09 Mayıs 2005 21:00

Börtü böcek, kuşlar
   ve çocuklar için kaygılıyım

"Her ağaç aslında bir insan gibidir" diyen Umut Germeç'in resimleri dikkatleri ağaçlara ve doğaya çekiyor. Sergi, 14 Mayıs'a dek Denizatı Sanat Galerisi'nde devam edecek.

Paylaş
Ressam Umut Germeç, ağaçları insandan bir parçaymış gibi hareket içinde, umutsuz, sevinçli ya da küskün, dirençli durabilen ağaçları tuvale taşıyor. "Her ağaç aslında bir insan gibidir" diyen Umut Germeç'in resimleri 14 Mayıs'a dek Denizatı Sanat Galerisi'nde sergilenecek.

Doğaya, özellikle ağaçlara olan ilginiz nereden geliyor? Cahit Külebi'nin dizeleriyle yanıtlayacağım, bu sorunuzu; "Tokat'a giderken bir derin / Vadi var her taraf yeşil / Tokat'a giderken bir derin / Vadi var her taraf yeşil / Ben hep gece geçtim oradan / Bir su gibi dibinden ekinlerin." Çocukluğum Tokat'ta geçti. Yeşili yalnızca oradan bürünmüş değil, resimlerim. Yetmişli yıllarda İstanbul da yeşildi. Mecidiyeköy, dutluk, incirlik, suyun iki kıyısı leylak, erguvan, sapsarı katırtırnağı, kekikti… 1900'lerin başında modernizmin büyük mimarı Le Corbusier İstanbul'un bir meyve cenneti olduğunu yazar günlüğüne. İstanbul ile karşılaştırarak, New York'un ve Avrupa kentlerinin birer "kıyamet yeri" olduğunu söyler. Batılı modernist kent tasarımcıları ekolojik açıdan kentlerini hızla iyileştirdiler. Bizde de 70'li yıllardan başlayarak çarpık kentleşme aslında –çarpık batılılaşma- yönelimi kentin soluğunu betonla tıkadı... Bütün dereler, koylar kirletildi… Doğanın kirletilmesi, insanın kirletilmesi demektir; hem fiziksel, hem de tinsel… Her iki açıdan da insanı besleyendir ağaç. Batının indirgemeci, yararcı düşününü benimseyen paralı adamlar topraklarımızı, kıyılarımızı batık ülkelerin zehirli atık çöplüğü yaptılar. İçlerinde, yaptıkları dışalımdan ötürü tecimsel başarısı kutlanan bile vardır diye düşünüyorum. Bugün ekolojik açıdan gözetilmemiş bir kent kıyametin koptuğu yerdir. Yüzü bir ağacın bahardaki gülüşü ile ışımayan, yüreği betonlaşmış insanların dolaştığı… Ağaç doğada olduğu gibi resim sanatında da gelişmeyi betimler. Ağacın dalları her yöne uzar; ince, kalın dallar, çok kalın olanlar, gövde ve kökleriyle bütünsel bir derinlik oluşturur. Toprağın içinden gökyüzüne doğru geliştiği gibi, gökyüzünden aldıklarıyla toprağın derinliklerine uzar… İçinde dengeyi, ritmi, karşıtlığı ve çeşitliliği barındıran büyük "estetiktir" ağaç. Doğaya-ağaca karşıdan bakarak duygunun ya da aklın ağır bastığı görünümler üretmek değil amacım; doğanın, insanın içinin oluşmasındaki bütüncül etkisidir, şiiridir… Van Gogh ağacı ele aldığımda bu artık eskimiş, bir sandalye de olsa, baktığımızda onun bir zamanlar dallarına kuşların konduğu ağaçtan olduğunu duyumsarız.

Ağaçla insanı nasıl buluşturuyorsunuz? Bizim kültürümüzde ağaç -insan ilişkisi çok gerçekçidir. Ev yapan önüne ağaç diker. Çocuğu olan da… Varlık "dikili bir ağacı olmak"la betimlenir. Yiğitlik de ağaca benzetilir; "yiğit gölgesinde yiğit saklanır. Kötünün dalı gölgesi olmaz" diye ünler baba Ertaş. Doğu kültürü insanın karakterini ağaçla özdeşler. Çin sanatında her ağaç ayrı bir kişiliktir. Çam ağacı saldırılar karşısında dimdik duran savaşçı, bilge kişiyi betimler. Dolaşık dalları ve düzgün gövdesiyle… 19. yüzyıla kadar batılı sanatçı, sanatına çalışan insan figürünü sokmadığı gibi, sıradan bir ağacın görüntüsüne de resminde yer vermemiştir. Doğa görüşü olmayan bir dünya görüşü insancıl da olamaz. Elmanın kokusu yitmişse resimden, edebiyattan, dilden, kültürden de yitirilmiştir. İnsanda düşünsel, içsel bir eksilme yarattığı kadar biçimsel bozulmalara da yol açar. Gen yapısıyla oynanan her canlı bir diğerini etkilemektedir. Teknolojinin ideolojik saldırısı karşısında insan- ağaç, bütün doğa aynı saftadır.

Betonlaşan kentlerle birlikte insanların ağaçlara ve doğaya olan duyarlılığı da mı yok oluyor? Doğanın güzelliğinde ideal olanla gerçek olanın ilişkisi, kültür tarihi boyunca toplumların yaşama biçimi ve egemen olan kesimin, sınıfın çıkarlarına denk düşen estetik bağlama göre değişir. Ekmeğini topraktan, ağaçtan kazanan biri ile mağazasının önünde koca bir çınar ağacı bulunan birinin ağaca, toprağa bakışı, estetiği birbirine karşıtlık oluşturur. İlki için yaşamın olmazsa olmazı olan ağaç, diğeri için potansiyel bir düşmandır. Dallarıyla vitrinini kapatır, tabelasını örter… Dalına kuşlar konar ve camına, döşemesine pislerler… Taksim meydanında büyük bir otelin önünde yaşlı bir akasya var, dibini hiçbir şekilde su içmesine olanak tanımadan betonla boğmuşlar. Belli ki ölüp gitsin istiyor otel sahipleri. Aynı otel dev saksıların içine selviler dikmiş… Onlar bir güzel sulanıyor, bakılıyor. Onları sık bir şekilde dizip duvar oluşturarak kaldırımdan beş-on masalık yer işgali için kullanıyorlar. Bunlar mobil ağaçlar, gereksinime göre yerleri değişebiliyor. Köklerini toprağa batırmadığı sürece ağaç güzel! İnsana, sanata, sanatçıya bakış açısı da aynı bu duyarlılıkta olanların. Köksüzleştirmek, güdülebilir duruma getirmek... Sanatçı için de saksılar kullanılıyor; küratörlük, DJ'lik gibi. İnsanın duyarlılığı teknolojik güçlerin işleme biçiminden kaynaklanan politik ve sınıfsal bir yönlendirim altındadır. Kentlerde yaşayan insanların çoğu elma ağacını vişne ağacından ayırt edemez. İneğin, mandadan başka bir hayvan olduğunu bilmediği gib. Onlar için elma, vişne, süt kredi kartı demektir. Gelişmenin yönünü ve kapsamını belirleyen güç bilinen sözcük alanını da daraltarak birlikte yaşamı ve iletişimi kısırlaştırmaktadır.

Teknoloji doğayı yok ediyor. Gelecek bu açıdan size kaygı veriyor mu? Teknoloji sözcüğünün yanına "gelişme" kavramı oturtulduğunda asla geri kalmayı içermezmiş gibi bir baskınlık, dolayısıyla bir yanılsama oluşturulmuştur. Oysa ki; finans kapitalin dünya halklarını geri bırakmakta, insan-doğa kırımında daha da uzmanlaşması anlamına gelmektedir, çoklukla "teknolojik gelişme" Tarih boyunca çalışan sınıfların ve doğanın kıyımı atbaşı gitmiştir. Bugünlerde genetiği ile oynanmış ağaçlardan oluşan ormanlardan söz ediliyor. Kaygılıyım; bütün börtü böcek, kuşlar ve çocuklar için…

Ağaç resimlerinizde bir direniş, bir hareket, canlılık var. Ağaçlar neye direniyor ya da onlardaki bu devinim neyi temsil ediyor? Benim için otelin önündeki o akasyanın yaprak açması kadar büyük bir simge-imge yok; direniş, hareket ve canlılık olan… Paralı adamın estetik bağlamını açığa çıkartıyor, oradaki varlığıyla, direnişiyle. Brecht'in bir şiirindeki yoksul, yaşlı kadın gibi. Parası olmasa da her gün pazara çıkıp, her şeyin fiyatını soran, canlı duran. Akasya da öyle, bu yıl da yaprak açmış.

ÖNCEKİ HABER

Ülkücüler protesto edildi

SONRAKİ HABER

Bir Fransız atasözü der ki...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...