9 Nisan 2005 21:00
Olimpiyat işçisine köle muamelesi
GÜNÜN YAZILARI
Onbinlerce sporcunun kalacağı lüks konutları yapan işçiler insanlık dışı koşullarda çalıştırılıyor.
Ağustos ayında İzmir'de düzenlenecek 23. Universiade 2005'in bolca reklamı yapılırken, organizasyon için Uzundere'de çalışmaları süren Olimpiyat Köyü'nün inşaatındaki işçilerin yaşadıkları sorunlar gözardı ediliyor. Doğu ve Güneydoğu'dan gelen inşaat işçileri, aç kalmamak için zor koşullara katlanmaya çalışıyor. Bu işçiler, ailelerine birkaç kuruş gönderebilmek için yüzlerce kilometre uzaklara çalışmaya geliyor. Onlar, geride bıraktıklarının özleminin yanı sıra, her gün sağlıksız koşullarda çalışma ve yaşamanın sıkıntısını yaşıyor. On bine yakın sporcuyu barındıracak olan Olimpiyat Köyü'nde 200'e yakın işçi, inşaatın bulunduğu bölgenin karşısındaki Limontepe semtinde de 50 kadar işçi çalışıyor. İşçilerin büyük kısmı yirmili yaşlarda, çoğu lise mezunu.
Diğer birçok sorun gibi işçilerin çalışma koşulları can güvenliklerini tehdit edecek boyutta. Şirket personelinden ayrı muamele gördüklerini ve can güvenliklerinin olmadığını anlatan işçiler, aynı şantiyede bir arkadaşlarının açık duran elektrik panosu nedeniyle akıma kapılarak hayatını kaybettiğini söylediler. Aynı sorunun devam ettiğine dikkat çeken bir işçi, "Nasıl ki askerde ölenler eğitim zayiatı sayılıyorsa, burada ölen arkadaşlarımızda iş zayiatı sayılıyor" dedi.
Yemekte salçalı su 30 milyon lira yevmiye alan işçilerin ücretlerinden yemek için günde 5 milyon lira kesiliyor. İşçilerden Barış Çiftçi şöyle anlattı yemekhaneyi: "Su içmek için bardak bulamadım. Salçalı suyu önümüze yemek diye koyuyorlar. Bir arkadaşımız tepki gösterdi. 'İster yiyin ister yemeyin' dediler. Biz de yemeği alarak şeflere gösterdik. Halledeceklerini söylediler, ama 9 aydır aynı şeyi tekrarlıyorlar..." Ekmek, zeytin ve yağdan oluşan kahvaltısını gösteren Mahir Zengin, "13 metreküp beton döktüm. İşte benim yemeğim bu. Bir de çorba var. Birini seçeceksin. Beğenmezsen yemezsin. Gördüğüm kahvaltı hep aynı, tarihleri de geçmiş oluyor." dedi. Ali İhsan Zengin adlı işçi de, şantiye elemanları ile inşaat işçilerine verilen yemeğin çok farklı olduğunu belirterek, "Bir kullanımlık olması gereken plastik çatal kaşıkları tekrar tekrar yıkayıp bize veriyorlar" dedi.
'Birlikte davranmalıyız' İnşaat alanının bulunduğu tepenin aşırı soğuk olduğunu hatırlatan Serkan Demir de, "Önceki şirket hiç olmazsa kömür getiriyordu. Bu şirket kömür de vermiyor. Bu kulübelerde etraftan odun toplayarak, bazen de kendi paramızla kömür alarak ısınmaya çalıştık bütün kış. 200 kişi için kullanılabilir iki duş kabini var. Ancak bir iki kova sıcak su akıyor. Kalan arkadaşların hepsi ya soğuk suyla ya da kendi olanaklarıyla banyo yapmaya çalışıyor. Derme çatma teneke duş kabinleri pas içinde" diye sorunlarını dile getirdi. Fayansçılık yapan Kamil Şen ise, sigortalarının yatırılmadığını belirterek, yemek sorunu konusundaki birlikteliklerini diğer konularda da sürdüreceklerine vurgu yaptı.
Dershane parası için 20 yaşında olan Ali Kocataş lise mezunu olduğunu, dershane parasını biriktirmek için iki yıldır çalıştığını söylüyor. Kocataş işçilik hayatını şu sözlerlerle aktardı :"6 kardeşiz. Ailemin geçimine katkıda bulunmak için hem okula gidiyor hem de çalışıyordum. Van'da okul ile evimizin arası on kilometreydi. Her gün bisikletle gidip geliyordum. Onca çaba, çile, yoklukla okudum. Elde var sıfır. Haber aldım diğer kardeşimde okulu bırakmak zorunda kalmış. Sınava gireceğim ama daha bir kitap yüzü açamadım. Eve gideceğim dertler sıkıntılar. Okusam nasıl okuyacağım. Geçen yıl da Bingöl'de deprem konutlarının yapımında inşaat işçisi olarak çalıştım. Çalışma koşullarımız orada da çok kötüydü. İnsanlıktan çıkmıştık. Eve gittiğimde babam beni tanımadı. İki ay boyunca sadece patlıcan yemekten canımız çıktı. En sonunda kaldığımız çadır da başımıza yıkılmıştı."
Yemekte salçalı su 30 milyon lira yevmiye alan işçilerin ücretlerinden yemek için günde 5 milyon lira kesiliyor. İşçilerden Barış Çiftçi şöyle anlattı yemekhaneyi: "Su içmek için bardak bulamadım. Salçalı suyu önümüze yemek diye koyuyorlar. Bir arkadaşımız tepki gösterdi. 'İster yiyin ister yemeyin' dediler. Biz de yemeği alarak şeflere gösterdik. Halledeceklerini söylediler, ama 9 aydır aynı şeyi tekrarlıyorlar..." Ekmek, zeytin ve yağdan oluşan kahvaltısını gösteren Mahir Zengin, "13 metreküp beton döktüm. İşte benim yemeğim bu. Bir de çorba var. Birini seçeceksin. Beğenmezsen yemezsin. Gördüğüm kahvaltı hep aynı, tarihleri de geçmiş oluyor." dedi. Ali İhsan Zengin adlı işçi de, şantiye elemanları ile inşaat işçilerine verilen yemeğin çok farklı olduğunu belirterek, "Bir kullanımlık olması gereken plastik çatal kaşıkları tekrar tekrar yıkayıp bize veriyorlar" dedi.
'Birlikte davranmalıyız' İnşaat alanının bulunduğu tepenin aşırı soğuk olduğunu hatırlatan Serkan Demir de, "Önceki şirket hiç olmazsa kömür getiriyordu. Bu şirket kömür de vermiyor. Bu kulübelerde etraftan odun toplayarak, bazen de kendi paramızla kömür alarak ısınmaya çalıştık bütün kış. 200 kişi için kullanılabilir iki duş kabini var. Ancak bir iki kova sıcak su akıyor. Kalan arkadaşların hepsi ya soğuk suyla ya da kendi olanaklarıyla banyo yapmaya çalışıyor. Derme çatma teneke duş kabinleri pas içinde" diye sorunlarını dile getirdi. Fayansçılık yapan Kamil Şen ise, sigortalarının yatırılmadığını belirterek, yemek sorunu konusundaki birlikteliklerini diğer konularda da sürdüreceklerine vurgu yaptı.
Dershane parası için 20 yaşında olan Ali Kocataş lise mezunu olduğunu, dershane parasını biriktirmek için iki yıldır çalıştığını söylüyor. Kocataş işçilik hayatını şu sözlerlerle aktardı :"6 kardeşiz. Ailemin geçimine katkıda bulunmak için hem okula gidiyor hem de çalışıyordum. Van'da okul ile evimizin arası on kilometreydi. Her gün bisikletle gidip geliyordum. Onca çaba, çile, yoklukla okudum. Elde var sıfır. Haber aldım diğer kardeşimde okulu bırakmak zorunda kalmış. Sınava gireceğim ama daha bir kitap yüzü açamadım. Eve gideceğim dertler sıkıntılar. Okusam nasıl okuyacağım. Geçen yıl da Bingöl'de deprem konutlarının yapımında inşaat işçisi olarak çalıştım. Çalışma koşullarımız orada da çok kötüydü. İnsanlıktan çıkmıştık. Eve gittiğimde babam beni tanımadı. İki ay boyunca sadece patlıcan yemekten canımız çıktı. En sonunda kaldığımız çadır da başımıza yıkılmıştı."
Evrensel'i Takip Et