19 Nisan 2005 21:00

Bireyciliğe karşı emeğin şiirleri

Şair, Yazar Güngör Gençay uzun süredir yürüttüğü antoloji çalışmalarını nihayet sonlandırdı. Önce "1 Mayıs-Birlik Mücadele ve Dayanışma Şiirleri", "Zalim Titreme-Deprem Şiirleri" ve "Hayatı Dokuyanlara-Emekçi Kadınlara Şiirler" başlığıyla yayınlanan üç antolojiyi, kısa süre sonra "Yer Altının Ustaları-Madenci Şiirleri Antolojisi", "Şalterler İnince-Grev ve Direniş Şiirleri Antolojisi" ve "Alevler İnsan Sesi-Sivas Kıyımı Şiirleri Antolojisi" izleyecek. Toplumsal olayların damgasını vurduğu şiirleri bir araya getiren Güngör Gençay, Gerçek Sanat Yayınları'ndan çıkan bu antolojiler ile edebiyattaki emekçi karakteri de ortaya çıkarıyor.

Antoloji hazırlamanın zorlukları nelerdir? Antoloji hazırlamak ayrı bir uzmanlık gerektiriyor. Ben 1954'lerde Yaşar Nabi'ye tepki olarak bir antoloji hazırlamıştım. "Genç Şairler Antolojisi I ve II" diye. O zaman izin alma gibi şeyler yoktu. Şimdi çember daha daralıyor. Antolojinin geniş boyutlu, geriye dönerek çalışma yapmak gibi bir külfeti var. Bir amaç için el ele veren şairleri görmek, hoş bir duygu. Mesela özellikle "1 Mayıs" ve "Emekçi Kadınlar" gibi, emeğe dayalı antolojiler yok. O nedenle bunlar türlerinin ilkleri arasında bulunuyorlar. Eray Canberk'le Gülsüm Cengiz'in hazırladığı "Emek Şiirleri" var, ama o tematik değil. O emeğin bütün alanlarını kapsıyor. Burada olayı tema boyutuna; "1 Mayıs" boyutuna, "emekçi kadın" boyutuna getirmek daha derinlikli bir çalışma gerektiriyor. Ben onu yapmaya çalıştım. Tabi bir de günümüzde devrimci hareketler gevşemeye doğru gidiyor, hayatın akışı içinde sanat da, o akışa uyuyor ve zaafiyetler gösteriyor, daha çok bireysellik öne çıkıyor. Bütün bunlara karşı böyle bir çalışma çok iyi olur, diye düşündüm.

Antoloji çalışmalarına girişmenizdeki amacınız neydi? 1 Mayıs'a ben kendimi bildim bileli hep katılırım. İşte 77'yi 78'i 79'u gördük. Yasakları gördük, Kadıköy'ü gördük. Fakat günümüze yaklaştıkça 1 Mayıs'taki heyecanın giderek kaybolduğunu, bütünüyle değil tabi, ama artık eski heyecanı bulamıyormuşuz, gibi bir izlenim bıraktı bende. Bakıyoruz, sendikalarda, orada burada katıllım artık daha az. Eskiden 1 Mayıs'lar öğleden sonra da sürerdi. Şimdi, başlamasıyla bitmesi bir oluyor. Aslında toplumun en dinamik kesimi işçi sınıfıdır, sınıfın o ruhu kaybetmesi demek; insanların genel olarak o toplumu kaybetmesi anlamını taşır. Bu durum beni 1 Mayıs şiirleri hazırlamaya itti. Bir de, bu siyaseti de kapsar. 1 Mayıs'ın yapıldığı günün tatil gününe denk gelip gelmemesini kapsar vs... Yani bir genelleme için söylemiyorum ama böyle bir olgu var. Bir de işçi sınıfıyla, şair sınıfı yani kafa emekçisiyle kol emekçisi nerede buluşuyorlar. 1 Mayıs, emekle dayanışma günü. Peki şairler ne yapıyor, ne kadar bu işe yaklaşıyor, çünkü sanatsız siyaset olmaz. Sanat siyaseti de zenginleştirir. Bu zenginleştirme ne derece oluyor, nerelerde eksik kalıyor. Bunların bir karşılaştırılmasını yapmak için 1 Mayıs şiirlerini hazırladım. 1 Mayıs'lar hakkında bilgi de veriliyor, mevcut şiirle o bilgiyi karşılaştırmak ya da işaret etmek. Emekçi kadınlar içinde aynı şeyler söylenebilir. Emekçi kadın, bizim toplumumuzda ikinci bir varlık olarak görülüyor. Kitabı elinize aldığınız zaman, kadın şiirleri antolojisi bu kadar mı, diyeceksiniz. Bu incelikte mi diyeceksiniz ama, bu kadın şiirleri antolojisi değil, "emekçi kadın şiirleri antolojisi". Dolayısıyla etini satarak yaşamaya çalışan kadın da emekçidir ama, onu fahişe mantığıyla gören şiirlere yer vermedik. Temanın da sınırlarını çizdik.

