7 Nisan 2005 21:00

IMF 'nalıncı keseri' gibi

IMF'nin yeni anlaşma ve kredi şartına bağladığı Bankacılık Yasa Tasarısı, uzun süren tartışma ve yeniden yeniden düzenlemelerin ardından, IMF heyetinin Türkiye'ye gelişi ile Meclis'e gönderildi. CHP Genel Sekreter Yardımcısı, İzmir Milletvekili Prof. Dr. Oğuz Oyan tasarıyı "nalıncı keseri"ne benzetti. Oyan, bankaların denetimini yapan, özerk olan Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu'nun ortadan kaldırılarak, uzman düzeyine indirgendiğine, yabancı fonların da devlet garantisine alındığına işaret etti. Prof. Dr. Oyan'a, yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

Bankacılık Tasarısı'nı bir bütün olarak nasıl değerlendirebiliriz? Tasarı, kapsamlı ve çok hacimli. Dolayısıyla bu daha çok su kaldırır. Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu açısından değerlendirebiliriz. Bu kurul, özerk denetim kurulu olarak çalışan, denetim faaliyetlerinde oldukça özerk biçimde davranabilen bir kurul. Getirilen düzenlemede ise bu nitelikleri ortadan kaldırılarak, basit bir uzman düzeyine indirgenmekte ve daireye bağlanmakta. Bu IMF'nin talebi. IMF, "bankaları piyasaya denetlettirelim" diyor. Bu piyasa, içeriden veya ülke dışından gelen yerli yabancı firmalar olabilir deniyor. Bankalar aslında kamusal alan içinde hizmet görürler. Yani özel banka dahi olsa sonuçta kamu denetiminin çok aktif olması gereken bir alanda faaliyet gösteriyorlar. Çünkü kendi paralarını değil, vatandaşın paralarını toplayarak iş yapıyorlar. Bu nedenle, üzerlerinde mutlaka kamusal denetimin olması gerekiyor. O yüzden bu tür bağımsız kurul ya da mekanizmanın mutlaka olması gerekiyor. Bu kurulun etkinliğini artırmak mı istiyorsunuz, zaafları mı olmuş bunlarla ilgili düzenleme yapılabilir. Ama kurulu, sistemi tasfiye etmek denetimden kaçış yolunu getirebilir. Türkiye'deki mali, finansal sistemin, giderek yabancı bankalar eline geçmesi sürecinde buna uygun bir doku ya da altyapı hazırlamak olarak görülebilir. "Yabancı bankaları Türkiye'nin bir kamusal nitelikli denetçi kurulu denetlemesin, piyasa denetlesin" isteniyor. Bankalar kendilerini pekâlâ, piyasaya, yerli ya da yabancı denetim kurullarına zaten denetletiyorlar. Biri diğerini dışlayan şey değil.

IMF niye istemiyor? Böyle bir kurulu sistem içinde tutmak gerekir, ama IMF kendi denetim süreçlerinde, Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulu'nu ayakbağı olarak görüyor. IMF Türkiye'nin çıkarından çok yabancı fonların, yabancı sermayenin bekçiliğini yapan bir kuruluş. 6 Aralık 2000 tarihinde görmüştük. Batan, TMSF'ye devredilen bankaların dış yükümlülükleri garanti kapsamında değilken, çıkarılan yasa ile garanti kapsamına alınmıştı.

IMF şimdi niye tasfiye yerine TMSF'ye devri savunuyor? IMF, 'Bir banka iflas mekanizmasına doğrudan sokulmazsa, TMSF'ye devir sürecine müdahale ederiz, o müdahaleyle de bu bankaların dış yükümlülüklerini, yani yabancı alacaklarını garanti kapsamına alırız' diye düşünüyor. İşleyişte şöyle bir tuhaflık var: Türkiye'deki gerek devlet gerekse özel kuruluşlar banka ya da banka dışı, uluslararası borçlanmayı, 'Türkiye riskli ülke' diye yüksek faizlerle yapıyorlar. Bir taraftan 'riskli ülke' diye risk faizi ödeyerek yüksek faizlerle borçlanıyorsun, öbür taraftan da bir banka zora düştüğü zaman kamu garanti şemsiyesi altına alıyorsun. Madem devlet garantisi getiriyorum, Amerika'nın borçlanma faizleri üzerinden öderim ben de. Risk faizini hak etmiyorum ben. Burada tam bir nalıncı keseri mantığı var. Bir taraftan TMSF sadece mevduat sigortasını garanti eden bir kuruluş olarak çalışıyor ve sadece oradan prim alıyor, öbür taraftan da mevduat dışı her şey, işlerine geldiği zaman kapsama alınıveriyor. Bu çifte standart bile Türkiye'nin çıkarlarının IMF güdümünde korunamayacağını gösteriyor.

BDDK'ya ilişkin düzenleme de yapılıyor... Türkiye'de, BDDK yönetimlerinin, bağımsız kuruluşlar olmasına rağmen nasıl sınırlandırılabildiğini gördük. BDDK yönetimi altı yıl için atanmış olduğu halde, ikinci yıllarında, kriz sürecinde bir yasa değişikliği ile görevlerinden alınıverdiler. Bunların nasıl eğreti statüler olarak görüldüğünü, nasıl bir iktidarın kendisiyle uyumlu olan, olmayan ayrımı yaparak değişikliğe gidebildiğini, ya da sürelerini azaltabildiğini görüyoruz. Bunları sistem içinde ya bağımsız kurul olarak tutacaksınız, ya da olmayacak. Tabi şunun da özellikle altını çizeyim, hükümetlerden bağımsız kurullar meselesinde dikkatli olmasını istiyoruz. Seçilmiş siyaset odağına karşı sorumluluk duymayıp, bir uluslararası finans kuruluşuna karşı kendini sorumlu hisseden kuruluşlar doğabilir. Siyasi iktidarı sorumluluktan kurtaracak bir bağımsız kurul mantığına da karşıyız. Ama eğer bu tür kurullar varsa ve eğer belirli ölçülerde siyasal iktidara karşı sorumlulukları da kullanıyorsa bunları korumak gerekir.




ADINI BİLE ÜÇ KEZ DEĞİŞTİRDİLER Gazetemizin sorularını yanıtlayan CHP İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil, tasarının adının bile üç kez değiştiğini, önce "Kredi Veren Kuruluşlarla İlgili Kanun", ardından "Finansal Hizmetler Kanunu" olduğunu, Meclis'e ise "Bankacılık Kanunu Tasarısı" olarak sevk edildiğini anlattı. Bankacılık sisteminin sürekli değişmesini eleştiren ve "Krizler kanunu değiştirdi. 1987, 1990, 1994, 1997, 2000, 2001 krizleri ile sürekli değişen bir yapılanma geldi. Yeni şartlara göre düzenlemeler yapıldı. Ön tedbirlerin alındığı değil, sonradan ortaya çıkan durumlara göre kanun yapma gibi bir bankacılık sistemi oluşturuldu" diyen Tamaylıgil, en ağır faturaların ödendiği dönemin hazırlayıcısının hep finansal başlıkla kendini ortaya konduğunu söyledi. "IMF bu kanunun çıkmasını acilen istedi"nin sorgulanması gerektiğini belirten Tamaylıgil, Özel finans kurumları ile ilgili Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in "bunların pastadan aldığı pay düşük, bu payın artırılması gerekir" sözlerine atıfta bulunarak, "Bir kere pasta büyüyor mu. Finansal sistemde pasta büyümüyor" dedi. Bankaların fon çekme açısından belli rekabet unsurları olduğunu, fon çektikleri zaman üstlenmek zorunda kaldıkları belli yükümlülükler bulunduğunu ifade eden Tamaylıgil, "Özel finans kurumlarına tanınmış, bankacılıkla eşdeğer hale gelen haklar var. Ama yükümlülüklerin aynı şekilde cereyan edip etmediği önemli" dedi. Bankaların TMSF'ye ayırmak zorunda oldukları sigorta primlerini özel finans kurumlarının ödemediğine de işaret eden Tamaylıgil, "Bir firma eğer bankadan kredi alırsa vergi matrahında bir değişiklik olmuyor, ama özel finans kurumundan talep edeceği bir kaynağı kullandığı zaman vergi matrahı düzeltmeye tabi olduğu için aşağıya düşüyor, bu çok net" diye konuştu.

Evrensel'i Takip Et