04 Mayıs 2005 21:00

Gavur lafı geçmez buralarda

İletişim Yayınları'ndan çıkan "Hatay'da Çoketnili Ortak Yaşam Kültürü" adlı kitap Hatay'daki ortak yaşam kültürünü anlatıyor. Fulya Doğruel'in yazdığı kitabın en güzel özetini bir Nusayri bütün doğallığıyla veriyor : "Gavur lafı geçmez buralarda!"

Paylaş
Doğallığında seyreden kimi şeyleri sorgulamaz insanoğlu. Ve bazen gündelik hayatın olağanlığını buna borçludur. Sorgulandıkça doğallığından kaybedeceğini bilir çünkü. Tıpkı kırkayağın eşsiz dans etmesini kıskanan ve bunu engellemek için bin türlü numaraya başvuran kurbağanın hikâyesinin anlatıldığı fabl gibidir kimi konular. Bu ünlü fablda kurbağa nice denemelerden sonra zekice bir yola başvurur. Ve kırkayağa hiç lafı döndermeden sorar "Nasıl dans ediyorsun, dans etmek için neler yapıyorsun?" diye ...Ve kırkayağın dillere destan dansı bir daha hiç tekrarlanmamak üzere sona erer. Kırkayak yıllar boyu nasıl dans ettiğini, neler yapıp da kırk adet ayağı birbirine karıştırmadığını hiç düşünmemiştir. Sorgulamamıştır yani...

Hatay İletişim Yayınları'ndan çıkan "Hatay'da Çoketnili Ortak Yaşam Kültürü" adlı kitabın çağrışımları bunlar. Fulya Doğruel'in kaleme aldığı kitapta bir Nusayri Arap Alevi bütün doğallığıyla en güzel formülü veriyor aslında. "Gavur lafı geçmez buralarda!" diyor Hatay için. İşte halkların ortak yaşam kültürünün geliştirdiği -biraz romantik bir söylemle-Hataylılık kültürü budur. Sorgulanmamış doğallıktır bu.... Hatay'da büyümüş bir çocuğun Hüseyin ile Mihail, Ali ile Arel isimleri arasındaki farkı kendine sorması hayatının ileriki çağlarına terk edilmiş bir sorgudur. Çocuksu doğallığın kendisi aslında doğrunun kendisidir. Gerçekten de bu isimler arasında bir fark söz konusu değildir elbette. İşin ucunda bir "gariplik" olduğunu daha sonra düşünecektir. Gereksiz bir sorgunun (sorgulattırmanın!) ardından... Tıpkı kırkayak gibi...

Mozaiğin nadide parçası Evet; Türkiye için dile pelesenk edilmiş "mozaik" söylemi doğruysa eğer, onun en nadide parçalarından birinin Hatay olduğuna kuşku yok. Fulya Doğruel akademik bir inceleme konusu olarak çıkış noktası kabul ettiği bu görüşü, dört başı mamur şekilde okurlara sunuyor. Doğruel'in çalışması, bu bir arada yaşama kültürünü, Antakya ve Samandağ'daki Alevi Nusayri, Arap Hıristiyan ve Ermeni toplulukları örneğinde inceliyor. Uzun süreli ve yakın ilişkileri içinde dinsel ritüelleri arasında bile etkileşimler yaşanan bu toplulukların, iş hayatlarında, boş zamanlarında, toplumsal bağlarında, dinsel pratiklerinde, politik ilgilerinde kendilerini, birbirlerini ve başka toplulukları nasıl algıladıklarına; Türkiye'deki konumlarını nasıl yorumladıklarına bakıyor. Kitap konunun bütün muhatapları ile yapılmış görüşmeler ile tezlerini somutluyor.

İnsaniyetleri benzer Onlarca farkın tek benzerlik potasında nasıl eridiğini göstererek buluyor kitabınını başlığını Doğruel: "İnsaniyetleri benzer..." diyor. Ne denebilir ki? Halkların bir aradalığını çatışmanın, iç karışıklığın bir piyonu olarak addeden ve yönetme erkini ortak yaşam kültürünün yumuşak karnını ortaya çıkarmanın kıymet-i harbiyesi olarak tarif edenlerin karşısında; binlerce "kardeşçe yaşam" örneğinin sadece birisi Hatay. Tıpkı Anadolu'nun Mezopotamya'nın tüm coğrafyalarında olduğu gibi. Daha doğrusu olması gerektiği gibi... Yani, Türk'ün, Arap'ın, Kürt'ün, Ermeni'nin daha onlarcasının..... Tüm bu halkların ahenkli dansını bozan kıskanç kurbağanın soyu kurutulunca olacağı gibi...

ÖNCEKİ HABER

Ortak işlerin güzelliği

SONRAKİ HABER

İkinci 'ekümenik' krizi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...