirenler bizi tanıdıkları için bir şekilde TİT'in mektupları elimize ulaştı. Aynı zamanda mektupta yazan tehditlerin son zamanlarda dillendirilen söylemlerle bire bir aynı olması bizler açısından aslında bu tehditlerin kaynağını da gösteriyor. Devlet içerisinde güç odakları var. Bunlar ne yazık ki ortadan kaldırılamıyor. Hükümetin iyi niyeti de bunları ortadan kaldırmaya yetmiyor. Kendileri derin devlet tarafından korunuyor. Zeki Genç adlı kişi 2001 yılında derneğimize silahlı saldırıda bulundu. Ancak Genç'in yanlışlıkla salınması bizim kafamızdaki soru işaretlerinden bir tanesi. Türkiye'de güç odakları dağıtılmadıkça demokrasi olmaz. İnsan hakları mücadelesi yürütmek riskli bir iş. Bunu biz de onlar da biliyor. Yıldırmaya çalışıyorlar ama yılmayacağız.
Bitti
src=/resim/b1.gif width=5>



DERİN DEVLET -4-
'Bizi sindirmek ırkçı dalganın
araçlarından biri' HAZIRLAYANLAR: Fadime Alkan, Serpil Savumlu, Fatih Polat İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkan Yardımcısı Kiraz Biçici: - TİT tarafından aldığınız tehdidi nasıl değerlendiriyorsunuz? TİT tarafından aldığımız tehdide şaşırmadık. Bunlar yaşandı yaşanacaktır da. Aldığımız tehdit ciddi bir tehdit. Bana gelen tehdit doğrudan benim mektup adresime gelmedi. Bundan önce kongrelerin birinde arkadaşlar benim adresimi yanlış yazmışlar. Ve bu adresten sadece Dernekler Masası'nın haberi var. Ve bana TİT tarafından gönderilen mektup aynı yanlışlıkla geliyor. Ben uzun süredir bu caddede oturduğum ve tanındığım için mektubu getiren kişi bana ulaştırıyor. Derin devletin köklerinin nerelerde olduğuna işaret etmek için, bu duruma özellikle dikkat çekmek istiyorum. İnsan hakları derneğinin telefonlarının dinlendiğini biz biliyoruz. Telefonla özel pikniklerimizi birbirimize söylediğimiz zaman bile pikniğe giderken bizi uğurluyorlar. Yani derin devlet denilen şeyin eli kolu çok uzun. Buna karşı çözüm belli. Türkiye'deki demokratik sürecin sağlıklı işlemesi, demokrası güçlerinin demokrasiye sahip çıkması ve birlikte yürümesiyle mümkün. Mesala 1 Mayıs iyiydi çoşkuluydu ama herkes kendi havasındaydı. İnsanın kendi bireysel kaygılarından uzaklaşarak birlikte mücadele etmesi gerekir. Bize bu dönemde tehditler gelmesi son derece anlaşır bir şey. Çünkü son günlerde yükseltilen milliyetçi, ırkçı, şovenist dalganın asıl kaynağı devlet. Özellikle Genel Kurmay Başkanlığı'nın yaptığı 'sözde vatandaşlar' açıklaması demokrasi güçlerini tehdit eden bir açıklama. Aynı zamanda bölen bir açıklama. Devlet önceden bunun hazırlığını ciddi bir şekilde yaptı. Bu nedenle ellerinde çok fazla malzeme var.
-Ne malzemesi var? Birincisi Kürt meselesi. Avrupa Birliği süreci nedeniyle inkâr ve imha politikaları bir dönem yavaşlatılmıştı. Özellikle ABD'nin Irak'ı işgali, Türkiye halkı tarafından ciddi bir tepki ile karşılandı. Buna bağlı olarak da Türkiye'de ABD'ye karşı yüzde 88'lere varan bir tepki gelişti. Amerika bu nedenle Türkiye'deki işbirlikçilerini ciddi bir şekilde hırpaladı. Böyle bir durumun önüne geçilmesi gerekiyordu. Türkiye Cumhuriyeti'ndeki derin devlet hepimizin bilincinde. Dolayısıyla bazen sahnede bazen biraz daha geride, ama ihtiyaç olduğu zaman üzerine düşeni yapıyor! AB ile birlikte kâğıt üzerinde de olsa demokrasi rüzgârı estirildi ve bu devleti rahatsız etti. Tabii bu olumlu hava sadece AB'nin sunduğu reçetelerle değil, yıllarca yürütülen bir mücadelenin birikimi idi. Bütün bunlardan özellikle derin devlet rahatsız oldu. Eskisi gibi bölme yönetme operasyonuna girdi. Bugün yükseltilen ırkçı milliyetçi dalganın araçlarından bir tanesidir bizim gibi insanları sindirmek. Mücadeleci insanları caydırmak istiyorlar ve bizim şahsımızda Kürt sorununa sahip çıkanlar hedefe konularak, Kürtler sahipsiz bırakılmak isteniyor. Biz de bunun bir parçası olarak tehdit aldık.
