25 Nisan 2005 21:00

'Umudun Türküsü' gerçek oluyor

Tunceli'de bedensel engelliler için açılması plananan rehabilitasyon merkezinin temelleri bugün törenle atılacak. Törene İstanbul'dan gelen bir heyet de katılacak.

Paylaş
Yaklaşık 2 bin engellinin bulunduğu Tunceli'de bugün Eğitim, Rehabilitasyon ve Buluşma Merkezi'nin temeli atılıyor. Tunceli Bedensel Engeliler Derneği tarafından başlatılan "Dersimli Engeliler Umudun Türküsünü Söylüyor" projesi iki yıldır süren bir çalışma. Temeli atılacak olan Eğtim, Rehabilitasyon ve Buluşma Merkezi, Avrupa ve Türkiye'de düzenlenen gecelerden elde edilen gelirlerlerle hizmete açılacak. Yurtdışında yaşayan Tuncelililer ayrıca düğünlerinde "1 Euro kampanyası" başlatarak, projeye katkı sunmuşlar. Devletin tek katkısı ise, Rehabilitasyon Merkezinin yapılacağı arsayı tahsis etmek olmuş.

Anadolu'ya hizmet Tunceli Bedensel Engeliler Derneği Eğitim, Rehabilitasyon ve Buluşma Merkezi, aynı zamanda Anadolu'da yapılacak ilk rehabilitasyon merkezi olacak. Böylece, sadece Tuncelili engellilere değil, Anadolu'da yaşayan bütün engellilere hizmet verecek. 2006 yılında tamamlanması hedeflenen merkez, sağlık ve rehabilitasyon birimleri, eğitim ve el becerileri, sosyal eğitim birimleri ve ortak kullanım mekanları ile yataklı konaklama biriminden oluşuyor. 49 yıllığına Tunceli Bedensel Engeliler Derneği'ne kiralanan merkezin işletmecilğini ise, Tunceli Bedensel Engelliler Derneği, Tunceli Valiliği ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) tarafından ortaklaşa üstlenilecek.

Sosyal proje Proje hakkında bilgi veren Tunceli Bedensel Engelliler Derneği Başkanı Bedri Es, "Bütün zorluklara rağmen projeyi hayata geçirmeyi başardık. Sivil toplum örgütleri, bu projeyle birlikte hiçbir çıkar gözetmeden bir araya geldi" dedi. İlde yaklaşık 2 bin engellinin bulunduğunu hatırlatan Es, "Artık engelliler kendi kaderlerini kendi ellerine aldılar. Dersim engellisi sadece kendisi için sahneye çıkmamıştır. Bunu bütün Anadolu engellisi için yapmıştır" dedi. Projenin mimarlarından Tuncelili işadamı ve Tunceli Bedensel Engelliler Derneği Onursal Başkanı Sinan Samat da, "Umudun Türküsü'nü sosyal bir proje. Bu proje sürecini kendimize de çeki düzen verme süreci olarak gördük" diye konuştu. "Munzur Modeli" olarak adlandırdıkları projenin Türkiye ve dünyaya örnek bir proje olacağını vurgulayan Samat, "Munzur modeli, geleneksel bir hayırseverlik modeli olmanın çok ötesindedir. Soruna yeni bir toplumsal yaklaşım ve sahipleniş anlamında önemlidir" dedi.

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


1886'dan 2005'e 1 MAYIS -2-
   İşçi sınıfının görkemli eylemi
   1 Mayıs 1977HAZIRLAYANLAR:
Muzaffer Özkurt - Ercan Karakaya Cumhuriyetin ilanından sonra yasaklanan 1 Mayıs'a, 1927'den itibaren uzun süre ara verildi. 1961 darbesinin ardından hızla yükselen işçi hareketi, DİSK'in kuruluşu, başta 15-16 Haziran direnişi olmak üzere fabrika direnişlerinde yaşanan artış 1 Mayıs'ı yeniden işçi sınıfının gündemine taşıdı. İşçi sınıfı, 50 yıl sonra, 1 Mayıs'ın birlik, mücadele ve dayanışma ruhunu canlandırdı. 1976'da DİSK tarafından Taksim Medyanı'nda büyük bir miting yapıldı. Mitinge Türk-İş'e bağlı bazı sendikalar, bağımsız sendikalar, meslek örgütleri ve kitle örgütleri de katıldı. Sayısı 100 bini aşan işçi kitlesi kutlamalara katılmak için Taksim'e akın etti. Bu bir başlangıç olmuştu. İşçilerin yıllar sonra gördüğü bu ilk 1 Mayıs kutlaması, aynı zamanda fabrikalarda 1 Mayıs'ın tarihinin, anlamının tartışıldığı ve kavrandığı bir süreç oldu. Bu süreç meyvesini bir yıl sonra, 1977 1 Mayıs'ında verdi. '500 bin emekçi vardı Taksim Meydanı'na girdi' 1 Mayıs 1977'de, 500 bin kişi, toplu iş sözleşmelerindeki dayatmalara, DGM'lere, Milli Cephe (MC) hükümetlerinin ve faşistlerin baskılarına karşı Taksim Meydanı'ndaydı. İşçiler bir önceki kutlamadan dolayı artık daha deneyimliydi. Yurdun çeşitli yerlerinden işçiler de İstanbul'a geldiler. Halaylar, türküler ve sloganlarla kilometrelerce yol yürüyen 500 bin işçi ve emekçi Taksim Meydanı'nı mahşer yerine çevirdi. 20 bin dolayında DİSK görevlisi 1 Mayıs mitinginin güvenliğini sağlamaya çalışıyordu. DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler konuşmasına başladığında işçiler halen kitleler halinde alana girmeye çalışıyordu. Coşkunun doruğa çıktığı anda bir el tabanca sesi işitildi. Arkasından da Sular İdaresi, şimdi Marmara Otel olan İntercontinantel Oteli'nden ve Pamuk Eczanesi'nin üzerinden yaylım ateşi başladı. Ateşle birlikte Sular İdaresi'nin yanından çıkan panzerler kalabalığın üzerine yürüdü. 37 kişi vurularak ya da ezilerek can verdi, yüzlerce işçi yaralandı. 1886 yılında yaşanan provokasyona tıpa tıp benzeyen bu saldırı, işçi hareketini bastırmayı ve sindirmeyi amaçlıyordu. Yıllar sonra Bülent Ecevit'in, Sabah gazetesinden Balçiçek Pamir'e verdiği röportajda (11 Nisan 2005) söyledikleri, bu düşünceyi doğrular nitelikte: "1 Mayıs 1977'deki olayları Özel Harp Dairesi'nin sivil uzantısının provoke etmiş olabileceğini düşünüyordum. Başbakan Demirel, Cumhurbaşkanı'na sunduğum raporu ciddiye almadı. Özel Harp Dairesi'ne bağlı sivil örgütle ilgili kuşkularımı da önemsemedi." İşçiler yılmadı 1 Mayıs 1978 yaklaştığında ise "yine saldırı olacağı ve gerginlik yaşanacağı" propogandası yapıldı, birbirinden olumsuz senaryolar üretilerek söylentiler yayıldı. Bu kadar karşı çabaya rağmen onbinlerce emekçi yine Taksim Meydanı'na geldi. O günün DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk kürsüden şöyle sösleniyordu: "Yılmadık. Yine dimdik, yine inançlı ve yine daha kararlıyız." İşçi hareketi söylentilerle ve provokasyonlarla engellenemeyince sıkıyönetim ilan edildi ve 1979 1 Mayıs'ı Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından İstanbul'da yasaklandı. Bunun üzerine 1 Mayıs, İzmir Konak Meydanı'nda yapıldı. İstanbul'da ise yasağı protesto için sokağa çıkan yüzlerce kişi gözaltına alındı. 1 Mayıs 1980 yılında İzmir'de de yasaklandı. DİSK'e bağlı sendikalar ve Türk-İş'e bağlı bazı sendikalar, yasağı protesto için 30 Nisan günü işbrakarak direniş yaptılar. 1 Mayıs mitingi yasağın olmadığı Mersin'de gerçekleştirildi. 12 Eylül askeri darbesinin ardından 1 Mayıs tamamen yasaklandı ve tatil günü olmaktan çıkarıldı. 1 Mayıs işyerinde bayramlaşma, kısa süreli işbırakma ve bir işaret takma şeklinde kutlandı. Ancak darbenin geri püskürtülememesi, ileri işçilerin tutuklanması, ağır baskı koşulları işçi hareketinin üzerini bir ölü toprağı gibi örttü.