Şiirlere ve şairlere ulaşmak nasıl oldu? Şimdi belli şairler var; mesela Murathan Mungan gibi, şiirini kullandığınız zaman dava açıyorlar. Ücret talep ediyorlar. Burada ben, dava açacaklar ve açmayacaklar diye ikiye ayırdım şairleri. Dava açacakları kitaplara almadım. Nâzım Hikmet'in her şiiri için Yapı Kredi Bankası'na 50 milyon ve katma değer yatırıyoruz. Bir de Orhan Veli için ailesi izin vermedi antolojiye. Emekçi kadınlarda ve Zonguldak şiirleri antolojisinde Orhan Veli'yi göremeyeceğiz. Ama bu bizim kabahatimiz değil, ailesi izin vermedi, böyle bir ambargo ne kadar doğru artık o tartışılır.

Bu durum, akla "şiirin mirasçısı kim?" sorusunu getiriyor... Şiir yalnız yazanın malı değildir. Şiir bir kültür mirasından yararlanılarak yazılır. Orhan Veli de kendinden önce gelmiş geçmiş kültür miraslarından yararlanarak bir şiir yazdı. Yani bu boyutuyla şiirin bir antolojiye alınması bir dergiye alınmasına ambargo konmamış olması lazım. Çünkü A'dan Z'ye kendi özgünlüğü değildir bir şiir. Sadece şiir değil, ortaya çıkarılan her şey daha evvelki kültür mirasından yararlanılarak yaratılan şeyler olduğu için, buna açık olmaları lazım insanların ya da hangi amaçla ambargo koyuyorlar kendilerine sormak lazım.

Bunun antoloji için sakıncası nedir? Antolojiye alınmayan şairin, sözgelimi madenciye, emekçi kadınlara duyarsız kaldığı gibi bir mantık oluşuyor. Şiiri sevenler en azından bilirler ki; Orhan Veli madenci için, emekçi kadın için şiir yazmıştır, ama bu antolojide bunu görememek antolojiyi hazırlayanın eksikliği gibi anlaşılır. Ama bunun arkasında böyle bir izin vermeme mantığı yatıyor. Burada zararlı çıkan da okuyucu oluyor. Okuyucuya o zenginliği aktaramıyorusunuz.

Şiirimizin emekçi kadınlar açısından zenginliği nedir? Kadın şiiri çok fazla. Şimdi biz de olay, yalnız kadın olarak ele alınıyor.Toplum hayatındaki o çarpıklık, edebiyata da yansıyor. Kadın tüketim kültürünün bir ürünü olarak ele alınıyor. Belden aşağısı düşünülüyor ve aşağılama biçimi öne çıkıyor. Dolayısıyla kadın ikinci sınıf, üçüncü sınıf bir insan olarak, hatta zamanında insan, zamanında meta haline sokuluyor. Biz burada kadını emekçi, üreten yanından tutarak ele almaya çalıştık. Seçtiğimiz şiirlerinde mantığı oydu zaten.

İşçi şairler de var mı ya da çalıştığı koşulları, edebiyatı kullanarak anlatan insanlar? Biz hep işçilerin şiir yazmasını, öykü yazmasını, roman yazmasını isteriz. Buna karşın onların uğraşlarına dergilerde, antolojilerde falan yer vermeyiz. Şimdi deprem antolojisinde halk deyişleri yer aldı, ama madenci şiirlerinde de bunun birkaç boyutu oldu. Madenci şiirleri antolojisinde emekçi şairler daha bir yer tuttu. Ama diğer antolojilerde yok mu, elbette var; Abidin Aydın, Mete Avşar işçidir, Fahri Bozbaş, Hamit Kalyancı. Belki de bizim ulaşamadığımız bir sürü işçi şair vardır. Dergilerin, onlara daha çok yer vermesi gerektiğine inanıyorum. Bu yol açıcı da olur. Çünkü onların estetik değerleri bizimkilerden daha katı. Dolayısıyla onların bu konudaki dışa vurumları başka pencereleri açacaktır bize...

Türkiye'de siyaset ve şiir ilişkisi nasıl? Dünyanın iyi şairlerini yetiştiren bir ülkede yaşıyoruz. Eskiden siyaset adamı kültürden, sanattan fazla uzak değildi. Aslında şiirin gücünü göstermek açısından ilginç bir örnek olarak Erdoğan'ı gösterebiliriz. Adam bir şiir okudu, başbakan oldu. Ama diğer soldaki partilere baktığınız zaman, şiirle siyasetle alakalarını koparmış bulunuyorlar. Mesela onların sanatla ilişkileri emekle olan ilişkileridir bana göre. Hayattan kopuk olmayacaklar, şiirden de tabi... Şiir ile toplum iç içe yaşamalı Türkiye'de maalesef siyaset adamı sanatı kullanmıyor. Sanat adamlarının dışında sanatla ilgilenen yok gibi. Dolayısıyla bir kastın içine hapsedilmiş bir olgu haline geliyor sanat. Bu da tabi toplumun geri kaldığını gösterir. Çünkü sanat toplumun varacağı yerdir. Ve burada bütünlüklü ve karşılıklı bir çaba gerekiyor. Şiir yalnız yazanın işi değil, kültürel bir kampanyayla bilinç düzeyini yükseltmek gerekir. Karşılıklı bir etkileşim olmalı.

Evrensel'i Takip Et