3 Mayıs 2005 21:00

Dünya Basın Özgürlüğü
   Günü'nde yargılandık

Başbakan Tayyip Erdoğan ve AKP'nin, SEKA işçilerinin attığı sloganları yazdığımız için gazetemiz aleyhine açtığı 15 bin YTL'lik (15 milyar) tazminat davasında mahkeme, SEKA direnişinin tanıkları olan bazı sendika yöneticilerinin mahkemede tanık olarak dinlenmesine karar verdi. Gazetemizde "SEKA'lı AKP'ye lanet okuyor" başlığı ile 1 Şubat 2005'te yayınlanan haberde, "fevkalade ağır, katlanılması ve tahammülü gayrı kabil hakaretler" yer aldığı öne sürülerek açılan davaya dün Ankara 16'ncı Asliye Hukuk Mahkemesi'nde devam edildi. Duruşmada, gazetemiz avukatlarından İlke Işık Sağdıç ve Devrim Avcı ile Başbakan Erdoğan'ın avukatı Fatih Şahin hazır bulundu. Duruşmada, gazetemiz avukatlarından Avcı, SEKA işçilerinin eylem görüntülerinin yer aldığı bir CD'yi ve eylem haberlerinin yer aldığı yerel gazete örneklerini mahkemeye delil olarak sundu. Erdoğan'ın avukatı Şahin ise, Avcı'nın yazdığı cevap dilekçesini ve sunduğu delilleri incelemek için süre istedi. Devrim Avcı da, mahkemeden, SEKA işçilerinin eylemleri sırasında orada bulunan Eğitim Sen şube yöneticileri İlhami Şahbaz ve Osman Çolakoğlu ile SES İzmit Şube Başkanı Güner Kizir ve Emekli Sen İzmit Şube Başkanı Osman Nuri Şenol'un tanık olarak dinlenmesini ve CD'nin izlenmesini talep etti. Mahkeme, tanıkların dinlenmesi için İzmit Nöbetçi Asliye Mahkemesi'ne talimat yazılmasına ve davacı vekiline delilleri incelemek üzere süre verilmesine karar vererek, duruşmayı 6 Temmuz 2005 tarihine erteledi.

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Sokak suçlarında suçlu kim - 2-
   'ÇOCUKLARI SUÇA İTEN
    BÜYÜKLER YARGILANMALI' Kapkaç zanlılarının cezalandırılmadıkları ve özellikle mala karşı işlenen suçlarda çocukların kullanıldığı tartışmaları yükselirken bu tartışmalara Avukat Şeref Turgut, Kocaeli Üniversitesi Öğretim üyesi Doç. Dr. Ümit Biçer ve İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi üyesi Avukat Aşkın Yaşar Topuzoğlu sorularımıza verdikleri yanıtlarla tartışmalara son noktayı koydu.

Avukat Şeref Turgut Özellikle sokak suçlarında suçluların cezalandırılmadıkları tartışmalarını nasıl yorumluyorsunuz? Cezanın amacı suç işlemeyi düşünen insanları caydırmak olduğu gibi suç işleyen kişileri topluma kazandırmaktır. Suç oranındaki artışın asıl sebebini cezaların yetersiz olmasıyla açıklamak mümkün değildir. Aynı ceza kanunlarıyla bundan 10 yıl önce asayiş suçları İstanbul'da çözülebiliyordu. Demek ki toplumsal yapıda bir değişiklik var. Suçun işlenmesinde sosyal, ekonomik nedenler vardır. Önemli olan bu sebepleri ortadan kaldırmaktır. İşin özü bataklığı kurutmaktır. Suçun asıl nedeni Türkiye'deki gelir dağılımında yaşanan uçurumun günden güne artmış olmasıdır. Sadece yasal yaptırımlarla suçun önüne geçilebilir mi? Hırsızlık suçuna verilen ceza caydırıcı bir cezadır. Bunun kapkaç suretiyle işlenmesi cezayı ağırlaştırmakta ve hürriyeti bağlayıcı cezalar uygulanmaktadır. Yargıtay'ın verdiği kararlarla birlikte kapkaç suretiyle hırsızlık gasp olarak değerlendirilmekte, mahkemeler 10 yıl ve üzerine hükmetmektedir. Yeni TCK'da gerek hırsızlık, gerekse şahsa karşı işlenen suçlarda cezalar arttırıldı. Cezaların artması durumu bugün Yargıtay kararlarıyla fiiliyatta var. "Eve gireni öldürelim" tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? "Eve gireni, öldürelim. Başka hiçbir sebep ve olgu aramaksızın bu meşru müdafa sayılsın" diye yasa teklifi sunulmuştu. Bu çok tüyler ürpertici bir tekliftir. Hiç kimseye hiçbir yasa öldürme hakkı vermez. Silah kullanmanın devlet görevlileri için dahi çok sınırlı tutulması gerektiği, hukuk camialarında kabul gören bir anlayıştır. Buna rağmen polise tanınmamasını istediğimiz bir yetkinin vatandaşa tanınmasını düşünmek toplumu kaosa sürüklemek demektir. Bu yargısız infaz anlamına gelir ve devlet olma olgusunun reddidir. O zaman Amerika'da olduğu gibi kovboy yaşamına geri dönelim. Hangi durumlarda meşru müdafaa hakkı kullanılır? Kişilerin yaşamlarını, mallarını veya üçüncü bir kişinin hayatını kurtarmak için silah ya da güç kullanma yetkileri vardır. Bunun gerçekleşmesi için öncelikle gerçekten meşru müdafaa koşullarının olması gerekir. Silahlarda orantılılık olmalıdır. Elinde sadece küçük sopa bulunan şahsa tabancayla ateş ederseniz bu meşru müdafaa sınırlarını aşar. Eve giren kişinin öldürülmesini savunmak hukuk düzeninin reddidir. Suiistimale yol açar. Hakimin de eli kolu bağlanır ve bu çetelere fırsat tanımak anlamına gelir. Suçluların ceza almadıkları düşünülüyor. Halbuki tutuklama olmadan da yargılama devam ediyor ve birçok suç sanığı hakkında daha sonra mahkûmiyet kararları veriliyor. Bilinçli bir çarpıtma var. "Yakaladık serbest bırakıldı demek ki kanun yetersiz" denilmeye çalışılıyor. Özel güvenlik şirketleri ve gizli kameralarla suç engellenebilir mi? Güvenlik şirketleri sınırlı amaçlar için kurulmalı. Özel Güvenlik Yasası'nda silah kullanma, yakalama gözaltına alma gibi polise infaz için münhasıran verilen görevin de bu teşkilat görevlilerine bırakıldığını gözlemliyoruz. Resmi silahlı güçlerin azaltılması gerekirken bir yandan özel güvenlik teşkilatlarının silahlandırılması toplumsal güvenlik sorununun bir ihlalidir. Şehrin çeşitli yerlerine, üniversitelere konulan ya da konulması planlanan gizli kameralar özel hayatın ihlali anlamını taşır. Bunlardan elde edilen görüntülerin ne amaçla kullanılacağı, bu görüntülerin ne zaman çıkacağının belli olmaması şüphe yaratacağından, bütün bu şüpheler özel yaşamın gizliliği ilkesi ile bağdaşmıyor.


'ÇOCUKLAR SUÇ İŞLEMEZLER'

İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Üyesi Avukat Aşkın Yaşar Topuzoğlu Türkiye Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni 1990 yılında imzaladı. Sözleşme Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihten itibaren artık yasa hükmündedir. Sözleşme ülkemizde çocukların Anayasa'sıdır. Sözleşmenin temel ilkeleri der ki; "18 yaşına kadar herkes çocuktur, sözleşmeyle tanınan haklardan bütün çocuklar hiçbir ayrımcılığa tabi olmaksızın eşit olarak yararlanacaklardır. Çocuğun öncelikli yararı esas alınmalıdır." Çocuklar suç işlemezler. Çocukları suça iten nedenler vardır. Çocuklar değil, onları suça iten büyükler yargılanmalıdır. Çocukların yargılanmasındaki amaç çocukları suça iten nedenleri bulmak, ortadan kaldırmak, onları rehabilite ederek yeniden toplumla barışık hale getirmektir. Çocuk yargılamasının amacı çocuğa mümkün olduğunca çok ceza vermek değildir. Biz bu anlayışı terk etmediğimiz için onları bugüne kadar hep cezalandırdık. Yeni bir ceza kanunumuz var. Ceza Kanunu'nun 31. maddesi yaş sorumluluğu başlığı altında çocuklarla igili bir düzenleme öngörüyor. Biz çocuklara hâlâ ceza adalet sistemi içinde yer veriyoruz. Hükümetin çocuğun önceliklerini esas alan bir politikası oluşmamış. Çocuklarda suçu önleyici, telafi edici ve koruyucu düzenlemeler buna ilişkin altyapı oluşturulmadığından çocuk yargı önüne geldiğinde "çok ceza verirsek hemen kurtuluruz" anlayışı ile hareket ediliyor. Bugün baromuzda bu konu ile ilgili eğitim almış en az 300 avukat hazır bulunmakta. Çocuk Mahkemeleri'nde bazı küçüklerin müdafiliğini yaptığımız dosyalar var. Bir çocuğa illa ceza verilmesi şart değil, tedbir de verilebiliyor. Bu tedbirler resim, elişi dersleri gibi olabiliyor ve tedbirlerden birini seçen çocuklar bu tedbirlere uyuyorlar. Çocuklar hakkında tedbire hükmedilmesi halinde çok daha olumlu sonuçlar doğuyor. Ancak dosyaların sayısı o kadar çok ki ne ayrılan kaynak ne de altyapı değerlendirildiğinde çocuklar için çok fazla bir şey yapılamıyor. Çocuk Hakları Merkezi'nin Sözleşme'nin, tanınması çocuk hakları ihlallerinin tetkiki bununla ilgili pek çok seminer, sempozyum, konferans meslekiçi eğitim ve arşiv çalışmaları var. Merkez bünyesinde çalışan Mağdur Çocuklara Hukuki Yardım Birimi'miz İstanbul dahilinde 18 yaşını bitirmemiş istismar ve ihmal mağduru, hakları ihlal edilen, sokakta yaşayan, çalışan, yani hak ihlalleri ile karşı karşıya kalan çocuklara hukuki yardım ve destek vermek amacıyla kurulmuştur.


