12 Nisan 2005 21:00

TCK VE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ -1-

Muhtemeldir ki, büyük basın son günlere kadar, yeni düzenlemede basın ile ilgili hükümlerin kendilerine tatbik edilmeyeceğini, her zamanki gibi, ceza hükümlerinin üç beş tane muhalif gazeteye ve dergiye işletileceğini düşündü.

Paylaş
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun yürürlüğe giriş tarihi 1 Nisan'dan 1 Haziran gününe ertelendi. Bu kanunun çıkarılış sürecinde kanun hakkında gerek basında, gerekse akademik çevrelerde çok fazla eleştiriye rastlanmazken, kanunun yürürlüğe gireceği 1 Nisan tarihine on beş gün kala basında yoğun bir eleştiri kampanyası başlatıldı. Yeni bir TCK hazırlanması çalışması aslında yirmi yıla yakın bir süredir sürüyordu. Sulhi Dönmezer başkanlığındaki bir kurul TCK Tasarısı çalışmalarını geçmiş siyasi iktidarların talebi doğrultusunda başlatmış ve sürdürmüştü. Zaman zaman bu çalışma kamuoyunun gündemine geldi, yeni kanun tasarısının bazı hükümleri hukuk camiasında tartışıldı. Bazı komisyon üyeleri, komisyonda Dönmezer'in tek otorite pozisyonunu protesto ederek komiteden ayrıldılar vs. vs. Yeni TCK Tasarısı en son AB'den müzakere tarihi alınması sürecinde yeniden gündeme geldi. Fakat, bu kez ölümü nedeniyle tasarı komisyonunda Dönmezer yoktu. Ve, mevcut iktidar AB'ye yaranmak için eski tasarıları bir tarafa atıp, bazı AB üyesi ülkelerin ceza kanunlarından tercümeler yaptırarak ucube bir Ceza Kanunu Tasarısı hazırlattı. Yeni tasarı; eklektik, bir sistemi ve iç bütünlüğü olmayan, bir iki göz boyama mahiyetinde olumlu sayılabilecek düzenlemenin yanı sıra, özellikle basın özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü alanlarında eski kanundan bile geri maddeler içeren bir metin olarak TBMM'ye sunuldu. TBMM komisyonlarında ve genel kurulunda da özgürlüklerin kısıtlanması konusunda yeni değişiklikler gündeme geldi.. Basın ve AB yanlısı çevreler AB'den müzakere tarihi alma umuduyla, kanunu doğru dürüst incelemeden bir destek kampanyası başlattılar. Yeni TCK, bir reform yasası olarak takdim edilerek TBMM'den çıktı ve 1 Nisan yürürlüğe giriş tarihine kısa bir süre kalıncaya kadar da ciddi bir eleştiriye maruz kalmadı.



BÜYÜK BASIN GEÇ "FARKETTİ"! Muhtemeldir ki, büyük basın son günlere kadar, yeni düzenlemede basın ile ilgili hükümlerin kendilerine tatbik edilmeyeceğini, her zamanki gibi, ceza hükümlerinin üç beş tane muhalif gazeteye ve dergiye işletileceğini düşündü. Fakat, birileri son anda kendilerini uyarmış olacak ki, yeni TCK ile 3. sayfa haberleri dahi yapamayacaklarını anladıklarında, kanunun yürürlüğe girmesine yakın yoğun eleştiri kampanyası başlatıldı. Oysa, yeni TCK'nın basın özgürlüğünü kısıtlayan maddeleri hakkında, başta Avukat Fikret İlkiz ve Avukat Turgut Kazan olmak üzere, çok sayıda avukat ve hukukçu kamuoyunu ve basını uyarmıştı. Basın konseyi, Gazeteciler Cemiyeti gibi kuruluşlar bu hususlarda bilgilendirici makale ve raporlar yayınlamıştı. Yasayı eleştirmek ve değiştirilmesini talep etmek için geç kalınsa da, zaman geçmiş değildi. Nitekim, gerek basın özgürlüğü konusundaki kısıtlamalar konusunda yoğun eleştiriler, gerekse imara aykırı binalarla ilgili maddeler konusundaki bazı çevrelerin eleştiri ve baskıları sonucu yasanın yürürlüğe giriş tarihi iki ay ertelendi. Anayasaların genel hükümlerinin aksine ceza kanunları özgürlüklerle ilgili kısıtlamaları düzenlediğinden, özgürlükler açısından çok önemli hukuki düzenlemelerdir. Bu nedenle, yeni bir ceza kanunu yapılacağı zaman, bu kanunun içeriği; siyasi partiler, özellikle üniversiteler, barolar, basın ve kitle örgütleri tarafından mercek altına alınıp ciddi bir tartışma sürecinden sonra TBMM'ye getirilmeli idi. Yangından mal kaçırır gibi ceza kanunu çıkarmak pek az ülkeye nasip olmuştur. Son yıllarda çok sayıda gazeteci ve aydının düşüncelerinden ötürü cezalandırılması ve iç ve dış kamuoyunda bu durumun şiddetle eleştirilmesi, AİHM'de Türkiye'nin 10. madde ihlali nedeniyle peş peş tazminatlara mahkûm olması, basın ve ifade özgürlüğü konularında düzenleme ve erteleme yasalarını gündeme getirmişti. Bütün bu yasal düzenlemeler sonucu yazıişleri müdürlerine verilen cezaların para cezasına çevrilmesi ve önceki cezaların ertelenmesi gündeme geldi. Yaklaşık bir sene önce çıkarılan yeni Basın Kanunu'nda da (5187 sayılı Yasa) hapis cezasının yerini yüksek para cezaları almıştı. Yeni TCK'da ise basın suçlarında hapis cezalarına yeniden dönüş yapıldı. Üstelik, suçların basın yoluyla işlenmesi durumunda cezaların 1/2 ve 1/3 gibi oranlarda artırılması düzenlenmişti. 5187 sayılı Basın Kanunu'nda iki istisna dışında para cezaları hapis cezasına çevrilemezken, TCK'nın 5. ve 52/4 maddeleri TCK'nın yanı sıra Basın Kanunu'ndaki para cezalarının da hapis cezasına çevrilebilmesini getiriyor. TCK'nın 51. maddesinde hapis cezalarının ertelenmesi, 52. maddesinde ise adli para cezaları düzenlenmiş. Fakat, hapis cezalarının ertelenmesi düzenlenirken para cezalarının ertelenmesi konusunda bir hüküm getirilmemiş. Bu durumda, basın suçlarından mahkûm olan bir kişinin para cezası ertelenemeyecek. TCK'nın 84/3 maddesinde tarif edilen suçun basın yoluyla işlenmesi hususu çok muğlaktır. Basın yoluyla birilerinin intihara teşvik edilmesi suçunun kapsamına; intihar etmiş biri hakkında yayınlanan haber, ölüm oruçlarıyla ilgili haberler, boğaz köprüsünden intihar edenlerin haberleri de girebilir. Teşvik etme fiilinden ne anlaşılacağı hakimin takdirindedir. Hakim, pekâlâ, bir intihar olayını kamuoyuna duyurmayı intihara teşvik etme olarak yorumlayabilir. Bu maddede teşvik basın yoluyla yapıldığında ceza 1/3 oranında artırılıyor. Üstelik, 5187 Sayılı Kanun'un 20. maddesinde de "Cinsel saldırı, cinayet ve intihar olayları hakkında, haber sınırlarını aşan ve okuyucuyu bu tür fillere özendirebilecek nitelikte olan yazı ve resim yayımlayanlar bir milyar liradan yirmi milyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu ceza bölgesel süreli yayınlarda iki milyar liradan, yaygın süreli yayınlarda on milyar liradan az olamaz " denilerek benzer bir düzenleme yapılmış. Basın kanunundaki düzenlemeye rağmen, hem de para cezası yerine hapis cezası getiren yeni bir düzenleme, her halde iyi niyetli olarak değerlendirilemez.


Hortumcuya hortumcu denemeyecek Madde 125 : "(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ya da yakıştırmalarda bulunmak veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır... (4) Ceza, hakaretin alenen işlenmesi halinde, altıda biri; basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, üçte biri oranında artırılır. " biçimindedir. Bu madde de basın için ciddi tehdit oluşturmaktadır. Maddenin düzenleniş biçimi yoruma çok fazla açık olup, hakime geniş takdir hakkı tanımaktadır. Örneğin, bu madde uygulandığında gazeteciler artık bankalarının içini boşaltanlara "hortumcu" diyemeyecektir. Madde 127: (1) İsnat edilen ve suç oluşturan fiilin ispat edilmiş olması halinde kişiye ceza verilmez. Bu suç nedeniyle hakaret edilen hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı verilmesi halinde, isnat ispatlanmış sayılır. Bunun dışındaki hallerde isnadın ispat isteminin kabulü, ancak isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararı bulunmasına veya şikâyetçinin ispata razı olmasına bağlıdır. (2) İspat edilmiş fiilinden söz edilerek kişiye hakaret edilmesi halinde, cezaya hükmedilir. 127.madde de 125. madde gibi gazetecilerin elini kolunu bağlayacak bir düzenlemedir. İspat edilmiş bir fiilinden dolayı dahi hırsıza hırsız, dolandırıcıya dolandırıcı denilemeyecektir. Madde 130/1: Bir kimsenin öldükten sonra hatırasına en az üç kişiyle ihtilat ederek hakaret eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Ceza, hakaretin alenen işlenmesi halinde, altıda biri oranında artırılır. Bu maddeye göre ölen cuntacıları, işkencecileri, katilleri dahi yaptıkları fiille anmak mümkün olmayacaktır.


312'nin biraz değiştirilmiş hali Madde 215: (1) İşlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu suçtan dolayı bir kişiyi alenen öven kimse, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (218'e göre, basın yayın yoluyla işlenmesi halinde, ceza yarı oranında artırılır) Bu maddede belirtilen fiil eski TCK'da da tartışılan bir fiildir. Örneğin, Deniz Gezmiş ve arkadaşları hakkında olumlu sözler söylemek vb. bu maddeye göre suç kabul edilecektir. Madde 216: (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (218'e göre, basın yayın yoluyla işlenmesi halinde, ceza yarı oranında artırılır) Bu madde eski kanunun ünlü 312. maddesinin biraz değiştirilmiş halidir. Bu hükmün nasıl uygulanacağını hep birlikte göreceğiz.

Yarın: Basın özgürlüğünü kısıtlayan diğer maddeler

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Hani sistem oturacaktı? Eski Tepecik SSK, şimdiki Tepecik Devlet Hastanesi'nde hastalar, muayene olabilmek için sabah 05.00'ten itibaren uzun kuyruklar oluşturuyorlar. Tepecik Hastanesi'nde yaşananlar, yetkililerin, "Geçiş aşamasında bazı sorunlar yaşanabilir, süreç içinde sistem oturacak, kuyruklar azalacak, yeni sistem eski sistemden daha verimli olacak" gibi açıklamalarını yalanlıyor. Tıklım tıklım dolu olan hastanenin koridorlarındaki manzara sistemin oturmaktan çok gittikçe daha işlemez hale geldiğini kanıtlar nitelikte. Hastane girişinde karne, peşi sıra fotokopi, ardından fiş, bilgisayar numarası ve daha sonra da muayene olunacak bölümün önündeki kuyruklarda saatlerce bekleyen hastalar her geçen gün daha da karmaşıklaşan durumdan, bürokrasiden, günlerce uğraşıp tedavi olamamaktan yakındı. Hasta babasının yanında refakatçi kalan Fatma Bilici, "Buraya asıl gece gelecektiniz. Pencereden aşağıya baktığımda bütün hastane, bahçesi ile birlikte karınca yuvası gibi kaynıyordu" dedi.

Hastalar tepkili Kuyrukta bekleyen Filiz Akkaya da eşinin kalp hastası olduğunu belirterek, "Belge kuyruğu, bilgisayar kuyruğu derken sağlam gelen, hasta olup gider buradan" dedi. Saatlerdir kuyrukta beklemekten bunalmış hastalardan biri olan Ahmet Tunca, "Yan yana 15 bilgisayar var ama her bir bilgisayar bir kişinin işlemini on dakikada tamamlayabiliyor. Sırada yüzlerce insan var. Artık hesap edin bu kuyruğun ne zaman sonlanacağını" diyerek tepkisi gösteriyor.

ÖNCEKİ HABER

Hükümetin gözü 2B arazilerinde

SONRAKİ HABER

Kadınlar panelde buluştu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa