01 Mayıs 2005 21:00

Anadolu'nun ağlayan anası

"Anadolu", adı üzerinde "birlikte yaşamaya bir öğrenebilseler, bütün çocuklarıma yeter memelerim" diyen anaç bir diyar. 6 bin yılık tarihde Hititler'e, Frig'lere, Bizans'a, Osmanlı'ya; Ruma, Ermeni'ye, Kürde, Türke ev sahipliği yapan bereketli topraklar...

Paylaş
"Anadolu", adı üzerinde "birlikte yaşamaya bir öğrenebilseler, bütün çocuklarıma yeter memelerim" diyen anaç bir diyar. 6 bin yılık tarihde Hititler'e, Frig'lere, Bizans'a, Osmanlı'ya; Ruma, Ermeni'ye, Kürde, Türke ev sahipliği yapan bereketli topraklar... Güngör Dilmen'in kaleme aldığı ve İstanbul Şehir Tiyatroları'nın sahneye koyduğu "Ben Anadolu", işte bu bereket timsali toprakların "kadın" kimliği üzerinde duran bir oyun. Bin yıllardır bu topraklarda yaşamış kadınların hayatlarından bir demet sunuyor izleyenlere. Kibele, Niobe, Nilüfer Hatun, Etleya, Halide Edip, Theodora, Ayşe Sultan, Şair Nigar Hanım, Nasrettin Hoca'nın karısı bunlardan bir kaçı... "Ben Anadolu", Anatanrıça Kibele'den bugünlere taşınan "kadın" kimliğinin izini sürerken, ortak bir kimliğe; Anadolulu olma kimliğine özel vurgu yapmayı yeğliyor.

Kibele'nin binbir yüzü Dönemler değişiyor, yıllar akıp gidiyor, dinler, diller, gelenekler değişiyor; ama Anadolu kadını özünde aynı kalıyor. Anadolu'nun anatanrıçası Kibele'den bugüne Anadolu kadınının 6 bin yılını gözümüzün önüne getiriyor "Ben Anadolu". Kibele, Nasrettin Hoca'nın karısı oluyor, bazen şair Nigar Hanım... Çok tanrılı dinlerin anaerkil özelliklerinin, yerini ataerkil toplumun erkek egemen yapısına bıraktığı binlerce yıllık Anadolu tarihinde, "erkek figürü" karşısında kendini sürekli olarak yeniliyor, Anadolu kadını... Oyunun yönetmeni Engin Alkan, "Ben Anadolu" hakkında "İktidar ve erkin sürekli birbirinin fitilini tutuşturarak ateşe boğduğu, bu toprağın, toprak ananın hikayesi, kadın olmakla, ana olmakla anlamlı bir biçimde sarmallaşır ve Anadolu'nun ortak hikayesini oluşturur" diyor. "Ben Anadolu" için önemli bir nokta bu. Çünkü, oyun Anadolu kadınlarının yaşamının tarihsel akış içinde bir anlatılmasından ibaret değil çünkü. "Ben Anadolu", aynı topraklarda farklı dönemlerin, farklı toplumların, farklı din ve dilllerin; kimi zaman kaynaşarak, kimi zaman çatışarak oluşturduğu ortak Anadolu kimliğinin öyküsü. Elbette, oyunda bu sorun ne kadar öne çıkmış tartışılabilir ama, bugün Anadolu'da eksikliğini hissettiklerimizin de kısa bir hatırlatması... Şoven rüzgarların böylesi sert estirildiği günlerde, yitirdiğimiz zenginlikleri anımsamak önemli. Gazetelerin "924 bin miydi; 1.5 milyon muydu?" gibi tartışmalar sürdürdüğü Ermeniler, sahi neresinde bugün Anadolu'nun? Ya Osmanlı'ya gelin gelen Bilecik Tekfuru'nun kızı Nilüfer Hatun'un soydaşları... Anadolu, "Birlikte yaşamaya bir öğrenebilseler, bütün çocuklarıma yeter memelerim" diye haykırırken; bugün ne kadar öğrenebildik, birlikte yaşamayı... Elbette, savaşsız... Bu anımsatmalar, oyunda biraz daha belirgin olabilir miydi acaba?

Beş kadın Güngör Dilmen, aslında "Ben Anadolu"yu tek bir kadın oyuncu için yazılmış. Ancak, Şehir Tiyatroları, beş ayrı kadın oyuncu ile sahneliyor. Özlem Türkad, Nur Saçbüker, Sevil Akı, Aslı Altaylar ve Oya Palay Anadolu kadınını izleyiciye taşımada oldukça başarılı bir grafik çiziyorlar. Dekorları böyle oyunda ilk anda "beklenen"in aksine; "toprak kokan Anadolu" havasından uzak. "Zaman" unsurunu ön plana çıkarmak için, daha çok aksesuarlar ve ayrıntılara ağırlık verilmiş. Dönem farklılıklarını oyuncuların kostümlerinde görmek de mümkün değil. Dönem ve zaman değişimleri küçük hatırlatmalar ve aksesuarlar ile izleyiciye çağrıştırılıyor. "Ben Anadolu"nun dekor tasarımı Rıfkı Demirelli'ye, kostüm tasarımı Gamze Kuş'a ve ışık tasarımı Murat İşçi'ye ait. Müziklerin ve dansların yerli yerinde kullanıldığı oyunda, Anadolu insanının önemli özelliklerinden biri olan mizah da es geçilmemiş elbette... İdris Güllüce kim? İstanbul'un doğu ucu Tuzla'da yeni açılan tiyatro sahnesinin ilk oyunu olmak; Tuzla Sahnesi'nde perdeyi açan oyun olmak "Ben Anadolu"ya kısmet oldu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı olarak faaliyet gösterecek İdris Güllüce Kültür Merkezi'nde, Şehir Tiyatroları'nın da bir sahnesi yer alıyor. Adı bir süredir tartışmalı bu sahnenin... Bakmayın, bizim inatla "Tuzla Sahnesi" diye yazdığımıza, hem kültür merkezinin, hem tiyatro sahnesinin kapısında "İdris Güllüce" adı yazılı. "İdris Güllüce" deyince adlarını çoktan unuttuğumuz eski tiyatro sanatçılarından biri sanılmasın. Kendisi, Tuzla'nın geçen dönemki belediye başkanı; şimdinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Vekili. Yani, kültür merkezinin bağlı olduğu kurumda yönetici olan bir siyasetçi. İşbaşındaki bir siyasetçinin, adının böyle bir kültür merkezine verilmesi, haliyle epey tepki topladı. Tiyatrom.com ile "Tiyatro... Tiyatro" dergisinin sitelerinde bu adın değiştirilmesi için kampanyalar açıldı. Haklılar da. Bir düşünün; örneğin Şehir Tiyatroları'nın sahnelerinin adlarını sayacağız bir haberde: Muhsin Ertuğrul, Haldun Taner, Musahipzade Celal, Reşat Nuri Güntekin, İdris Güllüce... Yoruma gerek var mı? Bereketi Kibele'den... Neyse, her şeye rağmen, Tuzla'da böyle güzel bir tiyatro sahnesinin açılması başlı başına bir olumluluk. Bu sezon, değişik tiyatrolara ev sahipliği yapması planlanan Tuzla Sahnesi, önümüzdeki sezondan itibaren Şehir Tiyatroları'nın bir sahnesi olarak perdelerini açacak. Hititlerin Anadolu'nun anatanrıçası saydığı; bereket tanrıçası Kibele'nin bereketini Tuzla Sahnesi'nden de esirgemez herhalde. Siftahı "Ben Anadolu"dan; bereketi Kibele'den... Darısı, Tuzlalılarla buluşmayı bekleyen diğer oyunların başına...

ÖNCEKİ HABER

Zincirleme trafik kazası

SONRAKİ HABER

Aşıklar, aç olduklarını söylüyor!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...