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Eren Keskin:
'Sistem zora girince, provokasyonlar yapılıyor' - TİT'ten aldığınız tehdit hakkında ne düşünüyorsunuz? Ben 1990'lı yılların başında da yine Türk İntikam Tugayı (TİT) imzalı bu tür bir tehdit almıştım. Bu tehditlerin ardından faili meçhul cinayetler, kontrgerilla cinayetleri dediğimiz cinayetler yaşanmıştı. O yüzden TİT imzalı mektupları şahsen ben ciddiye alıyorum. Zaten telefonlarla tehdit alıyordum. Yine TİT imzalı ölüm tehdidi alan bir mektup aldım. Mektup'ta Akın Birdal kadar şanslı olamayacağımız yönünde tehditler vardı. TİT mensubu olduğunu söyleyen bu insanlar Akın Birdal'ı da öldürmek istemişlerdi. Türkiye'de derin devlet şöyle tartışılıyor. Sanki Türkiye'de bilinmeyen bir yapı var, bu yapı kötülükler yapıyor. Ben derin devlet denilen şeyin gerçekten devletin kendisi olduğunu ve tamamiyle Özel Harp Dairesine bağlı olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de sistem zora girdiği zaman provokasyonlar yapılıyor. Bunun da böyle bir dönem olduğunu düşünüyorum. Çünkü özellikle AB süreciyle birlikte Türkiye'de Kürt sorunu, Ermeni, Kıbrıs meselesi gibi... Birden bire bayrak provokasyonu oldu ve arkasından da halk sokağa döküldü. Ben bu linç olaylarının tamamen örgütlü olduğunu düşünüyorum. Böyle bir dönem başlattılar ve o dönemin bir aracı olarak da bize bu tehdit mektupları gelmeye başladı. Genel Kurmay Başkanı yine aynı dönemlere denk gelen bir zamanda tüm demokratik kurumları tehdit eden bir açıklama yaptı. Ve iç göçün yarattığı sorunlardan ve çözümlerden söz etti. İç göç onların pek beklemedikleri oranda yükseldi. Doğal olarak da göçün yarattığı sorunlar var. Ama bu sorunlar savaşa neden olan politikaların değiştirilmesi ile ortadan kaldırılması mümkünken yeni bir iç düşman yarattılar. Genel Kurmay'ın bu açıklamalarından sonra sanki tersine bir göç amaçlanıyormuş gibi geldi bana. Önceden kontragerilla cinayetleri Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı illerde işleniyordu, ama şimdi sanki büyükşehirlerde de yaşanacakmış gibi geliyor. Sanıyorum böyle bir şey var ve bunun ilk hedefi biziz. Bence ciddiye alınmalı. Hükümetin burda çok da fazla bir rolünün olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Hükümeti de tehdit eden açıklamalar yapıyorlar. Türkiye'de sivilleşme sürecinin mutlaka başlaması gerekiyor. Yasama, yürütme, yargı ve büyük medya kesinlikle militarizme bağlı. Genel olarak Genel Kurmay Türkiye'nin kilit konularının tartışılmasını istemiyor. Biraz tartışma ortamı doğduğu zaman da bundan büyük bir rahatsızlık duyuyorlar. Bütün provokasyonların nedenlerinin bu olduğunu düşünüyorum.
-Bu tehdidi aldıktan sonra neler hissettiniz? Diyarbakır'da 1994'te İstanbul'daki şubemizde de 2001 yılında silahlı saldırı yaşadık. Alıştığımız bir şey, ama tabii ki tedirgin oluyoruz, insani bir şey bu. Hepimiz birbirimizin başına bir şey geldi mi diye kontrol ediyoruz. Çok haksız bir şey bu. 2005 yılına gelmişiz ve ölüm korkusuyla yaşıyoruz. Biz insan hakları savunucuları olarak Türkiye'de birçok kesimin konuşmadığı şeyleri konuşuyoruz, tartışıyoruz ve bu onları çok rahatsız ediyor.
İHD İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Şaban Dayanan:
Dernekler Masası'na verdiğimiz adreslere geldi -İnsan hakları savunucuları her zaman tehditler almışlardır ve saldırıların da hedefi olmuşlardır? Resmi görüş dışındaki görüşlere karşı bir tahammülsüzlük var. Bazen bu, mahkemelerle ortaya çıkmıştır bazen de kontrgerilla ile ortaya çıkmıştır. İHD'de her zaman resmi görüşün dışında kaldı ve doğru bildiği insan hakları adına her türlü çalışmayı sürdürdü. Sistem tarafından dönemsel olarak gerilimler tırmandırıldı. Şemdin Sakık'ın yakalanması döneminde bazı basın organlarının da desteği ile de Akın Birdal hedef gösterildi ve sonunda Birdal, suikasta maruz kaldı. Bayrak olayına denk gelen bir süreçte bu tür tehditlerin beklentisi içindeydik. O nedenle de bayrak provakasyonu ve ardından da TİT tarafından aldığımız tehdit bizim için süpriz olmadı. İnsan hakları savunucularının hedef gösterilmesi bizler açısından bildik bir senaryo. Burada şu noktaya dikkat çekmek istiyorum; gelen tehdit mektupları yanlışlıkla resmi kurumlara verdiğimiz adresle aynı adres. Mesala Dernekler Masası'na verdiğimiz adreslerde ufak tefek yanlışlıklar yapmışız ve aynı yanlışlıkları içeren adreslerle geldi bu mektuplar. Mektubu getirenler bizi tanıdıkları için bir şekilde TİT'in mektupları elimize ulaştı. Aynı zamanda mektupta yazan tehditlerin son zamanlarda dillendirilen söylemlerle bire bir aynı olması bizler açısından aslında bu tehditlerin kaynağını da gösteriyor. Devlet içerisinde güç odakları var. Bunlar ne yazık ki ortadan kaldırılamıyor. Hükümetin iyi niyeti de bunları ortadan kaldırmaya yetmiyor. Kendileri derin devlet tarafından korunuyor. Zeki Genç adlı kişi 2001 yılında derneğimize silahlı saldırıda bulundu. Ancak Genç'in yanlışlıkla salınması bizim kafamızdaki soru işaretlerinden bir tanesi. Türkiye'de güç odakları dağıtılmadıkça demokrasi olmaz. İnsan hakları mücadelesi yürütmek riskli bir iş. Bunu biz de onlar da biliyor. Yıldırmaya çalışıyorlar ama yılmayacağız.
Bitti
Evrensel'i Takip Et