'ÇOCUKLAR NE KADAR SUÇLU'

Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ümit Biçer Ceza sorumluluğu nedir? Çocuklarda ceza sorumluluğu; eski TCK'da "farik-i mümeyyizlik" olarak yer alıyordu. Farik-i mümeyyizlik, aklı başında olma, toplumca doğru olanı, suç özelliğinde olmayanı ayırt edebilme ve uygulayabilme kabiliyeti olarak tanımlanmıştır. Yeni TCK'da ise ceza sorumluluğu "işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması" şeklinde tanımlanmıştır. Bu tür suçlar nedeniyle kanunla itilaf haline düşen çocuklarda bir kısmının yaptıkları işin anlam ve sonuçlarını bildiği/öğrendiği, yani ceza sorumluluklarının bulunduğu, bir kısmında ise yaptıkları işin anlam ve sonuçlarını kavrayamadığı bir gerçek. Ceza sorumluluğu yaşı nedir? Bir kişiye işlemiş olduğu suçla ilgili ceza verilebilmesi için; suçu akıl sağlığı içinde, bilerek işlemesi ve bunun doğuracağı sonuçlara katlanması gerekir. İnsanın davranışlarını denetleyemediği, engelleyemediği durumlarda eylemlerinden dolayı sorumlu tutulamayacağı ve kendisine ceza verilemeyeceği hukuk yaklaşımının temelidir. Biyolojik, psikolojik ve sosyal gelişme süreci içinde olan ve değer yargıları yeterince olgunlaşmayan çocuklara da ceza verilemeyeceği veya ceza indirimine gidilmesi gerektiği hukukun temel ilkelerinden biridir. TCK'da 11 yaş altındaki çocuklarda, çocukların kanunla itilafa düşmeleri durumlarında bir ceza verilemeyeceği, ağır cezalık suçlarda ise çocuğun eğitimi ve yetişmesi yönünden bir yetersizlik bulunması durumunda mahkemenin koruyucu önlemlere başvuracağı hükmüne yer verilmiştir. Çocuklarda cezasızlık olarak da tanımlanan bu yaş aralığı yeni TCK'da 12 yaşına yükseltilmiştir. Türk Ceza Yasası, 12- 15 yaş arası çocuklarda inceleme yapılmasını, 15 yaşından sonra ise bu gelişim sürecinin tamamlandığı fikriyle "yaşına göre cezada indirim" yapılmasını öngörmektedir. Çocukların ceza sorumluluğunun tespitinde uygulanacak kriterler nelerdir, özetleyebilir misiniz? Çocuklarda ceza sorumluluğunun araştırıldığı dönem, bireysel kimliğin ve toplumsal bilincin çok hızlı geliştiği bir dönem olması nedeniyle "çete çağı" olarak da adlandırılabilir. Bu yaştaki çocuk ve gençlerin eylemlerinin bilinçli, yetkin bir eylem olmaktan ziyade akran grupları içinde var olma, grup içinde kendi kimliğini geliştirme, ayrı bir insan olduğunu kanıtlama gibi gelişme dönemine özgü motivasyonlarla başlayıp sürebilmekte, eylemleri büyüme sürecini temsil eden değerlere ve kişilere karşı bir başkaldırı, disiplin ve otoriteye karşı çıkma özelliklerini taşıyabilmekte ve dürtü kontrolünün düşüklüğü nedeniyle gerçekleşebilmektedir. Çocuğun yaptığı eylemin farkında olması, bu eylemin diğer eylemlerden farkını, niye böyle bir eyleme kalkıştığını, bu eylemin doğuracağı sonuçları bilmesi, sonuçlarına katlanması, başkalarının zarar göreceğini, kendisine ceza verileceğini bilmesi veya tahmin edebilecek derecede ruhsal gelişmeye erişip erişmediği araştırılmalıdır. Herhangi bir suçla yakalanan çocuğun yakalandığı andan itibaren geçirdiği adli süreci anlatır mısınız? Çocuğun kanunla itilaf haline düşmesi durumunda kolluk güçleri - olumlu bir değişim olarak "çocuk şubelerinin sayıca artışı ve çocukların genellikle bu şubelerce değerlendirildiğini söylemek gerekiyor- nezaretinde savcılığa sevk edilmekte, ifadeler alındıktan sonra "ceza sorumluluğunun" araştırılması için adli tıp veya uzmanlara gönderilmektedir. Hekimlerce yapılan bu değerlendirmeler genellikle çocukta akıl hastalığı veya zeka geriliğinin varlığını araştırmaya dayanmaktadır. Raporun alınmasından sonra savcılık aşamasında çocuk serbest bırakılmakta veya yargılamaya tabi tutulmaktadır.

-BİTTİ-