'Meydan okumaya karşı meydan okuduk' Zeki Yıldırımer, 1977'nin canlı tanıklarından. 1973 yılında Topkapı'da bulunan Teknik Cam Fabrikası'nda işbaşı yapan Zeki Yıldırımer, işyeri temsilcisi ve DİSK'e bağlı Hür Cam-İş'in şube yöneticisiydi. Emekli olan Yıldırımer, şu anda Merter'de bir işyerinde gece bekçisi olarak çalışıyor. İşçilik hayatına Mahmutpaşa'da bir tekstil atölyesinde başlayan Zeki Yıldırımer, "O zamanlar 1 Mayıs'ın Bahar Bayramı olduğu söyleniyordu. Hatta kız arkadaşlarımızla buluşup piknik yapmaya giderdik" diyor. 15-16 Haziran direnişinin kendisi askerdeyken yaşandığını söyleyen Yıdırımer, döndüğünde Türk-İş'e bağlı Kristal-İş'in örgütlü olduğu Teknik Cam Fabrikası'nda işbaşı yapmış. Aynı dönemde DİSK'e bağlı Hür Cam-İş de burada örgütlenme çalışması yürütüyormuş ve Yıldırımer bir anda örgütlenme çalışması içinde bulmuş kendisini. Hür Cam-İş örgütlendikten 6 ay sonra da işyeri temsilcisi olmuş. O yıllarda "Türkiye'de 1 Mayıs olur mu, olmaz mı?" tartışmasının yürüdüğünü belirten Yıldırımer, 1976'da 1 Mayıs'ın kutlanması kararının alındığını ve o ilk 1 Mayıs'ın örgütlenmesinde epey zorlandıklarını anlatıyor: "Vardiyalarda, işçi toplantılarında 1 Mayıs'ın önemini, tarihini anlattık. Birliğimizin, beraberliğimizin pekişmesi, sesimizin gür çıkması için bunun olması gerektiğini söyedik. Teknik Cam işçisi böylece 1 Mayıs'a katıldı. İşçiler asker gibi ayaklarını yerlere vura vura yürüdüler. Coşkuyla kutladık." Akşamları grev çadırlarında Hemen her yerde yaşanan grevler nedeniyle akşamlarını grev ziyaretleriyle geçiren Zeki Yıldırımer, semt kahvelerinde sendikalı-sendikasız işçilerle görüşerek onları mücadeleye çağırdıklarını söylüyor. "Bununla da kalmıyordu, ileri işçiler de birbirini tanıyordu ve evlerimize misafirliğe gidiyorduk. İnsanlar devamlı birbiri ile görüşüyordu" diyen Yıldırımer, sık sık işçi arkadaşlarıyla birlikte tiyatroya gittiklerini, yayınevlerinin yaptıkları kitap bağışlarıyla işyerine büyük bir kütüphane kurduklarını ve işçilerin sürekli kitap okur hale geldiğini anlatıyor. İleri işçilerin ve temsilcilerin sürekli hareket halinde olduğunu, işyerinde toplantılar ve eğitim çalışmaları yaptıklarını kaydeden Yıldırımer, bu sayede pek çok kazanım elde ettiklerini vurguluyor. Bu kazanımlardan biri de 30 Nisan'ın da 1 Mayıs'a hazırlık için ücretli izin günü olarak kabul edilmesi. Muazzam bir gösteri 1977 1 Mayısı'na hazırlıkların çok rahat olduğunu söyleyen Yıldırımer, o günü şu sözlerle anlatıyor: "1 Mayıs günü arabalara bindik, ancak Topkapı surlarında indik. Diğer fabrikalardan gelen arkadaşlarla birleşip Şehremini, Unkapanı ve Şişhane üzerinden Taksim'e yürüdük. Kürsünün güvenliğinden sorumlu olduğum için alanı çok iyi görüyordum. Hayatımda gördüğüm en büyük kalabalıktı. Kemal Türkler'in konuşması sırasında yaşanan saldırı nedeniyle rüzgarın başakları yatırması gibi yüzbinlerce insan dalgalanarak yerlere yattı. Panzerler insanların üzerine sürüldü. Saldırı bittiğinde meydan cesetler, yaralılar ve binlerce ayakkabıyla doluydu. Muazzam bir gösteriydi. Gerçekten dosta güven verdi, düşmana korku saldı. Bu nedenle provokasyon yapılarak işçi hareketinin önü kesilmeye çalışıldı." 1978 1 Mayısı'nın '77 kadar görkemli olmasa da daha anlamlı olduğunu düşünüyor Yıldırımer. "Çünkü meydan okumaya karşı, bir meydan okumaydı" diyor. Patronlar gösterdi asker tutukladı Saldırı, yasak ve provokasyonların işçi hareketini engelleyememesi nedeniyle 12 Eylül darbesinin yapıldığını ifade eden Yıldırımer, darbeden sonra 3 yıl cezaevinde kalmış. "Darbenin olduğu dönemde grevdeydik. Asker gelip grev barakalarını yerle bir etti. Sıkıyönetim 15 Eylül günü işbaşı kararı aldı. Biz fabrikaların önüne gelerek işçileri kahvelere ve evlerine geri gönderdik. İşçiler akın akın fabrikaya geliyor, biz çevirmeye uğraşıyoruz o sırada asker bizi kovalamaya başladı. Biri bana dipçikle vurdu ve duvarın dibine yığıldım. Asker araçlarla fabrika fabrika dolaştı. Patronun gösterdiği ileri işçiler, temsilciler, sendikacılar birer birer gözaltına alındı. Temsilci olmadığımı söyleyince, beni serbest bıraktılar. İki gün sonra ise evim basıldı ve ceza almadığım halde 3 yıl cezaevinde kaldım. O zamanlar Yıldız Teknik Üniversitesi Davutpaşa Kampüsü'nün kalın duvarlı, dışarı ses çıkartmayan binalarını iyi kullandılar." Yarın: Ölü toprağı silkelendi; 1989 src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


ÖNCEKİ HABER

Ankara'da Öcalan hazırlığı

SONRAKİ HABER

Urfa'da esnaf yürüdü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa